Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
GÜNDEM - ABD'de Dehşet: Savaş Asrının Kıvılcımı Çakıldı! - Ömer Öngüt
ABD'de Dehşet: Savaş Asrının Kıvılcımı Çakıldı!
GÜNDEM
Uğur Kara
1 Ekim 2001

 

ABD’de Dehşet:
Savaş Asrının Kıvılcımı Çakıldı!

 

11 Eylül’de ABD’yi dehşete düşüren intihar saldırıları ve akabinde yaşanan hadiseler bütün dünyayı, özellikle İslâm dünyasını ilgilendiren bir sürecin de başlamasına sebep oldu.

Hemen her ülke bu yeni sürecin kendisini nasıl etkileyeceğinin hesabını yapmaya ve tavır belirlemeye çalışıyor. Çünkü gerçekten çok ciddi hadiseler yaşanıyor.

Eylemi kimin yaptığı tam olarak netlik kazanmadığı halde ABD yönetiminin ve medyasının İslâm dünyasını zan altında bırakmak konusundaki aceleciliği gelecekte bizi bekleyen tehlikeler konusunda ipucu veriyor.

Teknolojik gelişmeler sebebiyle naklen terör eylemi seyreden insanoğlu medyanın haber ve bilgi bombardımanı altında kaldı.

 

Önemli Bir Konu:

ABD’de yaşanan hadisenin perde arkasından, ABD’nin ne yapmaya çalıştığından ve dünyayı, İslâm ülkelerini ve Türkiye’yi bekleyen tehlikelerden bahsetmeden önce, ince fakat önemli bir ayrıntıya değinmek istiyoruz.

Şöyle ki; bu medya bombardımanı sebebiyle zihnimiz ve kalbimiz farkında olmadığımız bir tehlike ile karşı karşıya.

Bu sözlerimiz içine dönmeye, Hazret-i Allah’a yaklaşmaya çalışan müslümanlar içindir.

Hazret-i Allah ile olup, O’nun ile söyleyen bir zat seneler öncesinden bugünkü halimize şöyle hitap ediyor:

“Efkâra bakarsak kendimizi unuturuz. Kendimize bakarsak efkârı görmeyiz.”

Hazret-i Allah’a yaklaşmaya yol arayan insanlar gönüllerini Hazret-i Allah’a hasretmeye gayret etmelidir. Bize düşen Fail-i mutlak’ın fiillerini seyretmektir.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar:

“Dünyanın geniş vakitlerinde, yani sıhhat ve servet, asayiş ve emniyet gibi esbab-ı istirahat mükemmel olduğu bir zamanda Cenâb-ı Hakk’a ibadet ve taat ile kendini takdim et ki, muzayakalı bir zamanda seni lütfu ile yad buyursun.” (Ahmed bir Hanbel)

Müslüman kalbini, gönlünü Hazret-i Allah’a arzetmekle vazifelidir. Zira Hazret-i Allah kalbimizi kendisi için yaratmıştır.

 

Terörün Temelinde Kin ve Nefretin Putlaştırılması Vardır:

Haber bombardımanının bizi esir alması nasıl istenmeyen bir durumsa, kin ve düşmanlıkların kalbi istila etmesi de tehlikeli bir durumdur.

Bir Hadis-i Kudsî’de Hazret-i Allah şöyle buyurmaktadır:

“Ben Allah’ım. Benden başka ilâh yoktur. Sizi idare edenlerin sahibi ve meliklerin melikiyim. Onların kalpleri benim kudret elimdedir.

Eğer kullar bana itaat ederlerse, ben de onları onlara rahmet kılarım, merhamet ve şefkatle muamele ederler. Yok eğer kullar bana isyan ederlerse, ben de onları onlara belâ ederim. Kalplerini kin ve gazapla onlara çeviririm. En kötü azap ile azap ederler.

Binaenaleyh sizi idare edenlere karşı sövmekle, beddua etmekle meşgul olmayınız. Fakat nefislerinizi beni zikretmekle, bana dua ve tazarru ile meşgul ediniz. Böylece ben de onların hakkından gelirim, sizi onların şerrinden korurum.” (Mişkât-ül Mesabih: 3721)

Hazret-i Allah’ın hükmü ortada iken müslüman kisvesi ile ortaya çıkan sahtekarlar, zannı ile hareket eden yol kesiciler müslümanların kalbini kin ve nefretle doldurmaya, böylece siyasi neticeler elde etmeye kalkıyorlar. Bugün yaşanan uluslararası fitnenin en büyük sebeplerinden birisi budur. Gözlerden kaçan bu ayrıntı önemli bir mihenk noktasıdır.

