Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (27) - Ömer Öngüt
NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (27)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Ağustos 2025

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (27)

 

Muhammed Aleyhisselâm ve Peygamberler Arasındaki Yeri (2)

Bu hususta Varaka bin Nevfel’in durumu ne kadar arza şayandır.

Hazret-i Hatice -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz Resulullah Aleyhisselâm’ı alıp amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka cahiliyet devrinde putperestliği terk ederek hıristiyanlığa girmişti. Tevrat’ı ve İncil’i okumuş, dinler hakkında bilgi edinmişti. Çok yaşlanmış, gözleri de görmez olmuştu.

Ona; “Ey amcamın oğlu! Dinle bak, kardeşinin oğlu ne söyleyecek?” dedi.

Varaka; “Yeğenim ne gördün?” diye sordu.

Resulullah Aleyhisselâm da gördüklerini anlatınca Varaka şunları söyledi:

“Senin bu gördüğün, Allah tarafından Musâ Peygamber’e gönderilen Namus-u ekber’dir. Ah! Ne olurdu, genç olsaydım da kavmin seni yurdundan çıkaracağı günlerde sana yardımcı olabilseydim!”

Varaka’nın şu bilgisine bakın! Varaka o anda iman etmiş oluyor. Bu sözü şüphesiz bir imandır. Varaka bu bilgisini okuduğu kitaplardan öğrendi. İlmi ile onu tanıdı. Hem peygamber olacağını, hem de sürüleceğini bildi. Bu bilgisini kitaplardan almıştı. İbrahim Aleyhisselâm’ın dinine bağlı bir Hanif idi.

Hatta Resulullah Aleyhisselâm “Onlar beni çıkaracaklar mı?” diye sorduğunda, Varaka; “Evet dedi, çünkü hiçbir peygamber yoktur ki kavmi tarafından düşmanlığa maruz kalmasın. Eğer ben senin dâvet günlerine yetişirsem, olanca gücümle sana yardım ederim.”

Fakat uzun bir zaman geçmeden Varaka öldü, dâvet zamanına yetişemedi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Varaka’yı üzerinde bir beyaz elbise olduğu halde rüyâsında görmüş ve “Eğer cehennemlik olsaydı üzerinde başka bir elbise bulunurdu.” buyurmuştur. (Tirmizî)

Hatice Vâlidemiz’in annesi Fatıma vaktiyle bir rüyâ görmüştü. Rüyâsında Yusuf Aleyhisselâm kucağına hurma atıyordu. Bunu Varaka bin Nevfel’e anlattığında; “Bu doğacak çocuk ya peygamber ya da peygamberin en yakını olacak.” demişti.

Şu ilme bakınız! Hatta kendisine bunun sebebini sorduklarında; “Yusuf Aleyhisselâm bir peygamberdir. Hurma dişi bir meyvedir. O peygamber doğmadı ama en yakını doğdu.” demişti.

Peygamber olduktan sonra onu herkes tanıdı, fakat o daha peygamber olmadan önce onu tanıdı ve iman etti.

Herkes tanıdı amma iman eden kurtuldu. İman etmeyen inkâr etti, haset etti, o da kendi zararına oldu.

Resulullah Aleyhisselâm’ın geleceğini, kitaplarda haber verilmesine rağmen Allah-u Teâlâ’nın bildirmesiyle yalnız Varaka bin Nevfel bildi, buldu ve iman etti.

Onun geleceği bazı şâir ve hatipler tarafından da müjdelenmişti.

Resulullah Aleyhisselâm’ın geleceğini daha önceden haber verenlerden birisi de, İyâd kabilesinin ileri gelenlerinden Kuss bin Sâide’dir. Arapların şâiri ve hatîbi idi. Meşhur Ukaz panayırında bir kızıl deve üzerinde yüz yaşını aşmış olduğu halde, oradaki yüzlerce insana hitabede bulundu:

“Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz, ibret alınız. Yaşayan ölür, ölen fenâ bulur, olacak olur. Yağmur yağar, otlar biter. Çocuklar doğar, analarının babalarının yerlerini alır, derken hepsi mahvolup gider. Hadiselerin ardı arkası kesilmez, hepsi birbirini kovalar.

Kulak tutunuz, dikkat ediniz! Gökte haber var, yerde ibret alınacak şeyler var.

Yeryüzü büyük bir divan, gökyüzü yüksek bir tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnud olup da mı kalıyorlar, yoksa orada bırakılıp da uykuya mı dalıyorlar?

Yemin ederim, yemin ederim ki; Allah indinde bir din vardır ki, şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir.

Ve Allah’ın bir gelecek peygamber’i vardır ki, gelmesi pek yakındır. Gölgesi başımızın üstüne geldi. Ne mutlu o kimseye ki, ona iman eder, o da kendisine hidayet eder!

