Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Başyazı - ABD - İSRAİL GAZZE'Yİ YOK EDİYOR, NİYETLERİ ÇOK KÖTÜ, BÜTÜN DÜNYA TEHLİKEDE! - Ömer Öngüt
ABD - İSRAİL GAZZE'Yİ YOK EDİYOR, NİYETLERİ ÇOK KÖTÜ, BÜTÜN DÜNYA TEHLİKEDE!
Başyazı
İsmail Yavuz
1 Temmuz 2024

 

"Andolsun ki İnsanlar İçerisinde, Müminlere En Şiddetli Düşman Olarak Yahudileri ve Allah'a Şirk Koşanları Bulursun."
(Mâide: 82)

"İsrailoğullarından Küfre Sapanlar Hem Davut'un Hem de Meryem Oğlu İsâ'nın Diliyle Lânetlenmişlerdir. Çünkü Onlar İsyan Etmişler, Sınırı Aşmışlardı."
(Mâide: 78)

"Musa, Tayin Ettiğimiz Vakit İçin Kavminden Yetmiş Kişiyi Seçti. Onları Bir Sarsıntı Tutunca, Dedi ki: "Rabb'im! Dileseydin Bunları da Beni de Daha Önce Helâk Ederdin. Aramızdaki Beyinsizlerin Yaptıklarından Ötürü Bizi Helâk Eder misin?"
(A'raf: 155)

"De ki: 'Allah Katında Bundan Daha Kötü Bir Cezanın Bulunduğunu Size Haber Vereyim mi? Onlar Allah'ın Lânetlediği, Gazap Ettiği, İçlerinden Maymunlar ve Domuzlar Yaptığı Kimselerle Tağut'a Tapanlardır.'"
(Mâide: 60)

"Amerika Demek Yahudi Demektir, Yahudi Demek Amerika Demektir." (Ömer Öngüt -Kuddise Sırruh-)

ABD - İSRAİL GAZZE'Yİ YOK EDİYOR,

NİYETLERİ ÇOK KÖTÜ, BÜTÜN DÜNYA TEHLİKEDE!

 

"Bir zamanlar da sizden: 'Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.' diye söz almıştık. Sonra da bunu kabul etmiş, (bu ikrarınıza) şâhit de olmuştunuz. Bu misakı kabul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan aslâ gâfil değildir." (Bakara: 84-85)

"Yahudilerin en büyük kin ve düşmanlıkları İslâm dinine ve müslümanlara karşı olmakla beraber kendi çıkarları için bütün insanlığı felâkete sürüklemekten geri kalmazlar. İnsanların inançlarında kararsızlık husule getirmek, fitne ve terör çıkarmak, hak dini bozmak için dinde olmayan şeyleri fısıldamak gibi icraatları yanında devletleri birbirine düşürmeye ve savaşlar tertip etmeye çalışırlar. Son birkaç yıldır uluslararası düzenin tarumar edilmesi pahasına icra edilen Ortadoğu işgalinde olduğu gibi tarih boyunca yaşanan ihtilallerin, savaşların, insanlar arasındaki fitne ve kavgaların birçoğunda yahudi parmağına rastlamak mümkündür." 

(Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)

 

İsrail büyük bir kibir ve çirkeflikle bütün dünyanın gözünün içine baka baka Filistin halkına karşı zulmüne, vahşetine, soykırımına devam ediyor. Dünya canlı yayında izliyor.

Bu zalim ve vahşiler, bu barbarlar, bu psikopatlar, kanla beslenen bu vampirler; işgal ettiği topraklarda yıllardır masum insanların evlerini, yurtlarını, bahçelerini, hayvanlarını gasp ederken büyük bir pervasızlıkla hareket ettiği gibi; masum sivillerin, çocukların, kadınların, yaşlıların canlarına kastederken de hiçbir vicdan azabı duymuyorlar. İnsani değerleri, insan hakları, uluslararası toplumun baskısı ... insanlık namına ne varsa çiğniyor, hiçbir şeyi, hiçbir değeri umursamıyor; Hitler'i aratmayan bir soykırım yapıyorlar.

İsrail bütün bunları Amerika'nın koruması, Avrupa'nın sessiz desteği sayesinde yapıyor. Amerika kendi içinde ve dünya milletleri nezdinde meydana gelen tepkiler sebebiyle göstermelik olarak ateşkesten bahsediyor, ancak İsrail'i durdurmak için hiçbir adım atmıyor. Amerikan kongresi dünyanın gözünün içine baka baka konuşma yapması için Netanyahu denilen katili Amerika'ya çağırıyor, taltif ediyor.

"Amerika demek yahudi demektir, yahudi demek Amerika demektir.

Şimdi Amerika ona karşı destek veriyor; 'Ben de yahudiyim.' diyor. Bütün dünya lânet ediyor. O da aynı lânetten alıyor. Şerefini kaybetti. Eskiden Amerika deyince bir şeydi, artık şerefini de kaybetti." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, 2004)

Bunlar sadece Filistin'i değil, bütün Ortadoğu'yu, hatta bütün dünyayı yakmak istiyorlar. Bu kadar büyük sapkın bir inanışları, içlerinde biriktirdikleri büyük bir kin ve düşmanlıkları var.

"Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür." (Âl-i imrân: 118)

Gazze'nin kuzeyini bombalarken insanlara "Güneye gidin" dediler. Güneye gitmeye çalışan sivil insanların araç konvoylarını vurdular. Sonra güneydeki şehirleri bombalamaya başladılar. İnsanlar en güneye Mısır sınırındaki Refah'a sığındılar. Refah'ı da bombaladılar. Bütün dünya bari Refah'a girme diye baskı yaparken Refah'taki mülteci çadırlarını bombaladılar; bebeklerin kafaları koptu, çocuklar, kadınlar, masum siviller yanarak can verdi.

Hastaneler, okullar, camiler, BM binaları, mülteci kampları, biçare insanların çadırları ... her yeri, her şeyi bombalıyorlar. Siviller can vermiş, bebek ölmüş, çocuk ölmüş umurlarında değil. Hastane bahçelerinden toplu mezarlar çıkıyor.

Bile isteye, doktorları, ambulansları, yardım konvoylarını, basın mensuplarını, basın mensuplarının evlerini, BM çalışanlarını, Filistinlilere yardım eden insanları hedef aldılar, öldürdüler, öldürmeye devam ediyorlar.

Gazze'yi attıkları tonlarca bombalarla, atom bombası atılmış gibi dümdüz edip harabeye çevirdiler.

Gazze'deki soykırımlarına Hamas'ı bahane gösteriyorlar, ancak Hamas'ın olmadığı işgal altındaki Batı Şeria'da da zulüm ve katliamlarını artırdılar. 7 Ekim'den bu tarafa Batı Şeria'da 500 Filistinli'yi öldürdüler.

Bir halk düşünün; Filistinlilere atılan bombaları, yapılan katliamı seyretmek için tepelere çıkıp masa sandalye kuruyor; atılan bombaları gördükçe sevinç gösterileri yapıyor, atlayıp zıplayıp şarkı söylüyor, müzik eşliğinde dans ediyor; masum insanların öldürülmesi ile, çektikleri işkenceler ile dalga geçen videolar hazırlayıp sosyal medyada yayınlıyor.

Geçmiş devirlerdeki zalim ve kâfirlerden hiçbir aşağı kalır yanları yok.

"Kahrolsun o hendeğin sahipleri! Tutuşturulmuş o ateşin.

Hani onlar o ateşin başına oturmuşlardı. Müminlere yapmakta oldukları işkenceyi seyrediyorlardı.

O müminlere kızmalarının sebebi de sadece Azîz ve Hamîd olan Allah'a iman etmeleri idi.

Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O'nundur ve Allah her şeye şâhittir.

İnanmış erkek ve kadınlara fitne yoluyla işkence edip, sonra tevbe etmeyenlere cehennem azabı vardır ve onlar için yangın azabı vardır.

İman edip de sâlih ameller işleyenlere ise, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.

Şüphesiz ki Rabb'inin yakalaması çok şiddetlidir." (Bürûc: 4-12)

Allah-u Teâlâ'nın kahretmesinden, O'nun yakalamasından daha dehşetli ve daha şiddetli bir şey tasavvur olunabilir mi?

Vay bu kâfirlerin haline! Vay bu zâlimlerin haline!

Herkes yaptığının karşılığını görecek, ama bugün ama yarın.

"O gün suçluları zincirlere vurulmuş olarak görürsün!

Gömlekleri katrandandır, yüzlerini ateş kaplar.

Bu, Allah'ın herkese kendi kazandığının karşılığını vermesi içindir. Doğrusu Allah hesabı çabuk görendir." (İbrahim: 49-51)

Ebedî cehennem bunlara haktır.

Bunlar hakkında Allah-u Teâlâ "Lânet" hükmü vermiştir:

"Bunlar Allah'ın lânetlediği kimselerdir. Allah'ın rahmetinden uzaklaştırdığı (lânetli) kimseye gerçek bir yardımcı bulamazsın." (Nisâ: 52)

"İnkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir." (Nisâ: 46)

Dünya tarihinde büyük zalimler, firavunlar geldi geçti. Bugünkü firavunlar ve avaneleri ise bunlardır. Hatta bunların vahşeti daha da büyüktür. Çünkü her şeyin canlı yayında seyredildiği bu iletişim çağında, ortak insani değerlerin ortaya çıktığı bir devirde, bütün dünya milletlerinin tepkisini dile getirdiği bir ortamda büyük bir vurdumduymazlıkla, büyük bir pervasızlıkla, bütün insani değerleri ayaklar altına alarak bu katliamı yapıyorlar.