Bütün terör örgütlerinin inanç temelinde kin ve nefret vardır. Dinsiz örgütlerde dahi kin ve nefret sabah akşam tapılan bir put mesabesindedir. Düşman bellenen ülke ve devletler insan unsurundan soyutlanmış, kötülüğün simgesi “kavramsal birer inanç düsturu” haline dönüşmüşlerdir.

İnsanların ve devletlerin mücadele etmek zorunda oldukları düşmanları elbette vardır. Ancak düşmanlığın bir ideoloji, bir din haline dönüştürülmesi tamiri mümkün olmayan tahribatlara sebep olur. Böyle bir zihniyetin hakim olduğu devletler uluslararası arenada hareket kabiliyetlerini yitirirler.

 

Üsame bin Ladin:

Ladin’in söz ve hareketlerine bakıldığında yukarıda izah edilmeye çalışılan kin ve nefrete dayalı ideolojik örgüt önderlerinden birisi olduğu görülecektir.

Ladin’in bir fetva yayınlayarak sivil ABD’lileri de öldürmeye cevaz vermesi İslâm’a aykırıdır. Eğer bu fetvayı gerçekten vermişse Allah-u Teâlâ’nın haram kıldığını helal kılan kimse ilahlık davası gütmüş demektir.

ABD’deki saldırıların arkasında yine ABD içindeki bir unsurun olduğunu gösteren bir çok delil bulunmaktadır. Ladin büyük ihtimalle ABD’deki saldırıların sorumlusu değildir.

Ancak bu durum Ladin’in temize çıkması için yeterli değildir. Ladin ABD’deki saldırıların sorumlusu değilse bile söz ve davranışları sebebiyle ABD’nin İslâm ülkelerine yönelik saldırılarının sorumlularından birisidir.

Bu tip kimseler kafalarına göre savaş ilan ediyorlar. Bu yetkiyi kimden alıyorlar? Hangi devlet adına hareket ediyorlar? Bütün İslâm dünyasına zarar veren icraatlarının vebalini nasıl ödeyecekler?

 

Kim Yaptı?:

ABD failleri öncelikle kendi içerisinde aramalıdır. Olayın ertesinde basında çıkan haberlerden derlediğimiz aşağıdaki alıntılar bir yoruma gerek bırakmayacak kadar açık:

“The New York Times Gazetesi köşeyazarı William Safire'a göre saldırılar sırasında Florida'da bulunan Başkan George Bush, hemen Washington'a dönmek istedi. Ancak tam bu sırada gizli servise ‘Sonraki hedef Air Force One (başkanlık uçağı)’ diye tehdit geldi ve sözkonusu kişi, devlette en üst düzeyde geçerli olan şifreyi kullandı.” (Hürriyet, 14 Eylül)

“Bush'un danışmanlarından Karl Rove o anda yaşananları şöyle anlatıyor: ‘Başkan ‘bazı teneke teröristlerin Washington'a gitmemi engellemesini istemiyorum' dediğinde gizli servis, teröristlerin kullandığı dilden başkanın nerede olduğu ve ne yaptığını bildiklerine dair kanıtlar olduğunu bildirdi. Bunun üzerine tehdit ciddiye alındı, uçağın bir savaş uçağının eşliğinde havalanmasına karar verildi.” (Hürriyet, 14 Eylül)

“Safire, şöyle devam etti: ‘Bunun dostane bir uyarı olmadığı, açıkça bir tehdit olduğu ifade ediliyor, o halde teröristler niye bu mesajı yolladı? Ayrıca, teröristler nasıl şifre enformasyonuna ve bu kötü eylemin gerçekleştirilmesini sağlayan vericilerle ilgili teknolojik bilgiye sahip oldular?

Şifreli sözler, başkanın nerede olduğu ve gizli süreçlerle ilgili bilgiler teröristlerin belki de Beyaz Saray'da bir köstebek olduğuna, ya da gizli servis, FBI, FAA ya da CIA'den bilgi veren kişiler olduğuna işaret ediyor. “ (Hürriyet, 14 Eylül)

“ABD Adalet Bakanı John Ashcroft, teröristlerin yerden önemli destek aldıklarını söyledi. ABC TV'sindeki Günaydın Amerika Programı'na konuşan Aschroft, ‘‘Hedeflere teknik ustalıkla yönelmeleri ve o büyüklükteki bir uçağı ölümüne indirdiklerine göre, bu karmaşık eylemin önemli bir yer desteğiyle yapıldığı açıktır’’ dedi.” (Hürriyet, 14 Eylül)

“Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nin (MIT) İnşaat Mühendisliği Kürsüsü yapı uzmanı Prof. Oral Büyüköztürk, ‘‘Bu dehşet verici işi yapanlar, ayrıntılı düşünmüş ve olayı birkaç ayrı yönüyle çalışmışlar’’ diye konuştu. Prof. Büyüköztürk şu görüşleri öne sürdü: ‘‘Bu adamlar, yolcu uçağını bombaya dönüştürmeyi, meydana gelecek patlamanın boyutunu hesaplamışlardı ve hedef aldıkları binaların özelliklerini en küçük ayrıntısına kadar biliyorlardı.’’ (Hürriyet, 14 Eylül)

“ABD'deki intihar saldırılarının ardından yaşanan gelişmeler sonunda ''bu kadar da olmaz'' dedirtti.. Her gün ardarda gelen bilgiler, ertesi gün gelen başka bilgiler tarafından yalanlanır oldu.. Saldırıların arkasındaki bir numaralı şüpheli terörist Usame Bin Ladin'in dünyada hesap açtırmadığı ülke kalmadı neredeyse.. Bir bakıyorsunuz Belçika'da, bir bakıyorsunuz İsviçre'de bir bakıyorsunuz Türkiye'de.. Bin Ladin'le ilgili bilgiler sadece kendisiyle de sınırlı değil.. Ladin'in ailesi de maaile neredeyse bütün dünya ülkeleriyle ilişki içinde.. Bir gün Bin Ladin'in iki defa Türkiye'ye geldiğini öğreniyorsunuz, ertesi gün Türk Emniyeti'nden böyle bir giriş olmadığı açıklaması geliyor.. Ya FBI'ın yaptığı açıklamalar, tam evlere şenlik.. İntihar saldırılarına katıldığını ortaya çıkardıkları ve aranan teröristler bir gün ölüyorlar, ertesi gün ya Tunus'ta ya da Fas'ta görünüyorlar.. FBI, enkazdan 1000 tane ceset çıktığını söylüyor, buna inanıyoruz sonra kokpit bölümüne geldiklerini ve 2 tane pilotun ellerinin ve ayaklarının bağlı olduklarını açıklıyorlar.. Peki bu nasıl bir çelişki? Dünyanın en yüksek binalarından olan ikiz kuleler aşırı ısıya dayanamayarak çöküyorlar, ama pilotlar yanmıyor.. Hadi pilotlar yanmadı, peki ellerine bağlanan iplerde mi yanmıyor?” (Haber Türk, 19 Eylül)

“Şimdi eldeki verileri yan yana getirelim. Bu teröristler son derece yetenekliler. Yüksek düzeyde eğitim görmüşler. Pilotluk eğitimi almışlar. Bilimsel bilgiye sahipler. Amerikan makamlarında olabilecek bazı gizli bilgilere, teknik bilgilere sahipler. Havalimanındaki kontrollere takılmadan kolayca dört uçak birden kaçırmışlar. Bunlar alt alta sıralanınca bu olayın Amerikan teröristleri tarafından yapılması ihtimali de ortaya çıkıyor. Bu ihtimali de göz önüne almakta büyük yarar var.” (Serdar Turgut, Hürriyet, 13 Eylül)

“Taliban’ın Pakistan büyükelçisi Molla Abdüsselam Zaif, ABD’deki saldırıların BM ve İslam Konferansı Örgütü tarafından soruşturulmasını istedi. Zaif, 11 Eylül’de New York’ta düzenlenen saldırıda, Dünya Ticaret Merkezi’nde çalışan 4 bin Yahudi’nin işe gelmediğini iddia etti.”

“İsrail haberalma örgütü MOSSAD’ın, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi İkiz Gökdelenleri ve Washington’daki Pentagon binasına yönelik saldırılar öncesinde Amerikan makamlarını uyardığı bildirildi. Ancak MOSSAD’ın uyarısının yeterince açık olmadığı ve ayrıntı içermedigi ifade ediliyor. Haber FOX News televizyonu tarafından verildi.” (Haber Türk, 17 Eylül)

İkiz kulelerin en büyük kiracısı Morgan Stanley olaydan sonra 3 binden fazla çalışanından haber alamadığını söylemişti. Daha sonraki günlerde Morgan Stanley'in CEO'su Philip Purcell’in açıklamaları: “İlk uçağın kuzey kuleye çarpmasının ardından diğer binada bulunan Morgan Stanley çalışanlarının tahliye işleminin başladığını söyleyen Purcell, ikinci uçağın Morgan Stanley'in de 22 katı bulunan güney kuleye çarptığı anda tahliye işleminin büyük ölçüde tamamlandığını söyledi. En ufak bir şansızlığa dahi meydan bırakmadıklarını belirten Purcell, zaman geçtikçe sokakların dolmaya başladığını ve planın bu saatten sonra tamamen uygulanmadığını dile getirdi.

