Kasım ayında Amerikan başkanlık seçimini ikinci defa kazanan Trump 20 Ocak'ta yönetimi devralacak.
Biden yönetiminin dünyayı ve Ortadoğu'yu ateşe atan, büyük savaşlara zemin hazırlayan politikaları sebebiyle bu seçim bütün dünyada büyük bir dikkatle takip edildi. Herkes Trump'ın iktidarında; İsrail'in soykırım ve savaşını, Filistin, Lübnan, Suriye, İran'a uzanan saldırganlığını, PKK'yı terör devleti haline getirme çalışmalarını; Ukrayna Savaşı'nı; dünyayı 3. Dünya Savaşı'nın eşiğine getiren süreçleri destekleyen, yahudi güdümünde hareket eden Amerika'nın hak-hukuk tanımaz, pervasız, fanatik, sapkın siyasetinde bir değişme olacak mı diye merak etti.
"Savaş çıkartmayan başkan" olmakla övünen, ilk başkanlığı döneminde yeni bir savaş çıkartmayan, Afganistan'tan çekilme kararı alan, Suriye'den çekilme talimatı veren, küreselcilerle de büyük bir kavgaya tutuşan Trump'ın ikinci defa iktidara gelmesi mevcut yönetimden ikrah eden bütün dünyayı, müslümanları bir ümide sevketmişti.
Ve fakat Allah-u Teâlâ'nın:
"Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık bir düşmanınızdır." (Nisâ: 101)
Buyruğu zâhir oldu; bir kâfirden dost olmaz, ümit bağlanamaz.
Trump'ın tamamen yahudi güdümünde hareket etmesi, yapmış olduğu atamalarda ismi geçen bütün bakanların keskin birer İsrail destekçisi, İslâm düşmanı ve Türkiye aleyhtarı profile sahip olması endişelere yol açtı. Trump sanki ABD değil, İsrail kabinesi açıkladı. Bakanların hepsi fanatik, haçlı-siyonist zihniyetli.
Türkiye'ye yönelik olumlu bakışıyla bilinen ve seçimler boyunca müslüman seçmenle iletişimi sağlayan Richard Grenell gibi isimler ise safdışı kaldı.
Ve Trump'ın bütün bu atamalarının arkasında yahudi var. Ulusal Güvenlik, İstihbarat, Pentagon gibi en temel kurumlarda köklü değişiklikler yapma iddiası ile gelen Trump'ın yaklaşık 4 bin kişilik üst düzey atama listesini hazırlayan ekibin başındaki şahıs 'İsrail yanlısı savaşçı' diye anılan Yahudi milyarder Howard Lutnick.
Meselâ McGurk gibi PKK-PYD'nin babası denilebilecek Ortadoğu ve Afrika'dan sorumlu Amerikan sömürge valisini Trump değiştirecek, ancak onun yerine de bir yahudi olan Steve Witkoff gelecek.
Ve fakat dikkat ederseniz Trump'ın "Küreselciler"le çok büyük bir iktidar kavgası var. Trump'ın bu kavga ile ilgili çok net ve keskin sözleri var.
Biz tabî olarak gelişmeleri kendi açımızdan değerlendiriyoruz, lâkin Amerika'nın içindeki bu kavgayı ve kavganın taraflarını, her iki tarafın dünyaya bakışlarını ve siyasetlerini anlayabilir ve anlamlandırabilirsek, gelecek perspektifimizi daha net çizebiliriz. Ve dahi belki bu kavgadan istifade edecek yollar bulabiliriz.
Trump'ın savaş ilân ettiği küreselcilerin başında yahudilerin olduğunu biliyoruz. Trump'ı destekleyenler, Trump'ın işbirliği yaptıkları da yahudiler.
Her iki cenahta da yahudilerin olması kafa karıştırıyor ve bazılarında danışıklı dövüş fikri oluşmasına sebep oluyor. Halbuki öyle değil.
