"Hazret-i Yakub Aleyhisselâm, Yusuf Aleyhisselâm için "Ah!" ederken, her "Ah"ı kendisini Hazret-i Allah'a yaklaştırıyordu. Yusuf Aleyhisselâm'ı buldu o "Ah" bitti. Bitti ama yaklaşma da bitti.
Yusuf'um kaybettim Kenan ilinde,
Yusuf'um bulunur Kenan bulunmaz.
O gizli servet kayboldu."
•
"Eyyub Aleyhisselâm çok zengindi, evlâtları, malı-mülkü, bağı-bahçesi, sürüleri vardı. Sağlıklı sıhhatli, güçlü kuvvetli idi.
Allah-u Teâlâ onu ibtilâ ve musibetlere karşı sabır ve teslimiyette insanlara numune olarak göstermek üzere büyük bir imtihana tâbi tuttu. Önce servetini, malını, mülkünü geri aldı, sonra çocukları öldü ve nihayet kendisi de şiddetli bir hastalığa yakalandı. Yemeğini iki eliyle güçlükle tutarak götürebiliyordu, bağırsakları vazifesini yapamaz oldu, ayaklarında derman kalmadı. İçinden ve dışından arız olan ve senelerce süren hastalıklara düçar oldu.
"Doğrusu biz onu çok sabırlı bulmuştuk. O ne iyi kul idi! Daima Allah'a yönelirdi." (Sâd: 44)
Cenâb-ı Hakk o büyük hastalık içerisinde ona günde bir defa "Eyyub'um nasılsın?" derdi. Bu çok gizlidir. Eyyub Aleyhisselâm, hitâb-ı ilâhi karşısında mest olurdu. Hastalığını zaten bilmezdi, görmezdi. Niçin? İlâhi hitaba mazhar olmuş, ruh O'nunla hemhâl olmuş, vücut bir tarafa kalmış. Allah'ım onlardan yapsın.
Eğer ruh Hazret-i Allah ile halleşirse vücut bile yabancıdır. Çünkü vücut bir iskelettir, bir kafestir. Gaye vücut değil ruhtur... Süfliyât değil, ulviyâttır. Ulviyât; Allah-u Teâlâ'nın kendi ruhundan üflemesi ve tasarrufu altında bulundurmasıdır.
Ruh ile beden ayrıdır. İnsan şu vücudu dahi, iskeleti dahi atmak ister. "Kafesten kurtulayım, Mevlâ'ya kavuşayım" der. Maksat Hazret-i Allah'tır.
Eyyub Aleyhisselâm hastalıkta bulduğu zevki, şifâda bulamamıştır. Hazret-i Allah ona tecelli ediyor, o da hastalığına rahat sabrediyordu. Zaten o kendisini bulamıyordu ki hastalığını bulsun. Bu hitâb-ı ilâhi'ye mazhar olmak mesele.
Eyyub Aleyhisselâm çok hasta idi, amma özünde Hazret-i Allah vardı. Hazret-i Allah ile konuşuyordu, Hazret-i Allah ile sabrediyordu. Hastalıktan hiç şikâyetçi değildi. Herkes onu çok muzdarip görürken, o halinden pek âlâ memnundu. Onu memnun eden, onun içindeki idi, O'nu kimse görmüyordu. İçindeki onu ondan daha iyi biliyor, daha iyi görüyordu. Vakta ki Hazret-i Allah afiyet bahşetti, artık o hâl kalır mı? Yani Hazret-i Allah'ın cefâsı bu kadar tatlı. Allah'ımız onun şuurunu anlama lütfunu bahşetsin."
"Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz'den rivayet edildiğine göre Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz sadakanın belâyı önleyeceğine dâir bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Sadaka vermekte acele edin! Çünkü belâ, sadakanın önüne geçemez." (Rezîn)
Sadakanın belâyı def ettiği çok görülmüştür.
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'te ise:
"Sadaka malı eksiltmez." buyurulmuştur. (Müslim: 2588)
Bu da berekete işaret etmektedir. Vermekle azalmış olan kısım, bereketle yerine gelir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Sadaka ile cehennem ateşinden korununuz. Velev bir hurmanın yarısı ile olsun. Ona da mâlik değilseniz insanların gönüllerini hoş edecek güzel ve hoş bir sözle olsun tasadduk ve takvâda bulununuz." (Buhârî)
"Sadaka veriniz! Zirâ sadaka sizi cehennem ateşinden kurtarır." (Câmiu's-Sağîr)
"Müslüman kimsenin sadakası ömrün artmasını gerektirdiği gibi kötü sondan da muhafaza eder." (Tirmizî)"
"Verilen bir şeyi geri almak pisliktir. Bu hatırda kalsın. Düşmanınız dahi olsa senden çıktı mı çıktı artık, onu geri almayın. Belki ufak bir mesele amma, bu ufağa dikkat etmezsek yarın büyüğüne de dikkat etmeyiz.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Bağışından dönen; kusan, sonra kustuğunu yiyen köpeğe benzer." (Buhârî)"
•
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde; verdiği şeyi başa kakanlarla Allah-u Teâlâ'nın kıyamet günü konuşmayacağını, rahmet nazarıyla yüzlerine bakmayacağını, onları temize çıkarmayacağını haber vermiştir. (Müslim)
İhtiyacından dolayı zaten üzüntülü olan bir kimsenin, verdiğini başa kakmak suretiyle kalbini kırmak; sadakanın sevabını giderdiği gibi, ayrıca kişinin günaha girmesine vesile olmaktadır.
Verilen sadakayı başa kakmak, fakirlerin gönlünü incitici bir söz ve harekette bulunmak da haramdır."