Bütün bu katliamlara utanmadan bir de "Medeniyet" kılıfı giydirmeye çalışıyorlar. Kendilerini "Medeni" öldürdükleri masum sivilleri ve bebekleri "Medeniyet düşmanı, öldürülmesi gereken, zararlı insan" gibi görüyorlar. Eğer medeniyet zenginlik demekse, binalar yollar şehirler inşa etmek demekse Firavun'un da medeniyeti vardı.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri ABD Irak'ı işgal ettiği zaman yaptığı katliamlar üzerine şöyle buyurmuşlardı:

"Dinsizliğin ismini değiştirdiler "Medeniyet" dediler, vahşetin ismini değiştirdiler "Demokrasi" dediler:

Huzursuzluğun baş kaynağı Amerika oldu. İşte numune olarak Irak! Onların demokrasisi bu kadar, onların demokrasisi vahşetten ibaret!

Bu meziyet(!) onlara atalarından tevarüs etmiştir. Zira bütün Batı tarihi vahşet, katliam ve soykırımlarla doludur.

Cehennemin dereceleri olduğu gibi küfrün de dereceleri vardır.

Küfür ehli içinde İslâm'a, müslümanlara, insanlığa en büyük zararı dokunan ülke Amerika'dır.

Nitekim; dinsizliğin ismini değiştirdiler "Medeniyet" dediler, vahşetin ismini değiştirdiler "Demokrasi" dediler.

"Kendilerine: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın!' denildiği zaman, 'Biz ancak ıslah edicileriz.' derler." (Bakara: 11)

Amerika İslâm'a ve İslâm ülkelerine harp ilân etti. Hem haçlı nefreti ile hareket ediyor, hem de petrol ve ganimetlere konmaya çalışıyor. Ancak bu durum sadece bölgeyi değil, bütün dünyayı ateşe sürüklüyor. Büyük bir hızla 3. dünya harbine doğru ilerliyoruz." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Hâinlerin İçyüzü, s. 318, 1. baskı: 2006)

Binaenaleyh bunlar sadece insanları öldürmüyorlar; insanlığı, adaleti, medeniyeti, uluslararası kurumları, BM (Birleşmiş Milletler)'i öldürüyorlar.

Esasında kendilerini öldürüyorlar. Hem insanlık aleminin nazarında, hem de devletlerin hafızasında. Böylece kendi yok oluşlarını hazırlıyorlar. Tarih boyu hiçbir zalimin saltanatı uzun ömürlü olmamıştır. Ellerindeki güç kaybolduğunda arkalarında kimseyi bulamayacaklar.

Kendileriyle beraber Amerika ve Avrupa'yı da öldürüyorlar. "Batı" denilen Amerika ve Avrupa bunlara destek vermekle kendi değerlerini öldürdü, kendisini ayakta tutan bütün değerleri çiğniyorlar.

Bunlar tarafından kurulan Birleşmiş Milletler o kadar karar aldı, o kadar rapor yayımladı; bırakın soykırımı durdurmayı, kendi personelini, yardım çalışanlarını dahi koruyamadı. BM'i sırf İsrail'i desteklemek pahasına en başta Amerika öldürdü.

Kör-topal inşa edilmiş ne kadar uluslararası değer, uluslararası hukuk, uluslararası kurum varsa hepsini yerle yeksan ediyorlar.

Amerika BM'de ateşkes kararı alınmasını veto ediyordu, sonunda 10 Haziran'da BM'de ateşkes kararının alınmasına öncülük etti. Ama bu karar göstermelik. Çünkü Amerika bugüne kadar hiçbir zaman BM'de İsrail'e karşı yaptırım içeren bir karar alınmasına izin vermedi, veto etti. İsrail aleyhine alınan kararlar hep bir davet, çağrı hükmünde kaldı. İsrail bildiğini okudu, Amerika her türlü desteği verdi.

Amerika bu karara öncülük yapmakla aynı zamanda soykırım suçunun kendisine bulaşmasını da engellemeye çalışıyor. Zira İsrail o kadar pervasız ki bütün desteklerine rağmen Amerikalı siyasetçiler birgün bu suçtan mahkum olmaktan çekiniyor.

Ancak İsrail'in hiç böyle bir çekincesi yok.

Bütün dünyayı terörize ediyorlar. "Terör Devleti" tanımı öyle zorlama bir tanım değil, İsrail'i tam olarak ifade eden çok yerinde bir tanımdır.

Amerika ve Avrupa bu terör devletine destek vermekle "Medeniyet" iddialarına dair ellerinde ne kaldıysa hepsini yok ediyorlar, kendi kurdukları sahte medeniyeti kendi elleriyle yıkıyorlar. Eğer sahte olmasaydı, hukuk, adalet, insan hakkı gibi kavramları çiğneyip görmezden gelmezlerdi.

Bu dökülen kan Amerika'nın da elinde, Avrupa'nın da elinde. Bütün bu zulümleri Amerika'nın açık desteği, Avrupa'nın açık-kapalı destek ve suskunluğu sayesinde yapıyorlar. Bu vahşete bunlar da ortak oluyor. Amerika öteden beri askerî yardım olarak İsrail'e her yıl milyarlarca dolar para gönderiyor. İsrail Filistinlileri öldürmekte kullandığı bombaları o kadar hızlı tüketiyor ki, Amerika sürekli bomba sevkiyatı yapıyor.

Bu sebeple bu soykırımdan en başta Amerika en az İsrail kadar sorumludur. İsrail'e baskı yapmak bir tarafa, tam bir askerî destek veriyorlar. İsrail'e hiçbir ülke engel olamasın, saldıramasın diye gemilerini ordularını gönderiyor. İsrail'e müdahale etmek isteyen bir ülke olursa önce Amerika ile savaşması gerektiğini açıkça izhar ediyorlar. Bütün dünyanın insanlık namına ortaya koyduğu tepkilere ve baskılara kalkan olup İsrail'in elini kolunu serbest bırakıyorlar.

Öyle ki; demokratik hakkını kullanıp soykırıma dur demek için eylem yapan üniversite öğrencilerini, öğrencilere destek veren profesörleri tutukluyorlar, öğrencilerin diploma haklarını ellerinden alıyorlar. Böylece "özgür düşünce" adı altında nam salmış yılların köklü üniversitelerinin de köküne kibrit suyu döküyorlar, üniversiteleri de öldürüyorlar.

Çünkü bunların da içinde barbarlık var, insanlık düşmanlığı var, İslâm düşmanlığı var, sömürgecilik genlerine işlemiş, barbar niyetlerinin önünde engel gördükleri İslâm'a ve müslümanlara büyük düşmanlıkları var.

"Sen onların dinlerine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar aslâ senden hoşnut olmazlar." (Bakara: 120)

"Andolsun ki insanlar içerisinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve Allah'a şirk koşanları bulursun." (Mâide: 82)

Tarih boyu yaptıkları Haçlı seferleri bunların genlerine işlemiştir. Kin ve düşmanlıklarından bir eksilme olmamıştır.

"Bütün Batı'nın geçmişi vahşet ve katliamla doludur: Batı'nın geçmişi; vahşet, katliam, soykırım -hemen tüm insanlık suçlarının- tarihidir. Bu vahşet sadece insanların canlarına, mallarına kastetmekle yetinmemiş, maneviyatlarına, ahlâklarına, insanlıklarına da yönelmiş büyük bir tecavüzdür. Nitekim son birkaç yüzyıldır insanlık âlemini kasıp kavuran büyük harplerin ve katliamların tamamına yakını Batı kaynaklıdır." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Hâinlerin İçyüzü", s. 172)

Ve fakat dikkat ederseniz bunların bu vahşeti, müslümanların tevekkül ve metaneti bir yandan da insanların hakikat arayışlarını tetikliyor ve İslâm'ın yayılmasına sebep oluyor.

Yıllar yılı DAEŞ gibi terör örgütlerini kullanarak insanların hafızasına İslâm'ı terör dini gibi yerleştirmek için gayret ettiler, propaganda ve istihbarat çalışması yaptılar. Ancak dünya gördü ki, gerçek terörist bunlar imiş. Bunlar terörü devlet eliyle yapıyorlar. Bunu gören insanlar İslâm'ı araştırıyorlar, kendilerine yalan söyledikleri için idarecilerine büyük öfke duyuyorlar, içlerinden birçokları İslâm'la şerefleniyor.

İspanya, İrlanda, Norveç gibi bazı Avrupa ülkeleri Filistin'i tanıma kararı aldılar. İngiltere İşçi Partisi iktidara gelirse Filistin'i tanıyacağını açıkladı. Bu zulüm ve vahşet kendi içlerinde Avrupa ve Amerika'da bile tepkilere sebep oluyor. Dünyanın gözleri açılıyor. Şu ana kadar Filistin'i devlet olarak tanıyan ülkelerin sayısı 147 oldu.

Binaenaleyh küfür düzeni aslında kendi kendini yok ediyor ve Hadis-i şerif'lerde müjdelenen İslâm devirlerinin çok yakınındayız.

Kendi sonlarını hazırlayan bir süreci kendi elleriyle başlattılar, farkında değiller. Nasıl ki, Firavun ve Nemrut gibi zalimler ibret-i âlem için daha bu dünyada helâk olup gitmişlerse bunların da kurdukları sahte düzenin yıkılması mukadder, âkıbetleri yakındır.

