Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
MAKALE - Niyet-i Hâlisa Ve Kalb-i Selim - Ömer Öngüt
Niyet-i Hâlisa Ve Kalb-i Selim
MAKALE
Misafir Yazar
1 Aralık 2001

 

NİYET-İ HÂLİSA VE
KALB-İ SELİM

 

Fatma Hazar


Niyet, ibadetlerin özüdür. Öyle ki, niyetsiz amel sahih değildir. Yaptığımız her amelin kendine has bir niyeti var. Bu niyet dil ile yapılan zahiri niyettir. Asıl niyet kalben yapılır. Ve bütün niyetlerin özünde “Allah (c.c) rızâsı” olmalıdır. Yani amellerimizi yapmaktaki gayemiz Hazret-i Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaktır. Zaten ihlâs da budur.

Resulullah (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyor:

“Allah-u Teâlâ sizin bedenlerinize ve suretlerinize bakmaz, fakat kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim)

Beden ve suretimiz bu dünya için yaratılmış, ahirete göçerken burada bırakacağımız bir vasıtadır. Giderken yanımıza alacağımız ise, dünyada işlediğimiz güzel ameller ve kalbimizde beslediğimiz iyi niyettir. Kalplere ve amellere bakılmasının sebebi bu sebepledir.

Cenâb-ı Fahr-i Kâinat (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde buyururlar ki:

“İnsanlar helâk olmuşlardır, ancak âlimler müstesna. Âlimler de helâk olmuşlardır, amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk olmuşlardır, ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahipleri de büyük tehlike üzerindedir.” (Keşf-ül hafâ)

İlim öğrenmek her müslümana farzdır. Fakat sadece bilmek yetmiyor. İlmiyle amel etmek gerekiyor. Amellerin özü niyet olduğu için ihlâsla yani yalnız Allah (c.c) rızâsı için amel edenler kazanıyor. İhlâslı olanlar da tehlikedeler. Demek ki Hazret-i Allah özün de özüne bakıyor. Yani saf, katışıksız, riya, gösteriş ve başkaca maksatlardan uzak tutulan Hazret-i Allah’ın rızâsını kazanmak için beslenen iyi niyete bakıyor.

Resulullah (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyor:

“Cenâb-ı Allah’ın rızâsını kazanmak için beslenen iyi niyet, sahibini cennete dahil eyler.” (Münâvî)

Dünyevi işlerimizde bile daima niyetlerimizi kontrol edip Hakk’a çevirmeliyiz.. Meselâ, yemek yerken niyetimiz Hazret-i Allah’ın taatlerini daha güzel, sağlıklı bir biçimde yerine getirmek, O’nun nimetlerinden faydalanıp O’na hakkıyla şükretmek olmalı.

Üzerine hakkımız geçen insanlara karşı görevlerimizi Allah (c.c) için yapmalıyız. Niyetimiz Allah (c.c) olursa işimiz kolay olur. Bir gün gelecek sevdiklerimizden ayrılıp yaptığımız amel ve kalbimizdeki niyetle başbaşa kalacağız. Dünyadaki gayemiz Allah (c.c) olursa kabirde yalnız kalmaz, en yakın dosta, en emniyetli sığınağa, en kuvvetli dayanağa, en sıcak kucağa ulaşmış oluruz. Aslında yaşamaktan maksat Hazret-i Allah’a ulaşmaktır. Niyetimiz O olursa kalbimizin yönü de o tarafa olur. Kalbimiz O’na doğru olursa bedenimiz, yaptığımız iş ve icraatlar da O’na varmaya yardımcı olur.

Resulullah (s.a.v) Efendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyor:

“Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah-u Teâlâ kendi katından o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar.

Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yediyüze ve daha fazlasına kadar katlayarak çıkarır.

Şayet bir kötülük yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah-u Teâlâ onun için tam bir iyilik yazar.

Eğer kötülüğe hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar.” (Müslim)

Bu Hadis-i şerif’te Hazret-i Allah’ın kullarına karşı ne kadar merhametli olduğu ve doğruyu bulmaları için onlara fırsatlar verdiği açıkça meydanda.

Aklımıza gelen günahı yapmayıp vazgeçtiğimiz taktirde bundan sorumlu olmayacağımız gibi, herhangi bir sebepten dolayı veya gücümüz yetmediğinden yapamadığımız günahtan da sorumlu tutulacağız.