Bir çelişki gibi görünen bu durumun arka planını, bu kavganın taraflarını, Amerika'daki iktidar değişimini kısaca bir cümle ile şöyle özetleyebiliriz:
Bir tür yahudi iç savaşı ile karşı karşıyayız. Küreselci yahudilerin adamları gidiyor, İsrailci hahamların adamları iktidara geliyor.
Trump 20 Ocak 2017 yılında başlayan ilk başkanlık döneminden beri sürekli engelleme girişimleri ile karşılaştı. Bu kavgasında dilinin kemiği yokmuşçasına ağzına geleni söyledi, "IŞİD'i bunlar kurdu" ifşasında bile bulundu. Bu yapısı sebebiyle dünya kendisine biraz dengesiz gözüyle baktı, ancak Amerika içinde bu görüşün çok karşılığı olmadığı ortaya çıktı, gücü olan bir kanat kendisine destek verdi, tekrar seçildi.
Hatırlarsanız Amerikan medyası Trump'ı resmen sansürlemişti. Trump bu süreçte CNN ve diğer medyaya ağzına geleni söyledi, bir ara sesini duyurabilmek için kendi sosyal medyasını kurdu. Sonrasında Elon Musk Twitter'ı satın aldı. Trump'ın hakkında soruşturmalar açıldı, suçlu gibi fotoğrafı bile çekildi. FETÖ taktiklerine benzer hukuk darbesi yapılmak istendi.
Trump başkanlığı müddeti boyunca birçok bakanını değiştirmek zorunda kaldı. 2017'de başkan olduğunda Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığı Michael Flynn Rusya ile savaş istemeyen, Türkiye ile ortaklığa önem veren, FETÖ'nün iadesini, Suriye'den Amerikan askerinin çekilmesini isteyen birisi idi. 20 Ocak'ta göreve başlar başlamaz hukuk şantajlarına maruz kaldı, sadece 25 gün sonra istifa etmek zorunda kaldı.
Trump'ın Suriye'den Amerikan askerlerinin çekilmesi yönündeki talimatı Pentagon tarafından uygulanmadı.
Seçimi kaybettiğinde bunun hileli bir seçim olduğunu söyledi, taraftarları Amerikan tarihinde görülmemiş gösteriler yaptı, Kongre baskını yaşandı.
Suikaste bile uğradı.
Trump'ın düşmanları hakkında net fikirleri var ve bunu konuşmalarında açıkça dile getiriyor:
"Düşmanımız ne Rusya ne Çin. Amerika'nın düşmanı içimizdeki Küreselciler ve Marksistler. Aile yapısını yıkan, maneviyatı mahveden bunlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz."
Trump Obama, Hillary Clinton ve Biden'ın küreselcilerin adamı olduğunu, küreselcilerin Amerikan kaynaklarını kendi gündemleri uğruna tükettiklerini, dünya savaşı çıkartmak istediklerini, aileye, maneviyata düşman olduklarını söylüyor, LGBT'ye, sağlık adı altında yürütülen küresel projelere karşı çıkıyor.
Elon Musk'ın Trump'a verdiği desteğin arkasında da küreselcilerin politikaları yüzünden oğlunu LGBT'ye kaptırdığını düşünmesi yatıyor. Elon Musk kendisine çocuğunun "intihar edebileceğinin" söylendiğini, endişe ile ergenlik engelleyici ilaçların kullanımına onay verdiğini, bu yüzden oğlunu kaybettiğini, bu olaydan sonra bir virüs olarak tanımladığı bu aklı yok etmek için kendisine söz verdiğini açıklamıştı.
Trump küreselcilerin hakimiyetinde olan bütün Amerikan kurumlarını kökten değiştirmek gibi büyük bir niyet ve kavgaya sahip. Bazı cümleleri şöyle:
"Ancak bugün Batı Medeniyeti için en büyük tehdit Rusya değil ... temelde bizden nefret eden, bizi Çin ve diğer yabancı ülkelere tamamen bağımlı hale getiren küreselci sınıftır. Bu küreselciler, Amerika'nın tüm gücünü, kanını ve hazinesini israf etmek, canavarları ve hayaletleri denizaşırı ülkelerde kovalamak ve bizi tam burada, içeride yarattıkları kargaşadan uzak tutmak istiyorlar. ... Bu güçler, Rusya ve Çin'in hayal edebileceğinden daha fazla Amerika'ya zarar veriyor.
