Zalim, katil, terör destekçesi, uyuşturucu baronu Esed Rejimi devrildi. Hayırlı olsun, müslümanların, Suriye halkının gözü aydın olsun.
13 yıldır katliam, kan, gözyaşı, işkence, tecavüz, infaz, her türlü zulmü yaşayan; 20 milyonluk nüfusun 7 milyonu başka ülkeye, 6 milyonu ülke içinde mülteci durumuna düşüp evini-yurdunu terkeden; bir milyondan fazlası ölü veya kayıp olan Suriye halkı çok büyük bir sevinç yaşadı. Bunca ibtila ve musibetin ardından huzur ve sükûn bulmayı ümit ve niyaz ediyorlar.
Türkiye'nin desteklediği muhalifler 12 gün gibi kısa bir sürede büyük bir zafer kazandı, Esed Rusya'ya kaçtı. Türkiye hariç ABD, Rusya, İran, İsrail herkes kısa sürede bu kadar kesin ve net bir zaferin kazanılması karşısında şaşkınlığa uğradı.
Şimdi Suriye halkı yeni bir devlet kurmaya çalışıyor. Türkiye bu aşamada Suriye'ye büyük destek veriyor, dünyaca kabul gören bir devletin ortaya çıkması, yeni devletin bütün Suriye'ye hâkim olması, PKK-YPG'nin Suriye'den temizlenmesi için gayret ediyor.
Bütün dünya Suriye'de yaşanan gelişmeleri, bu süreçte HTŞ'nin takınacağı tavrı merak ediyor ve yakından takip ediyor.
Yeni Suriye'nin kuruluşunda muvaffak olursa Türkiye zaferine bir zafer daha eklemiş olacak.
"Esed Rejimi'nin devrilmesinin Türkiye'ye faydası nedir?" diye soracak olursak; Türkiye'ye sığınan milyonlarca Suriyelinin yavaş yavaş da olsa ülkelerine dönecek olması; Suriye'de Türkiye'nin nüfuzunun artması; PKK-İsrail'in sıkışması; Rusya-İran'ın etkisinin azalması, ABD-İsrail'in PKKistan hayalinin iyice sekteye uğraması gibi birçok madde sıralanabilir. Bunların çoğu konuşuluyor, yazılıyor, çiziliyor. Ancak Türkiye'nin en büyük kazancı; bizzat Esed Rejimi'nin yıkılmış, ortadan kalkmış olmasıdır.
Ne demek istediğimizi anlatabilmek için şöyle çarpıcı bir benzetmede bulunabiliriz;
"Suriye'de PKK devlet kurmasın diye uğraşıyoruz, ve fakat DHKP-C'nin devleti vardı. İşte o devlet yıkıldı."
Bu söz abartı gibi gelebilir, ancak Türkiye'de uyuşturucunun yaygınlaşmasının en büyük sorumlusu olan, Türkiye'ye terör ihraç etmek için her türlü hainliği yapan, Hatay üzerinde hak iddia eden, ülkesinde ve kontrolü altındaki Bekaa vadisinde terör eğitim kampları kuran, PKK, Asala, Dev-Sol gibi örgütlere sığınma sağlayan, daha baba Esed devrinde Esed'in amcası Rıfat Esed'in PKK ile uyuşturucu ticareti ortaklığı yaptığı bir devletten bahsediyoruz. Teröristbaşı Öcalan 1979 yılında Suriye'ye geçmiş, PKK ilk kongresini 15-26 Temmuz 1981'de Lübnan-Suriye sınırındaki kampında düzenlemiştir. Kongrede, Suriye denetimindeki bölgelerde eğitim faaliyetlerine hız verilmesi, siyasi, askeri hazırlıkları tamamlama kararları alınmıştır. PKK'nın 20-25 Ağustos 1982'de gerçekleştirdiği II. Kongre'sinde; PKK mensuplarının Suriye'de eğitilmesi ve eğitimin Türkiye'ye yakın yerlerde yapılması; Şam, Halep, Kamışlı, Afrin gibi şehirlerde