Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Gündem - Türk Savunma Sanayii Bir Bağımsızlık Projesidir! - Ömer Öngüt
Türk Savunma Sanayii Bir Bağımsızlık Projesidir!
Gündem
Uğur Kara
1 Eylül 2025

 

Türk Savunma Sanayii
Bir Bağımsızlık Projesidir!

Türkiye’nin, Türk Savunma Sanayii’nin güçlenmesi mazlumlara umut; küffara endişe, korku veriyor, düşmanın düşmanlığını büyütüyor.


Temmuz ayında yapılan IDEF 17’nci Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı Türk Savunma Sanayii’nin uluslararası bir geçit resmi gibiydi.

Ağustos ayında Japon Savunma Bakanı’nın Türk Savunma Sanayii ürünlerini yerinde incelemek için Türkiye’ye gelmesi, Baykar’ı ziyaret etmesi de sembolik anlamı yüksek bir gelişme oldu.

Savunma sanayiimiz uluslararası alanda da kabul gören bir seviyeye geldi. Bu gelişme siyasal, ekonomik, askeri, stratejik alanlarda hızlı değişimlere vesile oluyor, fırsatlar, sorumluluklar, dostluklar ve düşmanlıklar doğuruyor. 

Biz kendi silahlarımızı  yapmaya, yaptıklarımızı satmaya, dost ve kardeş ülkeleri bu silahlarla techiz etmeye başladıkça; dostlukların, düşmanlıkların, ittifakların, stratejimizin, askerî gücümüzün, etkinlik alanımızın şekli ve boyutu da değişiyor, güçlü devlet algısı yerleşiyor. 

 

Bağımsız Savunma Sanayii 
Büyük Güç Olmanın En Büyük Şartıdır:

Bir ülkenin silah sistemlerinde dışarıya bağımlı olması, otomatik olarak özellikle dış siyasette ve askerî harekâtlarda bağımsız hareket etmesini engelliyor.

Bunun bariz örneklerinden birisi Avrupa’nın Amerika karşısında bağımsızlığını kaybetmesidir. 

Osmanlı’nın zayıflamasından sonra İkinci Dünya Savaşı’na kadar dünyanın en büyük devletlerini ve ordularını kurup sömürge imparatorlukları inşa eden Batı Avrupa, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş döneminde NATO’nun kurulması ile Amerika’ya bağımlı bir siyasete teslim ve razı oldu. Bugün Amerika’dan F-35 alıyorlar ve fakat kendi elektronik harp sistemlerini eklemek gibi özel izinler alamıyorlar.

Oysa Amerika öteden beri F-16, F-15, F-35 bütün uçaklarına İsrail’in kendi elektronik harp sistemlerini ve füzelerini kurmasına izin veriyor. 

Binaenaleyh bugün bütün ekonomik ve teknolojik altyapısına rağmen Avrupa küresel siyasette Amerika’nın arkasında sürüklenen, bağımsız harekât kabiliyetini yitirmiş bir topluluk olmaktan öteye geçemiyor.

Türkiye’nin yakın tarihi de bu bağımlılığın sebep olduğu sorunlarla doludur. Kıbrıs’ta yaşanan katliamlar üzerine Türkiye 2 Haziran 1964’te müdahale etme kararı almış, bunun üzerine Amerikan başkanı tarafından “Johnson Mektubu” olarak literatüre giren bir mektupla “Benim verdiğim silahları kullanamazsınız.” temalı baskıya maruz kalmıştık. 1974’te her şeyi göze alıp Barış Harekâtı yapmamız üzerine uygulanan ambargo, yedek parça alamadığımız için uçaklarımızı havalandırmakta zorlanmamız ve pilotlarımızın ölümü göze alarak uçaklarla havalanıp görev yapmaları en bilinen örneklerdir. Yakın tarihte PKK terörüne karşı her sınır ötesi harekâtımızda Avrupa ve Amerika hop oturup hop kalkıyor, 2008 yılı kış ayında çok başarılı bir şekilde düzenlenen Güneş Harekâtı’nda olduğu gibi Amerikan heyetleri Türkiye’ye gelince 8. gününde operasyonun bittiğini açıklıyorduk. Bosna’da soykırım yaşanırken NATO harekete geçmeden kendimiz bir şey yapamadık. Azerbaycan Ermeni işgaline uğrarken seyretmek zorunda kaldık. Bugün Karabağ Savaşı’na silah ve askeri destek verecek seviyeye geldik çok şükür.

