Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
SİLSİLE-İ SÂDÂT - Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -41- - Ömer Öngüt
Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî (Kuddise Sırruh) -41-
SİLSİLE-İ SÂDÂT
Dizi Yazı - Silsile-i Sâdat
1 Ağustos 2001

 

Silsile-i Sâdât -33-

ŞEYH MUHAMMED ES’AD ERBİLÎ
(Kuddise Sırruh) -41-

 

İmanın Şâhitleri:

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“İnsanlar yalnız inandık demeleri ile bırakılıvereceklerini, kendilerinin imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?” (Ankebût: 2)

Siz zanneder misiniz ki şâhitsiz dâvânızı, yani mümin olduğunuzu ispat edebilirsiniz? Cenâb-ı Hakk şâhit talep edecektir.

Bir dâvâcı var, bir de dâvâlı. Dâvâcı olanın mahkeme huzurunda dâvâsını ispat için iki şâhit lâzımdır. Şu halde: “Cümlemiz müminiz, imanımız vardır.” diyoruz, bunun ispatı lâzımdır. İki şâhit ise amel ve ibadet’tir. Amel ve ibadet olmayınca dâvâ sabit olmaz.

“Şunlar ki iman ettiler ve günahlarına tevbe ederek Cenâb-ı Hakk tarafına hicret ve teveccüh ettiler. Nefs ve şeytan ile mücâhede ederek daire-i isyandan daire-i itaata hicret ve evamir-i ilâhiyeyi ifâ ve yasaklardan kaçınmaya dikkat ve nefislerini icbar ettiler. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına talip oldular. Onlar için Allah’ın rahmeti vardır.” (Bakara: 218)

Yalnız bir duâ ile sözde kalmak fayda vermeyip, herhalde rahmet-i ilâhî’ye nâil olmak için amel ve ibadet şarttır. Bu suretle talipleri Cenâb-ı Hakk mağfiret eder.

Cihad ikidir; biri küffar ile, diğeri nefis ile harbetmek demektir.

Bir insan bir kula hizmet ediyor, mukabilinde ücretini, mükâfatını alıyor. Şu halde mahlûkattan mükâfat alınırsa Cenâb-ı Hakk için çalışan acaba mükâfatsız mı kalır? Bir kimse bir kuldan müteaddid defalar ihsan görürse ona daima minnettar kalır ve hatırından çıkarmaz. Şu halde Cenâb-ı Hakk’ın binlerce nimetini gördük, şükretmek lâzımdır. Tefekkür edilmezse küfrân-ı nimet edilmiş olur.

“Eğer yasak edildiğiniz büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin öbür kabahatlerinizi örteriz.” (Nisâ: 31)

Bir mümin, Cenâb-ı Hakk’ın korkusuyla büyük günah işlemezse ona çok sevap yazılır. Niyeti hâlis olması lâzımdır.

Hakk Teâlâ Hazretleri Âyet-i kerime’sinde:

“Kim Allah’a bir iyilikle, güzellikle gelirse, işte ona on katı var. Kim de bir kötülükle gelirse bu, o miktardan başkasıyla cezalanmaz.” buyuruyor. (En’âm: 160)

Bir mümin yüz sene ibadet etmiş olsa on misli bin sene eder. Bir kâfir de yüz sene yaşamış olsa, o miktardan başkasıyla cezalanmayacağı için yüz sene cehennemde kalması lâzım geliyor. Halbuki mümin ebedi mümin olarak yaşamak niyetindeydi. Kâfir de keza yaşamış olsaydı ebedi küfr ile yaşamak niyetindeydi. Binaenaleyh niyetleri sebebiyle ahirette ebedi mükafat veyahut ebedi azaba düçar olurlar. Bütün bunlar niyetleri sebebiyle olur. Niyet, zahmetsiz büyük bir sermayedir.

