Ey zerâfet yollarını belâgat ve beyan zînetleriyle süsleyen, irfan sahiplerinin gözlerindeki perdeleri hakikat ve ifade cevherinin sürmesiyle açan yüce Mevlâ, seni tesbih ederim. Çünkü sen, kerem yağmurunla ve ihsan pınarlarınla zarif zatların kalplerine türlü türlü sanat incilerini zihin sedefleri içinde yerleştirensin. Dualarımı vuslat pınarından susuzların kana kana içtiği, cemal şebnemlerini bağrı yanıkların zevkle aldığı yüce Hazret’in huzurunda takdim ettikten sonra:
Hayırlı bir zâttan hayırlı bir haberin gelmesini beklerken birden bire zâtınızdan güzel bir mektup geldi. Bu öylesine bir mektuptu ki, sıra sıra dizili bir inci gibi, kırmızı güllerle, güzel kokulu menekşelerle dolu bir bahçe gibi. Âdeta ferahlık, güzellik ve nimet dolu bir cennet misali. Nasıl öyle olmasın ki? Düşünceler, bir gelin kadar süslü, fikirler bir beyitte belirtildiği gibi sabah yıldızı kadar güzeldi. Onun yazıları neredeyse yıldızların aydınlığını da bastıracak güçteydi. Güzel kokular gibi gönlümü hoş etti. Çalınan sazlar gibi ruhumu oynattı. Misk gibi kokuyor, mehtab gibi parlıyordu. Allah-u Teâlâ sizi hayırla mükâfatlandırsın. Bizi ve sizi hoşnud olacağı işlerde muvaffak buyursun, âmin.
Şefkatiniz ve iştiyâkınızla fazilette bizi geçtiniz efendim. Bana gelince, hasretinizin ateşiyle kalbim yanıyor, ayrılığınızdan dolayı cesedim gözyaşları ummânına gark oluyor. Sizi anmadan geçen hiçbir zamanım yoktur. Sizden ayrıldığımdan bu yana gece gündüz gözlerimden ırmaklar gibi yaşlar boşanıyor.
Semâ’dan yağmur indiren ve nezdimde sizin şeref ve vakarınızı artıran yüce Mevlâ, noksan sıfatlardan uzaktır. Kerim Allah’tan mektuplaşmaya, elçilerin gidip gelmesine hâcet kalmadan kavuşmamızı nasib etmesini dilerim, O her şeye gücü yetendir. Duâları çokça kabul edendir. O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.