Batının ilmi, tekniği değişse bile fıtratı değişmeyecektir. Onlar her zaman İslâm dini’nin, Türk milletinin, ülkemizin gizli düşmanlığından vazgeçmeyecektir. Bu değişmeyen bir kaidedir. Şu Âyet-i kerime her şeyin hülâsasıdır:
“Sen onların (yahudilerin, hıristiyanların) dinlerine uymadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnut olmazlar.” (Bakara: 120)
Başka bir Âyet-i kerime ise yeni türeyen değişik zümre ve kimselerin asıllarının, nesillerinin, içyüzlerinin ne olduğunu ortaya koyuyor:
“Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse, o onlardandır.” (Mâide: 51)
Bu inkârı mümkün olmayan kesin bir hükümdür.
Bu Âyet-i kerime iman ile küfrün arasında bir berzahtır.
Türkiye şu gerçeği hiçbir zaman gözden uzak tutmamalıdır. Hıristiyan dünyası ve yahudiler, asla bizi sevmezler ve düşmanlıklarından geri kalmazlar.
“Ermeni Soykırımı Tasarısı” ABD Temsilciler Meclisi’nin gündeminden şimdilik düşmüştür. Türkiye’nin cephe değiştirmesini şimdilik göze alamamışlardır. Ancak günü geldiğinde bu masal tekrar ısıtılacak ve çorba diye önümüze konulacaktır. Batı tarih boyunca yediği darbeleri unutmamıştır, uzun asırların kuyruk acısıyla inlemektedir. Elinden kıl payı kaçırdığı Sevr’i hortlatmak için uygun zamanı beklemekte, pusuda durmaktadır. PKK terörünü başımıza belâ edenler onlardır. Uyuşturucu sevkiyatının asıl sebebi de onlardır. Sokak çatışmalarının, sağ-sol kavgalarının hamileri onlardır. Gelecekte Alevi-Sünni çatışmaları için misyonerler, ajan provakatörler, gizli servis elemanları devrededir. Turistik gezi adı altında Anadolu’yu bir baştan bir başa arşınlamaktadırlar. ABD’li iki diplomat 13-15 Eylül tarihleri arasında Samsun, Giresun, Ordu ve Trabzon’da güya başka gaye ile yaptıkları resmi ziyaretlerde bölgede ne kadar Rum yaşadığı, Hıristiyan mezarlığı olup olmadığı, hıristiyanken müslüman olan ailelerin bilinip bilinmediği gibi sorular sormuşlardır. Biz Dogu’dan, Güneydoğu’dan bahsediyoruz ama adamların niyeti ve dili daha uzun. Ellerinden gelse bütün vatanımızı elimizden alacaklar. Bir tesadüf müdür bilinmez ama Sevr’de Ermenilere vadedilen toprakların hamiliğini memnuniyetle kabul eden de ABD idi.
“Millet-i Sadıka” diye övülen Ermeniler ne oldu da Osmanlının son yıllarında isyana yeltendiler, korkunç katliamlar yaptılar? Bu soruların altında Batı emperyalizminin hain tuzaklarını, iğrenç suratını görebilirsiniz.
Milletimiz her türlü yokluğa, ızdıraba, çaresizliğe, Rum, Ermeni, Rus, İngiliz oyun ve katliamlarına rağmen bunlara izin vermemişti.
Siyasi menfaatleri Türkiye toprakları üzerinde odaklaşan devletler, Ermenileri bağımsız bir devlet kurabilmeleri için desteklemişlerdi.
Ermenilerin vahşi katliamlarını saklamışlar, Türklerin, Kürtlerin üzerine atmışlar, yalan propogandalarla dünya kamuoyunu aldatmaya çalışmışlardır. Buna aldananlar elbette olmuştur. Fakat olayları detaylarıyla ortaya koyan insaf sahibi tarihçiler de bulunmaktadır.
Batı bu sahte ve düzmece yalanlara kanmış, inanmıştır menfaatleri gereği. Hatta bu çevreler Türkiye’de ermeni soykırımının devam ettiğini, bunun şekil değiştirerek İstanbul’da yaşayan 50-60 bin ermeniye kültür jenositi uygulandığını, baskı yapıldığını söylemek alçaklığında bulunmaktadırlar. Bu yalanlar, iftiralar devam etmekte olup dünyanın değişik ülkelerinde sözde ermeni soykırım anıtları diktirmektedirler.
Bugün Ermeni soykırım tasarısı, yarın Rumların Ege’den, Karadeniz’den toprak talepleri. Hepsi bir çarkın dişlileri gibi planlanmış oyunlardır. Dün Asala Ermeni isteklerine ses oluyordu, bugün Ermenistan. Nihai hedefleri Türkiye’den toprak talep etmektir.
Aslında talepte bulunması gereken Türk milletidir. Ama kimden ve hangi gayretiyle? Türkiye, yıllardır köhnemiş hariciye yapısıyla bugünlere taşınacağında şüphe olmayan bu oyunlara gereken hazırlığı yapmamış, bütün dünyaya Ermeni-PKK, Yunan katliamlarını bütün boyutuyla anlatamamıştır. Süslü salon köşelerinde viski yudumlamak, sosyetenin arasında papyon kravatlarla kokteyllere katılmak, iyi niyet mektupları götürüp getirmek, devlet yetkililerinin mesajlarını iletmek hariciyecilik değildir. Her türlü müsbet çalışmayı anında ve zamanında yapmaktır. Milli menfaatleri her şeyin üstünde tutmaktır.
