Muhterem Okuyucularımız;
FETÖ terör örgütünün kurucusu ve lideri, Amerikan ajanı, Türkiye'nin en büyük düşmanı, teröristbaşı Fetullah Gülen öldü. Dine, vatana, millete, devlete bunun kadar büyük zarar veren bir başkası yoktu. Çok büyük bir düşman bertaraf oldu.
Milletimizin, devletimizin, İslâm ümmetinin gözü aydın olsun.
"Onlar düşmandırlar. Allah kahretsin onları!" (Münâfikûn: 4)
Ömrü kumpas kurmakla, nezih, temiz, imanlı müslümanlara iftira atmakla, insanların en mahrem görüntülerini kaydedip yalan yaymakla, insanların hakkına, hukukuna tecavüz etmekle geçti.
Çok cana kıydı, çok haklara girdi, çok ahlar aldı, çok canlar yaktı.
Münafıklıkta, düşmanlıkta, kumpas kurmakta, küfrü yaymakta, İslâm'a, müslümanlara hâinlikte mahir birçok elebaşı yetiştirdi. Ama ona da kalmadı.
"Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Artık onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın." (Nisâ: 145)
Çok hâinlikler yaptı, cemaat değil âdeta ajan fabrikası kurdu.
"Şüphesiz ki Allah hainlik yapanları sevmez" (Enfâl: 58)
Tarihte birçok hâin zuhur etti. Ancak bu kadar büyük bir ihanet ilk defa zuhur etti.
İhânet şebekesinin başı kesildi. Türkiye'nin gözü aydın olsun. Allah hâinleri kahretsin.
"Allah, hâin ve nankör hiç kimseyi sevmez." (Hacc: 38)
Fetullah Gülen ve kumpas çetesi bir Allah dostuna, Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ne kumpas kurmaya cüret edecek kadar ileri gittiler. Büyük bir gadab-ı ilâhî'yi celbettiler. Yapan kendine yaptı.
Zira Cenâb-ı Hakk Hadis-i kudsî'sinde şöyle buyuruyor:
"Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2042)
Bu kumpası kuranların bir kısmı hapislerde çürüyor, bir kısmı hocasının yanına kaçtı.
Ve bugün bu kumpası kuranların hocası öldü. En büyük bir İslâm düşmanı yok oldu.
Ehl-i İslâm'ın, ehl-i irfanın, iman kahramanlarının gözü aydın olsun.
Binaenaleyh büyük bir din ve vatan bölücüsü yok olmuştur. Ancak fikirleri ve fitnesi duruyor.
Fetullah Gülen 40 sene önce İslâm'a ihanet edip küfür bayrağını çektiği zaman Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri derhal iman, İslâm bayrağını kaldırdı, bunlarla mücadele etmeye başladı. Din için, iman için, vatan için bu bölücülere karşı büyük bir cihat yaptı. Halkımızı, milletimizi, ümmet-i Muhammed'i uyandırmaya çalıştı.
O günlerde birçokları "Bunlar da müslüman, namaz kılıyorlar" zannı ile bunların ihanetini göremedi. Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ni bunların içyüzünü ortaya seren beyanlarından ötürü hor ve hakir gördüler.
Bugün ise Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin söylediklerinin hepsi birer birer zuhur ediyor ve millet bu Zât-ı âli'ye duâ ediyor, teşekkür ediyor.
Fetullah Gülen'e ise bütün millet beddua ediyor, öldüğü için memnuniyetini ifade ediyor. Elebaşına ve avanesine, yetiştirmelerine, bunlarla işbirliği yapanlara, bunlara yaltaklananlara lânetler okuyor.
Bu, Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Allah ve Resul'ü yolundaki cihadının, mücadele ve mücahedesinin muzafferiyetidir.
Bu ne büyük bir muzafferiyet ve galibiyettir. Elhamdülillah.
Bu Allah'ın yardımı ve lütfu ile hak ve hakikatin üstün gelmesidir.
"Galip gelecek olanlar Allah'tan yana olanlardır." (Mâide: 56)
"Onlar Allah'ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Halbuki kâfirler istemese de, Allah nûrunu tamamlayacaktır." (Saff: 8)
•••
Baki esselâmü aleyküm, ve rahmetullah...
""Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Onlardan bir çoğunu, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalacaklardır." (Mâide: 80)
Nefislerinin kendilerine sunduğu bu kötü şey, ebedî olarak azaplandırılmalarına ve Allah'ın gazabına uğramalarına sebep olmuştur. Umarım ki bu kâfirin küfür kokusu ile bütün müslümanlar rahatsız olduğu gibi, cehennem ehli de onun pis kokusundan rahatsız olur. Allah kahretsin!"
("Hizbullah'a Tâbi Olanlar, Hizbüşşeytan'a Tâbi Olanlar, Hizbülvahşet'e Tâbi Olanlar", s. 426-427)
"Müminleri bırakıp kâfirlere hizmet ettiklerinden ötürü azapları kâfirinkinden çok daha şiddetlidir. "Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında görecekler." (Şuarâ: 227)"
FETÖ terör örgütünün kurucusu ve lideri, Amerikan ajanı, Türkiye'nin en büyük düşmanı, teröristbaşı Fetullah Gülen öldü.
Dine, vatana, millete, devlete bunun kadar büyük zarar veren bir başkası yoktu. Çok büyük bir düşman bertaraf oldu.
Milletimizin, devletimizin, İslâm ümmetinin gözü aydın olsun.
"Onlar düşmandırlar.
Allah kahretsin onları!" (Münâfikûn: 4)
Ömrü kumpas kurmakla, nezih, temiz, imanlı müslümanlara iftira atmakla, insanların en mahrem görüntülerini kaydedip yalan yaymakla, insanların hakkına, hukukuna tecavüz etmekle geçti.
Çok cana kıydı, çok haklara girdi, çok ahlar aldı, çok canlar yaktı.
Münafıklıkta, düşmanlıkta, kumpas kurmakta, küfrü yaymakta, İslâm'a, müslümanlara hâinlikte mahir birçok elebaşı yetiştirdi.
Ama ona da kalmadı.
Hepsi tarumar olsun, bu dünyada da ahirette de iki yakaları bir araya gelmesin.
"Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Artık onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın." (Nisâ: 145)
"Onları ateşe çağıran imamlar (önderler) kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir." (Kasas: 41)
Çok hâinlikler yaptı, cemaat değil âdeta ajan fabrikası kurdu. Amerika Amerika olalı böyle bir adama sahip olmadı. Türkiye'nin bütün sırlarını Amerika'ya yahudiye taşıdı. Subay kıyafeti giymiş ajanları Türk ordusunun helikopteri ile Yunanistan'a kaçtı. Savcı sıfatı taşıyan ajanları, birçok ajanı Almanya'ya, Amerika'ya kaçıp sığındı. Bu ajanlar küffar memleketlerinde, küffar ordularında, küffar istihbaratlarında işe alındı, Türkiye aleyhine çalışmaya devam etti, ediyor. Tarih böyle hâinlik görmedi.
"Şüphesiz ki Allah hainlik yapanları sevmez" (Enfâl: 58)
Bunun yetiştirdiği elemanları, bu hâinler Türkiye'den kaçmak zorunda kalınca, Avrupa'da, Amerika'da; Yunan'la, Ermeni ile, Yahudi ile birlikte Türkiye aleyhine lobicilik yapmaya başladı,
Eskiden Türkiye'ye zarar vermeye çalışan Yunan Lobisi, Ermeni Lobisi vardı. Şimdi bir de bunlar türedi, Yunan'ın Ermeni'nin yapamadığı düşmanlığı yapıyorlar. Küffara daha iyi yaranabilmek için isimlerini değiştirip hıristiyan ismi koyuyorlar.
Tarihte birçok hâin zuhur etti. Ancak bu kadar büyük bir ihanet ilk defa zuhur etti.
İhânet şebekesinin başı kesildi. Türkiye'nin gözü aydın olsun. Allah hâinleri kahretsin.
"Allah, hâin ve nankör hiç kimseyi sevmez." (Hacc: 38)
"O gün herkese kazandığının karşılığı verilir. O gün kimseye haksızlık yapılmaz. Şüphesiz ki Allah hesabı çabuk görendir.
Resul'üm! Onları o yaklaşan güne karşı uyar. Öyle bir gün ki, yürekleri ağızlarına gelir ve kederlerinden yutkunur dururlar. Zâlimlerin ne bir dostu ne de sözü dinlenecek bir şefaatçısı vardır.
Allah gözlerin hâin bakışını, göğüslerin gizlediği her şeyi bilir." (Mü'min: 18-20)
Fetullah Gülen ve kumpas çetesi bir Allah dostuna, Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ne kumpas kurmaya cüret edecek kadar ileri gittiler. Bu âli ve temiz Zât-ı âli'yi en büyük kumpaslarının içine karıştırmaya çalıştılar. Bu hadise âkıbetlerinin başlangıcı oldu. Çünkü yalancı, kumpasçı olduklarının en büyük delili oldu. Kumpasları ellerinde patladı. Ancak birçok masum insanla beraber bu büyük Zât-ı âli'yi de çok üzdüler. Büyük bir gadab-ı ilâhî'yi celbettiler. Yapan kendine yaptı.
Zira Cenâb-ı Hakk Hadis-i kudsî'sinde şöyle buyuruyor:
"Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 2042)
Bu kumpası kuranların bir kısmı hapislerde çürüyor, bir kısmı hocasının yanına kaçtı.
Ve bugün bu kumpası kuranların hocası öldü. En büyük bir İslâm düşmanı yok oldu.
Ehl-i İslâm'ın, ehl-i irfanın, iman kahramanlarının gözü aydın olsun.
"Rabb'ine andolsun ki, biz onları da şeytanları da mutlaka mahşerde toplayacağız. Sonra da onları diz üstü çökmüş bir vaziyette cehennemin çevresinde hazır bulunduracağız.
Sonra her gruptan Rahman'a karşı isyanda en ileri gidenleri ayıracağız." (Meryem: 68-69)
İyi kimselerin vefatları ile başsağlığı dilenir, kötü kimselerin gitmesi ile millete göz aydınlığı dilenir, âdeta bayram ilân edilir.
Binaenaleyh büyük bir din ve vatan bölücüsü yok olmuştur. Ancak fikirleri ve fitnesi duruyor.
Muhterem Ömer Öngüt Efendi Hazretleri 40 senedir Fetullah Gülen'in din bölücüsü, vatan hâini, küffarın Amerika'nın ajanı olduğunu, mekteplerinde küfür ordusuna asker yetiştirdiğini, koyun postuna bürünmüş kurt olduğunu söylemişler, büyük mücadele yapmışlardı.
Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin din ve vatan bölücüleriyle yaptığı bu mücadelesi devam ediyor ve edecek. Fetullah Gülen'in ölmesi zihniyetinin, ihanetinin yok olduğu anlamına gelmez. Onun için dün olduğu gibi bundan sonra da bu din ve vatan hâinleriyle mücadelemiz Allah'ın izniyle devam edecektir.
Fetullah Gülen 40 sene önce İslâm'a ihanet edip küfür bayrağını çektiği zaman Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri derhal iman, İslâm bayrağını kaldırdı, bunlarla mücadele etmeye başladı. Kitaplarında, dergilerinde içyüzlerini, dinden çıktıklarını, dinde bölücü olduklarını ifşâ etti. "Dinde bölücü olan vatanda da bölücü olur." dedi. Din için, iman için, vatan için bu bölücülere karşı büyük bir cihat yaptı. Halkımızı, milletimizi, ümmet-i Muhammed'i uyandırmaya çalıştı.
Bunun üzerine bu din ve vatan düşmanları Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ne kumpas kurmakla, bu Zât-ı âli'yi karalamaya çalıştılar. Bir değil birkaç defa. En büyüklerinden birisi 2004 yılında, diğeri 2009 yılında yaşandı.
Bu Zât-ı âlî Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle bunların iç yüzünü, münafık olduklarını, hâin oldukları ifşa ediyordu. Bu beyanları halka tesir etmesin diye bu kumpasları kurdular.
O günlerde birçokları "Bunlar da müslüman, namaz kılıyorlar" zannı ile bunların ihanetini göremedi. Kimi iman zafiyetinden müslüman zannıyla, kimi de menfaat beklentisiyle bunları destekledi, bunlarla beraber hareket etti. Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ni bunların içyüzünü ortaya seren beyanlarından ötürü hor ve hakir gördüler. Oysa bu Zât-ı âli Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'leri ortaya koyuyordu. Allah ve Resul'ünün beyanlarına gerçek manada bir imanı olan bu ikazları hemen kabul etti. Ancak birçokları bu ayrımı yapamadı. Bunlar iman zafiyetinden oldu. Bu durum vatanda da büyük zafiyete yol açtı, büyük zararlara sebep oldu. Bugün ise herkes lânet okuyor, hain diyor, cehenneme lâyık görüyor. Ve fakat bugün hâlâ Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin hakkını teslim edemeyenler var. Çünkü onun sadece FETÖ hakkında değil, bütün bölücüler hakkında beyanları var, onlarla da mücadele ediyor. Eskiden FETÖ vardı, bugün de diğer bölücüler var, sahayı bunlar işgal etmiş durumda. Yine birçokları bunları görmezden geliyor. Bu sebeple Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin bu irşadının, keramet derecesindeki beyanlarının duyulmasını, itibar edilmesini engellemeye çalışıyorlar. Çünkü kabul etse rahatı, menfaati, kurduğu düzen bozulacak.
Binaenaleyh FETÖ artıkları ile olsun, benzer diğer din ve vatan bölücüleri ile olsun bu mücadelesi devam ediyor ve edecek.
Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun bu Zât-ı âli'nin irşadı, FETÖ ile mücadelesi sayesinde birçok kimse bunların içyüzünü gördü, ve nihayet 15 Temmuz 2016'da ihanetleri âşikâr olduğunda millet bocalamadı, bu zât böyle söylemişti dedi ve hemen bunlarla mücadele etmeye başladı. Ve çok şükür memleketimiz büyük bir badireyi selâmetle atlattı.
Ve fakat o kadar büyük bir fitne, o kadar büyük bir terör çıkarttı ki, bu milletin, devletin hâlâ bunlarla mücadelesi devam ediyor.
Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin söylediklerinin hepsi birer birer zuhur ediyor ve millet bu Zât-ı âli'ye duâ ediyor, teşekkür ediyor.
Fetullah Gülen'e ise bütün millet beddua ediyor, öldüğü için memnuniyetini ifade ediyor. Elebaşına ve avanesine, yetiştirmelerine, bunlarla işbirliği yapanlara, bunlara yaltaklananlara lânetler okuyor.
Bu, Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin Allah ve Resul'ü yolundaki cihadının, mücadele ve mücahedesinin muzafferiyetidir.
"İslâmiyet daima âlî ve galiptir, mağlup olmaz." (Münâvî)
Bu ne büyük bir muzafferiyet ve galibiyettir. Elhamdülillah.
Bu Allah'ın yardımı ve lütfu ile hak ve hakikatin üstün gelmesidir.
Zira onun o kadar avanesi, o kadar parası, arkasında Amerika'sı, İsrail'i, Avrupa'sı var. Oysa bu Zât-ı âli Hazret-i Allah ve Resul'üne dayanarak, sığınarak bu mücadeleyi yaptı.
Ve muvaffak oldu.
Çünkü:
"Galip gelecek olanlar Allah'tan yana olanlardır." (Mâide: 56)
Allah'ın yardım ettiğini kim mağlup edebilir?
"Gerçek bir dost olarak da Allah size yeter, hakiki bir yardımcı olarak da Allah size yeter." (Nisâ: 45)
"Allah: "Ben ve peygamberlerim elbette galip geleceğiz!" diye yazmıştır. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, yegâne galiptir." (Mücadele: 21)
"Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sabit kılar.
Kâfirlere gelince onlar yüzüstü sürünsünler! Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 7-8)
Bizim tek dayanağımız ise Hazret-i Allah ve Resul'ü. Elhamdülillahi Rabb'il âlemin. Daha büyük bir yardımcı, daha büyük bir kuvvet mi var?
Onlar ise küfrün kucağında bulunmakla şeref aradılar, Allah'ın dostluğunu bırakıp küfrün ve küfür ehlinin dostu oldular.
"Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim onları dost edinirse, o onlardandır." (Mâide: 51)
Emr-i şerif'ini ayaklar altına aldılar. Onlardan oldular.
Fetullah Gülen Amerika'da yakın dostu bir papazın başında bulunduğu, ismi dört incilden birinin adı olan Luka Hastanesinde can verdi. Dünyada onlarla idi, ölürken onlarla idi, ahirette de onlarla olacak.
"Onlardan bir çoğunu, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalacaklardır." (Mâide: 80)
Güya bu küfür icraatlarını İslâmiyet nam ve hesabına yaptılar.
Ancak öyle büyük bir küfür ortaya koydular ki küffar bunlardan, bunların ihanetlerinden öyle memnun oldu ki, hepsini koruyup kolladı, kendi arasına aldı.
Böylece;
"Sen onların dinine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar senden aslâ hoşnut olmazlar." (Bakara: 120)
Âyet-i kerime'si tecelli etmiş oldu.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri Amerika'ya hizmet ettiğini seneler evvel ilân etmişti:
"Bugün memleketimiz ve dinimiz üzerinde en büyük çalışmayı Amerika yapıyor. İslâm'ı yıkmaya çalışıyor. Amerika'ya hizmet eden de İslâm'ın yıkılmasına hizmet etmiş oluyor.