Hasta ve yozlaşmış düzeni devirmek, bir sonraki başkan için devasa bir görev. Ve bunu yapabilecek tek kişi benim. ...
Üçüncü Dünya Savaşı şu anda olduğundan daha yakın olmamıştı. Derin Devlet, Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve ulusal güvenlik kompleksindeki tüm savaş kışkırtıcılarını ve küreselcileri temizlememiz gerekiyor. ... Özgürlük ve demokrasi getireceğiz diye bizi savaştan savaşa sürükleyen NeoCon'ların kökünü kurutacağız. ... NATO'nun varoluş nedenini gözden geçireceğiz."
Trump ezici bir zaferle gelmesi ve ilk başkanlığından elde ettiği tecrübe ile kendisini çok daha güçlü hissediyor, istediklerini yapabileceğini düşünüyor.
Trump ve Musk'ın "Küreselciler" hakkında düşündüklerinin ve söylediklerinin neredeyse tamamı bilinen gerçekler. Ancak küresel medya ile bu gerçeklere komplo teorisi, marjinal görüş muamelesi yapılıyor ve insanlar uyutuluyor.
Topluma idol olarak sunulan şarkıcıların sahnelerinde, kareografilerinde, kliplerinde kullandığı şeytani sembollerde; Fransa'daki olimpiyat açılışındaki gösteride LGBT propagandası ve hıristiyanlık ve İsa Aleyhisselâm'a hakaret içeren din düşmanlığı içeren ahlâksız sahnelerde; Amerikan okullarında küçücük çocukların devlet koruması altında, ailelerinin rızası hilafına cinsiyet değiştirmelerinin teşvik edilmesinde; Avrupa'daki iktidarların bu rüzgârın uzantıları olmasında bu küreselcilerin ayak izlerini çok rahat görebilirsiniz.
Küreselciler dinsiz, putperest, ahlaksız, şeytani planları olan; bu planlarını sinsice, insanların davranışlarını yönlendirerek yürütmeye çalışan bir güruh. Amerika'yı araç olarak görüyorlar. Ulusal devletleri devreden çıkartmaya çalışıyorlar. Dünya nüfusunu savaşlarla azaltmayı dahi düşünüyorlar. Dolar yerine hakimiyetlerini daha da artıracak dijital küresel bir para düzenine geçiş yapmak istiyorlar
Özellikle sosyal medya, insanları yönlendirme noktasında bunların en büyük aracı. Facebook, instagram, google, youtube gibi birçok mecranın sahipleri yahudi ve bunların adamı. Bir ara Google'ın projelerinden dehşete düşen birçok mühendisin bu projelerde çalışmak istemediklerine dair haberler çıkmıştı.
Küreselcileri medya, sosyal medya, küresel şirketler, küresel fâiz-kumar ekonomisi, ABD doları üzerindeki sahipliklerinden; BM, IMF, Dünya Sağlık Örgütü gibi küresel kurumlardaki hakimiyetlerinden tanıyoruz. Ve bütün bu sahipliklerin yahudilerin elinde olduğunu biliyoruz.
Buna göre "Önce Amerika" diyen, küreselcilere açıkça savaş açan Trump ve ekibinin yahudi karşıtı olmasını bekleyebilirsiniz. Ancak Trump'ın İsrail'e verdiği destek, Kudüs'ü başkent olarak tanıması, yeni ekibinin Netanyahu zihniyetinde yahudi destekçilerinden olması kafaları karıştırıyor değil mi?