Ancak bunların biraz daha ruhsatları var, müslümanların da cezaları var. Çünkü seyyiat zamanı, her türlü ahlâksızlık, her türlü küfür, her türlü fitne yayılmış durumda. Müslümanların gönülleri paramparça. Bu yüzden küffar bu kadar yol buluyor.

Önümüzde büyük harpler, büyük afatlar var. Herkes cezasını çekecek, nihayetinde Allah-u Teâlâ muzafferiyeti İslâm'a verecek.

"Müslümanların cezaları var, cezalarını çekiyorlar. Müslümanların cezası bitince onların cezası başlayacak." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-)

Bütün dünya bunlardan ikrah etti, daha da edecek.

 

Yahudilerin Tarih Boyu Biriktirdikleri

Hastalıklı Ruh Hâli ve Sapkın İnancı:

İsrail'in icraatlarına ve İsrail halkının söz ve hareketlerine bakarsanız ne kadar sapkın bir inanç, ne kadar hastalıklı bir ruh hali içinde olduklarını görürsünüz.

Tarih boyu yahudilerin atalarının bir kısmı peygamberlerin izinden giden müslümanlar iken birçokları da yoldan çıkmış, Allah-u Teâlâ'ya isyan etmiş, hatta peygamberlerini öldürecek derecede sapıtmışlar, Allah-u Teâlâ'nın bir azabı olarak da çeşitli musibetlere uğramışlar, savaşlar ve sürgünler yaşamışlardır.

"Her ne zaman onlara hoşlarına gitmeyen hükümlerle bir peygamber gelmişse; bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler." (Mâide: 70)

Yahudiler Kur'an-ı kerim'de de haber verilen bu tarihi gerçeklerden ders alacakları, istikametlerini düzeltip hak ve hakikate tâbi olacakları yerde, adeta kendi ırklarını ilâhlaştırmışlar, diğer bütün milletlere karşı kin ve düşmanlık biriktirmişlerdir. Resulullah Aleyhisselâm'ın geleceğini ve vasıflarını bildikleri hâlde sırf kendi milletlerinden olmadığı için, bile bile ona karşı düşmanlık etmişlerdir. Abdullah bin Selâm gibi önde gelen bazı yahudi âlimleri iman etmişler ve fakat hemen hemen tamamına yakını küfür ve inatlarında devam etmişlerdir.

Bu hastalıklı inanç yapıları sebebiyle Resulullah Aleyhisselâm'a ve müslümanlara karşı özellikle ayrı bir kin ve kıskançlık duyuyorlar, düşmanlıkta her milletten daha ileri gidiyorlar.

Cenâb-ı Hakk yahudilerin öz niyetini şöyle haber veriyor:

"Andolsun ki insanlar içerisinde, müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri bulursun." (Mâide: 82)

Kendi peygamberlerini öldüren, kendi içlerinden çıkan İsa Aleyhisselâm'ı öldürmeye teşebbüs eden, çarmıha germek isteyen bir milletten başka ne beklenebilir?

"(Yahudiler gizlice) tuzak kurdular. Allah da onların tuzaklarına karşılık verdi. Allah tuzak kuranlara karşılık vermekte en güçlü olandır.

O vakit Allah şöyle buyurdu: 'Ey İsâ! Ben seni eceline yetireceğim ve seni nezdime yükselteceğim, seni inkâr edenlerden tertemiz ayıracağım, sana tâbi olanları kıyamet gününe kadar inkâr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra da dönüşünüz bana olacak. İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim. İnkâr edip kâfir olanları, dünyada da ahirette de şiddetli bir azaba çarptıracağım. Onların hiç yardımcıları da olmayacak.'" (Âl-i imran: 54-56)

Başlarına gelen musibetler, sürgün ve savaşlar kendi elleriyle işledikleri yüzünden olduğu hâlde, kendilerini düzeltecekleri yerde, tarih boyu karşılarına çıkan bütün milletlere karşı tarihi bir kin ve düşmanlık biriktiriyorlar ve neredeyse bütün dünya milletlerini hasım görüyorlar. Bunun bir sonucu olarak ve yahudi hahamları tarafından tahrif edilmiş kitaplarının da tesiri ile başkalarına karşı yaptıkları her türlü hile ve zulmün kendilerine verilmiş bir hak olduğuna inanıyorlar.

"Sen kendileriyle andlaşma yaptığın halde, onlar her defasında hiç çekinmeden andlaşmalarını bozarlar." (Enfâl: 56)

"Kitap ehli olmayan Araplar'ın ve sâir kimselerin (hakkını yemekten dolayı) üzerimize bir sorumluluk yoktur derler." (Âl-i imrân: 75)

Ne yaparlarsa yapsınlar cennete gireceklerine inanıyorlar.

"Dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz." (Bakara: 80)

Bugün BM nezdinde olsun, dünya devletleri tarafından olsun, kendilerine yönelen her türlü eleştiriyi ve alınan kararları büyük bir kibir, kin ve nefretle karşılamaları, her kararın arkasından büyük bir vahşet işlemeleri, mütemadiyen işgallerine, zulümlerine, soykırımlarına devam etmeleri bundandır.

Gizli-açık ele geçirdikleri film ve müzik sektörlerini ve sonrasında ortaya çıkan sosyal medya mecralarını insanlığın ahlâkını bozmak, insanları dejenere etmek, sapkınlıkları artırmak için bilinçli bir şekilde kullanmalarının arkasında da bu sapkın inanış vardır. Ahlâksız filim sektörlerinin sahipleri de bunlardır. Bunlar insanlığın düşmanlarıdır.

"İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik görürsün!" (Mâide: 13)

Bugün Filistin'de yaşanan zulüm ve vahşeti kendilerine Allah tarafından verilmiş bir hak; bu yaptıklarının yanlış olduğunu söyleyen bütün dünyayı, bütün insanları da kendilerine düşman olarak görüyorlar.

Uluslararası Adalet Divanı'nın, 24 Mayıs'ta, İsrail'in Gazze'nin Refah kentindeki askeri operasyonlarını, saldırılarını ve diğer faaliyetlerini acilen durdurması gerektiğine hükmetmesinden yalnızca üç gün sonra İsrail Refah'ta mültecilerin sığındığı bir çadır kenti bombaladı, bebekleri, kadınları katletti. Bütün dünya kafası kopmuş, yanmış bebek cenazelerinin görüntüleri karşısında şok oldu. Adeta bütün dünyaya meydan okudular; "siz ne yaparsanız yapın katliam yapmamızı, yakıp yıkmamızı engelleyemezsiniz" demek istediler.

En son 3-4 esir kurtarmak için Nuseyrat Mülteci kampına yaptıkları ABD destekli operasyonda 274 Filistinli sivili katlettiler. Özellikle Batılı devletler hemen İsrail'e esir kurtardınız diye tebrik mesajları gönderdi. Hiçbirisi öldürülen kadın ve çocuklardan, katledilen 274 insandan bahsetmedi. Çünkü müslüman idiler!

"Kâfirler sizin apaçık bir düşmanınızdır." (Nisâ: 101)

İşte bunların içindeki küfrü ve azgınlığı bu kadar büyük. Öyle bir kibir içindeler ki; kendilerinin seçilmiş bir millet olduklarına, Allah'ın yaptıkları her şeyi onayladığına, her türlü sapkınlıklarına rağmen kendilerinin mutlaka cennete gireceğine, bütün insanlığa karşı bir zafer kazanacaklarına, karşı gelenleri yok edip kendi krallıklarını kuracaklarına, bunun Allah'ın vaadi olduğuna inanıyorlar.

Kibirleri o kadar büyük ki, kendi ırklarını öyle ilâhlaştırmışlar ki; Allah-u Teâlâ'yı memur gibi görüyorlar, O'nun iradesini yönetebileceklerini, yönlendirebileceklerini, O'nun iradesine rağmen kendi arzularını yürütebileceklerini vehmediyorlar. Büyü yapmak, fitne çıkarmak dahil her türlü küfrü ve alçaklığı kullanarak arzularını yerine getirmek için çalışıyorlar.

"'Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz.' (derler.)" (Mâide: 18)

İşte bunlar bu büyük küfürleri sebebiyle Allah tarafından lânetlenmiş, tardedilmiş ve kendilerine ebedî cehennem vadedilmiştir:

"Kitabı elleriyle yazıp da, sonra onu az bir pahaya satmak için: "Bu Allah katındandır." diyenlerin vay haline! Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandıkları vebalden ötürü vay haline onların!

Bir de dediler ki: "Sayılı birkaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz." De ki: "Siz Allah katından bir söz mü aldınız? Öyle ise Allah aslâ sözünden caymaz. Yoksa sizler Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?"

Hayır, öyle değil! Kötülük işleyip suçu kendisini kuşatmış olan kimseler, işte bunlar cehennemliktirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır." (Bakara: 79-81)

Bunların durumu ve âkıbeti budur.

