Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (215) - Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -Kuddise Sırruh- (6) - Ömer Öngüt
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -Kuddise Sırruh- (6)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (215)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Temmuz 2024

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (215)

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî -Kuddise Sırruh- (6)

 

 Örtüyü Kaldırdığın Zaman Ne Olduğu Görülür:

Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri: "Bayraklılar"ın öncüsü bu zâtın her fırsatta Allah yolunu târif edip, halkı Hakk'a ve istikamete dâvet vazifesini yürütmesini apaçık bir keramet olarak zikretmiş; bunca kerametini halkın göremeyeceğini de ifşâ ederek şöyle buyurmuştur:

"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:

'Şüphe yok ki Allah'ın gizli velileri var.' buyurdu.

(Peygamberlerden başka) bir taife daha vardır ki bunlar pek gizlidirler. Bu zâhir halkına nereden meşhur olacaklar?

Bunca kerametleri vardır da yine ululuklarını hiç kimsenin gözü görmez.

Hem uludurlar, kerametleri vardır. Hem de Allah hareminde gizlenmişlerdir. Onların adlarını abdal bile işitmemiştir.

Sen yoksa Allah'ın keremlerini bilmiyor musun ki, seni 'Gel!' diye onların bulunduğu tarafa çağırıp duruyor.

Âlemin altı ciheti de onun keremiyle dolu. Nereye baksan onun bayrakları orada dikildi.

Bir kerem sahibi, sana 'Gel, ateşe gir!' dese hemencecik atıl ateşe... Beni yakar mı deme bile." (Mesnevi. C. 3 Çeviren: Veled İzbudak. sh. 253)

Bu gizlilik, Allah-u Teâlâ'nın gizlemesi sebebiyledir.

Şeyh'ül-Ekber Muhyiddin İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri "Anka-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ" isimli eserinde Hâtem-i veli'nin özelliklerini sıralarken şöyle buyuruyor:

"Allah-u Teâlâ bütün muhteşemliğine rağmen onu halkın nazarından gizler." (sh: 16)

Elhamdülillah her şeyi bahşetmiş, fakat perdeyide çekmiş, kimse görmez.

Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü'l-evliyâ olan zâtla bir defasında, imamlık tahtında oturduğu bir sırada buluştuğunu ve konuştuğunu ifşâ etmiş; bu görüşme esnâsında kendisine büyük bir sevgi ve alâka gösterdiğini beyan buyurmuştur:

"Ben, sona erdirme ve sıdk imamlığına oturmuş bir şekilde, 'Hatm-i evliyâullâh'la; yani 'Allah velilerinin Hatm'i' ile buluşup görüştüm. Onun hudutlanmış olan sırrı benden kaldırıldı. Ben onun elini kabul etmekle emrolundum. Onun Sıddîk'a ve sıdkı ile Sâdık olandan daha aşağıda bulunan Fâruk'a karşı çok mütevâzî olduğunu gördüm. Onun kulak tarafının hizâsında durdum; kulağıma ilkâ ettiği şeye işitip mülâkî oldum. Önünde neşredilip açılmış bir bayrak vardı.

Onun 'Hâtem'i;

'Nur üstüne nur'du.' (Nûr: 35)

Onu tanıyıp itibar gösteren kimseye, ondakinin benzeri gibi bir elbise giydiriliyordu. Nitekim Beyt'in güneşi de ondan hissesini almak için, benimkine benzer bir şekilde onun elini kabul etti; Hatm ise, 'Bu benim ehlimdendir!' dedi. Sonra bana bir söz sızdırdı ve ilettikleri ve söyledikleriyle bizi faydalandırdı. Devamla da, bahsi sürdürebilmek için imamlık tahtına doğru yürütmeye başladı. O bana neşeyle, atıf üstüne atıfta bulunuyordu. Fevkalâde bir sevgiyle üzerime düşüp, bana büyük bir sevgi gösterdi ve şöyle dedi:

'Ben gizli bir örtüyle geleceğim. Hiç şüphe yok ki Hatm benim! Benden sonra veli de yoktur, benim ahdimi taşıyabilecek kimse de yoktur. Benim yok olup gitmemle, süregelen zaman da yok olur; baştakilerle sondakiler birbirine kavuşur!'" ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ"; s.16, Bas.: Mısır, 1954)

Burada bir örtü var, içinde ne olduğu görülmüyor, örtüyü kaldırdığın zaman ne olduğu görülür. Allah-u Teâlâ'nın varlığı yaratıklarla örtülüdür. Yaratıkları kaldırdığın zaman altta O çıkar. Her yaratık böyledir. Onun için sen varlığını o perdede görürsen, perdeyi kaldırdığında O çıkar.

