Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (19) - Ömer Öngüt
NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (19)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Aralık 2024

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (19)

Salâvât-ı Şerif'e

 

Hazret-i Allah, kulu ve Resul'ü Muhammed Aleyhisselâm'ın fazilet ve meziyetini, şeref ve haysiyetini, yüceler yücesindeki mevkiini çok açık bir şekilde beşeriyete ilân etmiştir:

"Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber Muhammed'e çok salât ve senâ ederler. Ey inananlar! Siz de ona Salât-ü selâm getirin ve tam bir teslimiyetle gönülden teslim olun." (Ahzâb: 56)

Peygamberine Allah-u Teâlâ'nın salâtı; onu en yüce makamda yâdetmesi, onu rahmeti ile rızâsı ile tebcil ve tebrik etmesidir.

Allah-u Teâlâ onu ne kadar çok seviyor ki; ona çok çok Salât-ü selâm getiriyor, Habib-i Ekrem'ine olan sevgisini beşeriyete duyurmuş oluyor.

Meleklerin salâtı ise; onun için Allah'a duâ etmeleri, istiğfarda bulunmalarıdır. İnsanlarınki de öyledir.

Allah-u Teâlâ Habib-i Ekrem'ini çok sevdiği gibi meleklere de sevdiriyor. Bütün melekler ona hürmet ve tâzim gösteriyorlar.

Allah-u Teâlâ iman edenlere hitap ederek, kendileri için en büyük rahmet olan Peygamber'lerine Salât-ü selâm getirmelerini, ona gönülden teslim olmalarını, saygı ve sevgi göstermelerini emir buyuruyor. Ki bu sayede ilâhî rahmete, Resulullah Aleyhisselâm'ın Şefaat-i uzmâ'sına nail olsunlar.

Ne yüce mertebedir ki, onu yaratan ona Salât-ü selâm getiriyor, sevgili Peygamber'ini anıyor. Ulvî makamındaki melekler de onun için mağfiret diliyorlar, senâ ediyorlar.

Bu nimet ve şereften üstün bir ikbal ve ikram düşünülemez.

Sonra da süflî âlemdeki insanlara Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine Salât-ü selâm getirmelerini emrediyor.

Müminler bu sayede kendilerini zulmetten nura kavuşturan, ulvî ufukların kapılarını açan peygamberlerine; salât ve selâmlarını, hürmet ve tâzimlerini, övgü ve senâlarını, minnettarlıklarını arz etmiş oluyorlar.

Bu vesile ile de Allah katında itibar kazanmış, birçok ecir ve mükâfatlara nâil olmuş oluyorlar.

Sâdık müminler asırlar boyu o nurun aşkında ve şevkinde yaşamışlar, ona karşı besledikleri muhabbet bağından bir an olsun ayrılmamışlar Salât-ü selâm ile tebcil etmekten geri durmamışlardır.

 

Tâhir:

Allah-u Teâlâ onu cahiliyet devrinin kötülüklerinden hiçbirine bulaştırmamıştır. Tıpkı anadan doğan çocuk kadar temizdi.

Putperestlerin putlar hakkında en küçük tenkide bile tahammülleri olmadığı bir devirde o, putlardan son derece nefret ederdi. Hayatı boyunca putlara asla secde etmediği gibi; putlar için yapılan tören ve şenliklere katılmaktan kaçınmış, putların adı anılarak kesilen hayvanların etlerinden de yememiştir.

Peygamberlikten önce de sonra da büyük ve küçük günahlardan, şanına lâyık olmayan maddi mânevi bütün kirlerden ve kötü huylardan yana tertemizdir.

Faraza kendisinden sudur eden bir şey dahi olsa:

"Allah böylece senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar." (Fetih: 2)

Âyet-i kerime'si ile Allah-u Teâlâ onları tahir edeceğini müjdelemiştir.

Ne öncekilerden ne de sonrakilerden hiçbir beşer bu dereceye nâil olamamıştır.

