Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Hazretleri, Basra Valisi ve Kadısı bulunan Ebu Musa el-Eş'arî -radiyallahu anh-a yazmış oldukları mektup çok meşhurdur.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-ın "Risaletü'l-kazâ" ismiyle yazdığı bu mektup ile yargılama hukukunun ilkelerini, hukuk ve adalet sisteminin temellerini sağlamlaştırmıştır. Yargılamaya usûl ve esaslar getirmiş, temel bir kaynak olmuştur.
"Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla.
Allah'ın kulu, müminlerin emiri Ömer'den, Abdullah bin Kays'a. (Ebu Musa el-Eş'arî.)
Allah'ın selâmı üzerine olsun.
Kazâ (mahkeme) halkın aralarındaki dâvâları halletmek, muhkem (kesin) bir farz ve uyulması gereken bir sünnettir.
Sana (bir hadise hakkında) müracaat edilince (iki tarafın sözlerini güzelce dinle, anla) ikrar, itiraf ile hakikat ortaya çıkınca hükme bağla ve uygula. Çünkü tatbik edilmedikçe hakkı açıklamanın bir manası yoktur.
Duruşma esnasında insanlara yüz ifadenle, adaletinle ve oturuşlarında eşit davran. Tâ ki, mevki sahipleri lehine hüküm vereceğin ümidine kapılmasın, zayıf olanlar da adaletinden ümidini kesmesin.
Beyyine (delil, şahit getirmek, ispat etmek) dâvâcıya, yemin etmek de davalıya ait bir yükümlülüktür.
Müslümanların arasında sulh (anlaşma, barış) yapılması caizdir. Ancak haramı helâl; helâli haram kılacak bir sulh caiz değildir.
Vermiş olduğun bir hükümde isabet etmediğine kani olursan, düşünüp ferasetinle doğru olduğuna kanaat getirdiğin yeni hükmü uygula. Önceden verdiğin hüküm, yeni içtihadına göre doğru olan hükmü vermene mani olmasın. Çünkü hak kaimdir, zayi olmaz, hak her şeyden önce gelir. Hakka dönmek, bâtılda kalmaktan, yanlışta ısrar etmekten daha hayırlıdır.
Hükümlerini Kur'an'da, Sünnet'de bulamadığın meseleler hakkında iyice anla, öğren, araştır. Benzer hadiseleri düşün, emsalleriyle kıyas et. Sonra bunlardan Allah-u Teâlâ katında daha sevimli, O'nun muradına en uygun ve hakkâniyete en yakın olan ile hüküm ver.
Bir kimse hak iddia ederse delilini ispat edecek kadar mühlet, şahidi varsa getirecek kadar bir müddet ver. Delil getirir ispat ederse hakkını alır. Delil getiremez, hakkını ispat edemezse aleyhine hüküm verilmesi icap eder. Böyle bir müddet verilmesi şüphenin izalesi için pek açık bir esas, şüphelerin giderilmesi, hakkın ortaya çıkması için en iyi yoldur.
Bütün müslümanlar, birbirlerine adil yani şahitlikte eşittirler. Had cezası olup tatbik edilenler veya yalan yere şehadette bulundukları tecrübe ile anlaşılan kimseler veyahut nesep ve yakınlık bağıyla töhmet altında olanlar müstesna olmak üzere diğer müslümanların birbirlerine şehadetleri kabul olunur. Allah-u Teâlâ, delillere ve yeminlere dayanak verdiğiniz hükümlerde, bilmediğiniz gizli şeylerden dolayı sorumlu tutmaz.
Mahkeme esnasında Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri'nin kendisi ile sevap vereceği ve ebedî mükâfat ihsan buyuracağı bu hak mevkilerinde kızmaktan, sıkılmaktan, incinmekten, tuhaf davranmaktan sakın. Yani muhakemeyi sabır ile, temkin ve teenni ile sonuçlandır. Sonunda hakkın, adaletin yerini bulması sebebiyle Allah kişinin sevabını artırır ve mükâfatını verir, şanını yüceltir.
Her kim Allah-u Teâlâ ile arasındaki niyetini hâlis kılarsa, O'na yönelirse, onun kendisi ile insanlar arasındaki işlerinde Allah ona kâfidir, vereceği hükümde Allah ona yeter.
Bir kimse insanlara kendisinde mevcut olmayan bir faziletle, bir sıfatla görünmek istese Allah-u Teâlâ onu insanlar arasında rezil eder. Çünkü Hakk Teâlâ Hazretleri ibadetlerden ancak halisane sadece kendisi için olanını kabul eder. Başkasını kabul etmez.
Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri'nin dünyada rızkından, ahirette rahmet hazinelerinden vereceği mükâfatı sen bilemezsin. O'nun ahirette ihsan buyuracağı mükâfatın derecesi nihayetsizdir. Ona göre hareket et, hükmünde haktan ayrılma, mükâfatını Cenâb-ı Hakk'tan bekle.
Allah'ın selâmı üzerine olsun." (Beyhâki)