Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (168) - Yolun İcabı, Sükûnet ve Huzuru Sağlamak - Ömer Öngüt
Yolun İcabı, Sükûnet ve Huzuru Sağlamak
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (168)
Dizi Yazı - İnciler ve Hatıralar
1 Nisan 2025

 

Muhterem Ömer Öngüt
-kuddise sırruh- Efendi Hazretleri'nin
Hayat-ı Saadetlerinden İnciler ve Hatıralar (168)

 

Yolun İcabı, Sükûnet ve Huzuru Sağlamak:

İdare çok mühimdir. İdare yavaş, sertlik hızlı olur. Yavaş, yumuşak idare esasında disiplin lâzım. Yoksa yol laçka olur. Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun, bu çok yavaş, yumuşak idarenin çok şiddetli bir disiplini var. Hiç kimseye yol verilmiyor ve öyle olması lâzım. Yoksa oradan oraya herkes karışır ve işi bozar. Yapacağım diye dolanır. Bunlar nefsâni, şeytani şeyler. Yolun icabatından çıkan bizden değildir. Bizden sonra veli gelmeyecek, gelse de kendi çapında... Binaenaleyh yolun esası bize aittir. Yoldan çıkanlar bize ait değildir. Bu gibi işler şeytanın, nefsinin işidir; davasını yürütmek için benliğini ortaya koyar.

Allah-u Teâlâ'nın ne kadar lütfu varsa o kadar mahviyete çekmekle mahviyet hükmünü koymuştur. Bizi O koruyor. Ve her zaman kendimi hükümsüz olarak görüyorum. Hükümsüz değil, hiçbir hükmüm yok. Elhamdülillâh.

Bugün hakiki mürid pek azdır.

Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:

"Bugün mürid pek az, yok denecek kadar az."

Şeytan durmuyor ki, herkes "Ben biliyorum! Benim dediğim olsun!" diyor. O ise yolu zedelediğinin farkında değil. Kim ki çığır açarsa yoldan çıkmıştır, yolu sapıtmıştır. Bizden sonra her kafadan ses çıkarsa yolun üslûbu kalmaz. Bizden sonra salahiyet sahibi, söz sahibi yok.

Hakiki mürid dinler; o konuşursa zarardadır.

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri ifşaatlarının bir bölümünde şöyle buyurmaktadırlar:

"Benim ahdimi taşıyacak bir kimse de yoktur." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ"; s. 16)

Ne kadar güzel bir söz.

Yani veli olmadığı gibi, emânât-ı ilâhiyi ona yüklemiş, ondan başkası bu yükü taşıyamaz. Onun ahdini taşıyan, onun yerine gelecek bir fert de yoktur. Ona ihsan ve ikram edileni başkasına yüklememiştir, ona verilen başkasına verilmemiştir. Başkasına verilmediği için, bu soy ve bu ahlâktan gelecek kimse olmadığı için ve böyle bir zaman da bulunmadığı için, yerine gelecek kimse de yoktur.

Muhyiddin-i İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Ankâ-i Muğrib" isimli eserinde şöyle buyururlar:

"Ben gizli bir örtüyle geleceğim. Hiç şüphe yok ki Hatm benim! Benden sonra veli de yoktur." (s. 16)

Bu gizli örtü hamd olsun. Meydanda o kadar iş var ki, fakat hiçbir şey yok. Alem küçücük bir şey yapar. Burada her şey var, hiçbir şey yok, O örtmüş.

 

Varlığı, Benliği İleri Sürmeden Yürümek Lâzım:

Yol Hazret-i Allah'ındır, dilediğine verir. Bölücülükten, tefrikadan çok çekinin. Birçok insanların böyle helâk olduğunu gördüm ve görüyorum. Varlığı, benliği ileri sürmeden yürümek lâzım. Nefsini ilâh edinenler: "Ben bu işe daha lâyıkım, ben bu işleri daha iyi bilirim ve yürütürüm!" der; varlık putuna dayanır ve böylece helâk olur.

İnsan kendi varlığını ortaya koymakla dalâletini sergilemiş olur. Zaten varlık; nefsimizin kendini beğenmesinden başka bir şey değildir.

Herkes kendini beğeniyor ama bu beğenmesi helâkına vesiledir.

Âyet-i kerime'sinde Cenâb-ı Hakk:

"Resul'üm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni?" buyuruyor. (Furkân: 43)

Onun için asıl temizlenmesi gereken nefsimizdir.

Nefis role giriyor, role girince benlik giriyor, nefsin yaptığını o da kabul ediyor, onu doğru zannediyor, zannettiği için de yanılıyor.

Kafasına sapladığı şeyi hakikat kabul eder.

Binaenaleyh bu gibi sabit fikirli kimselerle irtibatı kesmenizde fayda var. Zayıf imanlı kimselerin zehirlenmesine vesile olur. Allah-u Teâlâ dilediğinin kalbini çevirir, kimin kalbini çevirirse onun düzelmesi mümkün değildir. Kalp bir defa dönmesin; döndü mü her şey döner. Nefis durmaz, şeytan durmaz.

Bir kişi için bir vakıf niçin huzursuz olsun? Senin zannın sende kalsın, bizim bildiğimiz bizde kalsın. Bu fikirde olan burada vazife göremez. Bölücülüğün, tefrikanın, zan ve maksadın İslâmiyet'te yeri yoktur.

Biz çok evvel şöyle demiştik:

"Hazret-i Allah'ın işine karışmayacaksın. Peygamber Aleyhisselâm Efendilerimiz'in işine karışmayacaksın. Mürşid-i kâmil'lerin işine karışmayacaksın. Karıştın, gittin! Çünkü bilmeyerek bir yere, düğmeye basarsın, berhava olur gidersin.

Mürşid-i kâmil'lerin işine nasıl karışılır?

Mürşid-i kâmil'in işini Hazret-i Allah görür. Arzu ve irade yaşamaz. Bunu karşıdaki ölçemez. Mürşid-i kâmil'in işine karışırken, bilmeyerek Hazret-i Allah'ın işine karışır."

O zaman ne karışıyorsun? Ne diye suyu bulandırıyorsun? Teslim olsana, tâbi olsana! Mutmain değilsen ne işin var? Yol sana uymaz! Sen yola uyacaksın!

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyor ki;

"Hadi onu göremedin! Ona ihsan edileni de mi göremedin!"

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri de;

"Ona karşı körlük içindeyken ne diye bu kapıdan içeriye girip saf ve temiz olan suyu bulandırıyorsun!" buyuruyor.

Kalbin itminan değilse, kapıdan içeri girme!


  Önceki Sonraki