Bu tenakuz gibi görünen durumu şöyle anlamlandırabiliriz: Kavganın iki tarafının da yahudilerin kontrolünde olması; Amerika'da ve dünyada yahudilerin iki farklı ideolojik düşünceye bölündüklerini ve bu iki grubun birbirleri ile bir güç mücadelesine giriştiklerini, yöntem kavgasına düştükleri görülüyor.
Bir tarafta; insan ırkını dinsiz, cinsiyetsiz bir ucubeye dönüştürüp, ulusal devletleri devreden çıkartıp, küresel para, küresel internet gibi araçlarla bütün dünyayı yönetme planı kuran; öteden beri söylenegelen, G20 zirvelerinde alt yapısı hazırlanan, "Tek dünya, tek devlet, tek din" projesini hayata geçirmeye çalışan; küresel hakimiyet kimde ise o ülkeye yerleşip oradan dünyayı idare etmekte beis görmeyen; kendisini tanrı gibi gören; şeytanla resmen işbirliği yapan, şeytana tapınmaya yol verenler; yani küreselciler.
Diğer tarafta yahudi hahamlarından ilham ve talimat alan, Netanyahu'nun savaş ve soykırım siyasetinin arkasında olan, "Büyük İsrail"ci diye isimlendirilebileceğimiz, kendilerinden olmayan insanları aşağı ırk, hayvan olarak gören, "Dinci yahudi" diyebileceğimiz yahudiler.
Küreselciler ile "Büyük İsrail'ci"lerin Ortadoğu gündemleri de farklı. Küreselciler "Büyük İsrail" projesi yerine küresel bir dünya hakimiyeti peşinde olduklarından Netanyahu'yu ve temsil ettiği ulusal devlet siyasetini benimsemiyorlar. Rusya'yı ve Putin'i küresel planları için en büyük tehdit olarak gören, nükleer savaş çıkartmak isteyen bir gündeme sahipler.
Büyük İsrailci, dinci yahudiler ise Mesih'in gelmek üzere olduğunu, vadedilmiş topraklarda büyük bir İsrail kurulmasının vaktinin geldiğini düşünüyorlar; Mescid-i Aksa'yı yıkıp Süleyman Mabedi'ni inşa etmeye hazırlanıyorlar. Amaçlarına ulaşabilmek için bölgedeki büyük ülkelerin tamamını yıkmak, küçültmek, ordularını hava gücü olmayan, tehdit kapasitesi yok edilmiş ordulara dönüştürmek istiyorlar.
Küreselciler Netanyahu'ya baskı yapıyor, hatta onu iktidardan indirmeye çalışıyorlardı.
Ancak Epstein Davası kırılma noktalarından birisi oldu. Küçük çocuklara cinsel taciz üzerine kurulan şebekenin en tepedeki siyasetçilerden, milyarder işadamlarına ve birçok ünlüye uzanan müşteri listesinin olduğu ortaya çıkınca, küreselcilerin adamı Biden ve birçok üst düzey yönetici FETÖ'nün kaset kumpaslarına benzer bir durumla, ifşa tehditleri ile karşılaştılar. Ve Netanyahu'nun İsrail'ine âdeta teslim oldular. 7 Ekim saldırısından sonra da aidiyetlerinin de etkisiyle İsrail soykırımına ve savaş politikasına her türlü desteği verdiler.
Nitekim Elon Musk seçim sürecinde Biden'ı destekleyen milyarder işadamlarının Epstein'in müşteri listesinin ortaya çıkmasından, Trump'ın seçilmesinden çok korktuklarını açıkladı.
Hatırlarsanız Ocak ayında Newyork'ta bir yahudi sinagoguna polis baskın yaptı ve sinagogun altındaki gizli tünellerin görüntüleri ortaya saçıldı. Bu baskını bu savaşın bir uzantısı ve karşı taarruz olarak görebiliriz.