Bunların durumu budur. Maksatları İslâm'ı yıkmaktır. Bu güzelim vatanı bölmek için, küfrü yaymak için çok çalışıyorlar.
Küffârın memleketimize ve bu millete nüfuz etmesine zemin hazırlayan bu münafıklar küffârın ajanıdır. Küffârın yapamadığını İslâm maskesi altında yapmaktadırlar. Hıristiyanların namına çalışır, onların himayesi altındadır. Türkiye ile, İslâm ile hiçbir ilgileri yoktur." buyurmuşlardı. (Biz Küfrü Hoşgörenlerden Değiliz, s. 133-134)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle emir buyuruyor:
"Fitneden eser kalmayıp ve din de tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın." (Enfâl: 39)
Bu Âyet-i kerime müslümanlara taarruz eden, İslâm ülkelerine saldıran düşman orduları ile savaşı kapsadığı gibi fitne ve fesat çıkartan küfür önderleriyle yapılan mücadeleyi, çıkarttıkları fitnelere karşı kalemle yapılan cihadı da kapsar.
Zira:
"Fitne çıkarmak, adam öldürmekten daha kötüdür." (Bakara: 191)
"Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır." (Bakara: 217)
Fetullah Gülen ve benzerlerinin çıkartmış oldukları fitneler sebebiyle milyonların imanları gidiyor. Din ve devlet, iman ve vatan büyük zararlar görüyor.
Bu fitnelerle mücadeleden daha büyük bir ecir düşünülebilir mi?
Nitekim Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin ömrü bu fitnelerle mücadele etmekle geçti.
"Bütün bölücüler dinimizin ve vatanımızın en büyük düşmanıdırlar.
Herhalde dinimi ve vatanımı bölmek isteyenleri de bölmeye azimliyim inşaallah-u Teâlâ.
Bunlar dinimi ve vatanımı nasıl parçalamak istiyorlarsa, ben de onları parçalamak azmindeyim." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Hâin Tezgâh, s. 58)
FETÖ küfrünü ilân edip "Küfrü Hoşgörü" dinini ilân ettiğinde onlara karşı ilk bayrağı kaldıran Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri oldu. Bunların içyüzünü ilk o ilân etti. Eserler neşretti, dergilerimizde makaleleri yayınlandı.
Bu mücadelenin "Kalemle cihad" olduğunu ifade etmişlerdi:
"Allah-u Teâlâ bizi kalemle cihad için, bölücü din düşmanlarını kalemle biçmek için ve bu kitapları yazmakla vazifelendirdi.
Bu kitaplar bizden sonraki boşluğu Hazret-i Mehdi'ye ulaştıracak, ona köprü olacak, bunu böyle bilin." buyurmuşlardı.
Din ve vatan bölücüleriyle yaptığı bu mücadeleleri elan devam ediyor. Eserleriyle devam ediyor, mânevi varlığı ile devam ediyor.
FETÖ elebaşının ölmesi FETÖ zihniyetinin yok olması anlamına gelmez. Çünkü çıkarttığı büyük fitne, "Küfrü Hoşgörü Fitnesi" devam ediyor. Ve avanesi onu bir put edindikleri için kendisi ölse de putu ortada duruyor.
Büyük darbe yediler, umduklarına kavuşamadılar. Fetullah Gülen daha hayatta iken birbirlerine düşmüşlerdi. Şimdi de putları öldü.
Küffarın ajanı oldukları için Amerika ve İsrail bunların fitnesinin devam etmesi için, avanesinin dağılmaması için hiç şüphesiz büyük gayret gösterecektir.
Onlar ve onlar gibi olanlar, küffarla işbirliği yapmaya, şeytan yolunda çalışmaya devam edecekler. Biz de mücadelemize devam edeceğiz.
Onun için dinimize ve vatanımıza en büyük zararı veren bölücüler bu fitnelerinden vazgeçmedikleri müddetçe, fitne ortadan kalkıp din tamamen Allah'ın oluncaya kadar, Allah'ın izniyle bu mücadele aynen devam edecektir.
Bunlar "Biz nurcuyuz" diye ortaya çıkmıştı. Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bunları ayırmak ve yoldan saptıklarını göstermek için ona ve ona tâbi olanlara "Narcı" ismini vermişti, "Küfrü Hoşgören Narcıların İçyüzü" isminde kitap çıkarmıştı.
"Bunların vasıfları daha önce "Nurcu" iken, bu hallerinden ötürü "Nurcu" isimlerini "Narcı" olarak vasıflandırdık. Bu ismi onlara biz verdik ve artık "Narcı" olarak tanınıyorlar. Nurculuk Said-i Nursî Hazretleri'nde ve onun yolunda olanlarda kaldı.
Çünkü bunlar papazlarını hazret kabul ettikleri için, bunlara nurcu demek, İslâm'a büyük bir zillet getirir." (Sözler ve Notlar 10, s. 496)
Bunların içyüzünü kitaplarında, dergilerimizde müteaddit defalar neşretmişlerdi.
Kurucusu olduğu Hakikat Dergisi'nin 1993 yılında yayın hayatına başlaması ile beraber defaatle onun nasıl dinden, imandan çıktığını, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle beyan etmişti. Fetullah Gülen'in yoldan saptığı, din ve vatanda bölücülük yaptığı, kendi dinini ilân ettiğine dair makaleleri yayınlandı.
1999 yılında "Küfrü Hoşgören Narcıların İçyüzü" isimli kitaplarını neşrettiler. Buna mümasil;
"Biz Küfrü Hoşgörenlerden Değiliz."
"Hazret-i Kur'an'da, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Münafıkların İçyüzü",
"Ey Müslüman Kardeş Dikkat Et! Düşmanını Tanı, Dinini ve Vatanını Muhafaza Et!",
"Küfrü Hoşgören Dinine ve Vatanına İhanet Eden Sahte Kahramanlar"
İsimli eserlerinde de bu hâinin ve yetiştirdiği münafıkların içyüzünü, İslâm dininde yaptıkları bölücülüğü, çıkardığı fitneyi; İslâm dininin bölücülere verdiği ceza olarak İslâm dininden çıktığını Âyet-i kerime'ler ve Hadis-i şerif'lerle anlattılar, ümmet-i Muhammed'i ikaz edip, uyandırmaya çalıştılar.
Bugün özellikle 15 Temmuz hadisesinden sonra bunların içyüzünü herkes gördü. Oysa bu Zât-ı âli 1990'lı yıllardan itibaren Fetullah Gülen'in dinden çıktığını, kendi dinini kurduğunu, münafık olduğunu gördü ve duyurmaya çalıştı.
• 15 Temmuz darbesini planlayan, boynunda 252 şehit kanı olan, devleti milyarlarca dolar zarar ettiren o idi.
• Sivil halkın üzerine kurşun sıkan, insanların üzerine tank süren, helikopterler ile uçaklar ile bomba atan onun elamanları idi.
• 15 Temmuz'da "Haçlıların ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değil." diyen Haçlı Hıristiyan Batı'nın ajanı o idi.
• Vatikan'a gidip Papa'nın elini öpen, "Papalık misyonunun bir parçası olmak ve yardımlarımızı sunmak için geldik." diyen o idi.
• Vatikan projesi olan "Dinlerarası Diyalog"un misyonerliğini yapan, memleketimizde hıristiyan misyonerlerin cirit atmasına fırsat veren, hemen her mahallede kilise açılmasına sebep olan o idi.
• Papazlara "Hazret" diyen, iftar sofralarında ağırlayan o idi.
• Papazlarla, hahamlarla hoşgörü toplantıları yapan, sembolik sırat köprüsü kurup papazları, hahamları üzerinden geçiren o idi.
• "Hoşgörü" kelimesini kullanıp bu kelimenin arkasına saklanıp Allah-u Teâlâ'nın kesinlikle hoş görmediğin küfrü, kâfirliği, kâfiri hoş gösteren o idi.
• Üç büyük dinin hoşgörü ve kardeşliği gibi müslümanları küfre meylettiren beyanları yapan o idi.
• Yahudi ve hıristiyanlar da cennete girecek inancını yayan o idi.
• Yahudi ve hıristiyanların küfrünü hoş gören, müslümanlara da hoş gösteren, diyalog ve hoşgörü adı altında müslümanları küfre sokan o idi.
• "Kelime-i tevhidin ikinci kısmını söylemeye gerek yok", "Muhammedürresulullah" demese de olur diyen, böylece Allah'ın Resul'ü Muhammed Aleyhisselâm'a imanı inkâr eden o idi.
• Amerika'daki konferanslarda ezan okutup Muhammedürresulullah kısmını söyletmeyen o idi.
• Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde "Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin" diye emir buyurduğu hâlde yahudi ve hıristiyanların en büyük dostu o idi.
• Tesettürü inkâr eden, "İman meselesi ölçüsünde önem arzetmez.", "Furuattır" diyen, hükm-ü ilâhî'yi hafife alan, Allah'ın hoş görmediğini hoş göstermeye çalışan, birçok müslümanın emr-i ilâhî'yi çiğnemesine sebep olan o idi.
• Amerikan askerlerinin ölmesine üzüldüğünü söyleyen o idi.
• Mavi Marmara hadisesinde İsrail'i haklı gören o idi.
• Haçlıların Haçlı Seferleri'nden sonra işgal edip devlet kurdukları Urfa'da, Tarsus'ta, Mardin'de İslâm hilalinin yanına siyon yıldızını, hıristiyan haçını koyup yahudi ve hıristiyanları hoş gösterme toplantıları tertip eden o idi.
• Amerika'yı vatanı gibi görüp, konuşmalarında Türkiye'yi dünyadaki herhangi bir ülke gibi tasvir eden o idi.
• Amerika'yı büyük görüp, bütün dünyada yapılabilecek işler buradan idare edilebilir diyen Amerikan ajanı o idi.
• Devleti ele geçirebilmek maksadıyla taraftarlarını en iyi yerlere yerleştirebilmek için üniversite sınavlarının, askerî okulların, KPSS sınavlarının ve buna mümasil bütün sınavların sorularını çalıp yandaşlarına veren, milyonlarca gencimizin hakkına giren o idi.
• Orduyu ele geçirebilmek için kahraman subaylarımıza kumpas kuran, askerî okullardaki masum evlatlarımızın okuldan atılmalarına sebep olmak için baskı ve zulüm yapan o idi.
• Kendisine düşman gördüğü birçok insanın canına, malına, şerefine kasteden, birçok masum insanı mağdur edip hakkına giren o idi.
• Yargıyı, mülkiyeyi, buna mümasil bütün devlet kurumlarını sinsice ele geçirmeye çalışan, bu maksatla insanlara iftira atan, terfilerde yandaşlarını öne alan, kıritik kademelere adam devşiren o idi.
• Allah-u Teâlâ Yâsin 21. Âyet-i kerime'sinde para toplamayı yasakladığı hâlde, "Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyun." (Yâsin: 21) emr-i ilâhisini hiçe sayıp İslâm adına dilencilik yapan, himmet geceleri adı altında milyarlarca lira para toplayan, iyi niyetle bu gecelere katılanları oyuna getirip çek senet imzalatan, ödeyemeyenleri icraya verip evini arabasını alan o idi.
• Topladığı paraları kendi kurduğu Narcılık dini'ni kuvvetlendirmek için kullanan o idi.
• Bütün dünyada büyük bir para şebekesi kuran, mafya gibi çalışıp milyarlarca dolar para toplayan, bu geliri hâinlik yolunda, İslâm aleyhinde ve Türkiye'ye karşı kullanan o idi.
• Devleti iyice ele geçirdikten sonra şantaj yoluyla zenginlerden para gasbeden o idi.
• Allah-u Teâlâ fâizi şiddetle yasakladığı hâlde topladığı paraları koyacak yer bulamayınca banka kuran, kurduğu banka zor durumda kalınca taraftarlarının bu bankaya para yatırmasını isteyen o idi.
• Her yere sızmaya çalışan, bu amaçla bağlılarının açık, çıplak giyinmelerine, alkol almalarına, namazı terketmelerine fetva veren o idi.
• İman ile küfrü, hak ile batılı karıştırmaya çalışan o idi.
• Tasavvuf yolunun temsilcisi olan tarikatlara dil uzatıp misyonunu eda etmişlerdir diye konuşan o idi.
• Allah yolunda Allah için cihadı, atalarımızın ilây-ı kelimatullah için yaptığı cihadı "çok da mühim bir şey yapmadılar" diye kerih gören, ve fakat küfrün hoş gösterilmesi için cihad ilân eden o idi.
• "Cebrail inse parti kursa, kendisine kusura bakma derim, onun partisini desteklemem" diyen, Cebrâil Aleyhisselâm'ın kimin emriyle indiğini, kim olduğunu bildiği hâlde kendini ilâh yerine koyan o idi.
• Kendi adamlarına dine vatana bağlı olmayı değil, kafire hizmet etmeyi öğreten o idi.
• Dergimizin kurucusu Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ne ömrünün son deminde 85 yaşındaki bu Zât-ı âli'ye yalan ve iftira ile kumpas tertip eden, hâin tezgâh kuran o idi.
Bir müslaman değil bunların hepsini bir tanesini yapabilir mi? Yapamaz.
Bunun müslüman olmadığını, küffarın ajanı olduğunu buradan da anlayabilirsiniz.
Buna mümasil bütün iş ve icraatları, İslâm'a, izana, ahlâka aykırı olan, bütün dünyaya yayılmış büyük bir suç ve istihbarat şebekesi kuran, Amerika'nın, İsrail'in ajanı olan, Hazret-i Allah'a, Resulullah'a, Kelâmullah'a karşı gelen, küfrünü açıkça ilân eden bu adam, Fetullah Gülen öldü.
İslâm ümmeti büyük bir münafıktan, büyük bir hâinden, gâvurun büyük bir ajanından kurtuldu. Ve fakat geriye fitnesini, ektiği tohumlarını bıraktı. O öldü ama İslâm'a, müslümanlara, vatana, devlete verdiği zarar devam ediyor.
Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile büyük bir mücadeleye giren Türkiye, dışarıda bunların zararlı faaliyetleri ile uğraştığı gibi, bu örgütün mensuplarını da devletten, ticaretten, milletten temizlemeye çalışıyor.
Her ne kadar büyük kısmı temizlenmiş olsa da kalanları en iyi bildikleri işi yapmaya devam ediyorlar. Hem kurumlara, hem de müslümanlar arasına sızıp, ortalığı ifsad etmeye, zihinlerde kararsızlık oluşturmaya, devleti, milleti birbirine düşürmeye, ortamı, halkı provoke etmeye çalışıyorlar.
Yani en büyük hâinliklerine, küffarın yapamadığını yapmaya devam ediyorlar. Ellerinden gelmiş olsa, iç harp, ekonomik kriz, terör, memleketin aleyhine ne varsa onu çıkartacaklar. Türkiye bugün Suriye gibi olsa büyük bir sevinç duyacaklar.
Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde:
"Bütün tedbirinizi alın." buyuruyor. (Nisâ: 102)
Çok dikkatli, çok uyanık ve tedbirli olmamız lâzım. İşi sıkı tutmak lâzım. Elebaşları öldü diye rehavete kapılmamak lâzım. Çünkü içlerinde büyük bir kin ve düşmanlık biriktirdiler.
Dıştan müslüman göründü, İslâm'ın aleyhine, küfrün lehine çalıştı.
Birçok saf ve temiz müslümanı İslâm'dan çıkarttı, küfre soktu. Hıristiyan misyonerlerinin yapamayacağı tahribatı yaptı.
"Sen o münafıkları gördüğün zaman, kalıpları hoşuna gider ve söylerlerse dediklerine kulak verirsin. Sanki onlar direk olmuş keresteler gibidirler. Ve her gürültüyü, korkularından aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, onun için (kendilerine emniyet etme) onlardan sakın. Allah kahretsin onları! Hakk'tan nasıl çevriliyorlar?" (Münâfikûn: 4)
Küfrünü insanlara hoş gelen "Hoşgörü" ve "Diyalog" gibi kelimelerin arkasına saklanarak yaydı.
"Hoşgörü" güzel bir haslet ve fakat "Küfrü hoş görmek" küfürdür.
Allah-u Teâlâ kâfirin küfrünü hoş görmemiş, en büyük zulüm olarak kabul etmiş, o kadar Âyet-i kerime'sini inzal buyurmuş, hangi müslüman Allah'ın hoş görmediği bir zulmü, bir küfrü hoş görebilir? Yahut Allah'ın hoş görmediğini hoş gören müslüman olabilir mi?
Yine aynı şekilde "Diyalog" kelimesini kullanarak "Dinlerarası Diyalog" dedi. Böylece hak din olan İslâm'ı, sapmış, küfür dini haline gelmiş yahudilik ve hıristiyanlıkla müsavi hâle getirmeye çalıştı.
Diğer yandan "Dinlerarası Diyalog" Vatikan'ın 1960'lı yıllarda ortaya attığı, misyonerlik faaliyetlerini yaygınlaştırma ve hıristiyanlığı bütün dünyaya yayma projesidir. Nitekim Vatikan yeni milenyum (2000 yılı) başlarken yeni bin yılda Asya'yı hıristiyanlaştırma projesini ilân etmişti. Fetullah Gülen bu projenin, bu misyonun parçası idi. Yahudi ve Vatikan'ın İslâm ülkelerine nüfuz edebilmek için ortaya çıkardığı "Dinlerarası Diyalog" fitnesinin bayraktarı ve en büyük müdafii idi.