Birçok çalışanın psikolojik olarak da kötü durumda olmaları nedeniyle evlerine gittiklerini söyleyen Purcell, telefon hatlarının da kesilmesi nedeniyle haber alamadıkları şirket çalışanları ile bağlantı kurduklarını söyledi. Sadece 15 çalışanlarına ulaşamadıklarını dile getiren Purcell, 43 ve 74'üncü katlar arasında bulunan çalışanlarının binanın boşaltılmasında kahramanca davrandıklarını belirtti. Purcell, Manhattan'daki binaya kaydırılan 400 çalışanın sistemi kurmaya başladığını da belirtti.” (Haber Türk, 16 Eylül)

Bu açıklamalarda itiraz edilebilecek önemli ayrıntılar var. Özellikle ilk uçak çarptığında olayı bir kaza zanneden ikiz kule yönetimi yangının söndürüleceğini, insanların ofislerinden dışarı çıkmaması gerektiğini anons etti. Yıkımı tahmin etmeyen 300 itfaiye eri de binlerce kişiyle beraber yıkıntı altında kaldı.

Bloomberg'de çıkan yazıya göre 11 Eylül’den önce ABD borsası Wall Street’teki şaibeli işlemler:

“Türkiye borsasında "açığa satış" Amerikan borsalarında da "put option" denilen anlaşma türünün, ABD'deki terörist saldırılar öncesi ve sonrası anormal bir şekilde uygulandığı ortaya çıktı. Söz konusu işlemler terörist saldırıların faillerinin izinin bulunması çerçevesinde oldukça dikkat çekici. Saldırıların gerçekleştiği 11 Eylül'den önceki tarihlerde, Dünya Ticaret Merkezi (DTM) ve yakınındaki binalardaki şirketlerle, genel olarak sigorta şirketlerinin hisselerinde daha önce görülmemiş sayıda "açığa satış" olduğu görülüyor.

İşte örnekler; Morgan Stanley, DTM'nin 110 katından 22'sinde faaliyet gösteriyor. 5 Eylül tarihine kadar Morgan Stanley hisseleri için günde ortalama 27 ''put option'' yapılırken, 6 Eylül ile 10 Eylül arasında bu sayı toplam 2157 ''put option''a çıkıyor. Bu ''put option''lar 45 Dolardan satmayi taahüt ediyorlar. O tarihlerde ise Morgan Stanley'in hisseleri 45 Doların çok üstünde. 11 Eylül'de olay olup binalar çöktükten sonra Morgan Stanley'in hisseleri 42.50 Dolara düşüyor. Hala da düşmekte. Böylece ''put option'' yapanlar anormal paralar kazanıyorlar. Aynı şekilde Merril Lynch, DTM'ye komşu binada faaliyet gösteriyor. Onlarda da olaydan önce ''put option'' sayısı 12 kez artarak 12215'e çıkıyor. ve Merril Lynch hisseleride 41.48'e düşüyor. Yine DTM'de faaliyet gösteren Marsh & Mclennan'ın hisslerinde de günlük 13 ortalama ''put option'' sayısı 1209'a çıkıyor ve 90 Dolar ''put option'' oluyor. Tabii hisseler şu anda 90'ın çok altında. Yine United Airlines hisseleri için de sadece 6 Eylül'de 2000 ''put option'' 30 dolardan yapılıyor. Tabii olaydan sonra UAL hisseleri 17.50'ye düşüyor. Bir ''put option''da milyonlarca hisse senedinin el değiştirmesi mümkün.”

Serdar Turgut’un “Mide Bulandıran İşler” başlıklı yazısından:

“Bush'un olaylar süresince ciddi bir liderlik vasfı sergileyememesi normal, ancak normal olmayan, Amerikan devletinin en gizli çalışma mekanizmalarına hákim ve başkanın adamı olan kişilerin tutumları.

Tuhaf bir karışıklık var Amerikan yönetiminde.

‘‘Derin devlete’’ de hákim olan devlet adamları ciddi adımlar atmıyorlar son günlerde.

Tuhaf tuhaf bilgiler sızıyor gazetelere. William Safire gibi askeri ve istihbarat kaynaklarıyla sağlam bağlantıları olan bir insan, başkanın uçağının gizli kodlarının teröristlerde olduğunu yazıyor, ‘‘Acaba yönetim içinde onlara bilgi sızdıran casus mu var?’’ diye soruyor, bu Amerikan basınında bomba etkisi yaratmıyor.

