Resul-i Ekrem -s.a.v.- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Sahabe'mi bana terkediniz. Nefsim kudret elinde olan Cenâb-ı Allah'a yemin ederim ki, fakir ve düşkünlere Uhud dağı ağırlığında altın infak etseniz, onların amelinin sevabı gibi sevaba nâil olamazsınız." (Buhari)
"Ashab'ımdan birine dil uzatana Cenâb-ı Hakk lânet etsin." (Buhari)
"Ümmetimin en edepsizi ashab'ımın aleyhinde söz söylemeye cüret edendir." (Münâvi)
"Şefaatım ümmetimden her birine şâmildir. Yalnız ashab'ıma dil uzatanlar mahrumdur." (Münâvi)
"Ashab'ımdan birine sayıp sövenlere Cenâb-ı Allah ile melâike-i kiram ve bütün insanların lâneti olsun." (Camiü's sağir)
Kitabımızın kâtipliğini yapanlar, Hadis-i şerif'leri rivâyet edenler, daha doğrusu Cenâb-ı Hakk'ın son dinini yayanlar ve bize ulaştıranlar onlardır. Bu ulvi hizmette hepsinin hissesi vardır. Hepsi mevsuk, hepsi âdil, hepsi de ehl-i cennettir. Onlardan herhangi birine dil uzatınca, dolayısı ile Kur'an-ı kerim'e olan itimat sarsılır, İslâmiyet hakkında gönüllerde şüphe uyanmış olur. Bir kısmını inkâr etmek, Kur'an-ı kerim'i tebliğ edenleri inkâr etmeye kadar gider.Aralarındaki anlaşmazlıklar hiçbir zaman nefsani değildi. Sebeb-i mevcudat -s.a.v.- Efendimiz'in taht-ı terbiyesinde öyle bir hâle gelmişlerdi ki, Hakk'tan gayrı hiçbir istekleri kalmamıştı.