Ebu Abdullah Muhammed bin Alî (el-Hakîm) et-Tirmizî -rahmetullâhi aleyh- buyurdu ki:
Cârûd bin Muâz'dan rivâyet edilen bir Hadis'te şöyle buyurulmuştur:
"Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır." (Suyûtî, Câmiu's-Sağîr, II, 194)
Yani mümin hayra niyet edip (63b) onu işlemeye güç yetiremeyebilir, fakat niyeti yine de onun için hayırdır.
Onun amelinin isabeti düşük olsa bile, niyeti sağlamdır ve dimdik ayaktadır. Allah da onun niyetini bildiği vakit, onun için ancak hayır murad eder.
Onun talep ve isteği; kulların kalplerinin içine Allah'ı yerleştirip O'na kavuşturmaktır.
İyi niyetle hareket etmeyen, hayrı murad etmeyen, O'nu talep etmeyenler de oldukça fazladır.
Bir başka tefsîr ise şöyledir:
Onun niyeti düzgün olunca, Sahib'ine karşı artık içinden riyâ üzere olmaktan korkmayıp selâmet bulur.
Tıpkı:
"Oruçta riyâ yoktur." buyruğunda olduğu gibi… (Ahmed bin Hanbel)
Çünkü o rüşd (hidâyet) ile ilâhi beytin içine girerek orada içer, yer ve: "Ben oruçluyum!" der.
Hasan bin Mutî de: "Müminin niyeti amelinden daha hayırlıdır"ın tefsîrinde şöyle der:
"Bir kimse niyet eder de amel işlemezse, o yine hayır üzere olur; niyetten mahrum olan kişi ise sadece işlediği amel ile kalır."
Ebu Abdullah Muhammed bin Alî (et-Tirmizî) -rahmetullâhi aleyh- yine şöyle buyurdu:
Bu sözü çözümleyebilmek çok ciddi bir iştir. Nitekim Cârûd'un naklettiği buyruk da böyledir. Çünkü o burada niyet edip de amel etmeyen ve amel edip de niyeti olmayan iki şahsı bir arada değerlendirmiş; sonra da:
"Bu, bundan daha hayırlıdır!" demiştir.
Hadis-i şerif'te ise tek bir şahsa işaret edilerek:
"Niyeti amelinden daha hayırlıdır." buyurulmuştur.
O'nun: "Niyeti amelinden daha hayırlıdır" buyruğu, bizzat onun beyanıyla ilâha karşı amel işleyeni de ilk başlangıçtakine yöneltip döndürür. Bu ise tek bir mümindir; böylece onun hem niyetini, hem de amelini bir arada zikretmiş demektir.
Nitekim:
"Onun niyeti amelinden daha hayırlıdır." buyurmuştur.
Ölçüp hesaplamadan her ikisini nasıl da birbirine bağlamıştır? Hadis, bunun ölçülüp hesap edilmediği tek bir müminle ilgilidir.
Cârûd'un naklettiği buyruğun çözümlemesine gelince;
O onu zikrettiği vakit niyetini amelinden daha hayırlı yapmıştır. Zira Allah kullarının kalplerinin içine yerleştiği zaman, artık onun niyeti de, iradesi de güzelleşir. Hadis'teki niyete ve amele nasb etme de işte doğrudan bu mümine ulaşır.
Kuluna niyetini de, amelini de nasb eden aslında O'dur. Hayr ise kulların kalplerini, içine Allah'ı yerleştirecek olan şeye ulaştırır.
(64a) Dolayısıyla Hadis'te işaret edilen şey hem niyete uzanmış, hem de amele uzanmış: "İşte bu, bundan daha hayırlıdır!" buyurularak ameli niyetle bir araya toplama yoluna gidilmiştir. "Bundan daha hayırlıdır!" ise üçüncü olarak gelen şeydir.
Şu kadar var ki bu Hadis'in tefsîri aslında bu şekilde değildir; bize göre onun tevîli yalnız "Müminin niyeti" ile ilgilidir.
Niyeti amelinden daha hayırlı olan işte odur ki; tek bir tecelli ile kalbi diriltilip uyanarak, yerinden kalkıp Allah'a ulaşır.
Onun âzâlarının hareketleri O'na bağlıdır, Allah'a kavuşturacak amellerin en üstününe de o ulaşır.
Nitekim o, O'na ulaşma hususunda en öne geçer.
İşte o arz makamında, Allah'ın huzur-ı ilâhi'sinde durur.
Bu, onun âzâlarıyla yaptığı amellerle değil, işte bu niyetiyle yaptıkları aracılığıyla gerçekleşir.
Onun niyeti ise kalbinin dirilip uyanarak ayağa kalkmasıdır.
Lûgatte "Nê'; Kökten yönetilmek, idare edilmek", "Nahaza: yükselip uyanarak ayağa kalkmak", "Nuhuz ise: yükselip dirilerek ayakta durmak" demektir.
Allah-u Teâlâ'nın:
"Onun anahtarlarını güçlü bir topluluk bile zor taşırdı." (Kasas: 76)
Buyruğu da işte bununla ilgilidir.
Yükselip dirilerek ayağa kalkmak, kalp uyanıp ayağa kalkınca gerçekleşir ki, işte bu "niyet"in ta kendisidir.
Onun lûgatteki gerçek karşılığı ise "Nevbet: sürekli bekleyip gözetme" olur; "Vâv" uzatılınca "bâ" da şeddeli olur.
Dolayısıyla onun "niyet"ine de "dirilip uyanarak yükselmesi ve ayağa kalkmasıdır" denilebilir.