Başkan yardımcısını koruma altına almak için Camp David'e götürüyorlar, buna karşılık başkan Beyaz Saray'da bırakılıyor. Tamam, aynı yerde bırakmamak lazım onları ama zaten baştan itibaren olayın koordinesi de Başkan Yardımcısı Cheney'nin elindeydi zaten.

Amerika'ya yakın ve ülkeyi tanıyan bir insan olarak benim anlamakta çok zorlandığım şeyler bunlar.

Olayın polisiye araştırma sürecinde de tuhaf haberler sızdı gazetelere.

İlk haber Boston'dan geldi. Teröristlere ait olduğu iddia edilen arabada pilot uçuş kitapçığı ve bir adet de Kuran bulunmuştu.

Bu ‘‘delil’’in hemen ortaya çıkması ilginçti.

Daha da ilginç bir haber Florida'dan geldi. Yazılana göre, olay gününden bir gün önce üç adam bir bara gitmişler.

Gece boyunca içmişler. Kızlara para dağıtmışlar, kucaklarında dans ettirmişler.

Adam başı 200 dolar kadar para harcamışlar, bunu kredi kartıyla ödemişler.

Sonra da gitmişler. Bilin bakalım arkalarında ne unutmuşlar.

Habere göre, bu adamlar barda bir adet Kuran bırakıp gitmişler.

Boston'daki olay için haydi inandık diyelim ama bu senaryo bana oldukça hayal sınırlarını zorlayıcı geldi doğrusu.

Ben her Şükran Günü'nde (Thanksgiving) Amerika'ya teşekkür etmeyi hiç ihmal etmeyen bir insanım.....” (Hürriyet, 18 Eylül)

“Suudi Arabistan Ulusal Muhafızlar Başkan Yardımcısı Prens Mit’eb bin Abdullah bin Abdülaziz, ‘şüphelilerin isimleriyle ilgili yapılan yayınlardaki telaşın, medyayı masum insanları da karıştırmak hatasına düşürdüğünü, bu kişilerin, özellikle Suudilerin daha sonra masum olduklarının ortaya çıktığını’ söyledi. Suudi Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili de Suudi Arabistanlı yetkililerin FBI’ın zanlılar listesinden şüphe duyduklarını belirtti. Yetkili, bu suça karıştığı öne sürülen kişilerin çoğunun hayatta ya da başka bir yerde olmasının kendilerini şüpheye sürüklediğini söyledi.

Körfez ülkelerindeyse isimlerle ilgili karışıklığın, saldırganların sahte ya da çalıntı pasaport kullanmasından kaynaklandığı inancı güçleniyor.

Suudi Arabistan’daki gazetelerde, FBI’ın isim listesinde yer alan kişilerden en az 5’inin resimleri ve açıklamaları yayınlandı.

Bu kişilerden biri olan Abdülaziz El Ömeri, El Avsat’a yaptığı açıklamada, ‘FBI’ın açıkladığı isim benim ismim, doğum tarihi benimkiyle aynı, fakat New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’ni bombalayanlardan biri değilim’ açıklamasında bulundu.

İktisadiye gazetesine demeç veren eski diplomat Ahmed El Şehri de listede oğlunun ismiyle benzer (Velid) bir isim bulunduğunu, ancak Suudi Arabistan Havayolları’nda pilot olan oğlunun hayatta ve Fas’ta yaşadığını anlattı.” (Haber Türk, 19 Eylül)

Çarpan uçakların pilotları hakkındaki bilgiler de oldukça ilginç:

“ABD’deki Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’a yapılan saldırıda kullanılan uçakların pilotlarından üçünün Vietnam savaşına katıldığı diğer pilotun da kardeşini bu savaşta kaybettiği ortaya çıkmasının ardından yeni bir gelişme daha yaşandı. Pentagon’a saldırıyı gerçekleştiren American Airlines şirketine ait 77 numaralı uçağın pilotlardan Charles Burlingame’nin Pentagon’da anti-terör strateji uzmanı olarak çalıştığı ve daha sonra işine son verildiği öğrenildi. Amerikan gazetelerinin haberine göre; Vietnam Savaşı’na katılan Charles Burlingame bir süre burada çalışmış ve bir süre de ABD Hava Kuvvetleri’nde görev yapmış.

Pilotlardan Charles Burlingame, Jason Dahl, John Ogonowski ve Victor Saracini’nin ABD’de Veterans Against the War- İmperialist Vietnam (Anti Emperyalist ve Vietnam Savaşı Karşıtı Askerler) adlı bir grup üyesi olduğu ifade ediliyor. Bu grubun Amerikan askeri sistemi, Pentagon, küreselleşme ve çok uluslu şirketler aleyhine faaliyette bulunduğu biliniyor.