Resulullah Aleyhisselâm'a imanı dahi lüzumsuz göstermeye çalıştı. Büyük bir küfür propagandası yaptı.
İşte bu böyle bir münafık idi. "Hoşgörü" kelimesini kullanarak müslümanların arasına küfrün nüfuz etmesine zemin hazırladı. Bu zeminde ilerleyen küffarın misyonerleri memleketimizde cirit atmaya başladı. Neredeyse her mahallede kilise evleri açılıyordu. Devletin içine sızan militanları vasıtasıyla aynı küfrü devlet projesi haline getirmeye çalıştı.
Önce samimi bir müslüman gibi ortaya çıktı. Ancak küfrü hoş görüp dinden çıktıktan sonra tamamen küfrün kucağına oturdu, din ve vatan haini oldu, kendisine tabi olanları da dinden çıkartıp kâfir yaptı. Amerika'ya sığındı, oradan icraatını yapmaya devam etti, din ve vatan haini, kâfir yetiştirmeye devam etti.
Resulullah Aleyhisselâm'a imanı ortadan kaldırmaya, yahudi ve hıristiyanların küfrünü hoş göstermeye çalıştı,
"Haçlıların ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değil", "Haçlı ordusu kadınlarınıza kızlarınıza ilişmez." dedi, müslümanların yüzyıllar boyu küffarla yapmış olduğu cihada "Boş yere yapılmış kavgalar" dedi.
Kendisini kâinat imamı olarak, ahir zamanda yeryüzüne inecek olan Hazret-i İsâ olarak lanse etti.
İnananları bu görüşler altında sapkınlığa, kendi kafasında kurduğu vehimlere, kurmuş olduğu "Küfrü Hoşgörü Dini"ne çağırdı. Kimisi gerçekleri gördü ayrıldı, birçokları da bu sapkınlıkta takıldı kaldı.
Hadis-i şerif'te:
"Her kim insanları bir sapıklığa çağırırsa ona uyanların günahları kadar, kendine günah vardır. Bu tâbi olanların günahlarından hiçbir şey eksiltmez." buyurulmaktadır. (Müslim: 2674)
Çok tehlikeli bir kimseydi, münafıkların başıydı. O kadar büyük bir fitne çıkarttı ki nihayet FETÖ Terör Örgütü lideri olarak anılmaya başlandı.
"Böylece onlar kıyamet gününde hem kendi günahlarını tam olarak yüklenirler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını yüklenirler. Dikkat edin! Yüklendikleri yük ne kötüdür!" (Nahl: 25)
Türkiye'nin aleyhine, ABD ve yahudinin lehine çalışıyordu. Vatanımızda çok büyük tahribatlar yaptı, devleti ele geçirip kâfire peşkeş çekmesine ramak kalmıştı.
Küffarın, ABD ve yahudinin lehine vatanımızın aleyhine çalışıyordu. Birçok vatan evladını aldı Amerikan ajanı yaptı.
"Müslümanların önderiyim" diye ortaya çıktı, küfrün kucağına oturdu, küfre hizmet etti, kâfirlerle iftihar etti, kâfir oldu, saf müslümanları aldı küfre soktu, narcı yaptı, ömrünün sonuna kadar kâfir yetiştirdi, ajan yetiştirdi.
İslâm'a ve vatana çok büyük zarar verdi. Artık terör örgütü olarak anılıyorlar, uluslararası sahada Türkiye bunların ajanlarını terör örgütü üyesi olarak arıyor ve yakalamaya çalışıyor.
Bu adam yıllarca küfre hizmet etti. Küffarla iftihar etti. Türkiye'yi ve İslâm'ı ele geçirip küffara peşkeş çekmeye çalıştı. Vatanını bırakıp küfre sığındı, ona tâbi olanlar da küffarın kucağına kaçtı.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri seneler önce din ve vatan bölücülerini ifşa edip halkı uyandırmaya çalışırken;
"Dış düşmanın cephesi var, iç düşmanın cephesi yok. Bunlar dış düşmandan daha tehlikeli."
"Dış düşmanın yapamadığını, İslâm maskesi altında yapan" diye tarif buyurdukları bu münafıklara karşı büyük bir mücadele yürüttüler.
Gördünüz mü iç düşmanın verdiği zararı? Hâlâ zarar vermeye devam etmiyorlar mı?
"Kâfirlerin harp ile yapamadığını, narcı kâfirler ve münafıklar vasıtasıyla memleketimizi yok etmek istiyorlar.
Ey müslüman kardeş! Dikkat et, düşmanını tanı, dinini ve vatanını muhafaza et.
Dikkat ederseniz mekteplerinde küfür ordusuna asker yetiştiriyorlar.
Ve yarın da bunlara taraf-ı ilâhiden denilecek ki:
"Hiç özür beyan etmeyin! Çünkü siz inandıktan sonra inkâr ettiniz." (Tevbe: 66)" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Yahudilerin, Hıristiyanların ve Münafıkların İçyüzü, s. 567)
Ajan yuvası olarak çalışan okulları sayesinde dünyanın birçok ülkesinde, Orta Asya'da, Balkanlarda Türkiye'de olduğu gibi sinsice devleti ele geçirmeye çalışıyorlar. Kırgızistan gibi bazı ülkelerde devlet bunlara karşı harekete geçmekte aciz kalıyor. Her yerde Amerikan çıkarlarına hizmet ediyorlar.
15 Temmuz'dan sonra, Türkiye'de güçleri kırıldıktan sonra Türkiye'nin önü açıldı; gördüğü onca darbeye rağmen Türk ordusu Suriye'de, Irak'ta harekât üstüne harekât yapıyor, Libya'da, Karabağ'da boy gösteriyor. Savunma sanayii atılım üstüne atılım yapıyor. Niye? Çünkü bunlar küffarın ajanı oldukları için bunların hepsini engelliyorlardı. Türkiye'yi İran'la harbe sokmaya çalışıyorlardı. Yani Amerika'nın ne planı varsa onun namına icra ediyorlardı.
Amaçlarına ulaşmak için masum insanlara en çirkin iftiraları attılar, kumpas kurdular. Birçokları hiç suçsuz yere hapislerde yattı.
Amerika ve diğer küffar devletleri bu deccalin yetiştirdiği ajanları kullanmaya devam etmek istiyor.
"Bu güzelim vatanı bölmek için küfrü yaymak için çok çalışıyorlar.
Küfrü hoş gördüğüne göre hıristiyanlar namına çalışıyor, İslâm'ın ise aleyhinde çalışıyor.
Amerika'da yaşayıp oradan idare ettiğine göre, Amerika kendi nam-ı hesabına kullandığına göre Amerikan ajanıdır. Onların himayesi altındadır. Türkiye ve İslâm'la hiçbir ilgisi yoktur. ABD'nin direktifi ile çalışır. En büyük İslâm düşmanıdır. Küfrü hoş görenleri oradan idare ediyor. Hususi görüntülü telefonları vardır, onlarla konuşuyor. Ayna gibi halk onu görsün.
Bütün gayesi hıristiyanlarla bir olup İslâm kalesini içten içe yıkmaktır. Bunu bir müslüman yapar mı? Bu icraat bizden görünüp içten tehlike arzeden münafıklara yakışır." ("Biz Küfrü Hoş Görenlerden Değiliz", 1. Baskı Mart 2005, s. 144-145)
Bugün çok şükür bu ihanet şebekesinin etkileri kırıldı ve Türkiye'nin önü açıldı ancak sinsice devlet içine, ordu içine yerleşmiş kadrolarının hepsi temizlenemedi. Hâlâ devleti ele geçirme hayalleri kuruyorlar.
Ancak hâlâ bunları masum göstermeye çalışanlar var. Ya bu fitnenin ne kadar büyük bir tehlike olduğunun farkında değiller, yahut küffarla işbirliği içinde oldukları için bu küffar ajanlarına destek oluyorlar.
Binaenaleyh İslâm'ın yasakladığı, haram kıldığı ne kadar iş varsa yaptılar. Vatan hainliği namına ne varsa ellerinden geleni arkalarına koymadılar.
Âyet-i kerime'de onların hakkında şöyle buyuruluyor:
"Onlar hakikaten kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını zannederler. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar. Şeytan onları istila etmiş, onlara Allah'ı anmayı bile unutturmuştur. Onlar şeytan fırkasıdır. İyi bilin ki asıl kayba uğrayanlar şeytan taraftarı olanlardır." (Mücâdele: 18-19)
Vatanımızın en büyük düşmanlarından birisiydi, belki de en büyüğü idi. Küffar tarafından satın alınmış olduğundan dinimize ve vatanımıza en büyük darbeyi vurmak istemişti. Hıristiyanların ve yahudilerin dostu idi.
Oysa Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Ey inananlar! Mü'minleri bırakıp da kafirleri dost edinmeyin. Allah'ın aleyhinize bir ferman mı vermesini istersiniz." (Nisa: 144)
Allah-u Teâlâ müminlere, kafirleri dost edinmeyin diye kesin emir verdiği halde bu emr-i şerif'e uymayanların Allah-u Teâlâ'nın dostluğunu kaybedeceğine dair açık bir beyanıdır:
"Mü'minler, mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa Allah ile hiçbir ilgisi kalmaz." (Âl-i imran: 28)
Halbuki o desteğini oradan alır ve oradan gıdalanırdı.
""Hidayet kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamber'e muhalefet edip inananların yolundan başkasına uyan kimseyi döndüğü o yolda bırakırız. Ahirette de kendisini cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüş yeridir orası!" (Nisâ: 115)
Allah-u Teâlâ'nın halkettiği bütün mahlûkat bunlara lânet eder. Niçin? Çünkü müslüman gibi görünüyor, fakat Din-i İslâm'a ihanet ediyor. Bir taraftan dini, diğer taraftan devleti yıkmaya çalışıyor.
Ve fakat müminleri bırakıp kâfirlere hizmet ettiklerinden ötürü azapları kâfirinkinden çok daha şiddetlidir.
Nitekim bir Âyet-i kerime'sinde Allah-u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
"Zulmedenler nasıl bir yıkılışla yıkılacaklarını, hangi deliğe tıkılacaklarını yakında görecekler." (Şuarâ: 227)" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Hâin Tezgâh, s. 174)
Münafıkların başı öldü ancak yetiştirdiği avaneleri var, tehlikeli kimseler. Allah-u Teâlâ birbirlerine düşürsün, fitnelerini söndürsün. Allah-u Teâlâ dinimizde ve vatanımızda fitne çıkarmak isteyen, terör yapmaya çalışan kim olursa olsun, münafıkları, hâinleri, fitnecileri kahretsin.
Taraftarları onu ilah edindiler. Bir put gibi sarıldılar.
Bunların bu küfrüne dâir delil şu Âyet-i kerime'dir:
"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah'a ibadet etmeleri emredilmişti." (Tevbe: 31)
Bu Âyet-i kerime'nin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.
Şöyle ki:
Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine'ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm'a bazı sorular sordu. "Bu âyet bizi âlimlerimizi, rahiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir." dedi.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?" diye sorunca Adiy:
"Evet böyledir." diye tasdik etti.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir." buyurdu. (İbn-i Kesir)
Fetullah Gülen'in peşinden gidenler yukarıda arzettiğimiz onun bütün küfürlerinin hepsini tasdik ettiler, doğru söylüyor dediler. Böylece onlar da dinden çıktıkları gibi, Fetullah Gülen'i Rabb edinmiş oldular. İlahları oldu, putları oldu.
Diğer bir Âyet-i kerime'de:
"Resul'üm! Gördün mü o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın? Onu şirkten sen mi koruyacaksın?" buyuruluyor. (Furkan: 43)
O ise kendisini "Kâinat imamı" ilân etti. Küfre yaranmak için her ihaneti yaptı. Her fırsatta Müslüman Türk milletinin aleyhinde bulundu. Çünkü kurduğu saltanata en büyük desteği küffar veriyordu. Madde uğrunda, bu saltanatı uğrunda dinini de, imanını da feda ediyordu.
Ahirette herkes kime tâbi olmuşsa onun arkasında toplanacaktır.
Rehber edindiği, peşine düşüp gittiği lideri nereye götürürlerse onlar da oraya gidecek. Dünyada olduğu gibi ahirette de bir ve beraberdirler. İyiler iyilerle beraber cennette, kötüler kötülerle birlikte cehennemde olacaklardır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Onlar ve azgınlar tepetakla oraya atılırlar. İblis'in bütün askerleri de." (Şuarâ: 94-95)
"Onlar" imamları, önderleri; "Azgınlar" ise tâbi olan şakşakçılarıdır.
İşte onlar dinden çıkacaklar ve bir daha dine dönemeyeceklerdir.
Öyle olmadı mı? Hangisinde İslâm'dan eser kaldı?
Bu hususu Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hadis-i şerif'lerinde haber veriyorlar:
"Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur'an okuyacaklar, fakat Kuran'ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır.) Nitekim onlar okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da ona dönemeyeceklerdir. İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır." (Müslim: 1067)
Ve hâla bunlara müslüman nazarı ile bakanlar oluyor. Bu kadar küfürleri aşikâr olduğu hâlde bunlara hâla müslüman nazarı ile bakan da dinden çıkar.
Çünkü bir müslümana kâfir demek kişiyi kâfir yaptığı gibi, bir kâfire müslüman demek de kişiyi küfre sokar.
Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Onları ateşe çağıran imamlar kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir." (Kasas: 41)
İşte biz Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle bakıyoruz. Ve bunların hükmünü veriyoruz. Çünkü bunlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'leri dinlemediler, haramı helâl yaptılar, helâli de haram. Böylece dinden imandan çıktılar.
Fetullah Gülen bu dünyayı bıraktı gitti. Siz bırakmayacak mısınız? Siz imtihan olunmayacak mısınız?
Size bir temsili hatırlatmak isteriz ki; cubulla böceği pislik toplar toplar, yuvasına kadar getirir. Fakat topladığı pislik büyük, yuvası küçük. Pislik orada kalır. Kendisi içeriye, yuvasına girer, yani pisliği dışarıda bırakıverir.
İşte dünya için çalışanın durumu budur. Yani dünyalığını bırakır, kendisi kabre girer; cubulla böceğine benzemiştir.
Ama senin cubulla böceğinden ne farkın var?
İşte bu imamlar da ve azgınlar da cubulla böceği gibidir. Ama âkıbetleri tepetakla hatta şeytanlarla beraber cehenneme atılmak değil midir?
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz Sahabe-i kiram'dan İbn-i Hudayr -radiyallahu anh-e:
"İslâm'ı yıkacak olan şeyleri biliyor musun?" diye sorunca, o da: "Hayır" cevabını verdi.
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-:
"İslâm'ı yıkacak olan şeyler, ilmin ortadan kalkması, münafıkların Kur'an üzerinde cedelleşmeleri ve saptırıcı imamların hükümleridir." buyurdular. (Darimi-Sünen Katade: 22)
O hem kendisini hem de kendisine uyanları saptırdı. Zira o İslâm dininde bölücü idi.
Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde dine bağlı kalınmasını ve tefrikaya düşülmemesini emretmektedir:
"Dine bağlı kalın ve dinde ayrılığa düşmeyin." (Şûrâ: 13)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde bütün bölücülerin İslâm dairesinden atıldıklarına dair bir hudut çizmektedir.
"Fırka fırka olup dinlerini parça parça edenlerle senin hiçbir ilgin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra O yaptıklarını kendilerine haber verecektir." (En'am: 159)
Allah-u Teâlâ onları kulluğundan tardetmiş, dininden atmış, Habib-i Ekrem'inin de tardetmesi için emir buyuruyor:
"Benim onlarla bir ilgim yok, senin de olmasın."
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Ayrılık yapan bizden değildir." (Münâvi)
Hadis-i şerif'iyle de ümmetliğe kabul etmiyor.
Dinde bölücülük yapmak ve fitne çıkartmanın cezası çok ağırdır.
Âyet-i kerime'de:
"Allah'a ve peygamberine karşı harp ederek yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası ancak ve ancak tepelenmeleri veya asılmaları yahut elleriyle ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya o yerden sürgün edilmeleridir. Bu ceza onlara dünyada da bir kepazeliktir. Ahirette ise kendilerine büyük bir azap vardır." buyuruluyor. (Mâide: 33)
Dini kendine uydurmaya çalıştı. Madde ve menfaat, mevki ve şöhret uğruna dinden çıktığı gibi başkalarını da çıkarmaya çalıştı.
"Onlar âhiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir." (Bakara: 86)
Bunlar dini dünyaya alet eden din hırsızlarıdır.
Allah-u Teâlâ:
"Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyunuz, onlar doğru yoldadırlar." (Yâsin: 21)
Buyurduğu halde bütün bölücüler din adına para topluyor, cihadı ceplere açmış, milleti kaz gibi yoluyorlar. Bunlar ise bu para toplama işini profesyonel bir iş haline getirdiler, himmet adı altında trilyonlar topladılar, parayı koyacak yer bulamayınca banka kurdular. Oysa en şiddetli tahrim ayetleri fâiz hakkındadır.
