Allah-u Teâlâ herkesin mukadderâtını alnına yazmıştır, insan amelinin karşılığında bir rehindir. Âyet-i kerime’sinde:
“Biz herkesin dünyadaki amelini kendi boynuna doladık.” buyuruyor. (İsrâ: 13)
Herkesin sıfat-ı insaniyesi veyahut sıfat-ı hayvaniyesi bellidir, fakat okunmuyor. Perde kalkınca her şey görülecek, herkesin sıfatı belli olacak ve görülecek, icraatı ile beraber. Vücut elbisesini soyunca, diğer elbiseyi giyince, işte o zaman bütün hakikatler ortaya çıkacak. Ve denilecek ki:
“Oku kitabını! Bugün hesap görücü olarak sen kendine yetersin.” (İsrâ: 14)
O gün muhasebe günü olduğu için kâr ve zarar o günde meydana çıkar. Zarar edenler zarar ettiklerini bilirler, lâkin bu kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.
Allah-u Teâlâ buyurur ki: “Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkmak lâzımsa O’na yaraşır şekilde öylece korkun. Sakın siz müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin.” (Âl-i imrân: 102)
Bu Âyet-i kerime karşısında âlimler değil, veliler değil, sâdıklar değil, peygamberler dahi korkmuştur. Yusuf Aleyhisselâm’ın şöyle bir niyazı vardır: “Allah’ım! Müslüman olarak ruhumu al ve beni sâlihler zümresine kat.” (Yusuf: 101)
O, bu dilek ile âhirete intikal etmiştir. Gerçekten Allah’a gönülden bağlı olanların can atacakları arzu ve gaye işte bu sondur. Sıddık-ı Ekber -radiyallahu anh- Hazretleri'nin de son sözü bu oldu.