Nitekim Hadis-i şerif’te:

“Müminin niyeti amelinden hayırlıdır.” buyurulmuştur. (Buhârî)

Meselâ bir mümin, “Ben Cenâb-ı Hakk’a karşı hiç günah işlemeyeceğim.” şeklindeki niyetiyle me’cur oluyor. Niyet, benî Âdem’e mahsus bir lütuftur. Melekler için yoktur.

Şu kadar var ki, niyet-i hâlisaya daima muvaffak olabilmek için kalbin tasviyesi ve ihlâs ile ıslahına dikkat ve gayret edilmesi lâzımdır.

Her hükümetin kanunu olduğu gibi, Cenâb-ı Allah’ın emri, kanun-i ilâhisi de şeriattır. Ahkâmına riâyet edenler, saâdete nâil olur. Riâyet etmeyenler itaba müstahak olur.

Üç kişi bir sofrada yemek yiyorlar. Üçten birine sevap yazılıyor, diğerine günah yazılıyor, diğer birine de ne sevab ne de günah yazılıyor. Eğer ibadet yapayım diye kuvvet kasdiyle yerse sevap yazılır. Eğer fısk için veya eşkiyalık yapayım diye yerse günah yazılır ve eğer ne ibadet ne de fısk kasdetmezse ne sevap ne de günah yazılır.

Meselâ bir insan para kazanarak zekât vereyim, hayır yapayım diye çalışırsa sevaptır. Ve eğer paraya âşık olmuş, haram ve helâl ne olursa olsun para toplamak için çalışırsa şekavettir. Hiç bir niyetsiz olursa hayvan gibidir.

“Amelin hükmü niyete tâbidir.” (K. Hafâ)

Amel niyet ile olur, niyet ile fenâ olur.

Enbiyâ-i kiram hazerâtı yemek yemişler, elbise giymişler, alış-verişte bulunmuşlar. Fakat bunların cümlesi onlar için ibadettir. Çünkü onların niyeti Hakk rızâsına merbudtur.

“Âlimin uykusu câhilin ibadetinden hayırlıdır.” (K.Hafâ)

 

Namaz:

Âyet-i kerime’de:

“Namazı huşû ve hudû ile kılanlar felâh bulurlar.” buyurulmuştur. (Müminun: 1-2)

Namazı huşû ile kılmak da tarikat ile mümkündür.

Namazı ehven tutanlar hakkında Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şu mazaratlara mübtelâ olacaklarını haber vermişlerdir:

Dünyada olan zararları:

1- Rızkından bereket kalkar.

2- Hanesinden bereket kalkar.

3- Cenâb-ı Hakk, yüzünden iman nurunu kaldırır.

4- Mümin-i hâlis indinde zelil ve hakir olur.

Ölüm anındaki zararları:

1- Susuz olarak vefat eder, su içinde olsa dahi fayda vermez.

2- Aç olarak vefat eder.

3- Ruhunun alınması gayet müşkil olur.

4- İmanından ekseriyetle korkulur.

Kıyametteki zararları:

1- Kabirden kalkınca yüzü siyah olarak kalkar.

2- Hesabı gayet güç olur.

3- Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden uzak olduğu alnında yazılı olur.

4- Cehenneme dahil olanlarla cehenneme dahil olur.

Çünkü namaz, edepsizlikten, akıl ve şeriata uymayan herşeyden alıkoyar.

Namazı hudû ve huşû ile kılanlar, fuhşiyatın hepsinden kaçar. Namazı itina ile kılanların namazı ona kabirde yoldaş olur.

Ana babalar çocuklarını çok severler. Hatta çocukları çirkin de olsa, sevdikleri için onlara hoş görünür. Cenâb-ı Hakk sevilirse her emri de hoş gelir ve sevilir.

“Herkesin (dünyadaki) amel ve hareketini kendi boynuna doladık. Kıyamet günü onun için bir kitap çıkaracağız ki neşredilmiş olarak kendisine kavuşup çatacak.” (İsrâ: 13)

Yevm-i kıyamette herkesin defteri ameli boynundadır. Bir tarafında hasenât (sevaplar), diğer tarafında seyyiat (günahlar) yazılıdır.

