Anlattı.
"Ah o pek kolay yâ Ali!" buyurdular.
Çünkü o Resulullah Aleyhisselâm'ın ağacının dalından husule gelmiş. O ilmin kapısı olan Hazret-i Ali Efendimiz bu sefer daha da hayret etti.
"Zira kalbin altı ciheti vardır. Hazret-i Allah'ı sever misin deyince, ruhumla severim."
Demek ki o hale ermiş. Şimdi burada herkesin durumunu da anlatmaya çalışıyorum, kimin nelere erdiğini.
"Beni sever misin deyince, imanımla severim. Fatıma'yı sever misin deyince, insanlık nefsiyle severim."
Demek nefis; insani ve hayvani nefis var.
"Çocukları sever misin deyince, babalık şefkatiyle severim, dersin."
Demek ki burada da kimin, nerede olduğunu, hangi derecede olduğunu, kalbin kaç cihette olduğunu, kimin nasıl sevebileceğini anlatıyor.
Hazret-i Ali -keremallahu veche- Efendimiz döndüğünde Resulullah Efendimiz hutbeye çıkmıştı ve gülümsedi.
"Cevapları getirdin mi?" buyurdu.
"Getirdim." dedi.
"Sen de o peygamber dalı varken cevapsız kalmazsın." buyurdular.
Yani ondan öğrendiğini biliyor.
Binaenaleyh şimdi bakınız herkesin ayrı bir durumu, âlemi var. Demek ki; o, o kadar âli ki, Hazret-i Ali Efendimiz ilmin kapısı olmasına rağmen bu suâle cevap veremedi, o verdi.