"Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve selem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde:
"Kıyamet kopmazdan önce karanlık gece kıtaları gibi fitneler olacak. Bu karışıklıklar içinde kişi mümin olarak sabahlayıp kâfir olarak akşamlar, mümin olarak akşamlayıp kâfir olarak sabaha çıkar. Birçok kimseler azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini satarlar." buyuruyorlar. (Tirmizî: 2196)
Fitnenin vehametinden insan bir günde bu derece değişiklikler geçirecek, günü gününe saati saatine uymayacak, kalpler bozulacak, iman sâfiyeti kalmayacak.
Bir âhir zaman âlimi veya bir bölücü Allah-u Teâlâ'nın hükmüne aykırı bir söz söylüyor, o da: "Bu doğru söylüyor!" deyip tasdik ediyor, böylece azıcık bir dünyalık karşılığında dinlerini fedâ ediyorlar.
Bugün çok nazik bir zamandayız. Hava çok sert. Fırtına devam ededursun, biz ruhumuzu yükseltmeye çalışalım.
Allah'ımız kendi rızâsında bizi muhafaza buyursun, ayaklarımızı kaydırmasın."
Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
"Cenâb-ı Hakk'tan üç şey istedim ve kabul olundu:
Birincisi; Buhara kabristanında ne kadar mevta varsa cümlesine şefaat edip hepsi Hazret-i Allah'ın rahmetine gark olsunlar.
İkincisi; bu âli yola girenler makâm-ı vuslat ile müşerref olsunlar ve bu yol kıyamete kadar devam etsin, mürşidi eksik olmasın.
Üçüncüsü; hayatta vuslat müyesser olmadığı takdirde vefatlarından sonra kabirde terbiye devam edip vuslata vasıl kılayım..."
Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretlerimiz'in; "Sülükunu tamamlayamadan vefat eden bir müridanı kabrinde tekâmül ettireceklerine" dair beyanları hakkındaki bir suâl üzerine şöyle buyurdular:
"Allah'ımız onlara büyüklük vermiş, büyüklükle beraber akıllarını da merhametlerini de büyütmüş. Kendilerini unutmuşlar da, nasıl kurtarayım diye çırpınmışlar. Cenâb-ı Hakk akıllarına onu getiriyor, o dilekte bulunuyorlar.
Bunlar Hazret-i Allah'ın ikramından geliyor. Bunları başkası isteyemez. İstese de O istemedikçe isteyemez."
"Kardeşimiz zikrullah esnasında, ortası kurumuş ve toprak dolu bir ağaç görmüş. Toprağın içinde bir yeşillik varmış."
Buyurdular ki:
"Bugün iman kurumuş, iman ağacının ortasını da dolduruyorlar. Bir zamanlar bu ağacın kuruduğunu göstermişlerdi. O günden bu güne daha büyük tahribatlar oldu. Fakat Mevlâ onu yaşatmayı murad ederse, o doldurduklarının içine bir yaşlık ihsan eder ve dilediği kadar büyütür.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde buyururlar ki:
"Allah-u Teâlâ bu ümmete, her yüzyıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir." (Ebu Dâvud)
Her yüz senede bir bu din-i mübin'i irşad eden bir zâtın geleceğini müjdeliyor.
Durum çok korkunç çok da ümitli. Hazret-i Allah en büyük tehlikede en büyük ümit halk eder. Çünkü mülk O'nundur. Murad ettiği gibi yapar."
Bir rüyâ arzedildi:
"İsa Aleyhisselâm zuhur etmiş. Kardeşimize Efendi Hazretleri'ni sormuş. Halk hiç oralı değilmiş."
Şöyle buyurdular:
"Bugün bütün dünyayı büyük bir buhran sarmıştır. Bu buhran içerisinde Hazret-i Allah dilerse sevgilisini gönderir. Hazret-i Allah'ın murad ettiği kadar mücadelesini sürdürecek. Halkın umursamaması; halk zaten şaşkınlık içinde, dünya sarhoşluğuna dalmış gidiyor. Durum çok vahim efendim.
Abd-i acizin isminin geçmesinde ise gizli bir hikmet var."
•
Bir rüyâ üzerine sözleri:
"Bugünkü insanların iç durumlarını size gösteriyorlar. O merkep sürüsü, bugün çok bağırıp çağıran kimselerdir. Asıl sıfatları budur. O ışık saçan grup da müminlerdir.
O sürünün uçuruma doğru gittiğini görüşünüz, Cenâb-ı Hakk'ın onları helâk edeceğinin, Ümmet-i Muhammed'i ise muzaffer kılacağının alâmeti olsa gerek."
•
"Nefis ölümü hiç istemiyor. Ölmemek elimizde değil, fakat hazırlanmak elimizde. Her nefes bizi kabre çekiyor, boyna gidiyoruz. Dünya kökleşmeye değmez. Yolcu olduğumuzu bilip çantamızı elimize alalım. Elimizde hazır olsun, vakit-saat gelince hemen geçiveririz."
•
"Onun hali güzel kokuya benzer; o kokuyu taşıyan da ondan istifade eder. Güzel olduğu için, hem etrafını hem kendisini güzel yerlerde bulundurmaya çalışır.
Onun hali güzel bir bahçe gibidir; güllük-gülistanlığına baktıkça orada oturanın içi açılır.
Onun hali bir saadet ve istikamettir. Hallerden hallere geçer. Bu güzel haller onu Mevlâ'sı ile başbaşa bırakır.
Allah'ımız bu hali dilediğine ihsan eder, cümlemize de ihsan buyursun."