“Şüphesiz ki Allah hak yolunda muharebe ederek düşmanları öldürmekte, öldürülmekte olan müminlerin canlarını ve mallarını kendilerine cenneti vermek mukabilinde satın almıştır.” (Tevbe: 111)

Uhrevî saâdet ve ebedi selâmetin, şeriat-ı garra-yı Ahmediyye ve tarikat-ı muallâ-yı Mustafaviyye’ye itina ile nefis ve mallara müteallik bilcümle ilâhi emir ve tekliflere kulak vererek mümkün olabileceği bu Âyet-i kerime’den anlaşıldığından ahkâm-ı celilesine ittiba etmeyi düşünmek lâzımdır.

 

Dünya Mümine Zindandır:

Hadis-i şerif’te şöyle buyurulmaktadır:

“Dünya müminin cehennemi ve kâfirin cennetidir.” (Tirmizi)

Yani bir mümin dünyada ne kadar sayısız nimetlere gark olsa yine cennete nisbetle cehennemde gibidir. Bir kâfir de dünyada ne kadar belâ ve musibetle muazzep olsa, yine cehennemde göreceği şiddetli azaba nisbetle cennette gibidir.

Bu Hadis-i şerif’in mânâsında şöyle bir tevil vardır. Dünya mümin için cehennemdir. Zira mümin dünyada bir kusur yapmışsa cezasını Cenâb-ı Hakk dünyada verir. Eğer kâfir dünyada bir iyilik yapmışsa mükâfatını dünyada verir. Onun için dünya müminin cehennemi kâfirin cennetidir. Hakk Teâlâ Hazretleri bir mümin kulunu ahirette cehenneme sokmayı murad ederse ona dünyada cezasını verir.

Sallallahu Teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde:

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiretin için çalış.”

Buyurmuşlardır ki, hem dünya ve hem de ukba için çalışmamız emirdir. Şu kadar var ki, emanet bir hayattan ibaret olan fâni dünyadan ziyade hayat-ı ebediyye için “Ehem mühim olana tercih edilir.” kaidesine uyarak gayret etmemiz lâzımdır.

Vücudu dünya işine kalbi de Cenâb-ı Allah’a sarf etmekle dünya ve ahiret saâdeti hasıl olur.

Şu Hadis-i şerif’te de:

“Dünya malını dünya ehline terk ediniz. Zira bir kimse malı dünyadan kifayet miktarından fazla alırsa şuursuz olarak kendisini helâk etmiş olur.” buyurulmuştur.

Nitekim bir başka Hadis-i şerif’te:

“Rızkın hayırlısı miktar-ı kâfi olanıdır.”

Keza:

“Kanaat tükenmez bir hazinedir.” buyurulmuştur.

Yine Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Yâ Rabbi! Muhammed’in ve onun âlinin rızkını miktar-ı kâfi kıl.” buyurmuştur.

Rızık kifayet miktarı olursa Allah Zülcelâl Hazretleri’ne ibadet huzur ile olur. Kalp, gıll-u giştan ve düşünceden sâlim olur.

Muhammed Parisâ -kuddise sırruh- talib-i tarikat olanlara:

“Ne işle meşgulsün?” diye sorarmış. Eğer bir sanatı yoksa, “Sanat öğren.” buyururmuş.

Hadis-i nebevi’de:

“Dünyada rahat yoktur.” buyuruluyor.

Olsa muvakkat bir zaman içindir. Fakat rahatsızlığı rahattan çok demektir.

Bu Hadis-i şerif’e şöyle de mânâ verilebilir:

Muhabbet-i dünyada rahat yoktur. Çünkü Sahabe rahat etmiyor. Evliyâullah ise kalben daima rahatta, ferah ve sürur içindedir.

