Âyet-i kerime’lerde şöyle buyuruluyor:
"Zulmedenlere meyletmeyin! Yoksa size de ateş dokunur." (Hûd: 113)
"Kalbini zikrimizden gafil kıldığımız, heva ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere boyun eğme!" (Kehf: 28)
Rivayet edildiğine göre Allah-u Teâlâ Yuşâ bin Nûn Hazretlerine şöyle vahyetmiştir: "Senin kavminin hayırlılarından kırk bin, şerlilerinden altmış bin kişiyi helâk edeceğim." Yuşâ Aleyhisselâm: "Peki hayırlıların kabahati nedir?" diye sorunca şöyle buyurmuştur: "Çünkü onlar benim adıma öfkelenmediler, şerlilerle beraber yiyip içtiler."
Kâ’b bin Ucre -r. anh-den rivayet edildiğine göre Resulullah -s.a.v.- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
"Ey Kâ’b bin Ucre! Seni, benden sonra gelecek ümerâya karşı Allah’a sığındırırım. Kim onların kapılarına gider ve onları yalanlarında tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değildir, ben de ondan değilim. Ahiret’te Kevser havz’ının başında yanıma da gelemez. Kim onların kapısına gitmeyip, yalanlarında onları tasdik etmez, zulümlerinde yardımcı olmazsa, o bendendir, ben de ondanım. O kimse Havz’ın başında yanıma gelecektir. Ey Kâ’b bin Ucre! Namaz burhandır. Oruç sağlam bir kalkandır. Sadaka hataları söndürür, tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Ey Kâ’b bin Ucre! Haramla biten bir ete mutlaka ateş gerekir." (Tirmizî: 614)