Anti Emperyalist ve Vietnam Savaşı Karşıtı askerler, ABD’deki saldırının hemen ardından internetteki sitesinde bildiri yayınladılar. Kendilerini "Dünyadaki en büyük terörist Amerika’nın ordusunun kıdemli (emekli)leri" olarak tanımlayan askerler, "Kesinlikle söyleyebiliz ki, dünyayı terörizmden kurtarmak için ilk önce emperyalizm ve onun bir numaralı destekçisi terörist Amerika’dan kurtulmak zorunda kalacağız. Amerika’nın savaşına hayır. Gerçek teröristlerin kim olduğunu dünya biliyor. Göçmenlere ya da Arap asıllı Amerikalılara saldırıya hayır. Polis devletine hayır" diyorlar.”

ABD’de federal yapıya düşmanlık besleyen unsurların varlığı ise başka ilginç bir husustur:

“Tim McVeigh eski bir askerdir; nefretini kendine saklamakla kalmaz ve kimi arkadaşlarıyla birlikte harekete geçer. Ve 19 Nisan 1995’te (David Koresh’in FBI’ya direnirken aralarında çocukların da bulunduğu 83 kişinin yandığı günden tam iki yıl sonra) Oklahoma City’nin merkezindeki Alfred P. Murrah Federal Hükümet Binasını bir minibüs dolusu ev yapımı bomba ile havaya uçurur; bu olayda 168 erkek, kadın ve çocuk ölür.

Olayda öncelikle "İslami terör" suçlanır; terörle tanışmamış sakin Amerikan topraklarında, başta Usama bin Ladin gibi, belki de olduğundan fazla abartılarak bir "Holywood anti-efsanesine" dönüştürülmüş, "müslüman teröristlerin" kirli emelleri için fırsat kolladıkları iddia edilir; ama Amerikan güvenlik güçlerinin yaptığı nefes kesen takip başka bir kapıya çıkar.

Tim McVeigh yakalandığında suçunu inkar etmez: Olay onun için dişe diş ve göze gözdür. Waco’da ölenlerin intikamı alınmış, federal hükümet cezalandırılmıştır. Olayda ölen kadın ve çocuklar için McVeigh "her askeri harekatta rastlanan, istenmeyen sivil kayıplar" tabirini kullanır. McVeigh yargılanır ve suçlu bulunur; 11 Haziran 2001 günü Terre Haute, Indiana’da eyalet hapishanesinde idam edilir. Son sözü olarak İngiltere'de Victoria dönemi muhalif şairlerinden William Ernest Henley'e ait 'Invictus' şiirini gazetecilere dağıttırır. Şiirin son dizelerinde,

‘Kapı ne kadar dar olsa da, cezam ne kadar ağır olsa da,

Kaderimin efendisi benim, ruhumun kaptanı benim’ yazmaktadır.

Ve bundan tam iki ay sonra, bu kez Eylül’ün 11’inde kaçırılan iki yolcu uçağı, dünya kapitalizminin merkezi World Trade Center, New York’un ikiz kulelerine, bir başkası da ABD Genelkurmay Karargahı Pentagon’a intihar dalışı yapar.” (Derin Anadolu, A. Altay Ünaltay)

Kaçırılan bütün uçakların kaçırılma sinyali vermemiş olmasına ve yukarıdaki bilgilere dayanılarak uçak pilotları üzerinde yoğunlaşılması gerektiği halde ABD’nin ısrarla müslümanları hedef almasını iyi niyetle izah etmek mümkün değildir.

 

Arkasında Kim Var?

Terör eylemlerinin vitrininde görünen aktörler çoğu zaman yanıltıcı sonuçlar verir. Zira hemen hemen bütün terör örgütlerinin arkasında bir devletin istihbarat teşkilatının desteği vardır. Dünyadaki uyuşturucu trafiğinde istihbarat teşkilatlarının da payı vardır. Terör örgütleri bu kara paralarla finanse edilmektedir. Terör örgütleri bu istihbarat ve devlet desteği sayesinde elde ettikleri, tüccar, diplomat vb. kimliklerle, karanlık dünyanın kendine has dokunulmazlıklarından yararlanarak uluslararası eylemlerini icra edebilirler. Veyahut piyonlar bu kara örgütlerin gizli ve kanlı işlerinin icrasında kullanılan birer kamuflajdır.

