Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KISAS-I ENBİYA ALEYHİMÜSSELÂM - Hazret-i Zekeriyâ Aleyhisselâm (1) - Ömer Öngüt
Hazret-i Zekeriyâ Aleyhisselâm (1)
KISAS-I ENBİYA ALEYHİMÜSSELÂM
Dizi Yazı - Kısas-ı Enbiya
1 Kasım 2001

 

KISAS-I ENBİYA ALEYHİMÜSSELÂM

Hazret-i Zekeriyâ Aleyhisselâm (1)

 

Nübüvvet:

Süleyman Aleyhisselâm’ın neslinden olan Zekeriyâ Aleyhisselâm, İsrailoğulları’na gönderilmiş peygamberlerdendi.

Âyet-i kerime’de:

“Zekeriyâ, Yahyâ ve İlyas’a da yol gösterdik. Hepsi de sâlihlerdendi.” buyuruluyor. (En’am: 85)

İsrailoğuları Allah’ı ve ahiret gününü unutmuşlar, isyan ve azgınlıklarını artırmışlardı. Tüyler ürperten suçlar işliyorlardı. Peygamberlere, sâlih kişilere saygı göstermiyorlar, hatta hiç çekinmeden öldürüyorlardı.

Allah-u Teâlâ İsrailoğullarına hitap ederek şöyle buyuruyor:

“Size bir peygamber canınızın istemediği nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse, ona karşı büyüklük tasladınız. Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.” (Bakara: 87)

Zekeriyâ Aleyhisselâm yeni bir şeriat getirmemiş, Musa Aleyhisselâm’ın şeriatı ile halkı Hakk’a dâvet etmiş, Tevrat ahkamını tebliğ etmekle emrolunmuştu. Ömrünü Kudüs’teki Beyt-i makdis’te Hakk’a hizmet uğrunda geçirmişti. Peygamber olmadan önce de oranın dini reisi olup, ilmi ve ameli ile tanınmıştı. Fevkâlade Rabbanî bir mazhariyete nâil olmuştu.

 

Hazret-i Meryem’i Himaye Vazifesi:

Hazret-i Meryem’in babası İmran, İsrailoğullarının ileri gelenlerinden ve âlimlerinden bir kimse idi. Zekeriyâ Aleyhisselâm’la İmran, iki kızkardeşle evli idiler. Karısı Hanne yaşlanmaya başlamış, fakat bir çocuk sahibi olamamıştı. Allah-u Teâlâ’ya sığınarak kendisine bir çocuk bağışlaması için huşû içinde niyazda bulundu. Allah-u Teâlâ duâsını kabul buyurdu. Hanne hamile kaldığını hissedince çok sevindi. Bu büyük lütuf karşısında bir şükran ifadesi olarak, doğacak olan çocuğu Beyt-i makdis’in hizmetine adadı. Bu arada kocası İmran vefat etmişti.

Nihayet gün geldi, Hanne adağının kabulünü Allah-u Teâlâ’dan beklerken, ümidinin aksine bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Meryem adını verdiği çocuğunu alıp Beyt-i makdis’e götürdü ve oradaki yetkililere takdim etti. Hazret-i Meryem onların kurban işleri ile vazifeli reisleri İmran’ın kızı olduğu için, hepsi de himayelerine almak istiyorlardı. Bu hususta ihtilafa düştüler. Zekeriyâ Aleyhisselâm o asrın peygamberi ve Mâbed’in koruyucularından birisi idi. “Teyzesi benim nikâhım altında olduğu için onu himaye etmeye daha layıkım.” dedi. Buna rağmen kura çektiler. Kura Zekeriyâ Aleyhisselâm’a çıktı, böylece Hazret-i Meryem’in kefili olmuş oldu.

Âyet-i kerime’de:

“Onu Zekeriyâ’nın himayesine bıraktı.” buyuruluyor. (Âl-i imran: 37)

Hazret-i Meryem’in bakımını üzerine alan Zekeriyâ Aleyhisselâm onu zevcesine teslim etti. Annesi vefat ettiği için Hazret-i Meryem teyzesinin kucağında büyümüştür.

Kendisini idare edecek yaşa geldiğinde Zekeriyâ Aleyhisselâm Hazret-i Meryem için mâbedin içinde onun kalacağı bir oda yaptırdı. Hazret-i Meryem orada gece gündüz ibadet ediyor, mâbedin hizmetleri ile ilgili üzerine düşeni yapıyordu.