Fakirin hakkı olan zekâtı binaya zinaya harcadılar, iftar adı altında zenginlere kodomanlara ziyafetler verdiler. Küffar bunlardan memnun olduğu için destekledi, önlerini açtı. Böylece büyük bir salatanata kavuştular. Bununla yetinmediler sinsi sinsi ordunun, polisin, adliyenin, mülkiyenin, diyanetin, bütün devlet kurumlarının içine sızdılar. Kendilerinde öyle bir güç vehmettiler ki artık memleketi alenen ele geçirelim dediler, darbe yapmaya kalktılar. Türk milletinin üzerine tanklarla, uçaklarla, helikopterlerle yürüdeler, ateş ettiler. 252 insanımızı şehit ettiler. Bu halk bunlara pabuç bırakmayınca kaçabilenler en azılı Türkiye düşmanlarına Yunanistan'a, Almanya başta olmak üzere Haçlı Avrupa ülkelerine, Amerika'ya sığındılar. Kaçamayanlar hapislerde sürünüyor.
İşte bunlar bu kadar alçaldı. Fitnelerine terörü de eklediler, terörist oldular. Bunların verdiği zararı hiçbir dış düşman veremedi.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Bunlar güya Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değildirler." (Bakara: 9)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Ümmetimden yalancılar, deccaller vücuda gelir." (Münâvî)
"Hepsi de Allah'ın peygamberi olduğunu iddiâ eden otuza yakın yalancı deccaller türemedikçe kıyamet kopmaz." (Tirmizî)
"Şüphesiz ki kıyametin önünde yalancılar zuhur edecektir." (Müslim)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunları göre göre haber vermiş ve gökkubbe altında en şerli insanların bunlar olduğunu bize duyurmuştur. Alimim diyenler, mehdiyim diyenler, halifeliğini ilân edenler, İslâm'ın önünde görünenler, imamım diyenler; bunların çıkacağını haber vermiştir.
İyi bilin ki, en şerlileri bunlardır.
"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mamur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.
Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı, yine onlara dönecektir." (Beyhâkî)
Zira İslâm dinine bunlardan daha büyük tahribatı kimse yapamaz. En şerli oluşları bundandır. Kendileri saptıkları gibi etraflarını da saptırdılar.
Bu öldü gitti. Fakat kalanlara da ibret olsun diye yazıyoruz.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Heva ve hevesini ilâh edinen, Allah'ın bile bile saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?" (Casiye: 23)
Allah-u Teâlâ bunları bile bile saptırmış; bunlar beşeriyet için çok büyük tehlikedir. Zira Hadis-i şerif'te:
"Ümmetim için saptırıcı imamlardan korkarım." (Müslim) buyuruluyor.
Aslında hep imtihandayız. Fakat bu meydan hiçbir bölücüye de kalacak değil.
"O hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır." (Mülk: 2)
Bu dinimizi, vatanımızı paramparça yapan bölücüler de, gaspçılar da, soyguncular da, yolduklarını, soyduklarını, gasp ettiklerini bırakacak, kurduğu din üzerinde ölecekler.
Zaten Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
"Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle haşrolunursunuz." buyurmuyor mu?
Ve Allah-u Teâlâ onlar hakkında şöyle ferman buyuruyor:
"Onlar dünya hayatını âhirete tercih ettiler." (Nahl: 107)
Zira onlar, Hazret-i Allah'ın âyetlerini, hükümlerini dinlememişler, bir isimle ortaya çıkmışlar ve müşriklerden olmuşlardı.
Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor.
"Âyetlerimizi inkâr etmek için yarışırcasına gayret sarf edenler var ya, işte onlar için acıklı bir azap vardır." (Sebe: 5)
İşte âkıbetleri budur. Zira dünyada öyle yaşamışlar ve öyle ölmüşlerdi.
Oysa Cenâb-ı Hakk Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Kim İslâm'dan başka bir din ararsa onunki katiyyen kabul edilmeyecek ve o ahirette kaybedenlerden olacaktır." (Âl-i imran: 85)
Bir diğer Âyet-i kerime'sinde ise: "Müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin." diye emretmektedir:
"Ey iman edenler! Allah'tan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkun. Sakın siz müslüman olmaktan başka bir sıfatla can vermeyin." (Âl-i imran: 102)
Hatta Firavun Musa Aleyhisselâm'ın peşinde koşarken onu öldürmek için koşuyor, kovalıyordu. Musa Aleyhisselâm ve İsrailoğulları da hiç endişeye kapılmadan bu yolda yürüyüp gittiler.
Musa Aleyhisselâm ve kavmi karşı sahile çıkıp kurtulduklarında, Kızıldeniz yavaş yavaş ikiye katlanarak korkunç bir şekilde birbirine kavuştu. İsrailoğullarının gözleri önünde Firavun ve askerlerinin hepsi denizde boğuldular. Onlardan hiç kimse kurtulamadı.
Bunların âkıbeti de Firavun ve avanesi gibi oldu. Kendilerini en güçlü zannettikleri bir anda, dine ve vatana el koymaya çalıştıkları bir anda en büyük darbeyi yediler, hapislerde sürünüyorlar. Ancak dikkat ederseniz Firavun bile son anında acizliğini gördü ve Allah indinde kabul olmasa da "Musa'nın Rabb'ine iman ettim" dedi. Bunun kibri demek Firavun'dan da büyük ki her şey ayan beyan ortaya çıktığı halde küfründe inat etti, son anında bile nedamet etmedi. Peşinden giden avanesine de aynı kibri sirayet ettirmiş, hiçbirisinin nedamet ettiğini göremiyorsunuz.
Nitekim Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"İnsan sınıflarından her birini biz o gün imamlarıyla beraber çağıracağız." (İsrâ: 71)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz bu Âyet-i kerime hakkında "İmamdan murad, herkesin yaşadığı asrın önderidir." buyurmuşlardır.
Herkes dünyada kimin bayrağı altında bulunmuşsa, kime uymuş, kimleri rehber edinmişse, ahirette de onun bayrağı altında bulunacaktır.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri yoldan sapan din ve vatan bölücülerini ifşa ettiğinde bazıları "Peşinden gidenleri niye katıyorsun? Onlar müslüman değil mi?" meâlinde itiraz ediyordu. Oysa görülüyor ki hepsi bir ve beraber, imamı ne derse o doğrudur diyor. Dünyada da beraberler, ahirette de...
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri senelerdir gerek kitap gerek dergi gerek sohbetlerinde din ve vatan bölücüsü Fetullah Gülen'in içyüzünü açıklamış, onun dinden çıktığını, vatan hâini, küffarın ajanı olduğunu ifşa etmiş, tehlikelerinden haberdar etmişlerdi.
Kendisinin beyanlarını sert bulanlar, kabul etmekte zorlananlar oluyordu.
Oysa 15 Temmuz'daki icra etmeye çalıştıkları büyük ihânet ile ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.
Zira küffar seneler senesi PKK'yı kullanarak Türkiye'yi bölmeye, vatan topraklarında bir PKK devleti kurmaya çalışıyordu. Eğer bu FETÖ'cü münafıklar 15 Temmuz'da başarılı olsaydı, küffarın o kadar senede yapamadığını bunlar bir günde yapacak, vatanı küffara teslim edeceklerdi.
Bu münafıkların bu güzel vatanımıza kastetmeye çalışması, devletimize düşman ordularının veremediği zararı vermesi, ne kadar büyük bir hâin ve düşman olduğunu gösterdi.
Bu din ve vatan bölücüleri ile adeta tek başına mücahede ve mücadele eden Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri yıllar önce bunların bugünkü âkıbetlerini haber vermişlerdi:
"BU MİLLET UYANACAK, GASPÇI OLDUĞUNUZU ANLAYACAK,
EMDİĞİNİZ KANLARI BURNUNUZDAN ÇIKARACAK,
HİLENİZİ ANLAYACAK.
ÂKIBETİNİZİ BEKLEYİN ARTIK, NE EVİNİZ NE DE DÜKKÂNINIZ KALACAK.
BU VATANIMIZI KİMLERE PEŞKEŞ ÇEKTİĞİNİZİ BU MİLLET ANLAYACAK.
...
BU KADAR KÜFÜR VE İSYAN CEZASIZ KALMAZ,
BU MİLLET SIKIŞINCA SİZİ CEZASIZ BIRAKMAZ,
KAÇACAK DELİK ARAYACAKSINIZ, BU AH SİZDE KALMAZ.
İLÂHINIZIN YANINA KAÇMAYA BAKIN, BAŞKA ÇARE KALMAZ."
(Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Hazret-i Kur'an'da Yahudilerin Hıristiyanların ve Münafıkların İçyüzü", 1. baskı, Temmuz 2000. s. 471)
Gördüğünüz gibi bu beyanlarından 16 sene sonra bunların ne olduğunu bu millet anladı ve uyandı. Bunların vatanımızı kimlere peşkeş çekmeye çalıştıklarını gördü. Bunların cezasını kesti. Bütün mallarına el kondu, terörist damgası yediler, hapislere düştüler. Kaçacak delik aradılar. Kaçabilen Fetullah Gülen'in yanına, Haçlı Batı'ya, Yunan'a kaçtı ve sığındı. 15 Temmuz'un üzerinden 8 yıl geçti, hâlâ Ege'de, Meriç Nehri'nde Yunanistan'a kaçmaya çalışırken yakalananlar oluyor.
Nitekim diğer beyanları da şöyle idi:
"Ey kardeş uyan!
Narcılar nasıl ki böyle küfre attılarsa, sizi de vatanınızdan etmek istiyorlar. Bu ajanlar küffâra hizmet ediyorlar. Kâfirlerin harp ile yapamadığını, ajanlar bu perde arkasından yapmaya çalışıyorlar. Bu millet hilenizi sezecek ve bu güzel vatanı başınıza dar getirecek.
Zira Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyuruyorlar ki:
"Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir." (Beyhakî)
Ahirete vardığınızda evvela kaynar suya atılacaksınız, sonra da esfel-i sâfilin'e itileceksiniz. Münafıkların yeri ne kadar da kötüdür!" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Hazret-i Kur'an'da Yahudilerin Hıristiyanların ve Münafıkların İçyüzü", 1. baskı, Temmuz 2000. s. 468)
"Dinimizi ve vatanımızı içten kemiren kurtlardır bunlar.
Biz size bunları kaç defa arzetmiştik, zaman zaman içyüzlerini tanıtmıştık. Bunlar iç düşmandır, din ve vatan için çok tehlikelidir. Her müslüman bunlara karşı tedbir almalıdır. Bunlar hâindir, Amerikan uşağıdır, başkasına hizmet ederler, amma Türkiye'yi içten kemirmek isterler.
Bunları, bu küfrü hoşgörüyü size söylüyor, resmen küfrünü ilân ediyor. Siz hâlâ bunlara müslüman nazarı ile mi bakıyorsunuz?
Dinine ve vatanına hizmet eden bir nesil yetiştirmemiz lâzım. Zira dinimize ve vatanımıza hâinlik yapanların fitne ve fesat çıkaranların yuvalarını kapatmamız gerekiyor. Temiz dimağları bu dıştan idare edilenlerin elinden kurtarmamız için. Zira bunların kime hizmet ettiği, kimin uşağı olduğu belli.
Ey kardeş!
Bu vatan hâinlerini bilin! Fitne yuvalarını kapatın. Fesatlarını temiz dimağlara nakletmesinler." (Ömer Öngüt, "Küfrü Hoş Gören, Dinine ve Vatanına İhanet Eden Sahte Kahramanlar", Ekim 2006)
Aynen buyurduğu gibi olmadı mı?
Bütün bu beyanlar Allah dostu bu Zât-ı âli'nin kerametidir.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin arzettiğimiz bütün bu beyanları, yayınlamış oldukları eserleri bu Zât-ı âlî'nin ne büyük bir İslâm ve vatan müdafii olduğunun, Allah dostu büyük bir veli olduğunun delilidir.
Bu kumpaslardan birisi bu Zât-ı âli'nin hıristiyan misyonerlerini ve Haçlı Batı'nın nüfuz etme niyetini yenilgiye uğratmasından sonra 2004 yılında yaşandı.
Şöyle ki;
2000'li yılların başlarında FETÖ'nün "Diyalog ve Hoşgörü" adı altında çıkartmış olduğu "Küfrü Hoşgörü" fitnesinden ve ülkemizin "AB'ye girme" hülyalarından yol bulan hıristiyan misyonerleri köylere kadar incil dağıtıyor, her mahallede kilise evleri açıyorlardı.
O günlerde Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri hem FETÖ'nün fitnesine, hem de misyonerlere karşı öyle büyük bir cihad yapmıştı ki, kitaplar neşretti, broşürler çıkarttı. Aylarca dergimizde makaleleri yayınlandı. Ve talebelerini, sevenlerini seferber ederek bu fitnenin söndürülmesi için bütün Türkiye'de bu neşriyatın yayılmasına öncülük etti.
Misyonerlerin vatanımızda bozuk inançlarını yaymaya, bu güzel vatanı ele geçirmeye çalışmasına karşılık olarak karşı taarruza geçti, İslâm'ı anlatan, hıristiyanları İslâm'a davet eden "Hıristiyanları Hidayet ve Gerçek Kurtuluşa Davet" broşürlerini ücretsiz olarak Türkiye'de ve bütün dünyada yaydı. Bütün ecnebî dillerine çevirterek Amerika ve bütün Avrupa devletlerinde kilise papazlarına, hıristiyan halka dağıtılmasına öncülük etti. Bu broşürler Vatikan'a kadar gitti.
Bu broşürlerde İslâm'ın Tevhid inancı, bütün peygamberlere inanmanın İslâm düsturu olduğu, hıristiyanların "İsa Allah'ın oğludur", "Üç ilâhtan üçüncüsüdür" diyerek şirke ve küfre düştükleri, bu inançların hıristiyanlığa sonradan sokulduğu, tahrif edilmiş İncil'deki tenakuzlar vb. konular Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle izah edilmiş, hıristiyanlar tevhide, Allah-u Teâlâ'yı noksan sıfatlardan tenzih etmeye, gerçek kurtuluşa, İslâm'a davet edilmiştir. Nitekim bu broşürler sayesinde birçok hıristiyan İslâm'la şereflenmiştir.
O günlerde bir seri halinde yayınlanan dergilerimizde de Haçlı Batı'nın gerçek niyeti, küfürde olduğu, İslâm'a asla dost olmayacakları, içlerinde nasıl bir kin ve düşmanlık besledikleri yine Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle, örneklerle izah edilmiştir.
Bu öyle bir cihaddı ki;
FETÖ Amerika'da hoşgörü semineri veriyor; Papa, papazlar gelmiş, kolkola dışarı çıkıyorlar, ama dışarıda bu Zât-ı âli'nin hazırladığı broşürler dağılıyor.
Nasıl bir cihad, nasıl bir mütekabiliyet, nasıl bir galibiyet!
Tâ Amerika'da, Avrupa'nın her yerinde küfür, hoşgörü toplantılarında, kilise önlerinde bu broşürler dağıtıldı.
Halkımız bu neşriyat sayesinde misyonerlerin gerçek niyetini, Haçlı Batı'nın içyüzünü gördü. Halktan korktular ve nihayetinde Türkiye'deki misyonerler geri çekildiler, kiliselerin çoğu kapandı.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bu hususta şöyle buyurmuşlardı:
"Kilise açmalar, incil dağıtmalar bitti. Elhamdülillah. Biiznillahi Teâlâ bu cihadcılar çıkınca bitti. Ve inanki birinci hedef biziz. Amerika'nın birinci hedefi biziz. Çünkü onların bu planlarını Cenâb-ı Hakk durdurttu.
Fakat bize Allah-u Teâlâ'nın izin verdiği kadar biz gideceğiz. İncil de bitti, kilise açılmalar, onların faaliyetleri de bitti, hep bitti.
Ey ulu Allah'ım! Sen her şeye kadirsin."
"Allah-u Teâlâ tüketti işte. Halktan korktular. Allah razı olsun Siyah Bayraklılar'dan, onlara Siyah Bayraklı denmiş."
O günlerde Zât-ı âlileri ile karşılaşan bir emniyet müdürü "Amerika'dan sizi soruyorlar, kim bu diye?" demişti.
Ve nihayet bütün bu mücadelenin yapıldığı günlerin hemen arkasından 2004 yılının Kasım ayında bir kumpas kurdular, karalamak için o günün kartel medyası tabir edilen en büyük bir televizyon kanalında ve en yaygın bir gazetesinde röportaj vermiş gibi bir mizansenle aleyhinde tezvirat kampanyası yaptılar.
Bu yayından sonra bu Zât-ı âli soruşturma geçirdiği gibi, bu yalan ve iftira kampanyasını yapanlarla hukuki bir mücadele yürüttü; gazetelerinde tekzip yayınlamak zorunda kaldılar. Bu gazetenin genel yayın yönetmeni Ergün Babahan FETÖ'cü çıktı ve yurtdışına firar etti.
•
Diğer bir kumpas şöyle cereyan etmişti:
2009 yılında FETÖ'nün kumpasçı "derin" militanları Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin ismini, "Islak imza" tartışmalarına konu olan "Ergenekon" ismi verilen, sahte ve kurgu belgeye eklediler, hâin bir tezgâhla, yalan ve iftiralarla "Birilerinin adamı, elemanı", "Gayr-i kanuni maksatlar için kullanılabilecek bir kimse" olarak göstermeye çalıştılar, ona ve yakınlarına büyük tuzak kurdular. Gayeleri hem fitne ve huzursuzluk çıkarmak, hem de bu mübarek zâttan, yazdıklarından dolayı intikam almaktı.