 

KAAN Sadece Bir Uçak Değil:

Binaenaleyh bu gerçekliklerden yola çıkarak küresel siyasi kutuplar hakkında basitçe şöyle bir denklem kurabiliriz:

Dünyadaki siyasi-askeri kutupların başı olan ülkeler; modern savaş uçağı üreten ülkelerdir.

Buna göre, Amerika ve Rusya iki kutup başı idi. Rusya modern elektroniklerde geri kaldı ve kutup başı özelliğini kaybetmeye başladı. Çin Rusya’nın yerini almaya başladı ve Pakistan-Hindistan savaşında görüldüğü gibi teknolojik olarak Batı’dan hiç aşağı kalır yanı olmayan uçaklar yaptığı ortaya çıktı. 

Türkiye elektronik harp teknolojilerinde Rusya’nın önüne geçti, KAAN ile üçüncü güç olma yolunda ilerliyor, ancak seri üretim ve kendi motorumuzu yapmamız için biraz daha zaman lâzım.

Avrupa’da Rafale uçaklarını üreten Fransa, Eurofighter’ı üreten İngiltere-Almanya-İspanya-İtalya ortaklığı var. Fakat KAAN ayarında 5. nesil bir uçakları yok ve bu altyapılarına rağmen Amerikan bağımlılıkları sebebiyle kutup başı olma kabiliyeti gösteremiyorlar. Bugün askerî alanda yıllardır Amerikan şemsiyesi altında yaşamanın konforu ve edilgenliğinin verdiği zararın farkına vardılar. Türkiye’den medet umar hale geldiler.

Günümüzde küçük ülkelerin yeni teknolojilere rahat ulaşabilmesi bu uçak denklemini aşındıran bir gelişme. Fakat “Hava hakimiyeti” bir savaşın karakterini değiştiren ana unsur olmaya devam ediyor. Meselâ Rusya askerî gücüne rağmen Ukrayna üzerinde hava hakimiyeti kuramadı.

Rusya’nın uçak üreten bir ülke olmasına rağmen sınırlarına komşu bir ülkede hava hakimiyeti kuramaması Rusya’nın denklemden çıktığının en büyük göstergelerinden birisi oldu. Sahip olduğu nükleer silah gücü sebebiyle hala büyük ülke kategorisinde gösteriliyor.

Bir de İran gibi caydırıcılığını füze teknolojisi üzerine kurmaya çalışan bir ülke var. Bu konseptin bir işe yaramadığı İsrail’in İran hava sahasında yaptıklarından sonra ortaya çıkmış durumda. İran’ın füzelerinin bir eksikliği de hassas vuruş kabiliyetinin zayıflığı. Türk ordusu ise balistik füzelerden top mermisine kadar ürettiği bütün mühimmatlarda hassas vuruş kabiliyetine büyük önem veriyor. Türk savunma sanayii de buna göre ürün geliştiriyor. Bu durum Türk ordusunu ve savunma sanayiini öne çıkartan çok önemli başka bir unsur. 

Görüldüğü üzere KAAN projesi “Amerika vermezse kendimiz yaparız” diye basite indirgenebilecek bir çaba değil. Bu proje bir “Tam bağımsızlık projesi”dir. Teknolojik bir meydan okumadır. Ve doğal bir sonucu küresel güç olma yolunda önemli bir mihenk taşıdır.