Tarihe baktığımızda bir Ermeni katliamı söz konusu değildir. Ermeniler önce Rusya’nın, sonra İngiltere ve Fransa’nın yardım ve desteği ile Osmanlı devletine isyan hazırlıklarını başlatmışlar, sonunda izleri halen devam eden toplu katliamlarla ellerine geçirdikleri Türkleri kendi vatanımızda hunharca katletmişler, canlı canlı gaz dökerek, işkencenin en vahşi usulleriyle doğramışlardır. Bu korkunç vahşet sahnelerini seyreden canlı şahitlerle Muş, Van, Bitlis, Ordu, Bayburt gibi illerimizde konuşmuştuk. Esasen Osmanlı arşivleri incelenirse milyonlarca belge bulunacaktır. Sonra Rus arşivleri Ermeni katliamlarını en ince ayrıntılarına kadar anlatan zengin bir koleksiyona sahiptir.
Bu mesele Çarlık Rusya’sının Hariciye Nezareti’nin gizli haberleşmelerini içeren “Anadolu’nun Taksimi Planı” adlı eserde açıkça belirtilmiştir. Ermeni devleti kurmak için, Türkiye’deki ermenileri nasıl kandırdıklarını, onları bu fikre inandırdıklarını, desteklediklerini, silahlandırdıklarını bütün açıklığı ile ortaya koymaktadırlar.
Tarih şahittir ki Ermenilerin yaptığı vahşi katliamlar dayanılır boyutta değildir. Türk milleti mağdur edilmiş, zalim gösterilmiştir, katliam yaptı denilmiştir, haksız duruma düşürülmeye çalışılmıştır. Dediğimiz gibi arşivler detaylarıyla incelenirse Ermenilerin ve diğerlerinin yaptıkları iğrenç katliamlar insan hafsalasının ötesindedir. 1917’de Gürcü, Rus askerlerine Ermeni çeteler de katılarak müslüman halkı kırıp geçirmeye, öldürmeye, yok etmeye başlamışlar, bunlar birer birer kayda geçirilmiştir.
Öyle vahşet sahneleri var ki, bunları yazmaya elimiz varmıyor. Ermeniler katliamla yetinmemişler, işkencenin her türlüsünü uygulamışlardı. Gözleri o kadar dönmüştü ki Ermeni davasına! katılmayan bazı ermeniler militanlar tarafından öldürülmekte idi. Ortalık karıştırılmakta, isyan hazırlıkları hızlandırılmaktayken bile yaygara koparmaktan geri durmuyorlardı, şimdilerde olduğu gibi. Önce kendilerine yardım etmeyen ermenileri öldürüyorlar, Türk kıyafetleri giymiş oldukları halde sonra onlara: ‘Görmüyor musunuz, Türkler sizi kesiyor, siz hâlâ bizimle olmuyorsunuz.’ diyorlar, Türk köylerine giriyorlar, yakıp-yıkıyorlar, müslümanları her türlü işkence usulleriyle canice öldürüyorlardı.
Onbinlerce müslüman Türk, Ermeni vahşetinin kurbanı oldu, hakkını arayan soran bulunmadı. Sayılamayacak kadar çok işlenen bu cinayetlerin defterini okumak bile ayları yılları alacak kadar kabarıktır. Bu talandan, kıyımdan ölümden, zulümden nasibini almayan bir tek Türk beldesi istisna edilemez, Ermenilerin yaşadığı yerlerde.
Canlı şahitlerin anlattıklarını sonuna kadar dinlemeye takatimiz yetmedi. Kimi müslümanları camilere doldurup toptan imha ettiler. Camiler, türbeler, mezarlıklar yakıldı, yıkıldı, tarumar edildi, evler harabeye çevrildi. Ermeni papaz ve rahipleri çetelerin ön safında, katliamların baş planlayıcıları olarak görev yapıyorlardı. Ermeni kiliseleri tam bir silah ve mühimmat deposu olarak kullanılıyordu. İzmit’te, Terme’de, Sinop’ta, Giresun’da, Develi’de, Kozan’da kısacası nerede ermeni varsa orada katliam var, ölüm var demekti.
Bu oyunların sonu gelmeyecek. Yarın Yunan çıfıtı devreye girecek, topraklarımızdan taleplerde bulunacak.
Evet, kim ne derse desin, hangi gazelden okursa okusun biz müslümanlığımızdan vazgeçip onların dinine dönmedikçe onlar asla bizi rahat bırakmayacaklar, kuyumuzu kazmaktan geri durmayacaklardır. Dostluk nutuklarının sahteliğini yine başımız ağrıdığı zaman mı anlayacağız? Başımızı kumdan çıkarmalı ve olayları gerçekçi şekilde değerlendirmeye tâbi tutmalıyız. Çözümü kendimiz bulmalıyız. Türkiye’nin mevcut yapısı bunlarla gerekli mücadeleyi yapabilecek dirayetli, aktif, becerikli ve tek sesli siyaseti mümkün kılmıyor.
Milletçe içimizdeki ihanet çetelerini, dışımızda cereyan eden olayları bilmemiz ve önlem almamız kaçınılmazdır.