85 yaşında ömrünü müslümanların irşadına adamış; Hazret-i Allah'a, Resulullah Aleyhisselâm'a, Hazret-i Kur'an'a karşı beşer takatinin ötesinde bir hürmet ve edep hali yaşayan bir zâta tuzak kurmaya çalışanlar, böyle bir iftira atanlar aslında en büyük zararı kendilerine verdiklerinin farkında değillerdi. En büyük kumpasları ellerinde patladı, ne kadar devam ettirmeye çalışsalar bile, bunun uydurma olduğunu herkes anladı.
"Kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçirmeyeceğinden veya kendilerine hiç ummadıkları bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?" (Nahl: 45)
"Kötülüklerle tuzak kuranlara gelince, onlar için çok şiddetli bir azap vardır ve onların kurdukları tuzaklar da mutlaka boşa çıkacaktır." (Fâtır: 10)
Bu sahte belge çok profesyonel kurgulanmıştı, ancak içine bu Zât-ı âli'yi karıştırmaları, üstelik üzerine hiç yapışmayacak iftiralar ile sanki kendisini kullandırarak müslümanların aleyhine algı oluşmasına hizmet edecek bir eleman gibi bahsetmeleri bunların kumpaslarının elinde patlamasına, birçok kimsenin bu belgenin sahte olduğunu anlamasına sebep oldu. Zamanla bütün hakikatler ortaya çıktı.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri haklarındaki iftiralara Hakikat Dergisi'nin Temmuz 2009 tarihli sayısında cevap verdiler. Bu iftiranın içyüzünü, bu iftiralarla hiçbir ilgisi olmadığını, bu iftiraların arkasında kimlerin olduğunu ve niçin bu iftiraların yapıldığını delilleri ile ortaya koydular.
Şöyle buyurmuşlardı:
"Bu haberi tekzip ediyorum. Kasten yapılmıştır, yalandır, yalan söylüyorlar! Gayeleri ortalığı karıştırmak, fitne ve huzursuzluk çıkarmaktır.
Bu tertibin arkasındakiler, yazdığımız yazılarından dolayı bizden intikam almaya çalışıyorlar. Elbette, bundan sonra daha şiddetlisini yazacağız."
Aynı zamanda ciddi bir hukuki mücadele verdiler. Televizyonlara, gazetelere, internet sitelerine tekzip ihtarnameleri gönderildi. Yayınlamayanlar mahkemeye verildi, suç duyurularında bulunuldu. Mahkemeler televizyonların tekzip yayınlamasına karar verdi.
Daha geniş cevapları, yapılan hukuki mücadeleyi, iftiraya ortak olan yayın kuruluşlarının mahkeme kararları ile yayınlamak zorunda kaldıkları tekzipleri de içine alan "Hâin Tezgâh" isimli eserlerini 2010 yılında yayınladılar, yalan ve iftiraların içyüzünü ilân ettiler.
Bu Zât-ı âli'nin suçsuzluğu meydanda idi, yargı kararları da bu durumu tescillemiş oldu.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"İyi bilin ki, Allah'ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar." (Yunus: 62)
Hadis-i kudsî'de de şöyle buyuruluyor:
"Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim." (Buharî. Tecrid-i sarih: 2042)
Düşmanlık yapanların, bu duruma sebep olanların durumu budur. Bu büyük bir fermân-ı ilâhidir.
Nitekim bu belgenin sahte olduğu mahkeme kararı ile tescillendiği gibi, bu belge hakkında yalan kanaat bildiren FETÖ'cü bilirkişiler de cezaya çarptırıldı.
Ahir ömründe uydurulan yalan haberler, atılan iftiralar Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ni çok üzmüştü, sağlık ve sıhhatine zarar vermişti. Ama o hiç metanetini kaybetmemiş, Hakk yoldan, hak bildiği davadan ayrılmamıştı. Onun gayesi Allah ve Resul'ü, davası İslâm idi.
Kendisine yapılan iftira ve yalanlarına cevap olarak yayınladıkları dergideki yazısında ona hitaben şöyle buyurmuştu:
"Bunlar İslâm'a yakışır mı? Bunu müslüman yapar mı? Ölmeyecek miyiz? Kabre girmeyecek miyiz? Azap görmeyecek miyiz?
O küffara sığınmış durumda. Küffarın perdesi altında konuşuyor. Hakiki müslüman vatanına gelir, vatanı için çalışır, ama fitne çıkarmaz.
"Fitne çıkarmak adam öldürmekten daha kötüdür." (Bakara: 191)
Büyük günahtır, büyük azaptır."
2010 yılı Haziran ayında da ahirete irtihal ettiler. Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'ne yaptıkları bu iftiralar bunların sonunun başlangıcı oldu. Artık bütün halk bunlara lânet ediyor. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada.
"Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:
"Sizden her kim dininden döner ve kâfir olarak ölürse, onların yaptıkları işler dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onlar cehennemliktirler ve orada ebedî kalırlar." (Bakara: 217)
Müslümanlardan herhangi biri, hangi sebepten olursa olsun dininden döner ve kâfir olarak ölürse, artık onun daha önce müslüman olarak işlediği bütün iyi ameller bâtıl olur. Tıpkı bütün ömürlerini küfür içinde geçiren öteki kâfirler gibi olurlar. Dininden dönenlerin ve hak yoldan yüz çevirenlerin âkıbeti budur.
Allah-u Teâlâ'nın halkettiği bütün mahlûkat ihânet edenlere lânet eder. Niçin? Çünkü müslüman gibi görünüyor, fakat din-i İslâm'a ihanet ediyor. Bir taraftan dini, diğer taraftan devleti yıkmaya çalışıyor. Fakat onlar bunu bilmezler, gayeleri peşinde koşarlar.
"İman ettikten, peygamberin hak olduğuna şehâdet ettikten ve kendilerine apaçık deliller geldikten sonra inkâr eden bir topluluğu Allah nasıl hidayete eriştirir?
Allah zâlimler topluluğunu hidayete eriştirmez." (Âl-i imrân: 86)" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Hâin Tezgâh, s. 183-184)
Tarihte gelmiş bazı mücahid kumandanlar başarılarının yanında azim ve gayretleri ile öne çıkmışlardır. Bu azim ve gayretin zirvesi şüphesiz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'dir. Onun hayat-ı saadetleri tetkik edildiğinde her türlü zorluk ve yokluğa rağmen ne kadar büyük bir azim içerisinde olduğu görülecektir.
Onun izinden giden birçok müslüman idareci ve kumandan gelmiştir. Ancak bunlardan bazıları onun azmine benzer bir azim ve cihad ruhuyla İslâm tarihinde ayrı bir yer edinmişlerdir. Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz'in İslâm'ın esasını muhafaza etmekteki ve ortaya çıkan sahte peygamberlerle olan mücadelesi, Ashâb-ı kiram -radiyallahu anh- Efendimiz'in devrinden sonra gelenler arasında; Tarık bin Ziyad gibi gemileri yakan, Alparslan gibi İslâm dünyasını işgal eden nifak ehline ve büyük küfür ordularına karşı zaferler kazanan, Fatih gibi İstanbul'u fetheden, Yavuz gibi ömrü at sırtında geçen "Hadimü'l-Harameyn" vasfına nâil olan, Barbaros gibi büyük bir azim ve gayretle denizler fatihi olan, Şeyh Şamil gibi tek başına kalıncaya kadar at sırtında devasa Rus ordularına karşı cihad eden; nice mücahidler, nice azizler, nice padişahlar, nice kumandanlar geldi. Gönülleri öyle bir cihad aşkı ile doluydu ki, dur-durak bilmediler; yılgınlık, bezginlik, korku, endişe, tereddüt gibi duygulara asla kapılmadılar. Yayından çıkmış bir ok gibi sürekli hedefe doğru ilerlediler. Kimi bu uğurda şehadet rütbesine erişti.
Hazret-i Allah'in gönderdiği vazifedar kulları, insanları Allah yoluna dâvet etmişler, bu uğurda büyük cihad etmişlerdir. Ömer Öngüt -kuddise sirruh- Hazretleri de; Hazret-i Allah'a, Resulullah'a dâvet etti. Din ve vatan bölücüleri ile cihad etti.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri "Din ve Vatan" için çok büyük bir azimle mücadele etti ki; âdeta savaş meydanında kılıç sallıyormuşçasına kalemini öyle kararlı, öyle keskin, öyle net kullandı ki, karşısında kimse duramadı. "Mânen biçilmişlerdir." buyurdu. Kendisine bu cihadı sebebiyle mânen "Barbaros'a benziyorsun" diye iltifat edildiğini beyan buyurdular.
Bir beyanlarında şöyle söylemişlerdi:
"İnceden inceye dikkat ederseniz, biz Hazret-i Allah'a sığınarak bu uğurda canımızı malımızı ortaya koymuşuzdur. Tek başına bütün dünyadaki bölücülere harp ilân etmişizdir. "Elinizden ne geliyorsa onu yapın!" diyoruz. "Ölünceye kadar savaşacağım sizinle!" diyoruz.
Gayemiz fitneyi bastırmaktır. Dinimizi ve vatanımızı bölecek olanlarla mücadele etmeye mecburum, vazifeliyim. Benim için can ile malın hiç hükmü yoktur. Bütün bu mücadeleyi Hazret-i Allah'ın hükmü yerine gelsin için yapıyorum. Huzur-u ilâhiye çıktığım zaman "Ey kulum! Müslümanları kendine çekip fitne çıkaran bölücülere karşı ne yaptın?" sualine karşı "Allah'ım! Takatim kadar gayret ettim." diyebilmem için yapıyorum.
Kimseden bir şey beklemediğimi ve kimseden de çekinmediğimi her zaman arzetmişimdir."
Dünya kurulalı beri böyle bir devrin gelmediği bir zamanda, İslâm dünyasındaki en büyük fitnelerin, en büyük hâinlerin Türkiye'de zuhur ettiği bir ortamda çok büyük bir vazifeyi yerine getirdiler.
Tek başına sadece FETÖ fitnesi bile bir devleti bir ülkeyi kökünden yıkabilecek kadar büyük bir tehdit iken; FETÖ gibi nicelerine karşı İslâm bayrağını, cihad bayrağını çekti ve öylece mücadele etti.
Dikkat ederseniz FETÖ bütün dünyada yayılmış vaziyette ve hatta Orta Asya'daki bazı ülkeler FETÖ ile mücadeleden aciz durumda. Türkiye o kadar üzerine gittiği hâlde, Afrika'da, dünyada hâlâ okullarını kapattıramadığımız ülkeler var. Buradan pay biçebilirsiniz atlattığımız tehlikenin büyüklüğünü, FETÖ'nün merkezi olan Türkiye'de bu muvaffakiyetin sağlanmasının kıymetini. İşte bunun en büyük sebebi bu Zât-ı âli'nin dinimizi ve vatanımızı bu hâinlerden korumak, kurtarmak için yapmış oldukları mücadeledir..
FETÖ gibi başkaları da var. Milyarlarca paraya hükmeden, para ile delege satın alıp bazı kurumları ele geçiren bölücü gruplar var. Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bunların hepsine küfür damgasını vurduğu için, iç durumlarını ifşa ettiği için rahat hareket edemiyorlar. Ancak nefis, şeytan öyle ele almış ki; asliyetlerinin icabını icra etmekten de çekinmiyorlar.
Bu sahtelerin, bu bölücülerin her biri birbiri ile çekişme içinde olduğu hâlde, bu neşriyatı sebebiyle Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin eserlerinin okunmaması için hepsi elbirliği içinde hareket ediyorlar.
Bu Zât-ı âli en sert en çetin beyanlarda bulunduğu hâlde insanlar âdeta uykuda, balık otu yutmuş gibi. Ne zaman 15 Temmuz gibi bir musibet geliyor, ancak o zaman kımıldıyor.
Küffar milletleri ile olan münasebetlerimizde de benzer bir durum yaşanıyor. Bu milletin içine Tanzimat'tan beri küfrü hoş görme küfrü öyle işlenmiş ki, çok büyük düşmanlıklarla karşılaştığımız hâlde hâla Avrupa, Amerika, AB sevdası devam ediyor. Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri Allah-u Teâlâ'nın "Küffarı dost edinmeyin", "Onlar düşmandır." şeklindeki emr-i ilâhiyelerini sürekli hatırlatmasına rağmen, ve bu küfür ehlinden, bu Haçlı güruhundan, bu yahudiden 15 Temmuz'da, Ege'de, Kıbrıs'ta, silah alımlarında o kadar düşmanlık görmemize rağmen hâlâ bir dostluk edebiyatı devam ediyor.
Bu Zât-ı âli'nin bu büyük cihadı olmasaydı, halimiz nasıl olurdu? Milletçe küfre iyice meyleder, bölücü gruplar memleketimizi ele geçirir, küffara peşkeş çekerlerdi.
Ve bu Zât-ı âli'nin bu cihadı eserleriyle devam ediyor.
Hatta âdeta sanki kendisinden sonrası için, bu günler için kaleme alınmış gibi, birçok beyanı kendisinden sonraki devirlere hitap ediyor ve sözlerinin hakikati gün gün ortaya çıkıyor.
"Bu nur bugün için değildir. Bu nur, kıyamete kadar geçerlidir. Siz bu nura yapıştıkça Allah-u Teâlâ sizi kurtarır. Bunu böyle bilin, ötekilere de aldanıp saplanmayın.
Dikkat ederseniz neler çıktı. Sahte mehdiler, sahte isalar çıktı. Ama bir tane değil, birkaç tane. Çok fesatçılar, ifsatçılar, sapmışlar çıkar ve çıkıyor.
Fakat Cenâb-ı Hakk'ın izniyle nur ile aydınlatmaya çalışıyoruz. Bu kıyamete kadar geçerlidir. Bugün için de değildir."
"Bu kitaplar, müslümanlar sıkıştığı zaman iş görecek. Yegâne tutunacak yer, kitaplar olacak. Bizden sonra insanlar hakikati öğrenmek için bu kitaplara sarılacak."
İşte bu Zât-ı âli'nin bu beyanları ve bölücülerle mücadelesi kendisinden sonra da bugün de küffarın gayesine set oluyor ve bu bölücüleri durdurtuyor.
Buradan da görülüyor ki; bu Zât-ı âli tahminle, zan ile değil, Hazret-i Allah'ın kullanması ile vazife vermesi ile hareket eden büyük bir veli idi.
Kendileri bu büyük mücadelenin önemini, kendilerinden sonrası için bu mücadelenin yapıldığını şu beyanları ile ifade etmişlerdi:
"Allah-u Teâlâ bizi kalemle cihad için, bölücü din düşmanlarını kalemle biçmek için ve bu kitapları yazmakla vazifelendirdi. Bu kitaplar bizden sonraki boşluğu Hazret-i Mehdi'ye ulaştıracak, ona köprü olacak." (Sözler ve Notlar 10 s. 417)
"Hatta niyazım var; Allah'ım lütfundan ayaklarımı rızânda sabit kıl. Lütfunla destekle, alıncaya kadar değil, aldıktan sonra da mücadeleme devam ettir. Neyle? Kitaplarla. Ölünceye kadar da değil. Bunu Allah-u Teâlâ'dan niyaz ediyorum. Bu nuru O veriyor ve böyle bu nur gidecek."
Binaenaleyh bu Zât-ı âli'nin bütün bu mücadelesi bugün daha aşikâr oluyor ve daha da olacak. Ve müslümanlara yol gösteriyor, daha da gösterecek.
"Bin tane can, bin tane canan verse, bin canımdan da, bin cananımdan da vazgeçerim." diyen bu Zât-ı âli; ümmet-i Muhammed'e yol göstermeye, etrafını nurlandırmaya, din ve vatan bölücüleriyle mücadelesine devam ediyor.
"Kimlerle mücadele ediliyor?
Deccal'den daha beter olan sapıtıcı imamlarla, gökkubbe altında bulunan insanların en şerlileri olan âhir zaman ulemâsı ile.
Bu sapıtıcı imamlar olsun, âhir zaman ulemâsı olsun, hepsi de sûret-i haktan göründüler, İslâm'ın önderi, kurtarıcısı gibi göründüler. Saf ve temiz müslümanlar büyük kitleler halinde onlara iltihak etti ve intisap etti. Şu kadar var ki, aslında sûret-i haktan görünen bu deccaller bu kitleleri görünce asıl hüviyetlerini ortaya koydular. Etraflarında kendilerine göre bir kalabalık görünce, hepsi de ayrı ayrı dinlerini ilân ettiler. Kurdukları dini ayakta tutabilmek için İslâm dini'nin haram kıldığı hükümleri helâl saydılar. Dinlerini bu şekilde ayakta tutmaya çalıştılar ve kitleler halindeki müslümanları hem kurdukları dine çekerek imandan ettiler, diğer taraftan dünyalıklarını soydular ve yoldular. İşte Deccal bunu yapamaz."
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin müslümanları ikaz ve irşad makamında ilk risalesi 1985 yılında yayınlanmıştı.
Bu ikaz ve irşadına; gerek 1993 yılında yayın hayatına başlayan Hakikat Aylık İslâm Dergisi'nde muhtelif vesilelerle yayınlanan makaleleri ile gerek kitaplar neşrederek devam ettiler.