Batılı ülkeler uzun süre kibirli bakış açıları sebebiyle Türkiye’nin savunma sanayiindeki atılımını göremediler. Ancak artık bütün dünya Türkiye’nin geldiği seviyeyi teslim ediyor. Japon Savunma Bakanı’nın Türkiye ziyaretinde olduğu gibi.

ABD’nin önde gelen savunma haber sitesi The National Interest’te yayınlanan bir inceleme yazısında KAAN hakkında şu ifadeler kullanıldı:

“Bu savaş uçağı, Türkiye’yi ABD, Rusya ve Çin’den sonra beşinci nesil savaş uçağı üreten dördüncü ülke yapacak.”

“ABD’nin müttefiklerine ihraç ettiği beşinci nesil savaş uçağı programından dışlanmak, Türkiye’yi kendi beşinci nesil uçağını geliştirmeye teşvik etti ve bu da ülkeye daha fazla özerklik sağladı.”

“NATO açısından KAAN’ın geliştirilmesi hem fırsatlar hem de zorluklar barındırıyor. ... bu uçak Türkiye’nin kendi kendine yeterliliğini yükselterek NATO’nun Ankara üzerindeki etkisini azaltabilir. Zira Türkiye, zaman zaman daha bağımsız bir çizgiye yönelmeye meyilli.”

Görüldüğü üzere KAAN’ın bir bağımsızlık projesi olduğu ve bunun sonucu olarak Türkiye’nin NATO (Amerika) etkisinden çıkacak olması bizzat Amerikalı savunma uzmanları tarafından dile getiriliyor. Adeta hayıflanıyorlar. 

Dikkat ederseniz eskiden PKK’ya karşı sınır ötesi harekât yaparken Amerika’nın “Silahımı kullanamazsın” demesi yetiyordu, bugün Amerika bizi durdurabilmek için gövdesini ortaya koymak zorunda kalıyor. Bağımlılığımız halen devam ettiği için geri adımlar atmaya devam ediyoruz. Çünkü Hürjet için 100 adet Amerikan motoru siparişimiz var. 40 F-16 siparişimiz var. Kaan’ın prototipleri için Amerikan F110 motoru kullanıyoruz. 

Ve fakat artık Libya, Somali, Katar’a uzanan bir askeri gücümüz var. Bunda insansız hava araçlarında geldiğimiz seviyenin de büyük katkısı var. Bu sayede Afrika’dan Orta Asya’ya, Arap ülkelerinden Uzak Doğu’ya uzanan bir askerî işbirliği ve gelişen nüfuz alanımız var.

 

KAAN Kadar Önemli, Hayata Geçmiş, 
Stratejik Silah Sistemlerimiz Var:

Türkiye havada KAAN’ı bekliyor ama denizin, karanın ve füze teknolojilerinin kaanlarını envantere almaya başladı.

Denizde İstif sınıfı fırkateynlerimizi, TF-2000 Hava Savunma Muhribi’ni, uçak gemimizi, denizaltılarımızı, torpidolarımızı, insansız deniz araçlarını yapıyoruz. Sadece torpido yapmak bile tek başına denizaltı kadar büyük bir stratejik güç. TB-3’ler sayesinde TCG Anadolu SİHA gemisi oldu. Bugün Türk donanması büyük ülkelerle boy ölçüşecek bir seviyeye geldi.

ALTAY tankının seri üretimi başladı.

Füze teknolojilerinde balistik füze, seyir füzesi, gemisavar füzesi, hava-hava füzesi, hava savunma füzesi, SİHA’dan atılabilen süpersonik füze, tanksavar füzesi gibi birçok stratejik mühimmatı artık kendimiz üretiyoruz. Bunun önemini şöyle özetleyebiliriz: Amerikan F-22’sinden çok daha iyi savaş uçağı üretmiş olsanız, ancak atacağı füzeyi üretemezseniz Amerika’nın vermiş olduğu 200-300 füzeyi atacak kadar nefesiniz olur. Bağımlılığınız aynen devam eder.