Allah-u Teâlâ bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Kalbinizdekileri açığa vursanız da, gizleseniz de sizden sorulacaktır.” (Bakara: 284)

Akla gelen kötü niyeti, kalpte tasdikleyip onu yapmaya azmettiğinde önüne bir engel çıksa veya halkın ayıplamasından çekindiği için yapamasa, bu onu kurtarmaz. Yapma niyetinde olduğu için yapmış gibi günah alır. Bu yüzden amelden çok niyetler daha önemlidir. Resulullah (s.a.v) Efendimiz’in:

“Ameller niyetlere göredir.” (Buhârî) buyurmasındaki hikmet bu olsa gerek.

Niyet mevzusu o kadar incedir ki kişi bile kendi öz niyetini bilemez. Niyeti halis isen niyetini çevirmek isteyen birçok düşman tetiktedir. Şunu unutmamak gerekir ki, niyeti gerçekten halis olan bir insan birçok tehlikelerle karşılaşsa bile bunlar onu iyi niyetinden döndüremez. Çünkü Hazret-i Allah kendisi için yapılan her işin nihayetini kendisine ulaştırır. O, her halukârda kullarının menfaatini isteyendir.

Kalb-i selim sahibi ise, şerri arzu etmekten, gizli veya aşikâr günah işlemekten kalbi temiz ve salim olan kimsedir. Aynı zamanda kişi, sözünde ve işinde ihlâs sahibi olması gerekir. Hazret-i Allah’ın hoşnutluğu, nefsine daima muhalefet, güzel ahlâk ve takva ile kazanılır.

Kalp temiz olursa o ağızdan iyi ve hikmetli söz çıkar. Dünyanın girdiği bir kalpten ahiret çıkmış olur. Mevlâ’nın bulunduğu kalbe de dünya muhabbeti girmez. Menfaat de böyledir. Kalbe menfaat duygusu girdiği anda mâneviyat çıkmış olur.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“O gün ki, ne mal fayda verir ne de oğullar... Meğer ki Allah’a tamamen salim ve temiz bir kalp ile gelenler ola.” (Şuara: 88-89)

Görülüyor ki vaktimizin azlığı ve zamanımızın bu denli karışık olduğu şu anlarda yapacağımız en kârlı amellerden biri olan niyetimizi halis yapmak niyetin aslından zordur. Ama yine de biz Hazret-i Allah’a sığınıp ihlâsla, samimi bir şekilde hayatımızı yalnız Allah (c.c) için yaşamaya, O’na ulaşmak için çalışmaya sarfetmeliyiz.

Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde:

“Din halisen Allah içindir.” (Zümer: 3) buyuruyor.

“Mevlâ’ya ihlâsla yönelmişlerin boynu büküktür, sesi kısıktır, hâli yavaştır. Gayrıya tecavüz etmez. Hiç kimsenin ayıbını görmez, kendi kusurları ile meşguldür. Onları buradan tanırsınız.

Bu zümre yok denecek kadar azdır. Ya bulacaksınız sohbet edeceksiniz, veyahut kenara çekileceksiniz, onlara selâmla iktifa edeceksiniz. Kurtulmak için efendim. Bir daha dönecek değiliz. Kabirde de hiç kimse yardım edecek değil. Madem ki bana yardımı olmayacak, ben şimdiden bana yardım edecek olanı bulayım diyeceksiniz.

Bana kim yardım eder? Mevlâ... Şu hâlde ben Mevlâ’m ile olayım. Başkasından hiç yardım gelmeyeceğine göre, ‘O’ndan yana olayım, O’ndan yana olmayandan olmayayım’ diyeceksiniz. Yolu kestirmeden alırsınız. O zaman yaşama şartları güçleşir, nefsin arzuları yerine gelmez. Yepyeni bir mücadele başlar.” (Ömer Öngüt, Sözler ve Notlar 1, sh: 272)

“Ey Allah’ım! Gizlide ve açıkta senden haşyetini istiyorum. Rızâ halinde de gadap halinde de ihlâs kelimesinden ayırmamanı istiyorum.” (C.Sağir)

“Allah’ım! İçimi dışımdan daha hayırlı eyle. Dışımı da salih eyle.” (Tirmizî)