Yine Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin 6 ay bekledikten sonra Netanyahu hakkında tutuklama kararı alması ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in ülkelerin bu karara uyması için baskı boyutuna varan açıklamalar yapmasında İsrail'in Avrupa'nın Haçlı Kontluklarının devamı gibi gördüğü Lübnan konusunda Fransa, İtalya gibi ülkelerle takışması kadar bu kavganın da izlerini görebiliriz.
Bu bir iç savaş olduğu için birbirlerini ifşa ile tehdit ediyorlar ve bir noktada ifşalar duruyor. Ancak Amerika'da Kongre baskınına benzer büyük kavgalar, suikastler, hatta askerî darbe ihtimali bile yaşanma ihtimali var.
Amerika'daki yahudi hakimiyeti 20-25 yıl öncesine kadar herkesçe bilinen bir sır gibi idi ve fısıltı ile konuşulurdu. 11 Eylül 2001 hadisesi ile başlayan ve 7 Ekim 2023 saldırısı ile boyut değiştiren süreçte artık bu açıkça konuşulan bir hakikate dönüştü.
Amerika'nın Filistin'de yapılan aşikâr soykırımda, uluslararası baskı ve tepkilere rağmen İsrail'i her türlü araçla desteklemesi; askerini, uçak gemilerini İsrail'i korumak için seferber etmesi; Netanyahu'nun soykırıma bulanmış kanlı elleri ile gittiği Amerikan Kongre'sinde hem demokrat hem de cumhuriyetçi senatörlerin tamamının onu ayakta karşılayıp 4 dakika boyunca ve bir saatlik konuşmasında 59'u ayakta 78 kez alkışlaması bu hakikati bütün dünyanın gözüne soktu.
Binaenaleyh "Amerika deyince İsrail, İsrail deyince Amerika" anlamak lâzım.
Daha iyi anlaşılması için şöyle bir benzetme yapabiliriz: Hatırlarsanız FETÖ Türkiye'nin içine, devletin her kurumuna sızmış, bu sinsi hakimiyeti ile yetinmeyerek Türkiye'yi darbe ile tamamen ele geçirmek istemişti. Oysa Amerika'da yahudiler FETÖ'nün Türkiye'de yapamadığını tâ Amerika'nın kuruluş yıllarına uzanan birkaç asırlık bir süreçte tamamlamışlar ve bu hakimiyetleri öyle kökleşmiştir ki; artık kendi aralarındaki anlaşmazlıkları iktidar savaşına dönüşmüş durumda.
"Sen onları derli toplu sanırsın, halbuki kalpleri darmadağınıktır." (Haşr: 14)
Öyle anlaşılıyor ki Trump kendi kavgasında biriktirdiği büyük hırsı için, kendi kavgasını kazanabilmek için hahamların İsrail'ine teslim olmuş durumda, dinci yahudilerle bir ittifak içinde. Bu durum Trump'ın ana seçmen kitlesi olan evanjelik hıristiyanların inancıyla da örtüşüyor.
Trump'ın siyonist ekibinin İsrailliler ile 8 aydır görüştüğü, Trump gelecek biz de Filistinlileri yok edeceğiz beklentisi içine girdikleri söyleniyor.
Savaş karşıtı olmasına rağmen Trump dış siyasette bunlara önemli tavizler vermiş olabilir. "Büyük İsrail'ci" yahudilerin çıkartmak istediği savaşlara onay vermiş olabilir. Dikkat ederseniz Trump seçim sürecinde "İran'ın kendisine suikast tertip etmeye çalıştığını" açıkladı. İran'ın da böyle bir girişimde bulunmayacağına dair yazılı taahhüt verdiği haberlere yansıdı.
Türkiye'nin özellikle PKK ve Suriye hususunda Amerika ile orta yol bulmasının zor olacağını tahmin edebiliriz.