temsilcilik açılması kararları alınmıştır. Suriye ASALA'ya da para ve silah desteği sağladı. Suriye Türkiye'nin bütün ikazlarına yalan söyleyerek cevap verdi; terörü desteklemediğini, bu örgütlerin, kişilerin ülkesinde olmadığını iddia etti. Türkiye tehdit edince terör kamplarının bir kısmını ülkesinden çıkardı. Nitekim teröristbaşı Abdullah Öcalan da Türkiye'nin Suriye'yi savaşla tehdit etmesi üzerine 1998 yılından Suriye'den çıkarılmış, yakalanma süreci öyle başlamıştı. 16 Eylül 1998'de Türkiye'nin o günkü Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atila Ateş Hatay Reyhanlı'da yaptığı konuşmada "(Suriye) uzun zamandan beri Apo denen eşkiyayı kendi ülkesinde barındırıp onu destekleyerek Türkiye'yi terör belasına bulaştırmışlardır. Türkiye'ye karşı özellikle son zamanlarda gösterdiği her türlü fesatın içerisinden Suriye çıkmaktadır." dediği konuşmasında Suriye'yi açıkça savaşla tehdit etti, o günkü Cumhurbaşkanı Demirel de 1 Ekim 1998'de TBMM'nin açılışında yaptığı konuşmada "Suriye, Türkiye'ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir, PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza ve barışçı açılımlarımıza rağmen hasmane tutumundan vazgeçmeyen Suriye'ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum." demişti.
2000 yılında babasının yerine başa geçen Beşar Esed ilk yıllarında Türkiye'ye yakınlık göstermişti ancak 2011 yılındaki Arap Baharı'ndan sonra protesto hareketlerinin başlaması üzerine Esed rejimi eski kodlarına döndü, hatta sünni çoğunluğun iktidara gelme ihtimali sebebiyle Nusayri hakimiyetini devam ettirebilmek için tamamen kriminal bir yapıya dönüştü. Esed rejimi Türkiye'ye, muhalif halka zarar vermek için Suriye'nin yok olması pahasına her türlü alçaklığı yaptı. Rusya'nın, İran'ın işgal boyutuna varan askeri varlığını ülkesine yığdı, PKK ile, İsrail ile, Amerika ile anlaşmalar yaptı. Türkiye girmesin diye boşalttığı yerleri PKK'ya teslim etti.
Suriye iç savaşı boyunca Esed rejiminin PKK ile al gülüm ver gülüm şeklinde bir ilişkiye sahip olması, Türkiye ile bir gram uzlaşmaya varmadığı halde PKK ile türlü anlaşmalar yapması, topraklarının PKK tarafından işgal edilmesine ses çıkarmaması; böyle bir arka plandan gelmektedir.
Binaenaleyh bazı iddialara göre gelirinin büyük kısmı uyuşturucudan gelen, son zamanlarda Türkiye'de uyuşturucunun yayılmasının en büyük sebebi olan, terör örgütlerine her türlü sığınma ve desteği sağlayan, yönetimi elinde tutan aile üyeleri ve üst düzey şahısların suç baronu gibi hareket ettiği, her türlü işkence ve hukuksuzluğu insanları sindirme yöntemi olarak uygulayan, tam bir etnik Nusayri despotizmine dönüşen, kendi halkına ve Türkiye'ye karşı büyük bir kin ve nefret besleyen, bu kin ve nefreti sebebiyle hiçbir anlaşmaya ve tavize yanaşmayan bir narko-terör rejiminden Suriye halkı, bölgemiz ve Türkiye kurtulmuştur.