Din-i İslâm'ı aslından çıkarmak isteyenlere ise hiç müsamahası yoktu. Müslümanlar arasında senlik-benlik davası güdenleri, dinde ve vatanda bölücülük yapanları önce ikaz etti, sonra ifşa etti, haklarında kitaplar yazdı, Hakikat Dergisi'nde defaatle makaleler neşretti. "Küfrü Hoş Gören Narcıların İçyüzü", "Sahte Halife, Sahte Kahraman Cemalettin Kaplan ve Oğlu'nun İçyüzü", "Süleymancıların İçyüzü", "Refah Dinine Mensup Mahmut Efendi'nin Mollalarına Cevaptır", "Ahir Zaman Âlimlerinin İçyüzü" ve buna mümasil eserleri yayınlandı.
Bu mücadeleye "İman kurtarma cihadı" derlerdi.
"Sapıtıcı imansız imamlarla, sahte şeyhlerle, sahte Mehdi, sahte İsa, sahte Debbe'tül-arz'larla, bu sahtekâr ve münâfıklarla mücadele edebilmem için Allah-u Teâlâ bu ilmi bugün indirdi. Bu iman hırsızları bir taraftan milleti imandan ettiler, diğer taraftan dini ve vatanımızı böldüler, paramparça ettiler. Bir nam, menfaat, liderlik, önderlik gayesi uğruna, gerek dinimizi gerek vatanımızı bu duruma düşürdüler.
Bu imansız imamların yaptığını, bu kâfirlerin gerek dinimize gerekse vatanımıza verdikleri büyük tahribatı, büyük darbeleri; değil bir din ve vatan düşmanı, değil bir papaz, Deccal bile yapamaz." buyurmuşlardı.
Bütün bu beyanlarına herhangi bir kin, yahut garez gibi bir duygu karışmış değildi. Bilakis insanları küfür ve nifaktan arındırmaya, imanları kurtarmaya, âhirette ebedî saadete kavuşmalarına çalışıyordu. O Allah'a ve Resulullah'a, İlâhî Görüş Birliği'ne çağırdıkça bütün bölücüler onu düşman bellediler. Daldıkları bataklıktan çıkamadılar.
"Allah'ıma yemin ederim ki; kimseye garazım yok. Ben herkese kardeş gözüyle bakarım amma kimsenin de küfrüne rızâ gösteremem. Büyük mücadele, mücahede yapılıyor. Milyonlara karşı çıkmış, tek tek tek küfür damgası vuruyoruz. Bugün insana bir kişi, bir düşman yetiyor. Bizim karşımızda milyonlar var. Ben Allah rızâsı için bu yola çıktım, yapacağımı ölünceye kadar da yapacağım.
... Onun için benim ölümümle iş bitmiyor! Bu nur kıyamete kadar bâkidir. Ben gidiyorum ama bu nur gitmiyor. Onun için Allah-u Teâlâ'ya şükretmek lâzım, bu nimeti elimizden almasın. Niyet-i halisa ile, azimle gelelim ki bizi kulluğuna, ümmetliğine ve cihada kabul etsin." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde:
"Sizin dostunuz ancak Allah'tır, O'nun Peygamber'idir. Bir de, Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir." (Mâide: 55)
"Eğer tövbe ederler, namazı kılarlar, zekat verirlerse artık onlar dinde sizin kardeşlerinizdir." (Tevbe: 11)
Buyuruyor.
Fetullah Gülen ise Papa'ya gönderdiği mektubunda şöyle söyledi:
"Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir." (9 Şubat 1998, Papa'ya yazdığı mektup, bkz. Aksiyon, 167. sayı)
Hazret-i Allah'ın kâfir dediği insanlarla hoşgörü ve anlayış adı altında kardeşlik kurmak istedi.
Bu sözüyle bu Âyet-i kerime'leri alenen inkâr etti.
"Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerdir." (Tevbe: 23)
İşte böylece bu da zâlimlerden oldu, alenen kâfir oldu.
•
Allah-u Teâlâ ehl-i kitabın tümüne İslâm dinine girmelerini tavsiye edip, bu davete uyanlara vaadini açıkladıktan sonra, hıristiyanların bâtıl inanışlarını beyan etmek üzere şöyle buyurmaktadır:
"'Allah Meryem oğlu Mesih'tir' diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır." (Mâide: 17)
O ise Hazret-i Allah'ın kâfir dediği insanlarla hoşgörü ve anlayış adı altında kardeşlik kurmak istedi.
Bundan daha büyük bir inkâr olur mu?
Allah-u Teâlâ İslâm dininde kimlerin kardeş olduklarını yukarıda arzettiğimiz Tevbe Suresi 11. Âyet-i kerime'sinde beyan buyuruyor ve iman edenlere duyuruyor.
Diğer bir Âyet-i kerime'de ise şöyle buyuruluyor:
"Müminler kardeştirler." (Hucurât: 10)
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı Azimüşşan'ında böyle ferman buyururken, bu Âyet-i kerime'leri inkâr etmekle, İslâm kardeşliğinin yerine küfür kardeşliği ihsas ettirmek istedi. İman-küfür berzahını kaldırmaya kalkıştı, hak ile batılı karıştırmak istedi.
Allah-u Teâlâ imanla küfrü kesinlikle ayırdettiği halde bu emirleri kaldırmaya kalkan, iman ile küfrü karıştırmaya gayret eden kimse; Allah-u Teâlâ'nın hükmünü hükümsüz hâle getirmeye çalıştığı için resmen küfre kaymış, kâfir olmuştur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Hidayet kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamber'e muhalefet edip inananların yolundan başkasına uyan kimseyi döndüğü o yolda bırakırız. Ahirette de kendisini cehenneme sokarız. Ne kötü bir dönüş yeridir orası!" (Nisâ: 115)
Buyuruyor.
O ise Vatikan'a gitti, Papa ile görüşüp bağlılığını sundu ve şöyle söyledi:
"Papa 6. Paul cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz. En aciz bir şekilde hatta biraz cüretle, bu pek kıymetli hizmetinizi icra etme yolunda en mütevazı yardımlarımızı sunmak için size geldik." (9 Şubat 1998, bkz. Aksiyon, 167. sayı)
Papalık misyonu diyalog ve hoşgörü adı altında müslümanların hıristiyanlaştırılmasıdır. Nitekim ziyaret ettiği Papa II. Jean Paul'ün 1991 yılında ilân ettiği "Redemptoris Missio" (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle deniyordu:
"Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir." (Jean Paul II. Redemptoris Missio Roma: 1991)
Bir parçası olmak istediği misyon işte buydu! Vatikanın "Kiliseye döndürme" misyonunun parçası oldu. Onlarla yaşadı, onlarla öldü.
"Onlardan bir çoğunu, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendileri için öne sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiştir ve onlar azap içinde ebedî kalacaklardır." (Mâide: 80)
Bunun nasıl bir kâfir olduğunu buradan görün!
Onun bu sözünden hıristiyan Papa'sına hizmet ettiği görülmektedir.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde ise;
"Allah'ın gadap ettiği bir toplulukla dostluk kuranları görmedin mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar." (Mücadele: 14)
Bu Âyet-i kerime'yi inkâr etmekteki cesareti nereden aldı? Bunun bu kadar küfrüne ses çıkarmayanlar bugün hepsi lânetler okuyor. O zaman neredeydiniz, o zaman imanınız nerede idi?
Onlarla öyle bir dostluk kurdu ki devamlı olarak hoşgörü, diyalog adı altında hıristiyan ve yahudileri müslümanlara dost olarak tanıttı.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Kelâm-ı kadim'inde:
"Birbirine hasım iki zümre." (Hacc: 19)
Âyet-i kerime'si ile inananlarla inanmayanları ayırmıştır. Hâl böyle olunca bir müminin kâfirleri ve münafıkları dost edinmesi kesinlikle yasaklanmıştır.
Allah-u Teâlâ'nın koyduğu hüküm ve hudut budur. Bunu inkâr etti, bu hududu kaldırdı.
Bu Âyet-i kerime'leri inkâr etti. Bir tek Âyet-i kerime'yi inkâr eden kâfir olur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"İman ile küfür kesin olarak birbirinden ayrılmıştır." buyuruyor. (Bakara: 256)
O ise bu ilâhi hükme karşı geldi, yahudi ve hıristiyanları dost ve kardeş kabul etti. Bu Âyet-i kerime'yi inkâr etti.
İman ile küfrü karıştırmaya, küfrü hoş göstermeye çalıştı ve inananları küfrün içine daldırmaya çabaladı.
Bugün bütün avanesi Haçlı Batı'yı, Amerika'yı seviyor, kendisine Amerikan ismi takıyor, Türkiye'ye ve İslâm'a düşman kesildiler. İman ve vatan duyguları köreldi, kâfire hizmet eder hâle geldiler.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o onlardandır." (Mâide: 51)
Buyuruyor.
Küfrü hoş gören ve hoş göstermeye çalışan Fetullah Gülen ise şöyle demişti:
"Gerekirse bu mevzuda her köşe başında bir hoşgörü vakfı kurulmalı, herkes hoşgörü soluklamalı." (30 Eylül 1996 Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın 'Mutlu Yarınlar İçin Elele' programında yaptığı konuşma)
Bu bunları konuşup bu icraatlara başladıktan sonra Hıristiyan Haçlılar ve yahudiler İslâm'ı ve müslümanları yok etmek için taarruz ettiler, Peygamberimiz Aleyhisselâm'a büyük hakaretlerde bulundular. Buna rağmen küfründen bir adım geri atmadı, bilakis kurmuş olduğu Küfrü Hoşgörü Dini'ne göre diyalog ve hoşgörü toplantılarına devam etti. Bugün bile taraftarları taziye yayınlarken diyalogdan, dinlerin bir araya gelmesinden, dünya barışından bahsediyor. Halbuki Haçlılar bütün güçleri ile yahudi ile bir olmuşlar İslâm'a ve müslümanlara saldırıyorlar. Gıkları çıkmadı.
Buradan da bunun nasıl bir münafık, nasıl bir kâfir olduğunu anlayabilirsiniz.
Oysa müslüman tavrı ve gerçek imanın alâmeti şudur:
"Allah'a ve ahiret gününe inanan bir milletin; babaları, oğulları, kardeşleri veya akrabaları da olsa, Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet eden kimselere sevgi beslediklerini göremezsin." (Mücâdele: 22)
Bunca Âyet-i kerime'yi inkâr edip küfründe ısrar eden Fetullah Gülen büyük bir fitne başıydı, en sonunda teröristbaşı damgasını yedi. Ve öylece öldü gitti.
•
İmanın alâmetlerinden birisi de hiç şüphesiz ki Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarından nefret etmektir. Allah-u Teâlâ onlara düşman olmayı emretmiş ve onları dost edinmeyi yasaklamıştır.
Âyet-i kerime'sinde müminlerin düşmanının kendi düşmanı, kendi düşmanının da müminlerin düşmanı olduğunu beyan buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin." (Mümtehine: 1)
Onları dost edinmek şöyle dursun, onlardan gayet uzak durmak lâzımdır. Allah-u Teâlâ'nın lütfettiği İslâm nimeti unutulmamalıdır.
Eğer o münafık değil de gerçekten müslüman olsaydı, kâfirleri dost edinmez; Allah-u Teâlâ'ya, Peygamber'ine ve Kur'an-ı kerim'e düşmanlık etmez, vatanına ihanet etmez, kâfirlere hizmet etmezdi. Bütün bu suçları işlemeye cüret edemezdi.
"Eğer onlar Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'an'a inanmış olsalardı, onları dost edinmezlerdi.
Fakat onların çoğu yoldan çıkmışlardır." (Mâide: 81)
Bu Âyet-i kerime onu tanımanız için kâfi değil mi?
Öldü gitti, ama fitnesi bitmedi, çünkü büyük bir küfür çığırı açtı. İslâm akidesinin yerine küfür akidesi koydu. Böylece yeni bir din kurmuş oldu. İmandan çıktı ve milyonları imandan çıkardı.
Bu yaptıklarının vahim neticelerini ahirette elbette göreceklerdir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
"Onların bir çoğunun, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendi önlerine sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiş ve azapta ebedî kalıcıdırlar." (Mâide: 80)
Nefislerinin kendilerine sunduğu bu kötü şey, ebedî olarak azaplandırılmalarına ve Allah'ın gazabına uğramalarına sebep olmuştur. Hüküm budur, şimdi kabirde, küfrü ile günahları ile Allah'ın gazabı ve azabı ile başbaşa.
Parçası olmak istediği misyonun temsilcisi binlerce misyoner İslâm dünyasında her türlü yol ve yöntemle hıristiyanlığı yaymaya çalıştı, çalışmaya devam ediyor, kendi ülkeleri adına ajanlık yapıyorlar. Bunlara destek veren en büyük ajan o idi.
Bütün "Küfrü hoşgörü" toplantılarını hıristiyanların kutsal saydıkları Türkiye'mizin güzide şehirlerinde tertip etti. Mardin'de, Tarsus'ta, Urfa'da, birçok yerde, hatta dünyanın çeşitli ülkelerinde.
Bu toplantılarda hilalin yanına haçı ve yahudi yıldızını koydu. Ezan sesine çan ve hazan seslerini karıştırdı. Bunu bir maharetmiş gibi, İslâm gibi göstermeye çalıştı.
Bunu bir münafıktan başkası yapar mı? Ama o daha nicelerini yaptı. Allah'ın dini'ni bozmaya yeltenen çok büyük bir münafık idi.
"Ey iman edenler! Küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi dost edinmeyin.
Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zâlimlerdir." (Tevbe: 23)
"Ey inananlar! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah'ın aleyhinize apaçık ferman vermesini mi istersiniz?" (Nisâ: 144)
"Sen onların dinine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar senden aslâ hoşnut olmazlar." (Bakara: 120)
Yahudiler de hıristiyanlar da ondan çok hoşnut ve memnun idiler. Her türlü desteği, her türlü korumayı yaptılar. Bu bizdendir diye kefil oldular. Amerika'da kalması için yahudiler, CIA ajanları, papazlar hepsi kefil oldular. Orada iken örgütünü yönetti, 15 Temmuz darbesini yönetti. Cürmü çok aşikâr olduğu hâlde, Türkiye defaatle istediği hâlde teslim etmediler. Çünkü onlar namına çalışan büyük bir ajandı, onlardan birisi idi. Hiçbir ajanın, hiçbir münafığın yapamayacağı hizmetleri avanesi ile beraber onların namına yaptı, onları ziyadesiyle, ölçüye sığmayacak derecede hoşnut etti. Onlardan oldu, onların arasında, bir papazın hastanesinde öldü. Onlardandı, onlarla beraberdi, onların adamı idi.
Hâlâ gözünü açamayanlar var. Hâlâ bu hâine içten içe sevgi besleyenler var.
Ne zaman gözünüzü açacaksınız? Cehennemde bir ve beraber olmak mı istiyorsunuz?
"Onlar hidayeti verip sapıklığı, mağfireti bırakıp azabı satın almış kimselerdir. Ateşe ne kadar da dayanıklıdırlar!" (Bakara: 175)
"Girin oraya! İster dayanın ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre ceza göreceksiniz." (Tûr: 16)
Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim'inde Peygamber'i Muhammed Aleyhisselâm hakkında birçok Âyet-i kerime nâzil buyurmuş, ona imanı şart koşmuştur:
"Ey insanlar! Peygamber size Rabb'inizden hak ile gelmiştir. O halde kendi hayrınıza olarak hemen ona iman edin. Eğer kâfir olursanız, göklerde ve yerde ne varsa şüphesiz ki hepsi Allah'ındır." (Nisâ: 170)
"O Peygamber'e inanan, saygı gösterip aziz tutan, ona yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar kurtuluşa ve saâdete erenlerdir." (A'raf: 157)
Resulullah Aleyhisselâm'ın Allah katındaki değeri beşer idrakinin fevkindedir. Adem Aleyhisselâm'dan beri bütün peygamberlere Ahir zaman peygamberine iman mükellefiyeti yüklenmiştir. Binaenaleyh Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmeyenlerin imanını kesinlikle kabul etmediği gibi onu incitip üzenlere dahi acıklı bir azap vadetmiştir:
"Allah'ın Peygamber'ini incitip üzenlere acıklı bir azap vardır." (Tevbe: 61)
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm hakkında bir başka Âyet-i kerime'sinde:
"Allah'a çağıran (Muhammed'e) uyun ve ona iman edin ki Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun." (Ahkâf: 31)
Buyuruyor.
Bütün bu hakikatler güneş gibi ortada olduğu halde Fetullah Gülen ise şu sözü söylemiştir:
"Herkes kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslâh etmelidir. Hatta kelime-i tevhidin ikinci bölümünü yani Muhammed Allah'ın resulüdür kısmını söylemeksizin sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır." (Küresel Barışa Doğru, 131. sh)
Bu söz bunca Âyet-i kerime'yi inkâr etmek demektir.
Hıristiyan Haçlılar Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e yazı ve karikatür yolu ile çok çirkin iftira ve yakıştırmalar yaptılar. Bu yüzden İslâm dünyası ayağa kalktı. Çünkü onlar İslâm'ı küçük düşürmek için böyle yaptılar.
Bu adam Resulullah Aleyhisselâm'a dâir bu kadar Âyet-i kerime'yi inkâr etti ve fakat kimsenin kılı kıpırdamadı! Ne zaman iktidarı ele geçirmeye çalıştı o zaman insanlar harekete geçti. Halbuki bu adam İslâm'ı ele geçirmeye çalıştı. Resulullah Aleyhisselâm'a imanı devreden çıkartıp bütün müslümanları hıristiyan Haçlılara peşkeş çekmeye çalıştı. Kimseden ses çıkmadı.
Hâlbuki bunun yaptığı bu karikatürlerden çok daha zararlı idi. Hem inkâr etti, hem de bütün etrafını inkâra sevk etti.