Trump'ın âdeta bir "Savaş Kabinesi" görüntüsü veren bakanlarına bakınca bu durum görülüyor zaten:
Ulusal Güvenlik Danışmanı adayı Mike Waltz Suriye'den çekilmeye şiddetle karşı çıkan, Türkiye'nin varlığına "işgal" diyen, Türkiye'ye, Cumhurbaşkanı'na, savunma sanayi satışlarına yaptırım için yasa teklifi sunmuş bir isim. Dışişleri Bakanı adayı Marco Rubio FETÖ'cü Enes Kanter'le yakınlığı olan, Senato'daki en sıkı Türkiye karşıtlarından. iran düşmanı, İsrailin yanında ABD askerini direkt savaşa sokacak karakterde birisi. Savunma Bakanı adayı Pete Hegseth Haçlı sembollerini ve sloganlarını vücuduna dövme yaptıran, Süleyman Mabedi'nin inşa edilmesinin "hayal" olmadığını söyleyen, "Kudüsün tamamı yahudi olunca Armagedon savaşı olacak" diye inanan, Netanyahu hayranı bir adam. Ulusal İstihbarat Direktörlüğü adayı gösterilen Tulsi Gabbard; İslamofobik radikal bir Hindu tarikatında yetişen, müslüman ülkelere karşı oldukça sert, Ermenistan destekçisi, F-16 ve her türlü savunma sanayi satışına karşı olan sıkı bir Türkiye karşıtı. İsrail Büyükelçisi olarak aday gösterdiği Mike Huckabee "Batı Şeria diye bir şey yok", "Gazze'deki bütün Filistinlilerin oradan ayrılması gerekiyor." diyen, İran için "öldürülmesi gereken bir yılan" benzetmesi yapan birisi.
Armagedon Savaşı'nın Türkiye ile yapılacağına inanan zihniyette insanlar bunlar.
Ancak Trump'ın savaşlarla Amerikan'ın gücünün ve parasının tüketilmesine açıkça karşı olması "Büyük İsrail" projesi ile tamamen uyumsuz, tenakuz içeren bir durum.
Yukarıda söylediğimiz gibi Trump bu ittifak için Ortadoğu'da mühim tavizler vermiş olabilir. Zira önceki başkanlığında Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan ve Golan tepelerinin ilhakını onaylayan Trump İsrail için geliyor.
Gazze'de, Batı Şeria'da daha acı olaylarla, sürgün, ilhak, hatta Mescid-i Aksa'nın yıkılması gibi vahim hadiselerle karşılaşabiliriz.
Trump'ın Türkiye ve Rusya gibi büyük güçleri askerî olarak karşısına almak istemeyeceği tahmin edilebilir. Ancak unutmamak lâzım ki; oğul Bush da 2001 yılı Ocak ayında iktidara geldiğinde Trump'ın "Önce Amerika" diye özetlenebilecek görüşlerine benzer görüşlere sahipti. İsrail'in öncelikleri ile ilgilenmiyordu. Ancak 11 Eylül 2001'de yaşanan "İkiz kule saldırıları"ndan sonra Bush'un içindeki Haçlı ortaya çıktı ve Afganistan, Irak işgalleri ile başlayan süreçle bugüne geldik.
Binaenaleyh Amerika'da her biri ayrı bir fecaat arzeden iki güruh var, İki taraf da dünya için, bizim için büyük tehdit. İkisi de kendilerini üstün ırk, bütün insanlığı insan olmayan varlıklar olarak gören, insanlığın elindeki her şeyi almayı kendileri için hak sayan bir zihniyete sahip.
Allah-u âlem önümüzde zor günler var.
Bize düşen harp sanayiimizdeki eksikleri hızla tamamlamak, yarın savaş olacakmış gibi hazırlanmaktır. Ve bu kâfirlere karşı azimli ve kararlı durmak, taşeronlarıyla üzerimize geldiklerinde ise hadlerini bildirmektir:
"Ey iman edenler! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın. Onlar sizde büyük bir azim ve sertlik görsünler." (Tevbe: 123)
"Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer siz inanıyorsanız, bilin ki asıl korkmanız gereken Allah'tır. Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, sizi onlara karşı galip kılsın ve müminlerin gönüllerini ferahlandırsın." (Tevbe: 13-14)