İran bir "Şii imparatorluğu" hayaline kapıldı, ABD ve İsrail ile âdeta danışıklı bir dövüş içine girdi. ABD-İsrail şii-sünni savaşı çıkarmak için bir yandan IŞİD'i icat etti ve yol verdi, diğer yandan İran'a yol verdi, Irak ve Suriye'de kendi oluşturdukları güç boşluklarına İran'ın nüfuz etmesine ses çıkartmadı. IŞİD'in muadili İran Devrim Muhafızları bu oltaya balıklama atladı. Vekil güçleri eliyle Irak ve Suriye'de akla-hayale sığmayacak işkenceler, tecavüzler, katliamlar, sürgünler yaptılar. Başta Hizbullah, Suriye'de Esed rejimini ayakta tutmak ve nüfuzunu yaymak için her türlü alçaklığı yaptılar. İran Suriye'yi kendisine aitmiş gibi görmeye başladı. İran'ın bütün bu bağnaz, çirkef siyaseti karşısında Türkiye kan kustu, kızılcık şerbeti içtim dedi. Bir İran-Türkiye savaşı çıkmaması için çok sabretti. Bekledi ve nihayet 12 günde İran bütün Suriye'den çekilmek zorunda kaldı. Şüphesiz İsrail ve ABD'nin Hizbullah'ın ve İran'ın buradaki lider kadrosuna düzenlediği suikastler, İran'a yapılan hava harekatları ve meşhur telsiz patlatma olayı İran'ın gardını epey düşürmüştü. İran ve taraftarları muhaliflerin Suriye'de rejimi devirmesini İsrail'e yarayan bir harekât, hatta İsrail ile işbirliği gibi göstermeye çalıştılar.
Oysa İran kendi etti kendi buldu. Kendi kazdığı kuyuya düştü. Zulüm üzerine inşa etmeye çalıştığı imparatorluk hayalleri suya düştü. Hâlâ rahat durmuyorlar; Hamaney Suriyeli şii gençlere bir nevi terör çağrısı yapıyor. İran Dışişleri Bakanı tehdit ediyor. İsrail'i memnun edecek şekilde hareket ediyorlar, Suriye'ye gün yüzü göstermemeye çalışıyorlar. Esas düşmana karşı Türkiye ile işbirliği yapacak yerde hâlâ mezhep yayılmacılığı derdindeler.
İsrail Suriye'nin karışık olmasından, Esed rejiminin dış destekle ayakta durmasından, Türkiye'nin Suriye kaynaklı sorunlarla uğraşmasından gayet memnundu. Son yıllarda durağan durumda olan Suriye'de iç savaşı tekrar canlandırmak ve PKK'yı Golan'a kadar yayma planı yaptı. Medyaya yansıyan bilgilere göre Esed ile de anlaşmıştı, Esed'in Lazkiye merkezli bir Nusayri devletine razı olduğu söylendi.
Ancak Türkiye'nin desteklediği muhalifler öyle hızlı, öyle keskin, öyle net bir zafer kazandılar ki; İsrail'in bütün planları suya düştü. PKK alan genişletmeyi bırakın alan kaybetti ve hatta Suriye'den tamamen temizlenmesi gündeme geldi, Nusayri devleti hayali bitti ve hatta bir nevi Türkiye İsrail ile komşu olmuş oldu. Dikkat ederseniz İsrail'in ilk işi Suriye'deki istihbarat binasını vurdu, sonra bütün askeri üsleri, uçakları, savaş gemilerini, hava savunma sistemlerini vurdu. Ani çöküş sebebiyle Esed rejiminin birçok bilgi ve belgeyi yok edemediğini, Suriyelilerin ve Türk istihbaratının eline birçok bilgi geçtiğini tahmin edebiliriz.
Bölgede devlet ve ordu bırakmak istemeyen İsrail hemen yanıbaşında sağlam bir devlet ve ordu kurulması ihtimali ile karşı karşıya kaldı. Nitekim yeni yönetimden üst düzey bir komutan birkaç yıla kadar 300 bin kişilik bir ordu kurmayı planladıklarını açıkladı. Yeni Suriye'nin devletleşme sürecini başarıyla tamamlamasının İsrail için en büyük kâbuslardan biri olduğunu söyleyebiliriz.
Suriye ordusunun ve İran destekli milislerin sayıca ve ağır silah bakımından muhaliflerden üstün olduğu hâlde çok kısa sürede yenilip dağılması Türkiye haricinde burada eli olan bütün ülkeleri boşa düşürdü, şaşırttı.
İlk günlerde bu başarıda Türkiye'nin elektronik harp ve haberleşme desteğinin etkisi olduğu söylenmişti. Daha sonra çıkan bazı haberler bu bilgiyi teyit eder nitelikteydi.