Vay o bedbahta ki, ona isyan ve muhalefet eyleye! Yazıklar olsun ömürleri gaflet ile geçen ümmetlere!

Ey insanlar! Hani âbâ ve ecdad, hani müzeyyen kâşâneler ve taştan haneler yapan Âd ve Semûd!

Hani dünya varlığına mağrur olup da kavmine “Ben sizin en büyük Rabb’inizim!” diyen Firavun ve Nemrud? Onlar size nispetle daha zengin ve kuvvetçe sizden çok daha üstün değil miydiler? Bu yer onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerlerini yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın onlar gibi gaflet etmeyin! Onların yolundan gitmeyin!

Her şey fânidir, bâki olan ancak Allah’tır. O birdir, şerîki ve nâziri yoktur. Tapılacak ancak O’dur. Doğmamış ve doğurulmamıştır.

Evvel gelip geçenlerde bize ibret alacak şey çoktur. Ölüm bir ırmaktır, girecek yerleri var amma çıkacak yeri yoktur.

Büyük küçük hep göçüp gidiyor, giden geri gelmiyor. Kesin olarak bildim ki, herkese olan size ve bana da olacaktır.”

Bu çok değerli hitabesini yapan ve Hâtemü’l-Enbiyâ’nın pek yakında geleceğini haber veren Kuss bin Sâide, kendisini dikkatle dinleyenler arasında geleceğinden söz ettiği peygamberin bulunduğundan habersizdi.

Aradan çok geçmeden, Resulullah Aleyhisselâm’a nübüvvet ve risâlet geldi. Fakat Kuss vefat etmiş, gelip görüşmek kendisine nasip olmamıştı.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kuss bin Sâide’den söz açıldığında; “Ümit ederim ki Allah-u Teâlâ kıyâmet gününde Kuss bin Sâide’yi ayrı bir ümmet olarak haşreder.” buyurmuşlardır.

Bahirâ adındaki bir rahip de Resulullah Aleyhisselâm’ın ileride peygamber olacağını haber verenler arasındadır.

Resulullah Aleyhisselâm on iki yaşında bulunduğu bir sırada Kureyşliler Şam’a götürüp satmak üzere ticaret malları hazırlamışlardı. Ebu Tâlip de bu kervana katılmaya ve yeğenini de götürmeye karar verdi.

Kafile yorucu bir yolculuktan sonra Şam ile Kudüs arasında bulunan Busrâ kasabasında, Bahîrâ adındaki bir hırıstiyan rahibin manastırı yanında konakladı. Daha önceleri Kureyş kervanı buradan o kadar geçtiği halde, Bahîrâ onlarla hiç ilgilenmez ve hiç kimse ile konuşmazken; bu defa manastırdan dışarı bakarken kervanda bulunan Muhammed Aleyhisselâm’ı bir bulutun gölgelendirdiğini, bir ağacın altına oturduğu zaman dallarının üzerine eğildiğini müşâhade etti. Bunun üzerine hemen kafile mensuplarını yemeğe dâvet etti. Kureyşliler o güne kadar kendileri ile hiç ilgilenmeyen râhibin bu dâvetine hayret ettiler. Yaşı küçük olduğu için Muhammed Aleyhisselâm’ı kervanın yanında bırakıp manastıra gittiler. Ancak Bahîrâ yemeğe onun da gelmesini istedi ve görür görmez dikkatli dikkatli bakmaya, bazı uzuvlarını süzmeye başladı. Bir süre karşılıklı konuştular. Sorularına aldığı cevaplar, bu çocuğun beklenen peygamber olduğuna dair kanaatini iyice kuvvetlendirdi. Sırtına bakarak Peygamberlik mühürünü de gördü. Daha sonra Ebu Tâlib’e dönerek:

“Bu çocuk son peygamber olacaktır. Şam yahudileri arasında onun vasıflarını ve alâmetlerini bilen kâhinler vardır. Tanırlarsa ihanet ederler. Sen onu Şam’a götürme!” dedi.

Ebu Tâlip râhibin tavsiyesi üzerine Şam’a gitmekten vazgeçti. Alış-veriş işini Busrâ’da bitirip hemen Mekke’ye döndü ve yeğenini korumak hususunda daha titiz olmaya başladı.

Son peygamberin geleceği ve onun birçok vasıfları Tevrat ve İncil’de bildirilmişti. Bunun içindir ki yahudi ve hırıstiyan din adamları onun vasıflarını biliyorlar, kendi oğullarını tanıdıkları gibi tanıyorlar ve gelmesini bekliyorlardı.

Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:

“Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir grup, bile bile gerçeği gizlerler.” (Bakara: 146)


  Önceki Sonraki