Büyük zulüm ve gaddarlıkla öldürüp şehit ettikleri masum müslümanların varacağı yer ise içinde ebedî kalacakları cennet yurdudur:

"İman edip de sâlih ameller işleyenler ise cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır." (Bakara: 82)

 

Yahudi İtirafı:

Askerlik görevini 25 yıl boyunca İsrail ordusunun (IDF) İstihbarat Bölümü'nde yapmış ve halen Bar-Ilan Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışan Siyonist Dr. Mordechai Kedar bir İsrail televizyonunda geçen yıl Gazze halkı hakkında konuşurken müslümanların ve yahudilerin inançlarını kıyaslarken şunları söylemişti:

"Bakın Kur'an'da Allah sabredenlerle beraberdir... İbranicede sabrı bu şekilde lanse eden bir kelime yok. ... Onlar Allah için yaşıyorlar, onlar cihad için savaşanlardır. Biz ise İsrail'in özgürlüğü için savaşanlarız. Biz kutsal bir savaş yürütmüyoruz. ... Bir gün Tzipi Livni ile bir tartışma yaşadım. Ona dini inançları onları yönetiyor dedim. Onlar için en önemli olan ve en merkezi oyuncu Allah'tır, bizdeki ilâhı ise yedeklerde oturtturuyoruz dedim. ... Bizimle onların arasındaki en önemli fark budur."

Burada dikkat edilmesi gereken husus, yahudilerin dinlerini dünyevî amaçlara dönük, siyonizmde ifadesini bulan sapkın bir ideolojiye indirgemeleri ve Allah'ı da "kendilerine dünya saltanatı vaad eden" bir şahsiyet konumuna indirgeyerek, kendi ırklarını ilâhlaştırmış olmalarıdır.

Bu küfrün Allah katında elbet bir cezası var. Ahirette de var, dünyada da var. Onlar kendileri için bir kehanet uydurmuşlar ancak Allah-u Teâlâ'nın resulü, ahir zaman peygamberi Muhammed Aleyhisselâm onların âkıbetini şöyle haber veriyor:

"Allah yahudileri de hezimete uğratacaktır. Artık Allah'ın yarattığı yaratıklardan arkasında bir yahudinin saklanıp da Allah'ın konuşturmayacağı hiçbir şey kalmayacaktır. 'Ey Allah'ın müslüman kulu! İşte bu bir yahudidir. Gel de onu öldür!' demeyen ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir duvar, ne de bir hayvan olacaktır. (Yalnız Gargad ağacı bu hükmün dışındadır. Çünkü bu ağaç onların ağaçlarındandır, konuşmayacaktır.)" (İbn-i Mâce: 4077)

 

Gazze'de Yaşanan Akıl Almaz Zulüm:

Gazze sekiz aydır bombalanıyor. Çocuklar, bebekler öldürülüyor, vicdanların kaldıramayacağı sahneler peşi sıra, mütemadiyen yaşanıyor.

İsrail;

Güvenli bölgeye gitmek isteyen sivil konvoyları yollarda savaş uçakları ile vuruyor.

Yaralıya müdahele etmek isteyen doktorları vuruyor.

Hastaneleri en büyük bombalarla vuruyor. Doktorları, hastane müdürlerini savaş esiri gibi sürükleyerek tutukluyor.

BM'e ait okulları, mülteci kamplarını, bizzat BM çalışanlarını vuruyor.

Su almaya çalışan çocukları, sivilleri vuruyor.

Açık alanda oynayan çocukların ortasına bomba atıyor.

Yardım tırları yahudiler tarafından durdurulup yardım malzemeleri yağmalanıyor, sağa-sola saçılıyor.

Ambulansları, sağlık çalışanlarını vuruyor.

Bir anne çocuklarına yiyecek aramak için dışarı çıkıyor, keskin nişancılar tarafından vuruluyor.

Haber yapan basın mensubu çekim yaparken ailesinin yaşadığı evi bombalanıyor, çocukları öldürülüyor. Basın mensupları öldürülüyor.

Binlerce insan açlık savaşı veriyor. Çoğu çocuk 37 kişi açlıktan öldü.

İsrail; bir teröristin, bir terör örgütünün yaptığı, yapmak isteyeceği her türlü vahşet ve sivil katliamını yapıyor, daha ötesi bebekleri, çocukları öldürüyor. "Terör devleti" sıfatını ziyadesiyle hakediyor.

Gazze'de ölenlerin sayısı 40 bine, yaralıların sayısı 90 bine dayandı. Ölenlerin 15 binden fazlası çocuk ve bebek. Bir o kadarı kadın. Yıkılan, bombalanan binaların, evlerin enkazından çıkartılamayan binlerce şehid var. Sokaklarda cesedi çürüyen, köpekler tarafından parçalanan şehidler var. Geri dönenler buldukları bu cesetlerden kalan kemikleri defnetmeye çalışıyor.

DSÖ'nün Filistin ofisi geçen ay yaptığı açıklamada, 7 Ekim'den bu yana sağlık hizmetlerine yapılan 464 saldırıda 727 kişinin hayatını kaybettiği ve 933 kişinin de yaralandığı bilgisini verdi.

Gazze'de gönüllü olarak Refah hastanesinde görev yapan ABD'li hemşire Monica Johnston 19 Mayıs'ta ABD'de yaşadığı yer olan Portland'a gözyaşları içerisinde döndü. Gördüklerini anlatırken "Sabun, el dezenfektanı ve hastalara çarşaf olmadığını gördük. Bu yüzden yoğun bakım ünitesine geldiğimizde, bu plastik örtülerin üzerinde, kan ve sıvı havuzunda yatan, üzerlerini değiştirecek hiçbir şey olmayan hastaları buluyorduk." diye konuştu.

İsrail sistematik bir şekilde Gazze'de Filistinlilerin evlerini, mahallelerini bombalarla yıkıp yok ediyor.

İngiltere merkezli uluslararası sivil toplum kuruluşu Save the Children, Gazze'de 21 bine yakın çocuğun ailesinden ayrı, enkaz altında, gözaltında olduğunu, isimsiz veya toplu mezarlara defnedildiğini açıkladı.

Ateşkes anlaşmasının konuşulduğu günlerde 8 Haziran'da İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin ortasındaki Nusayrat Mülteci Kampı ile çeşitli bölgelere düzenlediği hava ve kara saldırılarında 300'e yakın sivil, kadın, çocuk can verdi, en az 400 kişi de yaralandı. Filistinli yetkililer, yaralıların getirildiği El Aksa Şehitleri Hastanesi'ndeki durumun felâket olduğunu duyurdu.

Bu vahşetin, kanın baş sorumlusu, uluslararası mahkemelerin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı bir ülkenin başındaki başbakanı Netenyahu'nun hükümetinde itiraz eden, istifa tehdidi savuran bakanlar var. Bu bakanların yapılan katliamlara tepki göstermelerini bekliyorsunuz değil mi? Ama hayır. Bu bakanların başbakana olan tepkileri daha gaddar davranmadığı için. Böyle bir ülkeden bahsediyoruz.

İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Ben Gvir: "Gazze'yi tamamen ele geçirmeli, yerleşim yerleri kurmalı ve Filistinleri göndermeliyiz." dedi.

Maliye Bakanı Bezalel Smotrich Gazze Şeridi'nde yahudi yerleşim yerlerinin yeniden kurulması çağrısında bulundu. "Savaşçılarımız Gazze Şeridi'ni fethedecek. Gerçeği söylemek gerekirse yerleşimin olmadığı yerde güvenlik de olmaz." dedi.

Yahudi haham Eliyahu Mali: "Şeriatımızın buyruğu kadın, çocuk, yaşlı tüm Filistinlilerin öldürülmesi üzerine" diyor.

İsrail askerleri, Gazze'de işledikleri savaş suçlarını sevinç naraları atarak kutluyor. Bir camiyi patlayıcı ile yıkmadan önce kaydettikleri videoda: "Tanrının izniyle dinamitli bir şabat geçirin. Burayı İsrail ulusu için havaya uçuruyoruz, sizin için bir patlama hazırlıyoruz. Bir camiyi havaya uçuruyoruz, artık cuma namazı yok." ifadelerini kullanıyor.

İsrail teröristleri evine dönmeye çalışırken şehit edilen bir Filistinlinin cenazesini iş makinesiyle dolaştırırken çektikleri resimleri gülücük emojileri ve müzikle sosyal medyadan paylaşıyor.

ABD Başkanı Joe Biden ise Refah'a saldırılar hususunda İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, Washington yönetiminin endişelerini göz ardı etmediğini belirterek, "Sanırım beni dinliyor. Tam gaz Refah'a gireceklerdi, Refah'ı tamamen işgal edeceklerdi, şehri alacaklardı, tam güçle hareket edeceklerdi. Bunu yapmadılar." diye konuşuyor.

İftihar ettiği şeye bak! Al birini vur ötekine.

İsrail ordusu Gazze ile Mısır arasındaki kara sınırını işgal ediyor. Amerikan ordusu da Gazze'de sahile 230 milyon dolara yüzer liman yapıyor. Güya yardımları ulaştırmak için. Amaçları; Gazze'yi tamamen ablukaya almak; silah yapımında kullanılabilecek tek bir parça bile içeriye sokmamak; böylece daha rahat bir işgal ve zulüm yapmak.

 

Batı Şeria'daki Zulüm:

Bilindiği üzere Filistin dediğimiz coğrafya fiili olarak 2 parça halinde. Doğu Kudüs'ü de içine alan Batı Şeria ve Gazze.