Bir DHKP-C militanı antiemperyalizm adına Özdemir Sabancı’yı öldürürken, Fransa’da yaşayan liderinin bazı menfaatler uğruna emperyalist bir ülkenin teşeronluğunu yapmış olması kuvvetle muhtemeldir. Yine Hizbulvahşet örgütünün bir militanı din adına katliam yaparken kendisinin yine düşman bildiği Ortadoğunun çibanbaşı bir devlet tarafından yönlendiriliyor olması da böyledir.

ABD’deki eylemlerin arkasından hangi terör örgütü çıkarsa çıksın devlet içindeki bir mekanizma ya bu eylemin planlayıcısı idi veyahut haberdar olmasına rağmen gerekli ikazları yapmayarak hareketsiz kaldı.

 

ABD’de İç Çekişmeler:

Hacettepe Üniversitesinden Prof Dr. Erdoğan Sürat ABD’de hıristiyan protestanlarla yahudiler arasında büyük bir savaş yaşandığını, Bush-Gore çekişmesinde bu savaşın tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildiğini ancak bunu dünyanın farkedemediğini söylüyor.

Bush ABD seçimlerini müslümanlar sayesinde kazandı. Bunu bildiği için müslümanlara bazı kolaylıklar sağlamak üzereydi. 11 Eylül günü müslüman temsilcileriyle bir toplantısı vardı. ABD’de finans ve medya’nın yüzde doksanından fazlası yahudi tekelindedir. Ve ABD tarihinde ilk defa bu tekel bir başkanlık seçiminde yenilgiye uğramıştır.

Doç. Dr. Deniz Ülke Arıboğan da şu tesbitlerde bulunuyor:

“Bilinen terör gruplarının hepsi istihbarat takibindedir. Usame'nin ne yaptığını, her şeyini ABD biliyor. CIA de MOSSAD da dünyanın en güçlü istihbarat örgütleridir. İkisinin birden haber alamayacağı böyle büyük çaplı bir şey çok kolay bir olay değil. Muhtemelen ABD'nin içinden destek aldıkları düşünülüyor. Herkeste aşağı yukarı böyle bir kaygı var. Sistemin içinden bir destek gelmeden böyle bir eylemin yapılması gerçekten çok zor.”

 

ABD’deki İç Çekişmeyi Kim Kazanacak?:

Muhterem Ömer Öngüt’ün “İnsan Dünya ve Ahiret” kitabının “Kıyamet Alametleri bölümünde geçen izahlar bu sorunun cevabını veriyor:

“Taylesan elbiseleri giyinmiş yetmişbin İsfahan yahudisi Deccal’in emrine girecektir.” (Müslim)

Deccal Amerika’dan geldiği zaman, yahudiler ona tâbi olacaklar ve ondan sonra Arabistan üzerine yürüyecek.

“Müslümanlarla yahudiler harbetmedikçe kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öyle bir öldürecekler ki, hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş veya ağaç da ‘Ey müslüman, ey Allah’ın kulu! Şu arkamdaki yahudidir, hemen gel de onu öldür!’ diyecektir. Yalnız Ğargad ağacı bunu demeyecek, çünkü o yahudilerin ağacıdır.” (Müslim)

Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme’ye ve Medine-i münevvereye giremeyecek, Medine-i münevvere’ye nötron bombası atsa gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.

Sonra Allah-u Teâlâ onların öldürülmesini murad ettiği zaman, küffar memleketine sığınmış bir yahudiyi dahi ikrah ettikleri için haber verecekler. “Burada yahudi var gel öldür!” diye. Yalnız Amerika haber vermeyecek, çünkü Amerika onlardandır.” (İnsan Dünya ve Ahiret. Hakikat Yayıncılık sh:175-176)

 

Dünyayı Neler Bekliyor?:

Üst paragraflardaki alıntılar bu soruya da cevap veriyor.

Alıntıya devam edelim:

“Kıyamet kopmadan önce vuku bulacak alâmetlerden altı şeyi sayınız:

.....

6. Sizinle sarı ırk arasında bir barış antlaşmasının yapılması, onların bu barışı bozmaları ve her birinde oniki bin kişi bulunan seksen sancakla gelip size hücum etmeleri.” (Buhari, Tecrid-i sarih: 1313)

Altıncısı da daha olmadı. Tabii ki İslâm ülkelerinde petrol ve zengin madenler olması sebebiyle, bunu alabilmek için hücum edileceğine işaret ediliyor.” (İnsan Dünya ve Ahiret. Hakikat Yayıncılık sh:168-169)

Resulullah Aleyhisselâm başka bir Hadis-i şerif’lerinde bu savaşlardan bahsederken 1 erkeğe 40 kadın düşüceğinden, yani bu kadar büyük zayiat olacağından haber vermişlerdir.

