Şeriat-ı Mutahhara hususundaki teminâtı bildiren üçüncü iltifat dolu mektubunuzdan son derece memnun oldum. Dileklerimin hası, fikirlerimin özü olan tam muvaffakiyet hakkında hâlis duâlarımı tekrar eyledim. İlk kurtuluşu ihsan buyurmuş olan Cenâb-ı Rahîm ve Rahmân büyük ve gerçek kurtuluşumuzu da kolay ve âsân eylesin. “Eğer şükrederseniz, nimetimi artırırım” (İbrahim: 7) sırrına mazhar eylesin, âmin.
Bu mevzuda, Şeyh Sâdî Hazretleri’nin bir beyti hatırıma geldi. Şöyle ki; bu beytin hulâsatan meâli:
“Suyun tazeliği, havanın letâfeti, ayın serinliği, güneşin harâreti gibi ulvî nurlarla felekî cisimleri sana itaatkâr kılan ve emrine veren bu suretle ma’îşetinin idaresini, âfiyetinin devamını sağlayan ve takdir buyuran Hazret-i Allah’ın lütuf ve ihsanını, ve sayılması kâbil olmayan nimetlerini düşünüp, itaat ve teşekkürden gaflet olunmasın ki, O da iki cihandaki nimetlerini ziyadeleştirsin.”
Bildiğiniz gibi Şeyh Sâdî, “Sehl-i mümtenî” kabilinden olan bu beyti Allah için, güzel söylemiştir. Zira dünyada hangi velînimet tasavvur olunur ki, âzâ ve organlarımızı, sıhhat ve afiyetimizi, yiyecek ve nimetimizi, Mevlâmız gibi yoktan var etsin, versin. Hangi bir âmire tesadüf olunur ki -velev bir neferin üstündeki onbaşı olsun- defalarca emrine itaat etmeyen bir erini cezasız bıraksın, affetsin. Gaffar olduğu kadar Kahhâr olan Zât-ı Ecell-ü A’lâ’nın idaresi altında bulunuyoruz. Mülkünün üstünde barınıyoruz. Her gün nimet sofrasında rızıklanıyoruz. Aklen ve vicdânen her ihtimale karşı emrine itaat ve kulluk vazifesini ifaya gayret etmeliyiz. Yarın Kıyamet gününde ne olur, ne olmaz bilemeyiz.
Allah’ım kolaylaştır, zorlaştırma. Bâkî es-Selâmu aleyküm.