Allah-u Teâlâ bu şeref ve meziyeti çok sevdiği Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ine lütfetmiş; geçmiş değil, geleceğini dahi affedeceğini müjdelemiştir. Buna rağmen ayakları şişinceye kadar geceleri ibadet ediyordu.

Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Validemiz;

"Yâ Resulellah! Geçmişte ve gelecekte günahların mağfiret olduğu halde niçin böyle yapıyorsun?" diye sorduğunda:

"Allah'ıma şükreden bir kul olmayayım mı?" buyurdu. (Buhârî)

 

Kadem-i Sıdk:

"İman edenlere Rabb'leri katında kendileri için bir Kadem-i Sıdk olduğunu müjdele." (Yunus: 2)

Âyet-i kerime'sinde geçen "Kadem-i Sıdk", Muhammed Aleyhisselâm'dır.

Öyle bir "Kadem-i Sıdk" ki sâdıkların, sıddıkların rehberi; ümmetine doğruluğu sağlayan, duâsı ve şefaati red olunmayan yegâne Peygamber'dir.

Allah-u Teâlâ onu öyle bir önder, öyle bir yol gösterici, öyle bir nur kılmış ki; o Zât-ı âli'yi, o nuru, o izi takip edenlerin, o izden ayrılmayanların saadet-i ebediyeye ereceğini ve ahirette onun ile beraber olacağını müjdeliyor.

En büyük delil ve ispatı bu Âyet-i kerime'dir.

 

Tevhid:

Hazret-i Allah onu dost edindi. Adını adı ile andı. Onun hoşnutluğunu kendi hoşnutluğu ile bir tuttu. Ona imanı, Tevhid'in iki rüknünden biri yaptı. "Lâ ilâhe illâllah"tan sonra "Muhammedün Resulullah" ünvanını getirdi. Ona inanmayan kişinin müslüman sayılmayacağını belirtti. Onun sayesinde dalâlette olanları hidayete erdirdi.

Hakkında:

"Habib'im! Biz senin şânını yükselttik." buyurdu. (İnşirah: 4)

Tasavvur buyurun ki bütün mükevvenatı yaratan, âlemleri donatan Hazret-i Allah onun yüce şanını yükselttiğini ve bütün âlemlerin en şereflisi olduğunu beyan buyuruyor. Bu şeref yalnız ona mahsustur.

 

"Zât'ıma mirât edindim zâtını

Bile yazdım adım ile adını."

 

Leamrük:

Hazret-i Allah onun hayatı üzerine yeminde bulundu:

"Resul'üm! Senin ömrüne andolsun ki..." (Hicr: 72)

Allah-u Teâlâ onu o kadar seviyor ki, yaptığı iş ve icraatlarından ibadet ve taatlarından o kadar hoşnut ki onun ömrüne yemin ediyor. Bu yemin hoşnutluğundan ileri geliyor.

Burada onun için yüce bir makam, büyük bir şeref vardır. Cenâb-ı Hakk ondan başka hiçbir kimsenin, hiçbir peygamberin hayatı ile kasemde bulunmadı.

Ayrıca Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin doğup büyüdüğü, yaşadığı belde üzerine de yemin etmiştir:

"Ve bu güvenilir şehre andolsun ki..." (Tin: 3)

Mekke-i mükerrem'e şehirlerin anasıdır, nurların özüdür. Allah-u Teâlâ Kâbe-i muazzama'yı orada kurdurdu, nurunu Arş'a kadar yükseltti. Hacer-i esved taşı Cennet-i âlâ'dan getirilip bütün âleme şehadet etmesi için Kâbe-i muazzama'ya yerleştirildi.

Âlemlerin nuru orada doğdu. Nûr-i Muhammedî orada tulû etti, bütün âlemlere oradan yayıldı.

Kur'an-ı azimüşşan orada indirildi.

Allah katında şehirlerin en şereflisi ve en muteberi olduğunu, Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ'nın bu mübarek şehre yemin etmesi ile öğrenmiş oluyoruz.


  Önceki Sonraki