Savaştan önce Gazze'nin etrafı İsrail tarafından abluka altındaydı ancak içinde İsrail askeri ve yahudi yerleşimci yoktu. Batı Şeria ise tamamen İsrail işgali altında bir yer. İsrail askeri istediği eve giriyor, istediği işyerini yıkıyor. Yahudi yerleşimciler bir bölgeye yerleşmek istedikleri zaman, oranın sahibi olan Filistinlileri silah zoruyla, bazen de öldürerek sürüyor, kendi evini yapıyor. Filistinliler bir kasabadan başka bir kasabaya geçmek için, ya da İsrail tarafındaki işine, hastaneye gitmek için İsrail askerî kontrol noktasından geçmek zorunda kalıyor. Saatlerce kapıda bekliyor. Bazen de sorgusuz sualsiz öldürülüyor. Yahudi yerleşimciler omuzlarında askerî tüfeklerle dolaşıyor, silahsız Filistinlilere ateş ediyor, öldürüyor, yaptığı yanına kâr kalıyor.

Batı Şeria'da Hamas yok. Buna rağmen 7 Ekim'den bu yana Batı Şeria'daki zulüm de korkunç boyutlara ulaştı. BM, işgalci İsrail'in, Batı Şeria ile Doğu Kudüs'te 7 Ekim 2023'ten sonra üçte biri çocuk olan 500'den fazla Filistinliyi öldürdüğünü açıkladı.

Batı Şeria'da motorsiklet ile giderken, ya da yolda yürürken bir saldırıya uğrayıp hayatınızı kaybetmeniz işten bile değil.

Kudüs'teki eski çarşıda tüfekle dolaşan İsrailli bir işgalci, bir Filistinliyi vurdu. İsrail askerleri saldırganı tutuklamak için değil, korumak için koştu. İsrailli yerleşimci (yani işgalci, gaspçı, hırsız) siviller (!) makineli tüfeklerle dolaşıyor ve sürekli Filistinlileri katlediyorlar.

Çünkü niyetleri bozuk ve çok kötü. İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich: "Batı Şeria'yı da Gazze gibi harabeye çevirmemize çok az kaldı." diyor. Bunların bakanları böyle, halk da böyle.

"Onlar size fenalık etmekten aslâ geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür." (Âl-i imran: 118)

 

21. Yüzyılda Cahiliye Devri Zulmü Yaşanıyor:

Cahiliye döneminde Araplar kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. Bugün güya insanlık çağ atladı, medeni bir dünya kuruldu; oysa Gazze'de canlı yayında binlerce çocuk katlediliyor.

Şimdi sormak lâzım: Sizin 1400 yıl önceki cahiliye devri putperestlerinden aşağı kalır yanınız var mı?

Bu yaptıklarınızın hesabını vermeyeceğinizi mi zannediyorsunuz?

O dehşetli kıyamet gününde Allah-u Teâlâ'nın huzuruna çıktığınız zaman haliniz nasıl olur?

Allah-u Teâlâ Tekvir Sure-i şerif'inde dehşetli kıyamet sahnelerini şöyle haber veriyor:

"Güneş katlanıp dürüldüğü zaman.

Yıldızlar kararıp döküldüğü zaman.

Dağlar yürütüldüğü zaman.

Doğurması yaklaşmış develer başıboş bırakıldığı zaman.

Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman.

Denizler kaynatıldığı zaman.

Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiği zaman." (Tekvir: 1-7)

Allah-u Teâlâ bu dehşetli kıyamet sahnelerini haber verdikten sonra başka bir sahneyi şöyle beyan buyuruyor:

"Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman." (Tekvir: 8-9)

Diri diri gömülen kız çocuklarına niçin öldürüldüğünü soran Allah-u Teâlâ bombalarla diri diri yakılarak öldürülen bebeklere, çocuklara niçin öldürüldüklerini sormayacak mı?

Allah-u Teâlâ onların niçin öldürüldüğünü elbette biliyor. Ancak bu zâlimlerin, bu sapkınların, bu kâfirlerin yaptıkları karşısında tir tir titretmek, azaplarına azap katmak için gadab-ı ilâhî'sinin bir tecellisi olarak çocuklara soruyor "Günahınız neydi de diri diri gömüldünüz?"

Âyet-i kerime'lerin devamında bu dehşetli kıyamet sahneleri sıralanmaya devam ediyor:

"Amel defterleri açıldığı zaman.

Gök yerinden koparıldığı zaman.

Cehennem alevlendirildiği zaman.

Cennet yaklaştırıldığı zaman.

Kişi önceden ne hazırladığını bilecektir." (Tekvir: 10-14)

İşte 15 bin çocuğu öldüren, okulları, hastaneleri bombalayan bu alçak zâlimlerin âkıbeti de budur. O dehşetli kıyamet gününde öldürdükleri çocukları gördükleri zaman bunlar da "Önceden ne hazırladıklarını bilecekler."

Binaenaleyh Allah-u Teâlâ adil-i mutlaktır, hiçbir cezası yersiz ve adaletsiz değildir.

İsrail'in bu vahşetini gören insanlar Allah-u Teâlâ'nın ezelî ve ebedî ilmi ile bunların ve bu gibi zâlimlerin hakkında verdiği hükmün ne kadar yerinde olduğunu görüyorlar ve ilâhî adalet karşısında acizliklerini itiraf ediyorlar.

 

Guantanamo'yu Hatırlatan İsrail Hapishanelerindeki Zulüm:

İsrail'in Gazze'de, Batı Şeria'da sorgusuz sualsiz alıkoyduğu Filistinlileri tuttuğu hapishane ve gözaltı merkezlerinde Filistinlilere insanlık dışı muameleler ve işkenceler yapıyor.

İsrail hapishanelerinde yaşanan felâketin boyutu çok büyük. Benzeri görülmemiş, korkunç, insanlık dışı yaşam koşulları sebebiyle İsrail hapishaneleri binlerce Filistinli esir için toplu mezar haline geldi. Filistin hükümetine bağlı Esirler ve Serbest Bırakılanlar Bakanlığı, İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana alıkoyduğu Filistinliler'den 36'sının işkence altında öldüğünü duyurdu. İşkence altında sağlığını kaybeden, aklını yitiren Gazzelilerin videoları yürekleri dağlıyor.

İsrail ordusu Batı Şeria'da bulunan Cenin Mülteci Kampı'na düzenlediği baskında yaralı Filistinli'yi kızgın sıcakta askeri aracın üzerine koyup götürürken görüntülendi.

Amerikan New York Times (NYT) gazetesi, İsrail'deki Sde Teima adlı askeri gözaltı merkezindeki insanlık dışı muameleleri gösteren bulguları yayımladı. "İsrail'in Gazze'yi işgal etmesinden bu yana Sde Teiman askeri üssü, suçlama veya yasal temsilci hakkı olmaksızın gözleri bağlı ve elleri kelepçeli tutuklularla doldu." alt başlığıyla verilen haberde, Mayıs ayı sonunda üste 4 bin Filistinli'nin bulunduğu, her bir kişinin hakkında bir suçlama olmadan yürütülen sorgulama sürecinin yaklaşık 3 ay sürdüğü ve bu süre zarfında söz konusu kişilerin çeşitli işkencelere maruz kaldığı vurgulandı. Son 6 ayda en az 35 tutuklunun çeşitli sebeplerle hayatını kaybettiğini kaydeden ve isminin açıklanmasını istemeyen bazı yetkililer, kimi tutukluların üsten ayrıldıktan kısa süre sonra hayatını kaybettiğini söyledi. NYT muhabirine gözaltı merkezindeki zorlu günlerini anlatan Muhammed el-Kurdi isimli Gazzeli ambulans şoförü, "32 gün tutuklu kaldım ama 32 yıl gibi geldi." dedi. Younis al-Hamlawi isimli sağlık görevlisi de hasta taşırken İsrailli askerlerce gözaltına alındığını, üsse getirilince Hamas'a yardım etmekle suçlandığını ve sorgulaması sırasında sürekli aşağılayıcı muamelelere maruz kaldığını aktardı, İsrailli bir askerin uyguladığı işkence sonucu vücudunun o bölgesinin ciddi şekilde kanadığını ve dayanılmaz bir acı yaşadığını anlattı. Elektrikli tellerle kaplı bir sandalyeye zorla oturtulduğunu, defalarca şoka girdiğini ve sağlığının ciddi şekilde bozulduğunu söyledi.

Haberde Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansının (UNRWA) hazırladığı ve basına sızan bir rapora göre İsrailli askerlerin, bazı Filistinli tutukluları çok sıcak metal bir çubuğa zorla oturttuğu ve bazı tutukluların bu işkence sonrasında hayatını kaybettiği iddiasına yer verildi.

NYT, tutukluların etrafı açık bir alanda gözleri bağlı olarak günde 18 saate kadar elleri kelepçeli şekilde yerde sessiz şekilde oturtulduğu, Sde Teima'ya girip çıkan tutukluların ortalama 20 kilogram zayıfladıkları bilgisine yer verdi.

 

Ne Yapmamız Lâzım:

Küffarın, yahudinin niyeti çok büyük. Bu yüzden bu savaş, Gazze'nin işgali ile, müslümanların katledilip soykırım yapılması ile bitmeyecek. Bu hadisenin başka yerlere evrilmesi, başka hesapların devreye alınması, yeni harplerin, dünya harbinin çıkması ihtimali var. Bu ateş nerede durur belli değil.

Gerek dünya, gerek İslâm ülkeleri bu katliam ve soykırıma karşı gösterilmesi gereken tepkiyi göstermiyor, yapılması gereken müdahaleyi yapmıyor. Bu hadiseyi daha çok bir baş ağrısı gibi görüyorlar ve bir an evvel bitmesini bekliyorlar. Gündemin arkasına düşürüyorlar. Öldür, kes, biç ama ses yok. Kanıksattılar.