 

11 Eylül 2001 ve ABD:

ABD’de yaşananlar hakkında yapılan yorumların en isabetlisini şu cümle ile özetlemek mümkündür: “21. yüzyıl 11 Eylül 2001’de başladı.”

Son terör olayından sonra ABD yönetimine ve basına hakim olan İslam karşıtı zihniyet Türkiye gibi ülkelerin ve aklı başında Batılı düşünürlerin ikazları sebebiyle terkedilmiş görünüyor.

Ancak bütün bu gayretlere rağmen yukarıdaki izahlarda da görüleceği gibi önümüzdeki yılların daha çok savaş ve daha çok acı getirmesi kuvvetle muhtemeldir. Çünkü insanlar içerisinde savaştan para kazanan, insanların birbirini kırmasından milli menfaat uman bir taife vardır: “Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar.” (Mâide: 13)

Resulullah Aleyhisselâm’ın haber verdiği günler yaklaşmıştır. Gerek bölgesel savaşların gerekse küresel savaşların kıvılcımı atılmış oldu.

Faşizm ve komünizm gibi iki sapkın beşeri ideolojiye karşı galibiyet kazanmış olan ABD soğuk savaş yıllarının bittiği günlerde hedefine İslâmiyet’i aldı. Dünya, Saddam ve Ladin’de simgeleştirilen İslâm tehlikesi ile tanışmadan önce bu karar verilmişti.

Bu süreç İslâm ülkeleri için birçok sıkıntıların sebebi olacağı gibi ABD’nin de sonunu hazırlayacaktır. Zira ABD’nin bilmediği bir şey var.

Resulullah Aleyhisselâm şöyle buyuruyor:

“Ümmetimden bir taife, kıyamet gününe kadar Hakk için muzaffer bir şekilde mücadeleye devam edecektir.” (Müslim)

 

Türkiye Ne Yapmalı?:

“Fırat nehri altın bir dağ üzerinden suyu çekilip açılmadıkça kıyamet kopmaz. İnsanlar onun için harp edecek ve her yüz kişiden doksandokuzu öldürülecek. Onlardan her biri ‘Belki ben kurtulurum’ diyecektir.”

Çok büyük harplerin olacağını Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz haber veriyor.

Şu anda Fırat nehri akıyor. Suyu çekildiği zaman, o yer zamanla açılacak, o yerin altında Allah-u âlem altın hazinesi var. O çıkınca oradaki devletler, biri “Ben alayım!”, diğeri “Ben alayım!” derken birbirine girecekler. Bu harplerde çok insan kırılacak.

Bu hazine altın olduğu gibi, su da olabilir. Çünkü yerine göre su da altın kadar kıymetlidir.

Diğer bir rivayet şöyledir:

“Fırat nehrinin altın hazinelerinden bir kısmının alana çıkması yakındır. Her kim o zaman orada bulunursa, ondan bir şey almasın.” (Buhari)

Bu emr-i peygamberî’ye uyanlar kurtulacak, fakat emri dinlemeyip maddeye yönelenlerin helâkına vesile olacak.” (İnsan Dünya ve Ahiret. Hakikat Yayıncılık sh:173-174)

“Bir takım fitneler olacaktır. O fitnelerde oturan ayakta durandan, ayakta duran yürüyenden, yürüyen koşandan daha hayırlıdır. Kim o fitnelererin başında dikilirse, fitneler onu yıkar. Her kim o fitneler zamanında sığınacak bir yer bulursa, hemen oraya sığınsın.” (Müslim)

Bir çok fitneler zuhur edecek, ediyor da.

Memlekette herhangi bir karışıklık çıktığında siz uzak durun, o ateşin içine girmeyin. Çok şeyler gelecek. O ateş bölücülük ateşidir, harp ateşidir, halkın birbirine düşme ateşidir. Onun için böyle bir şey olduğunda kenarda durun.” (İnsan Dünya ve Ahiret. Hakikat Yayıncılık sh:179)

Türkiye’de olduğu gibi İslam dünyasında da büyük fitneler zuhur etti, ediyor. Afganistan ve bütün İslâm dünyası fitne ateşiyle kavruluyor. Bu fitneler birçok sıkıntılara ve savaşlara sebep oluyor ve Allah-u alem olmaya devam edecek. Ülke olarak savaşlardan elimizden geldiği kadar uzak kalmalı, önümüzdeki 30-40 yıl içerisinde dünyanın süper güçleriyle tarihimizin en büyük savaşını yapacakmışçasına tahkimat yapmalıyız.


  Önceki Sonraki