Eğer bu gibi münafık ve saptırıcılara iman nazarı ile bakarsanız, diğer saptırıcı imamları da rahat tefrik edebilirsiniz. Yoksa ancak dünyanıza, rahatınıza zararları olduğu zaman harekete geçersiniz. O vakte kadar uyumuş olursunuz, hem dünyanız zarar görür, hem de gerekli iman tavrını göstermediğiniz için imanınız zarar görür.
İslâmiyet bu kadar incedir. İman bunu gerektirir.
İnsan Allah-u Teâlâ'ya iman edip Resulullah Aleyhisselâm'a iman etmedikçe hiçbir zaman iman sahibi olmaz.
"Kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse işte onlar kâfirlerdir." (Mâide: 44)
İşte bu da bu kâfirlerden idi. Öldü gitti!
Allah-u Teâlâ Kelâm-ı kadim'i olan kitabı Kur'an-ı kerim'inde şöyle buyuruyor:
"Kim Allah'a ve Resul'üne iman etmezse, bilsin ki biz kâfirler için çılgın bir ateş hazırlamışızdır." (Fetih: 13)
Kelime-i Tevhid Muhammedün-Resulullah ile tamamlanır. Muhammedün-Resulullah'ı inkâr eden imandan çıkmış küfre girmiştir. İslâm'dan çıkar. İslâm dinine göre İslâm'dan çıkanın karısı da boş olur.
Allah-u Teâlâ Muhammed Aleyhisselâm'a iman etmeyi, Tevhid'in iki rüknünden biri yapmış ve: "Lâ ilâhe illâllah"tan sonra "Muhammedün Resulullah" ünvanını getirmiştir.
Nitekim diğer din sahipleri de Allah'a inanıyorlar. Muhammed Aleyhisselâm'a iman etmedikleri için küfürde kalmış oluyorlar.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmuşlardır:
"Varlığım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki; bu ümmetten yahudi olsun hıristiyan olsun, kim benim peygamberliğimi duyar da benim getirdiğime iman etmeden ölürse mutlaka cehennemliklerden olur." (Müslim: 153)
"Lâ ilâhe illâllah" demekle iman etmiş olmaz, "Muhammedün Resulullah" deyince iman etmiş olur. Allah-u Teâla onun sayesinde dalâlette olanları hidayete erdirdi.
Yahudi ve hıristiyanlar ehl-i kitap olarak vasıflandırılmalarına rağmen, Allah-u Teâlâ onları Âyet-i kerime'lerinde inkârcı olarak, müşrik olarak kınamaktadır. Çünkü ehl-i kitap olmak bir kurtuluş değildir. Zira kurtuluş ancak Resulullah Aleyhisselâm'a iman ile mümkündür.
Meselâ Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde ehl-i kitabı küfürlerinden dolayı şöyle ikaz etmektedir:
"Ey ehl-i kitap! Görüp bildiğiniz halde niçin Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?" (Âl-i imran: 70)
Hanefi fıkhının İmam-ı Azam'dan sonraki en büyük iki müctehidinden birisi olan İmam-ı Muhammed de bu durumu çok açık bir şekilde şöyle açıklamıştır:
"Ama Yahudilerle Hıristiyanların durumu böyle değildir. Onların 'lâ ilahe illallah' demeleri, İslâm'a girmiş olmalarına delil sayılamaz.
Rasulullah'ın peygamberliğine inanmıyorlardı. Onun için İslam'a girmiş olmaları için 'Muhammed'ür–Rasûlullah' demeleri de gerekiyor.
Nitekim, rivayete göre, Rasulullah, hasta olan Yahudi komşusunu ziyarete gitti ve o Yahudi'ye telkin sadedinde: 'Şahadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur ve ben Allah'ın rasûlüyüm' buyurdu.
Hasta Yahudi, babasına baktı. (Şahadeti getirmek için müsaade istiyordu) Babası da ona: 'Ebü'l Kasım'a cevap ver' dedi. Hasta, şahadeti getirdi ve sonra da ruhunu teslim etti. Bunun üzerine Rasulullah şöyle buyurdu: 'Sayemde bir kişiyi cehennem ateşinden kurtaran Allah'a şükürler olsun.' Daha sonra ashabına da dönerek: 'Din kardeşinizin cenaze işlemlerini' yapın diye emretti." (İmam Muhammed b. Hasan, Siyer-i Kebîr, c.1, s.163-165)
Bu hususta bütün Ehl-i sünnet alimleri aynı hükümleri ortaya koymuşlardır.
"'Hıristiyan, yahudiden daha hayırlıdır' diyen kimse kâfir olur. Zira bu sözü ile, şer'an ve aklen çirkin olan bir şeyi hayır kelimesi ile vasfetmiş oluyor.. Yahudilik hıristiyanlıktan şerlidir.' diyebilir." (Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevi, Ehl-i Sünnet İ'tikadı, Bedir yayınevi, sh: 100)
Siz kıyas edin, papazların ayağına gidip "Hazret" diyen, "Rahmet ve merhametle bakmak lazım" diyenin durumunu.
"Kâfire, ta'zim ederek hürmet göstermek veya zımmîyi ta'zim ile selamlamak veyahut bir mecusiye ta'zim ile 'ya üstad' demek küfürdür." (Ahmed Ziyâüddin Gümüşhânevi, Ehl-i Sünnet İ'tikadı, Bedir yayınevi, sh: 100)
Ehl-i sünnet itikadı budur. Vehhabilik dini kurucularının bile söylemediği sözü Fetullah Gülen söylemiştir. Hâlâ bunu İslâm dini'nin içinde mi göreceksiniz? Hâlâ bunun nasıl bir kâfir ve münafık olduğunu anlamayacak mısınız?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
"Resul'üm! Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiyâ: 107)
"Allah'a ve Resul'üne itaat edin." (Enfâl: 1)
"Peygamber'e itaat eden, muhakkak Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onların üzerine bekçi göndermedik." (Nisâ: 80)
"Allah'a ve Peygamber'ine muhalefet edenler, işte onlar en aşağılık kimseler arasındadırlar." (Mücâdele: 20)
İşte bu da Allah-u Teâlâ'nın "Aşağılık kimseler" arasına koyduğu kâfirlerden birisidir. Onun için kâfirlere "Rahmet ve merhamet nazarıyla bakın." diyor. Çünkü kendisi de onlardan.
Bu Allah-u Teâlâ'nın hükmüdür.
Tarih bu kadar açık bir küfrü İslâm maskesi altında bu kadar aşikâre işleyen başka bir münafık kaydetmemiştir. Münafıkların babası Abdullah bin Ubey bin Selül bile bu küfrü böyle aşikâr işleyemedi.
Bu büyük münafık öldü. İslâm büyük bir düşmandan kurtuldu. Ve fakat yaymış olduğu küfrü ve fitnesi devam ediyor.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Resul'üm! Mümin kadınlara da söyle. Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar, ırzlarını namuslarını korusunlar. Ziynet yerlerini açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zaruri olan (yüz ve eller) müstesnâdır. Başörtülerini (göğüs ve boyunları görünmeyecek şekilde) yakalarının üstüne koyup örtsünler." (Nûr: 31)
Buyuruyor.
Bu adam ise:
"Kadınların başlarını örtmesi iman meselesi ölçüsünde önem arzetmez. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk ölçüsünde önem arzetmez bunlar. Teferruata ait meseledir. ... Temel meseleler varken, teferruatla (furuatla) uğraşılmamalı." diyor, Allah-u Teâlâ'nın emriyle alay ediyor. (Bkz. Hürriyet, 23-28 Ocak 1995; Sabah, 23-30 Ocak 1995 tarihli röportajlar)
Her türlü ilâhi hükmü hafife aldı, önemsemedi, çiğnedi. Kitlelere hoş görünmek için, insanları imandan soymak, ilâhî hükümleri değersiz göstermek için her türlü küfrü işledi.
"Bu hükümler Allah'ın hudutlarıdır. Kim Allah'ın hudutlarını aşarsa kendisine yazık etmiş olur." (Talâk: 1)
Kendine öyle bir yazık etti ki, akıl havsala almaz.
Allah-u Teâlâ: "Kim bu hudutları aşarsa kendisine yazık etmiş olur." buyuruyorken, "Tesettür teferruattır!" ya da "İman meselesi değildir." demek açıkça bu hudutları aşmak demektir. Bu Âyet-i kerime'leri inkâr etmek demektir.
Bunu din adına yapan münafıktır. Cehennemdeki en ağır azabı görecek olanlar ise münafıklardır:
"Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Artık onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın." (Nisâ: 145)
Bu münafık öldü, Allah'ın vaadi ile karşı karşıya.
Bunlardan uzak durmak lazımdır, ilâhî gadaba düçar olmamak için.
•
Kadınlara tesettür farzdır. Dinimiz kötü bakışlardan korunmak, fitne ve fesadı engellemek, şerefine dil, namusuna el uzatılmasını önlemek için müslüman kadınların örtünme ve korunmalarını açık ve kesin olarak emir buyurmuştur.
Allah-u Teâlâ, mümine hanımların şereflerinin muhafazası için tesettüre riâyet etmekle mükellef olduklarını beyan etmek üzere Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmuştur:
"Resul'üm! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle. Zaruri bir ihtiyaçları olup dışarı çıkmak istedikleri zaman, dış elbiselerini üzerlerine giysinler." (Ahzâb: 59)
"Cilbab", kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri, kadını tepeden tırnağa örten her çeşit büyük örtüdür.
Ümmü Seleme -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:
"Ahzâb sûresinin 'Dış elbiselerini üzerlerine giysinler.' âyeti nâzil olunca, Ensar hanımları dışarı çıktılar. Giydikleri örtülerden dolayı sanki başlarının üzerinde siyah kargalar vardı." (Ebu Dâvud: 4101)
Âyet-i kerime'nin devamında şöyle buyuruluyor:
"Bu onların ahlâksız kadınlardan olmadıklarının bilinmesi ve incitilmemesi için daha elverişlidir. Allah çok bağışlayandır, merhamet edendir." (Ahzâb: 59)
Tesettürü emreden hicab Âyet-i kerime'leri inmeden önce müslüman kadınlar başörtülerini omuzları arasından salıverirlerdi. Bu yüzden saçlarının bir kısmı, kulakları, boyun ve gerdanları açık kalırdı.
Tesettür emri geldiğinde, hiçbir kadın kalmayıp başlarından aşağı hemen örtündüler. Bu emr-i şerif zaten fıtratlarına da uygundu.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:
"Allah-u Teâlâ Mekke'den Medine'ye hicret eden muhacir kadınların iyiliğini versin. 'Başörtülerini yakalarının üstüne koyup örtsünler.' Âyet-i kerime'si indiği zaman, entarilerinin eteklerini keserek başlarını örttüler." (Buhârî)
Örtünmeyi, setri hafife alan ve inkâr edenlere ise yine Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde cevap veriyorlar:
Bir gün Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in kız kardeşi Esmâ -radiyallahu anhâ- üzerinde ince ve şeffaf bir elbise olduğu halde, kendisini ziyarete gelmişti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ondan yüzünü ters istikamete çevirerek:
"Ey Esmâ! Büluğ çağına ermiş bir genç kızın, yüz ve ellerinin dışında hiçbir yerinin görünmesi doğru değildir." buyurdu ve yüzü ile ellerini işaret etti. (Ebu Dâvud: 4104)
İlâhî hüküm budur.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde ilâhî hükümleri kabul etmeyenler hakkında:
"Onlar her türlü Âyeti görseler yine de inanmazlar." buyuruyor. (En'âm: 25)
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur'an okuyacaklar, fakat Kur'an'ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır.) Nitekim onlar okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da ona dönemeyeceklerdir. İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır." (Müslim: 1067)
Onun içindir ki o hitâb-ı kerim'in ilâhî hükümlerinden istifade edip istikamete yönelemiyorlar:
Bunca müslümanın başını açtırdı. Allah'ın âyetlerini inkâr etti. Onun hakkında Allah'ın hükmü şudur:
"De ki: 'Gördünüz mü? Eğer o Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz, o zaman uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?'" (Fussilet: 52)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"Sizden hiçbir ücret istemeyenlere uyunuz. Onlar doğru yoldadırlar." (Yâsin: 21)
Buyuruyor.
Bu ise gerek himmet geceleri, gerek iftar ziyafetleri ile trilyonlarca lira para toplattırıp Hazret-i Allah'ın emrine karşı geldi.
"Allah'ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da insanları O'nun yolundan alıkoydular. Onların yaptıkları gerçekten ne kötüdür!" (Tevbe: 9)
Müslümanlara her türlü kötülüğü yapan Fetullah Gülen öldü, topladığı paraların bir kuruşunu götüremedi. Ancak hesabı kendisine sorulacak.
•
İslâm'da para toplamak, İslâm adına dilencilik yapmak yoktur. Bu ise bunu âdeta meslek haline getirdi, dilenciliğin adına himmet dedi.
Bu icraatları din-i İslâm'a aykırı idi.
Oysa:
"Fâsıka yardım eden kimse İslâmiyet'in yıkılmasına yardım etmiş olur." (Münâvî)
Hadis-i şerif'ini defalarca yazdık, hatırlattık.
Yâsin Sûre-i şerif'inin 21. Âyet-i kerime'sini de tebliğ ettik, amma Âyet-i kerime'ye bakmadınız, Hadis-i şerif'e inanmadınız, buna uydunuz, hem paranızı hem imanınızı bu din ve iman hırsızına kaptırdınız. Cenâb-ı Hakk bunun hesabını sorar.
Bunlara para verenler her verdiğinden sual sorulacağını ve azap göreceğini de bilsinler. Çünkü onun verdiği para İslâm'ın yıkılmasına vesile oluyor.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Ey iman edenler! Şu bir gerçektir ki, hahamların ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve onları Allah'ın yolundan alıkoyarlar." (Tevbe: 34)
Allah'ın gönderdiği dini bozup küfre sapan yahudi hahamları ve hıristiyan papazları insanları yoldan saptırmışlar, diğer yandan onların mallarını da haksız yöntemlerle yemişlerdir. Fetullah Gülen de Allah'ın gönderdiği dininden, İslâm'dan ayrılıp ayrı bir din kurdu ve insanların mallarını haksız yöntemlerle yedi, gaspetti. Hatta "Himmet" adı altında özel gasp yöntemleri icat etti.
Papazları çok sevdiği gibi icraatlarını da seviyor, aynı icraatları yapıyor. Her şeyiyle onlara benzemiş.
Hadis-i şerif'te:
"Onların dinleri para olacak." buyuruluyor. (Münâvî)
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde "Dinlerini dünyalığa alet edecekler.", "Koyun postuna bürünecekler" buyuruyor:
"Âhir zamanda öyle kimseler türeyecektir ki, bunlar dinlerini dünyalığa âlet edeceklerdir. İnsanlara karşı koyun postuna bürünmüş gibi yumuşak ve güzel huylu görünürler. Dilleri şekerden bile tatlıdır, amma kalpleri kurt gönlü gibidir.
Azîz ve Celîl olan Allah-u Teâlâ (bu gibi kimseler için) şöyle buyuruyor:
Bunlar acaba benim sonsuz affediciliğime mi güveniyorlar, yoksa bana karşı meydan mı okuyorlar? Ululuğum hakkı için, onlara öyle ağır bir musibet vereceğim ki aralarında bulunan yumuşak başlılar şaşakalacaklardır." (Tirmizî)
Kim ki para topluyorsa, bu gibi kimselerin doğru yolda olmadığını Yâsin sûre-i şerif'inin 21. Âyet-i kerime'si beyan etmektedir. Zira yaratmak da emretmek de Allah'a mahsustur.
Emr-i ilâhî böyle iken buna karşı geldi. Alenen küfürde olduğunu ilân etti. Kurmuş olduğu dini kuvvetlendirmek için haram-helâl bakmadı, her türlü meşru-gayr-i meşru yolla para topladı.
O kadar para topladı ki, nihayet arzu ettiği noktaya gelince paraları muhafaza edemez oldular ve koyacak yer bulamadılar. Allah-u Teâlâ'nın en çok buğzettiği haramlardan birisi fâiz olduğu halde banka kurdular.
"Ey iman edenler! Allah'tan sakınınız. Eğer imanınızda gerçek iseniz, fâizden arta kalanı bırakın almayın. Yok eğer fâizi terketmezseniz, bunun Allah'a ve Peygamber'ine açılmış bir savaş olduğunu bilin." (Bakara: 278-279)
Âyet-i kerime'lerinde haber verildiği üzere, doğrudan doğruya Hazret-i Allah'a ve Resulullah Aleyhisselâm'a harp ilân etti.
Onun için en şiddetli bir dil ile lânetlendi:
"Allah faiz yiyeni, yedireni, şahitlerini ve kâtibini lânetlemiştir." (Tirmizî)
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Âyet-i kerime'lerinde fâizi şiddetle yasaklamıştır:
"Fâizi yemeyiniz!" (Âl-i imrân: 130)
"Fâiz yiyenler: 'Fâiz ticaret gibidir' dedikleri için kıyamet günü kabirlerinden şeytan çarpmış gibi ihtiyaçlar içinde kalkacaklardır.
Oysa, Allah alış-verişi helâl, fâizi haram kılmıştır." (Bakara: 275)
Bu para toplama hırsı onları İslâm dininden rahatça çıkardı. Böylece kendilerine tâbi olanları, o masum yavruların hepsini küfrün kucağına attılar.