Oysa bu tavır bu katillerin arzu ve heveslerini kamçılıyor. Zira yaptığı işin suç olduğunu bilen bu katiller karşılarında ciddi bir tepki göremeyince içlerinde gizledikleri çok daha büyük niyetlerini gerçekleştirmek için cesaretleniyorlar. Kimse bize bir şey yapamaz, bütün dünya bir araya gelse bize dokunamaz diye düşünüyorlar.

21 Ağustos 1969'da fanatik bir Avustralyalı Mescid-i Aksa'yı yakmış, bu hadise bütün dünyada büyük yankı uyandırmıştı. O tarihte İsrail'in başbakanı olan Golda Meir müslümanların vurdumduymazlığını şu sözlerle ifade etmişti: "O gece sabaha kadar korkudan uyuyamadım. Zannediyordum ki, müslümanlar dört bir taraftan İsrail'e girecekler. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. İşte o zaman idrak ettim ki: Biz dilediğimizi yapabiliriz, zira müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir."

Binaenaleyh müslümanlar, İslâm ülkeleri yekvücut olmadıkça İsrail durmaz.

Kimden korkuyoruz, yahudiden mi, Allah-u Teâlâ'dan mı?

Dünya Filistin Devleti'ni tanıdı, Avrupa ülkeleri tanımaya başladı. İslâm ülkelerinin dünyayı ayağa kaldırmak için, öncü olmak için hepsinin ayağa kalkması gerekmez mi? Amerika'nın, Avrupa'nın bir şeyler yapmasını mı bekleyeceğiz?

Kardeşlerimiz ölüyor, öldürülüyor, soykırım yapılıyor. İki milyar müslüman var, neyi bekliyoruz?

Bütün dünyaya: "Zulüm var, katliam var, soykırım var, senin adaletin, vicdanın yok mu, hani senin insan hakların?" diye sesleniyoruz. Uluslararası Adalet Divanı kararlar alıyor.

Bununla mı yetineceğiz?

Biz müslümanlar olarak "Bu çağrıyı yaptık, Uluslararası mahkeme de harekete geçti, işimiz bitti" mi diyeceğiz?

Hazret-i Allah "Sen bir müslüman olarak ne yaptın?" diye soracak, mesul tutacak.

Allah-u Teâlâ:

"Müminler kardeştirler." buyuruyor. (Hucurât: 10)

Kardeşlerin öldürülüyor, katlediliyor, sen ne yapıyorsun?

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Komşusu aç iken tok yatan bir mümin hakkıyla iman etmiş değildir." buyuruyor. (Mişkatü'l-Mesâbih)

Kardeşlerin açlıktan ölüyor, çoluk-çocuk aç-susuz. Nasıl rahat olacaksın?

Hadis-i şerif'te:

"Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle derhal değiştirsin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmezse bâri kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir." buyuruluyor. (Müslim)

Sen neredesin? Elinden gelmiyorsa dilinle müdahalede bulundun mu? O da olmuyorsa kalbinle buğz ettin mi?

Allah-u Teâlâ "Kardeş" buyuruyor, sen bunu hissediyor musun? Kardeşin için ne yaptın? Çocuklar, kadınlar, insanlar katlediliyor, gece kalkıp gözyaşları ile namaz kılıp dua ettin mi? Müslüman kardeşlerin bu durumda iken sen nasıl huzurlu olacaksın? Kardeşlik vazifemizi yapıyor muyuz?

Mümin kardeşlerini Allah için seven, onların dertleri ile dertlenen kimselerden Allah râzı olur. Onlara akla hayale gelmeyen dereceler verir.

Bütün İslâm ülkeleri hep birlikte kuvvetli bir tepki gösterse, hepsi beraber İsrail ile bütün ilişkilerini kestiğini açıklasa, 1973'te uygulanan petrol ambargosu gibi İsrail'e destek veren ülkelerin canını yakacak kararlar alsa; durum çok daha farklı olmaz mıydı? İslâm ülkeleri bunu bile yapmaktan aciz. Arap ülkelerinin çoğu kendi krallıkları sallanmasın derdinde. Ve fakat bu tavır, bu mazlumların ahı, bunlara da dokunacak, ancak iş işten geçmiş olacak.

İşte Âyet-i kerime'ler:

"Allah'a ve Resul'üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin! Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfal: 46)

"Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. Onlar için kıyamet günü büyük bir azap vardır." (Âl-i imrân: 105)

"Hepiniz topluca Allah'ın ipine sarılın, parçalanıp ayrılmayın." (Âl-i imrân: 103)

"İslâm milletinin bu günkü âkıbetinden kurtulması, tekrar eski şevketine kavuşabilmesi; Hazret-i Allah'ın emir ve yasaklarına boyun eğmekle, Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in Sünnet-i seniyyesi'ne sımsıkı sarılmakla mümkün olacaktır.

Çünkü devlet ittifaktan doğar, devletsizlik ise nifaktan...

Müslümanların birbirine yaklaşmaları, birleşmeleri, aralarında bir dayanışma husûle gelmesi en büyük arzumuzdur." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Sözler ve Notlar 4", s. 216)

"Bugün müslümanların eziyet altında oluşu, sefâhat içinde oluşlarından ileri geliyor. Eğer biz samimi olarak Hazret-i Allah'a sığınsak, Hazret-i Allah onlara bu fırsatı vermez. Sefâhat içinde yaşadığımız için başımıza bu haller geliyor. Biz bu hale kabahat bizde olduğu için düştük. Bunları biz doğurmuşuzdur. Bu felâketleri kendi elimizle hazırlamışızdır.

Âyet-i kerim'de:

"O musibet kendi tarafınızdandır." buyruluyor. (Âl-i imran: 165)

Bunların hepsi Hazret-i Allah'ı ve Resul'ünün yolunu bıraktığımızdan; mâsivayı Hakk'tan ve Resul'den, cihaddan fazla sevdiğimizden doğmuştur." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Sözler ve Notlar 2", s. 303)

40 bin insan şehit edildi. Mesulü İslâm ümmeti devletlerinin bir ve beraber olamamasıdır.

Bu söz devletimizi kapsadığı gibi İslâm dünyasını da kapsar. Müslüman ülkeler bölük pörçük olduğu zaman, bu bölücülükler, bu ayrılıklar her yeri kaplamışken nasıl devletler ayakta kalacak? Filistin devleti nasıl kurulacak?

İslâm ülkeleri bir araya gelip bir avuç samimi, masum halkı koruyamadılar.

Kasım 2023 tarihli dergimizde İslâm âlemine şöyle seslenmiştik:

"Ey Müslüman Ülkeler! Ne Zaman Birlik Olup, Bu Zulme Dur Diyeceksiniz?"

İslâm ülkelerinin birlik olması, top yekün bu saldırılara karşı çıkması lâzımdı. Malesef imtihanı veremediler.

Oysa Allah-u Teâlâ şöyle emir buyuruyor:

"Ey iman edenler! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın. Onlar sizde büyük bir azim ve sertlik görsünler." (Tevbe: 123)

İslâm Devletleri Cenâb-ı Hakk'a dayanıp bir ve beraber olsalar kimse karşısında duramaz.

"Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sabit kılar.

Kâfirlere gelince onlar yüzüstü sürünsünler! Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 7-8)

 

Müslümanların Hâli:

Sevban -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Size çullanmak üzere yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi birbirini çağıracakları zaman yakındır." buyurdu.

Orada bulunanlardan biri:

"O gün sayıca azlığımızdan mı." diye sordu.

"Hayır! Bilâkis siz o gün çoksunuz. Fakat sizler bir selin getirdiği çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan çer-çöp durumunda olacaksınız. Allah düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı atacak!" cevabını verdi.

"Zaaf nedir yâ Resulellah." denildiğinde:

"Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdu. (Ebu Dâvud: 4297)

 

Bütün Dünyayı Yakmaya Çalışıyorlar:

Öyle büyük kinleri, öyle büyük sapkınlıkları var ki ellerinden gelse bütün insanlığı ateşe atmaya, birbirine düşürmeye, aradan kendileri sıyrılmaya çalışırlar. Bunun için de mütemadiyen çalışıyorlar. Bu onların asırlardır devam eden tıynetidir:

"Ne zaman savaş için bir ateş tutuştursalar, Allah onu söndürür. Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar. Şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları sevmez." (Mâide: 64)

Binaenaleyh sanmayın ki bunların fitnesi sadece Filistin yahut Ortadoğu'dadır; bütün dünyada bu böyledir. Dünyada yaşayan insan sayısını 500 milyona düşürmek gerektiğini söyleyen sapkın fikirlerin arkasında bunlar vardır.

Dikkat ederseniz ellerinden gelse, güçleri yetse hemen Lübnan'a, İran'a saldıracaklar, PKK'yı devlet yapacaklar, Arabistan'ı, Ortadoğu'yu işgal edecekler.

Şimdi de Lübnan'a saldırmak için hazırlıklarımız tamam diye konuşmaya başladılar.

Bugün yahudi-siyonist rejim durdurulmazsa yarın bütün dünyanın başına belâ olacaklar.

Ne acıdır ki İslâm devletleri bir araya gelip kuvvetli bir karar alamadılar. Kimisi keyfinde, kimisi Hamas'ı tehdit görüyor İsrail'e destek veriyor, kimisi bana dokunmayan yılan bin yaşasın havasında, kimisi Amerika'yı karşıma almayayım korkusunda; samimiyetsiz yöneticiler bilerek veya bilmeyerek katillerin zulüm ve katliamlarına destek vermiş oluyorlar.

