
“Yugoslavya’da tanınmış bir aile vardı. Ben de ismini duyardım. Bu adam yıllık vereceği zekâtını ayırmış, bu ayırdığı zekât altınlarını bir buğday çuvalının içine koymuş. Bir hamala diyor ki;
“Şu buğday çuvalını zekât olarak al götür!”
O da sevinçle alıp götürürken; “Dur, Dur!” diyor.
“Sen bunu satacaksın! Başkasına satma. Ben satın alayım!” diyor.
Buğday çuvalını satın alıyor, ona bir çuval buğday parasını veriyor. Ve böylece o buğday çuvalıyla beraber içine koyduğu altınları da alıyor.
Bir gavur kızı, hırıstiyan kızı. Bu kız Ezân-ı Muhammedi okunurken her işini bırakır, onu zevkle, şevkle dinler sonra işine bakarmış. Bir kimseyle bu kız nişanlanıyor, nişanlısı askere gitmiş, sonra bu kız ölüyor. Nişanlısı askerden geliyor kızı soruyor, “Kız öldü!” diyorlar. Fakat ona karşı olan muhabbetinden “Mezarını gösterin, ziyaret edeyim!” diyor.
Mezarını gösterdikleri zaman, kimse yokken mezarı açıyor. Bakıyor ki bir adam çıkıyor. Hemen kızın ailesine gidiyor.
“Yahu, sizin gösterdiğiniz mezardan bir adam çıktı.” diyor.
Gelip bakıyorlar ki tanınmış bir adam. Hani o altınları çuvala koyan, zekât veriyormuş gibi yapıp geri alan adam.
Sonra gidiyorlar müslüman mezarlığına, bu adamın mezarını açıyorlar, bakıyor ki kız çıkıyor.
O zaman soruyorlar; “Bu kızın ne gibi bir ameli vardı?”
“Bilmiyorum!” diyor.
Yalnız bildiğim şu ki; Ezân-ı Muhammedi okunurken her işini bırakıp okunan ezanı zevkle dinler bittikten sonra işine bakardı.
Onun için Allah öyle bir Allah ki Allah’a göre iş yap, halka göre iş yapma. Halk seni kabre kadar götürür. Ama Hazret-i Allah ileysen o Zât’ına çeker. O dilediğini oraya çeker. O’nunla beraber olur. Çünkü insan sevdiği ile beraberdir.
Hadis-i şerif’te:
“Kişi, sevdiği ile beraberdir.” buyuruluyor. (Buhârî)
O yüzden Hazret-i Allah’a gönülden itaat şart. Her emrine teslim olmak lâzım. Şeytan itaat etmedi kâfir oldu.
Yahudiler itaatsizlikleri sebebiyle yoldan çıktıkları için maymun sûretine çevrilmişlerdir.
Yahudiler mukaddes bir istirahat günü istemişlerdi. Allah-u Teâlâ bunun üzerine haftanın altı gününü iş günü, yedinci cumartesi gününü de sadece din işleri ile uğraşmaları ve gönüllerinde dini şuuru sağlamlaştırmaları için mukaddes bir tatil günü yaptı. O gün çalışmak, balık avlamak ve yemek yasaktı.
Allah-u Teâlâ onları imtihan etmek için cumartesi günü denizlerde balıkları çoğalttı. O gün boyunca denizdeki balıkların hepsi yüzeye çıkıyor, akın akın yanlarına kadar geliyorlardı. Akşam olunca da denizin dibine dalıyor ve diğer cumartesi gününe kadar büyük küçük hiçbir balık görünmüyordu. Bu durum uzun bir müddet böyle devam etti.
Nihayet cumartesi gününün kudsiyetini ihlâl ederek Hazret-i Allah’a verdikleri sözden döndüler. O gün balık avlamak için hile yaptılar. Deniz kenarındaki su birikintilerine balıkları kapatıp, ertesi günü avlıyorlardı. Nihayet açıktan açığa avlamaya ve pazarlarda satmaya başladılar. Çoğu bu imtihanı kaybetti.
Bu husus Kur’an-ı kerim’de şu şekilde açıklanmaktadır:
“Hani onlar cumartesi yasaklarına saygısızlık edip ilâhi sınırı aşıyorlardı. Cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar meydana çıkarak sürü halinde akın akın yanlarına geliyordu. Diğer günler ise gelmiyorlardı.
Biz onları yoldan çıkmaları sebebiyle böylece imtihan ediyorduk.” (A’râf: 163)
Allah-u Teâlâ bu günahkâr yahudileri itaatsizlikleri sebebiyle maymun şekline çevirmiştir:
“İçinizden cumartesi günü azgınlık edip haddi aşanları elbette biliyorsunuz. Biz onlara “Aşağılık maymunlar olunuz!” demiştik.” (Bakara: 65)
Ezân-ı Muhammedi’ye hürmete gelince;
Ezanı işiten kimsenin Kur’an-ı kerim okuyor bile olsa durup dinlemesi efdâldir.
Hadis-i şerif’lerde şöyle buyuruluyor:
“Müezzini işittiğiniz vakit siz de onun dediğini deyin. Sonra bana salâvât getirin. Çünkü her kim bana bir defa salâvât getirirse, Allah ona o salâvât sebebiyle on defa salât eyler. Sonra Allah’tan benim için vesileyi isteyin. Zira vesile cennette bir makamdır ki Allah’ın kullarından yalnız bir tanesine lâyıktır. Umarım ki; o bir kişi de ben olayım. Her kim benim için vesileyi isterse, ona şefaatim vacip olur.” (Müslim, Salât: 7)
“Müezzin; “Allahu Ekber, Allahu Ekber” dediğinde sizden biri de; “Allahu Ekber, Allahu Ekber” derse; sonra müezzin; “Eşhedü enlâ ilâhe illâllâh” dediğinde o da; “Eşhedü enlâ ilâhe illâllâh” derse; ardından müezzin; “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” dediğinde o da; “Eşhedü enne Muhammeden Resulullah” derse, sonra müezzin; “Hayyâales-salâh” dediğinde o; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” derse; sonra müezzin; “Hayyâalel-felâh” dediğinde o; “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” derse; ardından müezzin “Allahu Ekber, Allahu Ekber” dediğinde o da “Allahu Ekber Allahu Ekber” derse; sonra müezzin “Lâ ilâhe illâllâh” dediğinde o da bütün kalbiyle “Lâ ilâhe illâllâh” derse cennete girer.” (Müslim, Salât: 12)
Câbir bin Abdullah -radiyallahu anhümâ-dan rivayete göre, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu ki:
“Her kim ezanı işittiği zaman:
(Allahümme Rabbe hâzihid-da’vetit-tammeti ves-salâtil-kâimeti âti Muhammedenil-vesîlete vel-fazîlete veb’ashü makamen mahmûdenillezî veattehu)
“Ey Allah’ım! Bu tam dâvetin ve kılınacak namazın Rabb’i! Muhammed’e vesile ve fazilet ver, onu kendisine vâdettiğin Makam-ı Mahmud’a ulaştır.” derse, kıyamet günü şefaatıma erişir.” (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 365)