Muhyiddin-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin: "Bir şey var amma, ne olduğu bilinmiyor." dediği işte budur. Mahiyetini O bilir. Bunu Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri aslında açmış.

Allah-u Teâlâ onu insanlardan perdeleyip onların nazarından saklayacak, ismini-cismini herkes duysa da ruhâniyetine ve nurâniyetine hiç kimse vâkıf olamayacak. Beşeriyet onu ancak halkı selâmete erdirme yolunda yaptığı mücâdele ile tanıyacak, bundan başka hiçbir şeyini çözüp kavrayamayacaktır.

Şeyhü'l-Ekber Muhyiddîn-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü'l-evliyâ olan zâtla ilgili bir esrâr hazinesi ve apaçık bir keramet olarak kaleme aldığı "Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ" adlı kitabında, Hâtemü'l-evliyâ'nın dış görünüşüne ve ismine işaret ederek çok mühim bir hususu ortaya koymaktadır:

"Bil ki, velâyet bayrağının taşıyıcısı ve makâmın ve gayenin nihâyeti olan Hatm, hiç bilmezken 'Hatm' oldu ve cesedlenmiş bir rûhâniyyet ve müteaddit bir ferdâniyyet içinde, dilemeksizin ve tasarruf etmeksizin iş onda vâroldu. Hatm'in cismî işi gizli ve örtülüdür. Hatm ile ilgili olarak açığa çıkarılabilen ise, (onun) yalnız makâmî olan işidir." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ"; s.71+75. Bas.: Mısır, 1954)

Bu beyanların birçoğu akıl alacak, ilimle çözülecek mevzular değildir.

Bu bayraklılar, Nûr-î Muhammedî'nin yayılmasına ve insanları Allah ve Resul'ünde birleştirmeye gayret ediyorlar. Bütün gaye ve gayret iman kurtarmaktır.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah'a inanırsınız." (Âl-i imran: 110)

Bu Âyet-i kerime cihadçılar için en büyük müjdedir.

Bu şerefe nâil olmak mı hayırlıdır, yoksa dini dünyaya satıp hüsrana uğramak mı hayırlıdır?

Allah-u Teâlâ diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurur:

"(Hakikat) tohumlarını yaydıkça yayanlara andolsun ki!" (Mürselât: 3)

Hakikat erleri hiçbir kınayıcının kınamasından çekinmezler. Vazifelerini bihakkın yürütmek isterler. Hakikati tebliğ eder, duyurmaya çalışırlar, halkı Hakk'a götürürler ve her şeyden temizlerler.

Bu vazifedarlar hakikati duyurmak için dünyanın birçok yerlerine seferler düzenlerler. Bu cihadçılar nûr-i ilâhîyi ulaştırmaya çalışırlar, insanları irşad için uğraşırlar. Hakikati yaydıkça yayarlar ve iman kurtarırlar.

Âyet-i kerime'nin şerefine mazhar eden Allah-u Teâlâ'ya sonsuz şükürler olsun.

Bu kararmış zulümat bulutları, hiçbir kavmin yapamadığı cihadı yapan bu bayraklılarla dağılıyor, hakikat güneşi ile açılıyor, nur yayılıyor.

Bütün gaye ve maksatları Nur-i Muhammedî'nin yayılması, insanların Allah ve Resul'ünde birleşmesidir.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri diğer bir Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:

"İnsanları Allah'a çağıran, kendisi de sâlih amel işleyen ve 'Doğrusu ben Müslümanlardanım' diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?" (Fussilet: 33) 


  Önceki Sonraki