Zekeriyâ Aleyhisselâm Hazret-i Meryem’in yanına her girişinde o bölgede ve o mevsimde yetişmeyen çeşit çeşit taze meyveler görürdü. “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” diye sorardı, o da “Allah tarafından!” derdi. (Âl-i imran: 37)

 

Evlat Arzusu:

Zekeriyâ Aleyhisselâm uzun senelerdir evli olduğu halde hiç çocukları olmamıştı. Artık çocuk sahibi olma yaşları geçmiş, bu yaştan sonra çocuk sahibi olacaklarına dair pek ümitleri kalmamıştı.

Hazret-i Meryem’in akılları hayrete düşüren bu halini görünce Zekeriyâ Aleyhisselâm’a Allah-u Teâlâ’dan böyle temiz bir çocuk isteme arzusu geldi. Hazret-i Meryem’e bu lütufları bahşeden Allah-u Teâlâ dilerse bu ileri yaşında bile ilâhi lütuf hazinesinden kendisine de elbette bir evlat bağışlayabilirdi.

Aslında böyle bir çocuğa ihtiyacı da vardı. Zira kendisinden sonra kavminin yoldan saparak fitneye düşmelerinden, o izi takip etmemelerinden, bırakacağı manevî mirasa sahip çıkmamalarından endişe ediyordu. Bazı sapıklık alâmetleri de görülmüyor değildi. O vakte kadar, kendisine hayırlı bir halef olacak hiç kimseyi bulamamşıtı.

“Süleyman Davud’a vâris oldu.” (Neml: 16)

Âyet-i kerime’sinde beyan buyurulduğu üzere, Hakk ve hakikatı tebliğde kendisine halef olacak, atalarından dedelerinden gelme peygamberlik mirasının hakkını verecek, hayatın elem ve sıkıntıları içinde yalnız bırakmayacak salih bir evlat sahibi olmayı dergah-ı uluhiyetten istirham etmeye başladı. Yakîn derecesinden bir imana sahip olduğu için; azamet-i ilâhî önünde hiç bir engelin duramayacağını, o zamana kadar yapmış olduğu duâlarının reddolunmadığını, hiç bir dileğinin geri çevrilmediğini, Rabbine yalvarmakla hiç bir şeyden mahrum kalmadığını itiraf ediyordu.

 

Naz ile Niyaz:

Allah-u Teâlâ Zekeriyâ kulunun “Sâlih bir evlât” hususundaki samimi arzusuna Kur’an-ı kerim’inde geniş yer vermiş, gelecek nesillerin kendisini hayırla anmalarını sağlamıştır:

“Kâf. Hâ. Yâ. Ayn. Sâd. Bu, Zekeriyâ kuluna Rabbinin rahmetini bir anıştır.” (Meryem: 1-2)

Onun duâ ve niyazı, menkıbesinin en mühim yerini teşkil eder.

Âyet-i kerime’lerinde:

“Zekeriyâ da Rabbine niyaz etmişti.” (Enbiyâ: 89)

“Zekeriyâ gizli bir seslenişle Rabbine yalvarmıştı.” (Meryem: 3)

Buyurularak, yaptığı bu ilticâsında hüsn-ü edebe son derece riayet eylediği; her türlü riyâdan uzak bir şekilde, ihlâs ve samimiyetle duâ ve tazarruda bulunduğu belirtilmektedir.

Naz ile niyaz etti ve buyurdu ki:

“Ey Rabbim! Gerçekten kemiklerim zayıfladı, baş ihtiyarlık aleviyle tutuştu, saçlarım ağardı.

Ey Rabbim! Sana yalvarmak sayesinde şimdiye kadar bedbaht olup bir şeyden mahrum kalmadım.

Doğrusu ben, benden sonra yerime geçecek olan yakınlarımın iyi hareket etmeyeceklerinden korkuyorum.

Karım da kısırdır. (Ne olur) Tarafından bana, yerime geçecek bir oğul bağışla. O, bana ve Yakup oğullarına mirasçı olsun. Ey Rabbim! Onu beğendiğin bir insan yap, rızânı kazanmasını sağla!” (Meryem: 4-5-6)

“Ey Rabbim! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla. Doğrusu sen duâyı işitensin.” (Âl-i imran: 38)

Şu duâsı da ne kadar arza şayandır:

“Ey Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen vârislerin en hayırlısısın.” (Enbiyâ: 89)


  Önceki Sonraki