“Hesap vermek için huzur-i ilâhiye varmaktan korkan kimseler için iki cennet vardır.” (Rahmân: 46)

Cennetin biri, ehlullahın dünyada rahatıdır. Diğeri de ahirette.

“Haberiniz olsun ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Yunus: 62)

“Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır. Dünya hayatında da, ahirette de onlar için müjdeler vardır.” buyurulmuştur. (Yunus: 63)

Ehlullah dünyada bir iş ile meşgul olabilirler. Fakat bu meşguliyetleri hallerine zarar vermez. Fakat bir dünyaperest ne kadar kazanırsa hırsından naşi kalbi yine fakirdir.

Evliyâullah:

“Eğer sultanlar bizdeki zevki bilse, sell-i seyf ederek gasp ederler.” derler.

Çünkü dünya işleri başlangıçta bozgunluk ve baş ağrısı, nihayette de nedamettir. Ehl-i zikir ve evliyaullahın kalbi ise zikir ve fikir ile üns-i billâh derecesini ihraz etmiş olduğundan her an Allah Zülcelal Hazretleri’nin Semi, Basir, Kadir... olduğunu bilir. O’na tevekkül-i tam ile tevekkül eder. Üns-i billâhın tarifi ise gayrı kabildir. Tatmayan bilmez. Onun ünsündeki zevki ruhani bir şeye benzetemediği gibi zatını bilmek de bizim için mümkün değildir. O hiçbir şeye benzemez.

Nitekim:

“Onun misli gibi hiçbirşey yoktur.” buyurulmuştur. (Şûrâ: 11)

Tarikat-ı aliyede tevfik-i ilâhi ile çalışarak uns-i billâh hasıl olur. Kalp zevk almaya başlar. O vakit arız ve fâni olan şeyler, velinin kalbine tesir edemez. Fâni olan şeyler onun nazarında hiçbir kıymete haiz olamaz.

Nitekim İbrahim Aleyhisselâm ateşe atılırken azaptan müteessir olmamıştır. Çünkü o zevk-i daimi ve safa-i ruhaniyi ihraz etmiştir. Onun için Cebrail Aleyhisselâm’a:

“Âgâh olunca hale, hacet mi var suale?” diye cevap vermiştir.

Hakk Celle ve Ala Hazretleri’nin huzurunda gelen zevkte hiçbir soğukluk olmaz. Dünyadan gelen zevk ise böyle değildir, zail ve fanidir.

İbadette, diyanette ne lezzetler vardır. Fakat münkir olanlar bilmiyorlar. Eğer anlasalar kaçmazlar.

Âyet-i Celile’de:

“Emvaliniz ve evlâdınız sizin için ancak fitnedir.” (Enfâl: 28)

Buyurulduğuna göre bazı enbiyâ-i izam ve evliyâ-i kiram’a da Cenâb-ı Hakk -azze ve celle- Hazretleri evlâd-ü iyal ve emval-i kesire ihsan buyurduğuna nazaran bu Âyet-i celile’de sizin emvaliniz ve evlâdınız buyuruluyor ki, yani bir kimse dünya malını benimseyerek nefsine izafe etmiş olursa, demektir. Eğer kalbinde mal ve evlât muhabbeti olup da o muhabbet sebebiyle Hakk yolundan huzur-i kalbinden alıkorsa demektir.

İşte kalbinde mal ve evlât muhabbeti olmayan Cenâb-ı Hakk’ın nebi ve veli dostları zümresinden olan kullarına kalplerinde zerre kadar muhabbet ve alâka olamaması hasebiyle fitne teşkil etmeyeceğine binaen enbiyâ-i izam ve evliyâ-i kiram’a ihsan-ı ilâhi olarak dünyada da emval ve evlât ihsan buyurmuştur.

Nitekim Süleyman Aleyhisselâm’a dünyevi saltanat, yüzlerce cariye ve evlâd-ü iyâl ihsan buyurmuştur.


  Önceki Sonraki