İnsansız Hava Araçları’nda özellikle Baykar sayesinde geldiğimiz seviye ise Türkiye’ye büyük bir stratejik güç sağladı.

Bağımlılığımızı azalttı. İhracat başarıları ile, Afrika başta olmak üzere Türkiye’nin askeri nüfuzunu genişletti; savaş meydanlarında, Libya’da, Karabağ’da, savaşın seyrini değiştirdi.

 

Baykar’ın Karşılaştığı Zorluklar:

Baykar’ın ürettiği Kızılelma, Akıncı, TB-2, TB-3 gibi hava araçları Türkiye’nin gücüne güç katıyor. Diğer yandan Baykar’ın proje geliştirme hızı ve agresif üretim kabiliyeti devlet şirketi zihniyeti ile yönetilen diğer savunma sanayii firmalarına örnek oluyor, üretim hızının artmasına vesile oluyor. 

Baykar hızlı ve adetli üretim kabiliyeti sayesinde yılda 2 milyar dolar ihracat yapıyor ve Küresel SİHA pazarının %60’ını kontrol ediyor. Nasip olursa SİHA sattığı ülkeler arasına Japonya da dahil olmak üzere.

Bütün bu başarılara rağmen, savunma sektörünün içinde bile sovyet tipi devletçi mantıktan kurtulamamış, ellerinden gelse Baykar’ı budamaya hazır bir kesim var. Büyük devlet şirketlerini geçme potansiyeli gösteren her özel firma bu hışma uğrama tehlikesi yaşıyor. Bu kesimde söylentiler üzerine inşa edilmiş geniş komplo teorilerinin kulaktan kulağa dolaştığı görülüyor.

Buna dikkat edilmesi lâzım. İhracatı ile, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eksiklerini tamamlama noktasındaki katkısı ile Türkiye’ye fayda sağlayan firmalara en ufak kusurlarında hemen baltayı vurmamak lâzım. 

Şöyle bir ölçü konulabilir: Bir savaş çıktığında bu firmanın, bu firmanın fabrikalarının, bu fabrikaların üretim gücünün Türkiye’ye faydası mı olur, zararı mı olur? Böyle bakmak lazım. (Tabi kötü niyet, hile, dış ülkelerle gizli işbirliği gibi büyük kusurları yoksa)

Çünkü son yıllarda yaşanan hadiseler göstermiştir ki; seri ve adetli üretim kabiliyeti de silah geliştirmek kadar, hatta ondan daha önemli bir hâle gelmiştir.

 

Mazluma Ümit,
Düşmana Korku ve Endişe:

Türk Savunma Sanayii eksiklerini tamamlayıp dost ve kardeş ülkelerin silah ihtiyaçlarını karşılamaya başladığı zaman; sadece Türkiye’nin değil 2 milyarlık İslâm aleminin bağımsızlığı da mümkün olacak. Bu takdirde İsrail, Amerika ve sömürgeci Batı, zulmünü, soykırımını, sömürüsünü yapamaz hâle gelecek.

Bu yüzden dikkatleri üzerine çekmeye başlayan Türk Savunma Sanayii’nin düşman ülkelerin iyice hedefinine girdiğini unutmamamız lâzım. Bir savaş durumunda üretim altyapımızın zarar görmemesi için her türlü tedbirin alınması, hava savunma sistemlerinin buna göre kurulması lâzım.

Türkiye’nin güçlenmesi mazlumlara umut; küffara endişe, korku ve düşmanlık veriyor. Tarihte olduğu gibi bugün de Hazret-i Allah bizi öne sürüyor. Mazlum müslümanların “Muhammed’in Ordusu” ismi ile taltif buyurduğu ordu adım adım sahaya çıkıyor.


  Önceki Sonraki