Kul olabilmek demek, Allah'ta hiç olabilmek demektir. Kul olabilmek için kişide varlığın zerresi kalmayacak.
"Allah'ta hiç olabilmek" noktası çok gizlidir, mahlûka âit olan bir husus değildir. Allah-u Teâlâ tecelli ettiği zaman ve o Allah-u Teâlâ'yı gördüğü zaman, O'na ulaştığı zaman; ateşte yanıp giden küçük bir kâğıt gibi hükümsüzdür, üflesen gider. Gerçek hüküm Hazret-i Allah'tadır. O'nun tecelli ettiği yerde mahlûkun hiç hükmü olmadığı gibi, değil varlık, varlığının eseri bile olmaz.
Meselâ bir ateşte kül var. Külü üflediğin zaman bir şey kalır mı? Kalmaz.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurmuyor mu?
"Yeryüzünde bulunan her şey fenâ bulacaktır.
Ancak azamet ve ikram sahibi olan Rabb'inin veçhi (zâtı) bâki kalacaktır." (Rahman: 26-27)
Bütün mevzuyu bu sır açar. Demek ki mahlûk diye hiçbir şey yokmuş.
Hiçbir şey yoktur, yalnız O vardır. Yalnız O'nu göreceksin. Ama sen kendinin bir kül olduğunu, kâinatın külden ibaret olduğunu görmedikçe O'nu nasıl görürsün?
O'nu anlamak mümkün değildir. Herkes kendi zannını ortaya koyar, orada kalır.
Fakir Elhamdülillâh bunu görüyorum ve biliyorum. Siz işitirsiniz, bu böyledir dersiniz, amma kül olmak, yok olmak o ayrı bir iştir.
"Âlemlerin Rabb'i olan Allah'a hamdolsun." diyorum. (Fâtiha: 2)
O'nun varlığını kendimde hissettiğim, kendimi kaldırdığım zaman O çıkıyor.
Ben zerre bir hakirim. O da O'nun. Ben yokum O var. Kâinat da bilsin böyle olduğunu, kâinat da bulsun O olduğunu.
Benim hamdim O'na mahsus. O yarattı, O donattı. O bildiriyor, O gösteriyor.
O yaratıyor, O yaşatıyor, aynı zamanda O yönetiyor.
"Gökten yere kadar her işi O düzenler." (Secde: 5)