Halbuki o kadar az nüfusları var ki; bütün İslâm ülkeleri birleşse bir kaşık suda boğarlar.

Ve fakat Amerika gibi bir azmanı tabir caiz ise kelpleri haline getirmişler, en büyük yahudi düşmanı olan hıristiyanları; evanjelizm gibi mezheplerle, masonluk gibi oluşumlarla, vatikan gibi hıristiyanlık merkezlerini tahakküm altına almakla, küresel finans ve şirketlerle adeta esaret altına almışlar.

Ahlâksızlığı, terörizmi, uyuşturucuyu yaymak isteyenlere el altından destek vermekle, sosyal medya gibi sahipliklerinin çoğunda etkin oldukları yeni mecraları benzer şekilde kullanmakla; bütün dünyayı fitne ve fesadın içinde boğmak için şeytanla işbirliği yapıyorlar.

Kendileri küçükler ama fitneleri o kadar büyük ki; bütün dünya karşılarında ama pervasızca katliamlarına devam ediyorlar.

Yahudilerin durumu bu. Niyeti belli, gayesi belli. Zaten bu kavmin kendi peygamberlerini öldürdüğü Âyet-i kerime'lerde haber verilmiştir:

"Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere, haksız yere peygamberlerini öldürenlere ve insanlardan adâleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele! Onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur." (Âl-i imran: 21-22)

 

Atom Bombası Atmaktan Çekinmeyecek Bir Tıynetleri Var:

Bilindiği üzere İsrail Ortadoğu'da nükleer silahlara sahip olan tek devlettir. İsrail Nükleer Silahsızlanma Antlaşması'nı da imzalamamıştır.

İsrail'in; topçu birlikleri tarafından kullanılabilecek mermilere yerleştirilmiş nükleer başlıklardan; denizaltından da atılabilen nükleer başlık taşıyabilen balistik füzelere kadar birçok bombaya sahip olduğu biliniyor. İsrail Jericho adıyla bilinen füze programı kapsamında kıtalararası balistik füzeye sahip bir ülkedir.

İsrail'in "Samson Harekâtı" olarak adlandırılan bir eylem planı vardır. Buna göre ülke savunmasının çökmesi veya tehlikeye düşmesi durumunda nükleer saldırı dahil tüm imkânlarla topyekûn cevap vermeyi İsrail doktrin olarak benimsemiş bir ülkedir. Bu kapsamda nükleer silahlar bir seçenek olarak daima hazırda bekletilmektedir. "Samson" ismi yahudi dini metinlerinde Filistinlilerle mücadelesi ön plana çıkmış efsanevi bir şahsiyetten gelir. Yahudiler tarihlerini tahrif edilmiş metinler eşliğinde kendi sapkın inanışlarının temeline oturtmuşlardır. İsrail'in nükleer doktrinine böyle bir isim vermeleri dikkat çekicidir.

Bilinmelidir ki İsrail Gazze'de atom bombası kullanmaktan çekinmeyecek bir tıynete sahiptir. Burada kullanılacak bir bombanın nükleer serpintileri kendilerine zarar vermeyecek olsaydı bu silahı kullanmaları işten bile değildi. Nükleer silah kullanmadılar ancak en az üç nükleer silah gücündeki bombalarla, nükleer silah kullanılmış gibi Gazze'yi dümdüz ettiler. Bu durumu sadece askerî uzmanlar değil, bazı ülkelerin cumhurbaşkanları da dile getiriyor. Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, 25 Mart tarihinde yaptığı açıklamada; Gazze'de yaşananları atom bombası atılan Japonya'nın Hiroşima kentine benzetmiştir.

Yahudilerin ve onlara sonsuz destek veren Amerikalıların bu niyetinden şüpheniz mi var? İşte kendi açıklamalarından bazıları:

İsrail'de yayınlanan Jerusalem Post gazetesinin haberine göre İsrail'de savunma bakanlığı yapmış olan siyasetçi Avigdor Lieberman, 2009 yılında, "Hamas'a karşı ABD'nin II. Dünya Savaşı'nda Japonya'ya yaptığını yapalım, Gazze'yi işgal etmek gereksiz" dedi.

Beyrut Kasabı lakaplı İsrail eski başbakanı Ariel Şaron'un oğlu Gilad Şaron, 2012 yılında Jerusalem Post'a yazdığı makalede "Gazze'de taş üstünde taş bırakmamalıyız. Bütün Gazze'yi dümdüz etmeliyiz. Japonlar yeterince çabuk teslim olmadıkları için Amerikalılar Hiroşima ile durmadı, Nagazaki'yi de vurdu" dedi.

Kasım 2023 tarihinde İsrail Miras Bakanı Eliyahu bir sunucunun "Gazze'ye atom bombası atılmasına gerek olup olmadığı" şeklindeki sorusuna "Bu (Gazze'ye nükleer bomba atılması) olasılıklardan biri." diye cevap verdi.

Gazze'de ölen Fransız asıllı asker Moshe Avraham Baron'un annesi konuk olduğu Fransız i24 kanalında, Gazze'ye atom bombası atılması çağrısı yaptı.

ABD'li Kongre üyesi Tim Walberg "1 sent bile insani yardım harcamamalıyız. Nagasaki ve Hiroşima gibi olmalı. Anında hallolmalı." diye konuştu. Bu sözlerinin ardından ofisinden yapılan açıklamada da, "Putin'i hızlı bir şekilde yenmek" için aynı mantığın Ukrayna'da da kullanılması gerektiği belirtildi.

ABD'li Senatör Lindsey Graham Gazze için "Hiroşima olsun" ifadesini kullanmıştı. Mayıs ayında yaptığı başka bir konuşmasında "İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdirilmesi için atom bombası atıldı. Burası Hiroşima ve Nagazaki. İsrail'e ihtiyaç duyduğu her şeyi vermeliyiz" dedi.

1973 Arap-İsrail Savaşı başladığında İsrailli yetkililer 8 adet nükleer savaş başlığı taşıyan F-4 savaş uçağının 24 saat alarmda olacak şekilde havalanmaya hazır bekletilmesi emrini vermişlerdi. ABD ve Sovyet istihbaratları tarafından öğrenilen bu durum krizin acilen sonlandırılmasında bir etken olmuştur.

1991 yılındaki Körfez Savaşı sırasında Irak, İsrail'e Scud füzeleriyle saldırdığında İsrail nükleer olarak alarma geçmiş ve olası saldırı için hazır hale getirilmiştir.

İsrail Ortadoğu bölgesinde diğer ülkelerin nükleer silah edinmesine hem diplomatik hem de askerî harekâtlarla karşı durmuş, engellemiştir.

Fransa tarafından Irak'taki nükleer tesisler için hazırlanan yakıtlar Mossad tarafından sabote edilmiş, çalışan Mısırlı ve Iraklı mühendisler Paris'te yine Mossad tarafından suikast sonucu öldürülmüştür.

7 Haziran 1981'de İsrail, Irak'taki Osirak nükleer tesislerini vurmuştur. Saldırıda çok sayıda Iraklı'nın yanı sıra 1 Fransız da hayatını kaybetmiştir.

6 Eylül 2007 tarihinde Suriye'nin Deyrizor bölgesinde nükleer tesis olduğu iddia edilen yapıyı İsrail hava saldırısı ile bombalamıştır. Harekâttan sonra İsrail uçaklarının Türkiye hava sahasına girmesi ve boş yakıt tanklarını Türk topraklarına atması Türk basınında da gündem olmuştur.

İsrail, İran'ın nükleer programını da kendisi için tehdit olarak görmekte ve engellemek için suikastler dahil çeşitli girişimlerde bulunmaktadır. ABD destekli veya desteksiz askerî müdahale sürekli İsrail'in gündemindedir. İranlı bilim adamları sürekli Mossad tarafından hedef alınmaktadır. Natanz'daki nükleer tesis İsrail kaynaklı olduğu düşünülen Stuxnet adlı zararlı bir yazılım tarafından hedef alınmıştır.

Türkiye'nin uzun yıllardır gündeminde olan nükleer santral projesinin bugüne kadar bir türlü hayata geçirilememesi, İnşa faaliyeti bitmek üzere olan Akkuyu Nükleer Santrali ve proje aşamasındaki diğer nükleer santralleri yapmaya Batılı firmaların yanaşmaması yahut teklif vermek isteyenlerin sürekli olarak engellenmesini de bu kapsamda değerlendirmek lâzımdır.

Mühendislerimizin, savunma sanayi çalışanlarımızın intihar süsü verilerek katledilmesi, nükleer fizik üzerine, toryum madeni üzerine çalışan fizikçilerimizi taşıyan uçağın düşmesi gibi hâlâ aydınlatılamamış hadiselerin yaşandığı unutulmamalıdır.

 

Atom Bombasının Atılacağına Dair Hadis-i Şerif'lerdeki Haberler:

"Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

"Bir zaman gelecek ki Medine hayrı ve güzelliği ile boş kalacak, kurtlar ve kuşlar işgal edecek.

İnsanoğlundan en son ölecek olan Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Bunlar Medine'ye doğru koyunlarını sürüp gelirken onun perişanlığını görerek korkup, yüzüstü düşerek ölecekler." (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 885)

Medine-i münevvere'nin bu metrûk durumu kıyamet saatinin yaklaştığı âhir zamanda meydana gelecektir.