Bu da yetmiyormuş gibi imanlı talebeleri yavaş yavaş küfre meylettirdiler. Haramla yapılan işten ne hayır gelir ki?
İşte böyle böyle İslâm'ın yasakladığı ne varsa hepsini yaptı, küfrü arş-ı alâ'ya ulaştı. Şimdi küfrü ile başbaşa kaldı.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde:
"İşte onlar Allah'ın hizbi (partisi)'dir. İyi bilin ki kurtuluşa ulaşacak olanlar Allah'ın hizbi (partisi)'dir." (Mücadele: 22)
Buyuruyor.
Fetullah Gülen ise Hazret-i Allah'ın vahiy elçisi olan Cebrail Aleyhisselâm hakkında şöyle söyledi;
"Farz-ı muhal, o bile gelse Türkiye'de bir parti kursa, onun partisini bile desteklemem..." (23.11.1995, Savaş Ay ile Röportaj)
Bu kadar kâfir, bu kadar küfür içinde. Bir kimse de uyanıp "Yâhu Cebrail Aleyhisselâm kim? Kimden haber getiriyor, kimin emriyle hareket ediyor?" diye sormadı.
Alenen Allah'ın emrini dinlemem, kendi bildiğimi yaparım demek istiyor. Kendisini ilâh ilân ediyor.
Zira "Cebrâil Aleyhisselâm'ı desteklemem" demek "Allah-u Teâlâ'nın vahyini kabul etmiyorum" demektir.
"(Cebrail dedi ki): 'Biz ancak Rabb'inin emri ile ineriz. Önümüzde, arkamızda ve bunların arasında bulunan her şey O'nundur.'" (Meryem: 64)
"Kim Cebrâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki bu Kur'an'ı Allah'ın izniyle senin kalbine o indirmiştir. O Kur'an ki, önceki Kitaplar'ı tasdik edicidir, müminler için hidayet kaynağı ve müjdedir.
Kim Allah'a, meleklerine, peygamberlerine, Cebrâil'e ve Mikâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki Allah da kâfirlerin düşmanıdır.
Resul'üm! Andolsun ki biz sana apaçık âyetler indirdik. Onları fâsıklardan başkası inkâr etmez." (Bakara: 97-99)
Bunun küfrü, münafıklığı bu kadar aşikâr idi. Kabirde melekler Allah'ın emri ile başına dikilince bakalım ne cevap verecek?
•
Bu sözü ile Mücâdele sûre-i şerif'inin 22. Âyet-i kerime'sini de inkâr etmiştir.
Bu emr-i ilâhi'yi Allah-u Teâlâ'nın emriyle getiren Cebrâil Aleyhisselâm'dır. Bu Âyet-i kerime'sinde "Ülâike hizbullah" = "Bu benim ve Resul'ümün partisidir." diye ilân etti. Onun "Girmem" dediği parti işte budur.
Onun vahiy elçisi Cebrâil Aleyhisselâm'ın getireceği partiye "Girmem" demesinin kaynağı ne idi? Bu alenen Hazret-i Allah'a karşı gelmek değil miydi?
"Bunlar güya Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa onlar sadece kendilerini aldatırlar da bunun farkında değillerdir." (Bakara: 9)
Aldatmaya çalışmadı mı? Çalıştı. Ancak aslında kendisini aldattı. Şimdi gerçekle karşı karşıya. Yanında da hiç kimse yok, o kadar saltanatının hiç hükmü yok.
Yaptıklarının vebali kendilerine dönecek.
Allah-u Teâlâ'nın en çok buğzettiği kimseler kalpleri nifak ve şüphe ile dolu olan Fetullah Gülen gibi münafıklardır..
Âyet-i kerime'de buyurulduğu üzere:
"Onların kalplerinde hastalık vardır." (Bakara: 10)
"Allah da onların hastalıklarını arttırmıştır." (Bakara: 10)
"Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle onlara elem verici azap vardır." (Bakara: 10)
O Kitabullah'a itibar etmediği için, Allah-u Teâlâ da kalbindeki nifak hastalığını daha da artırmıştır. Bu yüzdendir ki Allah-u Teâlâ'nın kahrına müstehak oldu.
Büyük allame geçiniyordu ve fakat nasıl bir cehalet ve dalâlet çukuruna düşmüş olduğunu şimdi görecek.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Kendilerine 'Yeryüzünde fesad çıkarmayın!' denildiği zaman 'Biz ancak ıslah edicileriz.' derler." (Bakara: 11)
Allah-u Teâlâ onun bu cevabını şiddetli bir şekilde reddederek şöyle buyurur:
"İyi bilin ki asıl ortalığı ifsad edenler kendileridir. Lâkin anlamazlar." (Bakara: 12)
Şimdi kabirde. Kime yalan söyleyecek?
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde:
"Ey inananlar! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır." (Mâide: 51)
"Sen onların dinine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar senden aslâ hoşnut olmazlar." (Bakara: 120)
Buyuruyor.
Fetullah Gülen ise şöyle söyledi:
"Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki, şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden destek almak değil, dostça geçinmeden, Amerikalılar istemezlerse, kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar dünya ile entegrasyon adına gidip dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorlarsa, bu itibarla, mesela Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleştirilmesi mümkün olmaz. Amerika, hâlâ bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır.
... O açıdan, Amerika daha uzun zaman dünyanın kaderinde çok önemli bir rol oynayacaktır. Bu realite kabul edilmeli. Amerika göz ardı edilerek şurada burada bir iş yapılmaya kalkılmamalı. Rusya destekleyebilir bir işi, fakat Amerika ile iyi geçinmezseniz, işinizi bozarlar. Çünkü Amerika kendi işlerinin ahenk içinde gitmesini ister, Amerika düzeninin bozulmamasını ister. Amerika'daki ahengin devam ve temadisini ister. Ve ben bunu çok yadırgamam."
Amerika hesabına çalıştığını, Amerikan ajanı olduğunu kendisi itiraf ettiği gibi, avanesini de Amerikan ajanı olmaya teşvik etmek için bunları söyledi. Peşindekiler de hiç itiraz etmedi, hepsi gönüllü olarak kabul etti. Hepsi Amerikan ajanı oldu. Amerika onun sayesinde hiç zahmet çekmeden binlerce Amerikan ajanına sahip oldu. Bütün dünyada hükmünü yürüttü.
"Şüphesiz ki Allah hâinlik yapanları sevmez." (Enfâl: 58)
Dünya böyle bir hâin görmedi. Tarihte böyle bir hâin görülmedi.
Amerika'da oturdu, Amerika ile dostça geçindi. Gerek Türkiye'de gerek İslâm dünyasında yaymaya çalıştığı küfrü hoşgörü zihniyeti Amerika ve yahudiye ait "Ilımlı İslâm" projesinin bir parçası idi ve Amerika destekledi. Hâlen destekliyor ve bunun artıklarını kullanıyor.
Amerika'yı o kadar özümsemişti ki bir Türk yurdu olan Yakutistan'ı tarif ederken "Yakutistan biraz ötede, Alaska'nın ötesinde!…" sözlerini kullandı. Tariflerini Amerika'ya göre yaptı.
Amerikan ajanlarının yapamadığını yaptı. Amerika'nın adamı oldu. Onların yardakçılığını yaptı.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde müminlere dost ve düşmanlarını ayırdetmelerini muhakkak emrediyor ve şöyle buyuruyor:
"Ey inananlar! Müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmeyin. Allah'ın aleyhinize apaçık ferman vermesini mi istersiniz?" (Nisâ: 144)
"Müminler müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz." (Âl-i imrân: 28)
Allah-u Teâlâ ile hiçbir ilgisi kalmadığı gibi, Allah-u Teâlâ'nın dininde onun hiçbir yeri yoktu. Aradaki bütün bağlar tamamen kesilmişti.
Gerçekten de kâfirlerle birlikte idi. Kâfirleri seviyor ve bu sevgisini de gizlemiyordu. Haçlıları methedecek kadar ileri gitmişti. Çünkü içi kâfir, dışı müslüman. Münafık. Hem ne münafık. Tarihte böylesi görülmedi.
"Allah hâin günahkârları sevmez." (Nisâ: 107)
Fetullah Gülen 15 Temmuz darbe teşebbüsünden kısa zaman sonra 20 Ağustos 2016 tarihinde yaptığı konuşmasında içini dışına iyice çıkartmış, "Haç"lı yüzünü göstermişti. Şöyle dedi:
"Haçlının ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizin ve onların arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınınıza kızınıza ilişmezler. Mabedinize ilişmezler. İlişmemiş Haçlılar."
İşte bunun münâfık olduğu, Haçlıların ajanı olduğu böylece meydana çıkmıştı. Bizzat kendisi itiraf etmişti. Ve fakat hâlâ buna müslüman zannıyla bakanlar oldu.
Halbuki Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri Fetullah Gülen'in içyüzünü ümmet-i Muhammed'e duyurmuş, eserlerinde;
"Hıristiyanların namına çalışır, onların himayesi altındadır. Türkiye ile ve İslâm ile hiçbir ilgileri yoktur." buyurmuştu. ("Biz Küfrü Hoşgörenlerden Değiliz", s. 134)
Öyle ki bu münafıkları "Küfrü Hoşgören Narcılar" diye isimlendirmiş ve ilân etmiş, onların iç yüzünü ortaya sermişti. "Bunlar münâfıktır!" dediği zaman birçokları yüzüne bakıyordu.
Oysa bütün beyanları ayan oldu. Bu münâfıkların küfürleri, kâfirle ittifakları zahir oldu.
Ancak taraftarlarını öyle bir küfre daldırmış, öyle bir küffarın ajanı haline getirmiş ki, hâlâ Türkiye'de hükümlerini yürütmeye, teşkilâtlanmaya çalışıyorlar.
Bu küffarın ajanlarını Amerika kullanıyor:
"Diyalog ve Hoşgörü" adı altında yapılan propaganda ve faaliyetler gerek dinimizde ve gerek vatanda çok büyük zararlara sebep olmuştur. Olmaya devam etmektedir.
Küfrü hoşgörenlerin İslâm ile hiçbir alâkası yoktur. Bu hakikati bütün delilleri ile arzettik. "Küfrü Hoşgörenler"i Allah-u Teâlâ kesinlikle hoş görmüyor, bu gibilerin âkıbetlerinin cehennem olacağını haber veriyor.
"Onların birçoğunun, kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendi önlerine sürdüğü şey ne kötüdür! Allah onlara gazap etmiş ve azapta ebedî kalıcıdırlar." (Mâide: 80)
Türkiye'nin zararını kendine kâr gören Hıristiyan ülkeler "Hoşgörü ve diyalog" müdafilerine gerek maddi, gerek siyâsi, gerek istihbarî olarak çok büyük destek veriyorlar. Özellikle Amerika böylece Türkiye'ye nüfuz etmek, Türkiye'yi İslâm'a ve İslâm ülkelerine karşı kullanmak istediği gibi, Avrupa da madden ve siyaseten ülkemiz üzerindeki emellerine kavuşmak istiyor. Dış ülkelerin yönlendirmelerine ve etkisine açık bir kısım medya da bu destekte önemli rol üstlenmektedir." (Hainlerin İçyüzü, s. 569)
Münafıklar ikiyüzlü ve kalleş olduklarından niyetleri bozuktur. Oyunları, filimleri bitmez, azgınlıkları tükenmez, hile-hurdalarına sınır yoktur, hak-hukuk bilmez, helal-harama bakmaz.
İmanı olmayan, kendi dinini yaymak için çalışan, kâfirlerle beraber olan, küffarın ajanı olan bu narcı hainler birçok tezgâh kurdular, hile yaptılar, kul hakkına girdiler.
Fetullah Gülen ve avanesi din ve vatanı ele geçirip küffara peşkeş çekmek için, hırsızlık yaptı, sahtekârlık yaptı, haksızlık yaptı, iftira attı, yalan söyledi, iç savaş çıkartmak istedi, binlerce kişilik infaz listeleri hazırladı, katliam yaptı, 15 Temmuz'da başarılı olmuş olsaydı, PKK'ya yol verip vatanı parçalamaya hazırdı.
Haçlı Batı elinden gelen bütün desteği bunlara verdi. Çünkü bunlar aynı zamanda bu güzide vatanı ABD'ye, İsrail'e, İngiltere'ye, Avrupa'ya, Yunanistan'a peşkeş çekmek istediler.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle beyan buyurmuşlardı:
"ABD onu kendi nâm-ı hesabına kullanıyor. Papaza yaptıramayacağını yaptırıyor, onun vasıtası ile İslâm'ı yıkmaya çalışıyor." ("Biz Küfrü Hoşgörenlerden Değiliz", s. 149)
"Yarın bir Amerika ile harbe tutuşsak Amerika taraftarı olurlar, sana silah çekerler.
Çok uyanık bulunmamız lâzım, bunların düşman olduğunu bilmemiz lâzım. Vatan haini olduğunu bilmemiz lâzım. Çünkü yarın karşınızdaki iç düşman bunlardır. Bunlar asla Türk milleti taraftarı değiller. Amerikan taraftarı. Onun için onlar çok tehlikeli kimselerdir. Yani PKK dağ eşkiyası, bunlar bağ eşkiyası. Bunu böyle tanıyalım.
Çünkü en büyük şey; Hazret-i Allah'ı, Kitabullah'ı, Resulullah'ı bıraktılar, bir kâfire tabi oldular. Bundan daha büyük akılsızlık, bundan daha büyük kötülük olur mu?
Amma elbetteki onların çektiği azaba ortaktırlar." ("Ey Müslüman Kardeş, Dikkat Et! Düşmanını Tanı, Dinini ve Vatanını Muhafaza Et!", s. 54)
Batı bunları el altından destekliyordu, ancak 15 Temmuz'dan sonra bu desteğini alenileştirdi. Batı bu desteği vermek için kendisine maletmeye çalıştığı bütün insani değerleri çiğnedi, üzerindeki bütün maskeleri çıkartıp attı. Demokrasiymiş, insan hakkıymış hiçbirisine bakmadı. Kendi adamlarını kolladı, sahip çıktı.
Pis pisi destekledi. Bütün pislikler patladı, ortalığa saçıldı.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde bunlar hakkında şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necis (pislik)tir." (Tevbe: 28)
"Onlar murdardır." (Tevbe: 95)
"Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır." (Tevbe: 95)
Demokrasi, hoşgörü, diyalog gibi kavramların arkasına sığınarak büyük bir korku ve zulüm imparatorluğu kurmak isteyen bu zalim, sinsi terörbaşı Fetullah Gülen'e ve onun narcı teröristlerine arka çıktılar.
Cenâb-ı Hakk bize bu kâfirleri şöyle tanıtıyor:
"Size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler." (Âl-i imran: 120)
Zira onlar düşmandır ve Cenâb-ı Hakk onlarla dostluğu yasaklamıştır:
"Allah sizi, ancak din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir." (Mümtehine: 9)
Küfre kucak açanlar!
Müslümanları küfre teşvik edenler!
"Allah kahretsin onları! Hakk'tan nasıl çevriliyorlar?" (Münafikûn: 4)
Allah-u Teâlâ Ferman-ı ilahi'sinde:
"Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran." (Tahrim: 9)
"Allah onun yerine ileride öyle bir millet getirir ki; Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler.
Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı başları dik ve güçlüdürler.
Allah yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.
İşte bu, Allah'ın öyle bir lütfu ihsanıdır ki, onu dilediğine verir." (Mâide: 54)
"Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öylece hakkıyla cihad edin." (Hac: 78)
Buyuruyor.
Fetullah Gülen ise bunca Âyet-i kerime'yi inkâr edip, "Küfrü hoş görü cihadı ilân etmeli" diyor:
"Toplum hoşgörüye sahip çıkmalı. Hiçbir şeye karşı cihat ilân etmese de, ama mümkünse hoşgörü için cihat ilân etmeli." (Fethullah Gülen'le New York Sohbeti, Nevval Sevindi, sh: 27)
Görüyorsunuz kendi dinini kurmuş, "Küfrü Hoş Görmeyi" din haline getirmiş.
Zira "Hiçbir şeye karşı cihat ilân etmese" diyerek cihad hükmünü inkâr ediyor, arkasından kendi hükmüne, kendi kurduğu hoşgörü dinine göre cihad ilân ediyor. Bu ilân ettiği cihad "Küfrü hoş görün" cihadıdır. Bu İslâm dini'nin cihadı değildir. Narcılık dininin cihadıdır.
İslâm dini'nin cihadı şudur:
"Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran." (Tevbe: 73)
"Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve O'na yaklaşmaya vesile arayın. O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz." (Mâide: 35)
"Allah'ın Resul'üne muhalefet etmek için (savaştan) geri kalanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler ve (savaşa çıkmak isteyenlere de): "Bu sıcakta sefere çıkmayın!" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcaktır!" Keşke bilseler!" (Tevbe: 81)
"Allah yolunda nasıl cihad etmek gerekiyorsa öylece hakkıyla cihad edin." (Hac: 78)
"Andolsun ki biz sizi imtihan edeceğiz. Tâ ki içinizden cihad edenlerle sabır gösterenleri meydana çıkaralım ve haberlerinizi de açıklayalım." (Muhammed: 31)
Fetullah Gülen bütün bu Âyet-i kerime'leri inkâr etti. Küfrünü ilân etti. Ve bu büyük küfrü ile beraber cehennemi boyladı.