Nitekim dünya çapında gizli diplomasi, paralel operasyonlar ve çatışmalar hakkında raporlar ve analizler hazırlayan Fransa merkezli Intelligence Online (IO); Fransız Askeri İstihbarat Direktörlüğü'nün (DRM) Kıbrıs ve Ürdün'deki sinyal bozma ve engelleme sistemlerinin (SIGINT), İdlib bölgesinde Türkiye'nin büyük sinyal bozma operasyonlarını gözlemlediğini, rejim ordusunun ana komuta merkezlerini hedef alan ve iletişimlerini felç etmeyi hedefleyen bu operasyonların birkaç gün sürdüğünü yazdı. Rus yapımı telsiz ve iletişim sistemlerinin Türk elektronik harp sistemleri için açık bir kitap olduğunu söyleyen IO'ya göre ASELSAN tarafından üretilen MİLKAR-4A2 Yüksek Frekans (HF) Karıştırma Sistemi ve ILGAR Mobil V/UHF Elektronik Taarruz Sistemi'nin kullanıldı. Türk elektronik harp (EH) sistemleri devrik rejime karşı eksiksiz bir iletişim istihbaratı (COMINT) ve karşı önlemler sağladı. Rejim ordusu, sahada ne olup bittiğini bilmediği için karşı saldırılarda yetersiz kaldı.
The Telegraph gazetesi de Esed ordusunun neden bu kadar çabuk çöktüğünü araştırmak için eski asker ve subayları kaynak göstererek bir haber yayınladı. Gazeteye konuşan rejim ordusu mensupları, muhaliflerin başkent Şam'a hızla ilerledikleri sırada ordudaki emir komuta zincirinin tamamen bozulduğunu, morallerin çöktüğünü ve ordu içinde kaos yaşandığını ifade etti. Beşşar İbrahim isminde eski bir asker: "Hiçbir emir gelmedi. Ne yapmamız gerekiyordu? Dürüst olmak gerekirse sadece ailelerimizin yanına dönmek ve bu çılgınlıktan kurtulmak istiyorduk. Düşmeye hazırdık ve düştük." diye konuştu. Halep'te çavuş olarak görev yapan Vahil Süleyman, telsizden kimin verdiği belli olamayan "Kaçın!" mesajının duyulduğunu, mesajda her şeyi terk etmemiz, silahlarımızı ve üniformalarımızı bırakıp dışarı çıkmamız söylendi diye konuştu. Albay Ahmed de "Üst düzey subaylardan hiçbir emir gelmiyordu. Sadece sessizlik vardı. Çok geçmeden herkesin kendi başının çaresine bakması gerektiği anlaşıldı" dedi.
Rusya Devlet Başkanı Putin de yenilgiyi İran ve Esed askerlerine yüklediği bir konuşmasında "Halep'e 350 muhalif savaşçı girdi, 30 bin hükümet askeri ve İran yanlısı birliklerse savaşmadan geri çekildi" diye konuştu.
Halep'e giren muhalifler ise ellerinde Aselsan telsizleriyle görüntülendi.
Bütün bu haberleri ve açıklamaları birleştirdiğimizde, Türkiye'nin sahada görünmeyen elinin aslında ne kadar güçlü bir şekilde sahada olduğunu söyleyebiliriz.
Gelişmeler gösteriyor ki Türkiye İdilb'deki muhalifleri sadece askerî olarak değil, siyasal, ideolojik, istihbarî olarak yetiştirmiş. Ancak HTŞ lideri el-Şara'nın aklı selimle devletleşmek için attığı adımları bazı gruplar taviz olarak görebilir. Bakalım Suriye'nin devletleşme süreci nasıl tamamlanacak. Türkiye çok dikkatli ve gayretli. Çünkü eski Suriye'de eli olan ABD, Rusya, İran, İsrail buradan elini çekmek istemeyecek. İsrail burada güçlü bir devletin kurulmasını önlemek için elinden geleni ardına koymayacak. Fakat Suriye halkı 13 yılda çok şey yaşadı ve çok tecrübeler gördü. Türkiye de çok hazırlıklı.
Ancak Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra olduğu gibi küffar ülkeleri Türkiye'yi cezalandırmak için her yolu deneyebilirler. Allah zaferlerimizi dâim kılsın. Amin.