Hakk Celle ve Alâ Hazretleri'nin sonsuz ikram ve ihsanları karşısında bulunuyoruz. Bu sonsuz ihsanlar karşısında, bu ihsanlarla bu iyiliklerle kötülükler yapıyoruz.
Meselâ; insan en büyük günahı vücutla yapar, sıhhatle yapar. Hâlbuki bunlar Hazret-i Allah'ın bize ihsan buyurduğu büyük nimetlerdir. Büyük nimetlerle büyük günahlar yapılıyor.
Bu büyük günahları küçültmek, bu büyük ihsanlar karşısında iyilikler yapabilmek için terbiye görmek şarttır.
Cenâb-ı Hakk güzel bir mürebbiye düşürürse, o mürebbi onu nasibi kadar terbiye eder. Terbiye göre göre, öyle bir hale gelir ki, nefsi tezkiye olur. Bütün kötülüklerin kendisine ait, bütün iyiliklerin ise Sahibine ait olduğunu öğrenir. O'nun rızâsı mucibince yürümeye koyulur.
Terakki etmek güzel ahlâkla kâimdir. Ahlâk-ı zemimeden sıyrılıp ahlâk-ı hamide ile ahlâklanmak, ancak mücâhede ile husule gelir. Bunun için de hasta olan bir kimsenin doktora görünmesinin icap ettiği gibi, bir rehber-i sâdıka, bir tabib-i mâneviye ihtiyaç vardır.
Açlıktan zayıf düşen bir insan gıda ile gelişir. Ruhun gıdası ise nefsin arzularının zıddına hareket etmek, zikirle-fikirle çok meşgul olmaktır.
Bir insan; Tarikât-ı âliye'den nasibini almak için ahlâk-ı zemimeyi atmalı, ahlâk-ı hamideye nail olmalıdır. Tarikat bunu icabettirir, lâf değil.
Allah'ımız her şeyin hakikatine ve özüne indirsin.
Onun için ahlâk-ı zemimenin giderilmesi ve ahlâk-ı hamidenin gelmesi lâzım. Niçin? Hayvani sıfatların giderilmesi, insan sıfatının takılması, insan suretinde olmak için. Bu da lâfla olmaz, iki kelimede topluyoruz.
Herkes uyurken sen uyanık, herkes gülerken sen ağla. Haline ağla, yarın halimiz ne olacak.
Allah'tan korkan kimse heva ve hevesine uymaz, ibadet ve taate yönelir. Nefsâni arzulardan uzaklaştıkça iffetli olur. Haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçındıkça da verâ ve takvâ sahibi olur.
Herkes yerini, haddini bilmeli, hududunu muhafaza etmelidir. Tevâzudan geri kalmamalı, Hakk'a boyun büküp rızâyı gözetmelidir. Bu yolda disiplin isteniyor, lâubalîlik istenmiyor. Herkes haddini bilecek.
Fakat dikkat ederseniz Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun, bu çok yavaş, yumuşak idarenin çok şiddetli bir disiplini var. Hiç kimseye yol verilmiyor ve öyle olması lâzım. Yoksa oradan oraya herkes karışır ve işi bozar. "Yapacağım!" diye dolanır. Yolun icabatından çıkan bizden değildir.
Bu yol sonsuz bir ilâhi lütuf yoludur. Lâkin cambazın ipte yürümesi gibi zordur. Nefis var, şeytan var. Şaşarsan, hududu aşarsın. Burası edep mahallidir. Nezâket çok lüzumludur. Çok dikkat lâzımdır. Burası Allah kapısıdır, sahibi çok büyüktür. Bu yol Hazret-i Allah'a, Resulullah Aleyhisselâm'a ait olduğu için çok hassas, çok dikkatli, çok nazik bir yol. Rızâ yolu, lâf yolu değildir...