Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (282) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (86) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (86)
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (282)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Temmuz 2024

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (282)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (86)

"ED-DÜRRİ'L-MEKNÛN FÎ-ES'İLE MÂ KÂNE VE MÂ YEKÛN" ADLI MECMÛADA YER ALAN ESERLER ve İFŞAATLAR (5)

 

[57a, st. 6]

Kıyamet Ehlinin Mertebeleriyle İlgili Bir Mes'ele

(Mes'ele li-Ehl-i Merâtibü'l-Kıyâme) / 1

 

Ebû Abdullah [Muhammed bin Alî el-Hakîm et-Tirmizî] -rahmetullâhi aleyh- buyurdu ki:

Hamd'in sahibi ve onun ehli olan Allah'a hamd olsun!

Din mertebelerine ehil olanların her birine âit bayraklar vardır.

Karmaşıklık içinde olan ve doğru ile eğriyi birbirine karıştıranlar için ise ne mertebeler vardır, ne de bayraklar vardır!

Çünkü onlar, dînin fazîletli ve üstün kılınanlarının en üstününe ve en faziletlisine kıymet vermezler, onun hakkında yerine getirmeleri gerekeni de yerine getirmezler.

İşte onlar nefislerinin işgaline uğramış olan dünya ehlidir, kötü işler işlemeye ehil olanlar da onların ta kendileridir.

Öyle kimseler de vardır ki; onlar hâlisâne bir şekilde tevbe ederek, karmaşık işlerden ve karışıklıklardan kendilerini sıyırıp çıkarmışlardır.

Onlar ise iki konum üzeredirler:

Onların arasında "'İbâd = Kullar" konumunda bulunanlar,

Yine onlar arasında "Abîd = Kullaştırılmış" konumuna sahip olanlardır.

"Âbid = Kulluk eden"in çoğulu "İbâd", yani "Kullar"; "Abd = Kul olan"ın çoğulu ise "Abîd", yani "Kul kılınanlar"dır.

Onların hepsi de tevbeye ehil olanlardır. Nitekim karmaşık işlerin içinden sıyrılıp çıkarlar ve Allah'a yönelip O'na ulaşırlar.

Âbid" yani "Kulluk eden"; iyilik hasletlerinden herhangi bir hasletin içinde derinleşmiştir, Allah'a onun aracılığıyla 'ibadet eder. O, bu hasletlerle birlikte, yedi âzâsını koruyup muhâfaza etme ve farzları edâ edip yerine getirme hususunda istikâmet üzeredir.

"Abd", yani "Kul" olanın nefsine ise, haslet üzerine haslet izi sürmeden, O'na olan ubûdiyetini, kulluğunu bizzat Rabb'inin huzur-u ilâhisinde yerine getirtecek olanı ilkâ eder. İlkin hevâ ve hevesi son bulmasa da, daha sonra ikinci aşamada hevâ ve hevesi son bulup zevâle erer.

O, artık Rabb'inin huzur-u ilâhisindedir.

"Abîd", yani "Kul kılınan" kimse bir hazine gibidir; O onu amelininin yüksek ya da düşük olmasına hiç nazar etmeksizin kendi işlerinde kullanır.

Çünkü o, ilkin onu kendi nefsiyle başbaşa bırakır ve ondan kurtarır; ikincisinde ise Rabb'i onu bir hicâb (örtü) ile perdeleyip kendisine muvâfakat eder.

O Hakk'ı ve onun emrini tazîm edip yüksek tutar; sonra da "Kullar" konumunda ortaya çıkar.

Her âbid; yani "Kulluk eden" ise sadece iyi hasletlerden bir haslete tutunur. Onun bu mertebesi de [57b] yine dine göredir.

Allah, indirdiği Âyet'lerde, meselâ namaz üzerine "Namaz kılanlar" şeklinde anarak, ya da benzer şekilde "Oruç" veya mislince "Hacc"; örneğin "Cihâd" veya ona eşdeğer biçimde "Sadaka" ile ilgili olarak onların bu mertebesini senâ etmiştir.

İşte kıyamet gelip çattığında onlara, bağlı olduğu bu hasletle düğümlenmiş, bu mertebedeki hasletleriyle dosdoğru bir ihlâs üzere bulunduklarını gösteren birtakım bayraklar verilecektir.

Tâ ki bu mertebe ehlinin bayrakları altında yürüyünceye dek, bu mertebenin Sıdk'ından en çok payı alan kimseler de onları takip edeceklerdir.

"Abîd", yani "Kul kılınan"lar ise ilâhi yakınlık mertebelerinde bulunurlar.

Allah'a yakın kılınan her mukarreb, bununla hakîrleşmek için nefsine yüklenişine göre güç ve kuvvet bulur. İşte bu mertebeler lûtf-i ilâhi'nin öne geçtiği mertebelerdir, aynı zamanda gerçek amel işleyenlerinki de bu mertebelerdir.

İbtidâî mânâda amel işleyenler körlük içerisinde, amelleri de gösteriş ve riyâ içindedir.

İlâhi lütfa erişenler ise mertebelerine göre Melik'in kapısında toplanıp bir araya gelirler.

Burada ibtidâî amel işleyenlerin, nefislerinin hastalıklardan kurtulması hususunda âzâlarına amel işletmeleri de aynı şekilde gerçekleşir.

"Abîd", yani "Kul kılınan"ların O'nun meclisinde, Melik'lerinin katında toplanmaları da yine mertebelerine göre gerçekleşir.

Her lütfa eren kişi, Rabb'inden elde ettiği mânevi payın gücü ve kuvveti üzeredir.

İlâhi lütfa mazhar olup amel işleyen her kişinin mertebesi de, cennetten elde edeceği pay ve hissenin gücüne göredir.

Rabb'inden mânevi hisse almış olanlardan, ilâhi lûtfa mazhar olmuş her lütuf sahibi de, O'nun ahlâkının koruyucu gücünün üzerindedir.

Cennetten kendisine pay ayrılmış, amel işleyici olan her lütuf sahibi kişi ise, ilâhi cehd ve gayretin, içindeki ihlâs ve samîmiyetin ona bahşettiği sıdk ve doğruluğun gücü üzeredir.