
"Bir insan çölde gidiyor, bir fırtınaya tutulursa sığınacak yer arar. Mânen bir yere sığındığı zaman o afattan kurtulur. Bunu iyi bil ki; biz sığınaktayız. Allah-u Teâlâ bizi koruyor, sığınağın içine çekmiş, afattan muhafaza ediyor. Yanıyor ortalık! İşte bu harp çıkınca, bu süprüntü böyle süpürülecek. Ben de gayr-i ihtiyari biz bunu mânen söyleriz, gizli olarak söyleriz. Çünkü Rabb'imin nasıl koruduğunu görürüz de;
"Rabb'im! Zannettiğim kadar koruduğunu görüyorum. Çekmişsin, muhafaza ediyorsun. Allah'ım! Bizi koru, muhafaza et. Bizi lütfuna, rızâna dahil yap. Âkıbetimizi hayırlı et. Rahmetinin, lütuf rahmetinin içine bizi al da öyle koru. Bizi al, öyle koru." deriz.
Biz bu sığınmayı mânen yaparız. Fakat bunları biz anlatamayız.
Zahiren deriz ki;
Bir sığınaktayız ve siz de bunu anlamış olursunuz. Ne kadar O'nun muhafazasına muhtacız. Bilhassa bugün, onun için halk ne yaparsa yapsın yaydan çıkmış, araba rottan çıkmış, nereye gideceği belli değil. Yani halk ahkâmdan ayrılmış."
"Cenâb-ı Hakk Hadis-i kudsî'de şöyle buyuruyor:
"İki ortaktan biri arkadaşına hıyanet etmedikçe, onların üçüncü ortağı ben olurum. Biri diğerine hıyanet edince ben aralarından çıkarım." (Ebu Dâvud)
Meselâ; bir temsil şöyle getireyim:
Bir aşçı dükkânında iki ortak çalışıyor. Birisi rahatsızlanmış, diğer ortağı çalışırken evden yumurta istemişler, yumurtaların büyüğünü kendi evine, küçüğünü ortağına göndermiş. Ortağı hastaneden çıkıyor, arkadaşına diyor ki;
– Ayrılalım!
– Niçin?
– Eskiden karıncalar dışarıdan içeriye giriyordu, şimdi içeriden dışarıya çıkıyor. Bize bir hile bulaşmış.
– Kardeş hiçbir hile bulaşmadı. Yalnız bu durum şöyle oldu.
– O dahi kâfidir, artık bizim bereketimiz gitti buyuruyor.
Onun için bereketi korumak için adaleti korumak şarttır. Adalet korunduğu zaman Cenâb-ı Hakk bereket ihsan buyurur. Ummadık yerden nasip ihsan eder.
Bu hususta Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'te şöyle buyuruyorlar:
"Bir kimse kendi nefsi için arzu ettiği ecir ve sevâbı din kardeşi için de arzu etmedikçe mümin-i kâmil olamaz." (Buhârî)
Bu kadar incedir."
"Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcudat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Kişi, sevdiği ile beraberdir." (Buhârî)
Tabi bu sevgi gönül ister ki yakından bir sevgi olsa ahiret beraberliğini temin eder bu çok mühim. Çünkü bugün dünyanın durumu çok vahim, vahim dediğimiz bir Hadis-i şerif gözümün önüne geliyor.
"Dünyaya muhabbet büyük günahların en büyüğüdür." (Deylemî)
Günahların en büyüğü dünyaya muhabbettir. Şimdi bundan kaç kişi kurtulur?
Bir kardeş bir sual sordu.
"Zerre kadar iman sahipleri de olsa kurtulacak. Bu nedir?"
Kardeşim! Allah'ım bizi kurtarsın, ama o raddeye düşürmesin. Bu şu demektir ki;
Tartılar tartılır, cennet ehli cennete gider, cehennem ehli cehenneme gider. Bu cehennem ehline şefaat başlar. Seyyid-i Kâinat Sebeb-i Mevcudat Efendimiz şefaat eder.
Ashâb-ı kiram'dan Abdullah bin Ebi'l-Ced'a -radiyallahu anh- der ki:
"Ben Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-i şöyle buyururken işittim:
"Andolsun ki ümmetimden bir kimsenin şefaatiyle Temimoğulları'ndan daha çok kimse cennete girecektir."
Ashâb-ı kiram:
"Senden başka bir kimsenin mi yâ Resulellah?" dediler.
"Benden başka bir kimse!" buyurdu." (İbn-i Mâce: 4316)
Veliler şefaat eder, şehitler şefaat eder, sâlihler şefaat eder ve bu şekilde yavaş yavaş cehennem boşalır. Sonra ilâhi bir emir;
"Zerre kadar imanı olanı da kurtarır."
Fakat itimat edin sanki gözümle görüyorum;
Yanmış, kül halinde, kömür halinde imanı olunca onları da kurtarır. Onun için Allah'ım bizi o raddeye düşürmesin, kurtardıklarından etsin. Fakat iman sahibi olan kurtulacak ama çok yanacak. Çünkü bugünkü dünya cazibelidir, insanı cezbediyor. Bu varlık insanı içine alır, Var'a perde oluyor.
Allah'ımız bizi perdesiz olarak tecelli ettirdiği kullardan etsin..."