Avf bin Malik -radiyallahu anh- der ki:

"Bir kere Resulullah Aleyhisselâm Mescid-i saâdet'e girmişti. Sonra bizim yüzümüze bakıp şöyle buyurdu:

'Allah'a yemin ederim ki gelecek nesil bu Medine'yi kırk sene kadar zelil bir halde avâfiye bırakacaktır. Avâfiye nedir bilir misiniz? Bakınız ben size söyleyeyim: Kurtlar ve kuşlar!'" (Buhârî, Tecrîd-i sarîh, C. 6, sh: 235)" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Kıyamet ve Alâmetleri", s. 88)

"Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek, Medine-i münevvere'ye nötron bombası atsalar gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Kıyamet ve Alâmetleri", s. 88)

Binaenaleyh küffarın niyeti budur.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri'nin haber verdiği, "Harp ve Harabiyat Devri" buyurdukları zamandayız. Ömrü olan birçok şeyi görecek.

 

Amerika ve İsrail'in Savaşı Genişletme Niyeti ve Kararlılığı:

Amerika, İsrail'i kullanıyor. İsrail Amerika'yı kullanıyor.

Yahudiler dinle tarihi, doğru ile yanlışı karıştırarak oluşturdukları sapkın inanışlarına göre kendilerine tanrı tarafından dünyanın hakimiyetinin ve Ortadoğu merkezli bir krallığın vadedildiğine inanıyorlar. Tahrif edilmiş inanışlarına göre kendilerinden başka hemen herkesi düşman görüyorlar ve soykırım yapmayı meşru kabul ediyorlar.

Bu sapkın inanışları sebebiyle İsrail kurulmadan önce başladıkları terör ve tedhiş eylemlerini İsrail kurulduktan sonra da devlet şemsiyesi altında devam ettiriyorlar. Bir terör devleti olarak hareket ediyorlar. Sürekli Filistin halkının malını, canını gasp ederek işgallerini genişletiyorlar. Sınırlarını tayin edecek hiçbir anlaşmaya yanaşmıyorlar ve sürekli bir savaş hali yürütüyorlar.

Bu sapkın hareketleri sebebiyle çevrelerindeki ülkelerin verdiği karşılıkları da tekrar bir tehdit algısına dönüştürüp yeni düşmanlıklar ve savaş hali üretiyorlar.

İsrail Başbakanı Netanyahu başta olmak üzere İsrailli yetkililerin açıklamalarına baktığımızda bu sürekli savaş dilini görürsünüz. Özellikle Lübnan ve İran'ı açıktan tehdit ediyorlar. İran'ı ve İran'ın uzantılarını kendileri için varoluşsal bir tehdit olarak görüyorlar. Kendileri küçük bir ülke olduğu için bu işi Amerika'ya gördürmeye çalışıyorlar. Türkiye ile İran'ı birbirine düşürmek için de çok uğraştılar. İran bu oltaya kolay geliyor, çünkü onun da niyeti bozuk. Ancak Türkiye İsrail-Amerikan tuzağına düşmemek için her türlü zorluğa göğüs gerdi.

İsrail geçtiğimiz nisan ayında Suriye'deki İran konsolosluğunu vurdu ve üst düzey İranlı Devrim Muhafızları generallerini öldürdü. Açık bir savaş sebebi olabilecek bu olay üzerine İran İsrail'e 13 Nisan'da füze ve dronlarla saldırı düzenledi. Ancak topyekûn bir savaştan çekinen İran saldırıyı sınırlı tutarak İsrail'in canını yakmamaya özen gösterdi ve adeta saldırının gününü saatini haber verdi. İsrail Amerika ve bazı Avrupa ülkeleri ordularının da verdiği destekle füze ve dronların çoğunu İsrail'e ulaşmadan imha etti. İsrail bu saldırıda ciddi bir hasar almadı ama Saddam'dan sonra ikinci olarak bir füze tehdidini iliklerinde hissetti.

İsrail Gazze'de işini bitiremediği için ikinci bir cephe açmaktan çekiniyor.

İsrail Genelkurmay Başkanı Gazze savaşının 2024 yılı boyunca süreceğini açıklamıştı, İsrail ulusal güvenlik danışmanı da "En az 7 ay daha savaşacağız" diye konuştu.

Ancak İsrailli yetkililer sürekli Lübnan'a karşı bir savaş ve işgal niyetini dile getirip duruyor.

İsrail 2006 yılında Lübnan'a saldırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Gazze'yi de sürekli bombalıyor, girip çıkıyordu. Ancak eskiden İsrail asker kaybını göze alamıyordu. Şimdi ise durum değişti. Asker kaybını, rehinelerin kendi bombaları altında ölmesini göze alıyor ve gözü bir şey görmüyor. Buna rağmen Gazze'de ordusu olmayan, kısıtlı imkânları ve silahı bulunan bir halkın direnişi karşısında çok zor durumlara düştü. Bu sebeple kötü niyetini, her tarafı savaşa boğma niyetini bir anda icra edemiyor. Ancak şundan emin olabilirsiniz ki gücü yetseydi şu anda bütün Ortadoğu yangın yeri olurdu. Gücü yetmediği için vazgeçmiş de değil. Amerika'yı itekleyerek bu amacını icra etmek için elinden geleni yapmaya devam edecekler.

 

İsrail Lübnan'a Saldırmaya Hazırlanıyor:

İsrail Lübnan'ı da işgal etmeyi çok arzu ediyor ancak İran destekli Lübnan Hizbullah'ının elindeki füze ve silahlardan çekiniyorlar. Buna rağmen İsrail bu sefer Lübnan'a da vurmaya niyetli ve hazırlığını ona göre yapıyor.

İsrail, Hizbullah'a karşı 50.000 yedek askeri göreve çağırdı. İsrail ordusunun mevcut kapasitesi böylelikle 350.000'e çıktı

İsrail'de "Ordu, kuzeyde Lübnan'a saldırı için hazırlıklarını tamamladı" şeklinde açıklamalar yapılıyor.

Netanyahu, Lübnan sınırına yaptığı ziyarette "Hizbullah'a karşı büyük saldırıya hazırlanıyoruz" dedi.

İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi yaptığı açıklamada İsrail ordusunun Lübnan'da Hizbullah'a saldırmaya hazır olduğunu söyledi, "Bir karar verilmesi gereken noktaya yaklaşıyoruz ve İsrail ordusu bu karara çok hazırlıklı" dedi. "Güçlü bir savunmamız ve saldırı isteğimiz var ve belirleyici bir noktaya yaklaşıyoruz." şeklinde konuştu.

İsrail ordusu operasyonel saldırı plânlarının onaylandığını duyurdu.

İsrail Ordusu Kuzey Komutanlığı Komutanı Tümgeneral Ori Gordin, Tel Aviv'in Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah'a karşı saldırı için genel hazırlıklarını tamamladığını bildirerek, "Bir an bile durmayacağız" dedi.

Amerika ve Fransa arabuluculuk yapmaya, yeni bir cephe açılmasını engellemeye çalışıyorlar. ABD Dışişleri Bakanlığı Washington'un "durumu kontrol altına almak için çalıştığını" belirtti.

İngiltere'nin, Lübnan'ı İsrail'in saldıracağına dair uyardığı söyleniyor.

Niyetleri bu kadar açık.

Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, "Açık olalım; bölge ve dünya halkları Lübnan'ın ikinci bir Gazze olmasını kaldıramaz." dedi. "Aceleci bir hareket, tek bir yanlış hesaplama, sınırların çok ötesinde, açıkçası hayal gücünün ötesinde bir felâketi tetikleyebilir." diye konuştu.

Lübnanlı uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Muhammed Nureddin "İsrail güçleri Nakura'dan Haramun Dağı'na kadar bütün sınırda büyük tahkimat yapıyor. Bütün sınır boyunda küçük çaplı çatışmalar yaşanıyor. Her an büyük bir savaşın fitili ateşlenebilir" dedi.

İsrail her an Lübnan'a saldırabilir.

 

İsrail'in Saldırganlığı ve Yahudilerin Tarihe Bakışı:

İsrail'in niyeti Gazze'de yaptığı soykırımdan çok daha büyük. Ellerinden gelse bütün dünyaya savaş açarlar, öldürebildikleri kadar insan öldürürler ve tahrif edilmiş kitaplarından gelen sapkın inançları doğrultusunda tarihi Yahudi Krallığı'nı kurmaya çalışırlar.

"Krallık" kavramına bizim yüklediğimiz anlamla bunların yüklediği anlam farklıdır. Bizim tarihe bakışımızla yahudilerin tarihe bakışı da farklıdır. Biz binlerce yıllık bir tarihe sahip olmamıza rağmen tarihimizin son yüzyılına sahip çıkan bir millet haline dönüştük. Daha eski günleri sanki bize ait olmayan hikâyelermiş gibi okuyoruz, sahiplenmiyoruz. Bu yüzden düşmanlarımızın düşmanlıklarının tarihi altyapısını ve değişmez yapısını anlamakta zorlanıyoruz.

Yahudiler adeta tarihte yaşayan bir millet gibidir. Takvimleri 5784 yılındadır. Dini metinleri de sanki bir tarih kitabıymış gibi yahudi tarihi ile ilgili hikâyelerle doludur. Tahrif edilmiş metinlerdeki kehanetlere olan bağlılıklarının da etkisiyle "Vaad edilmiş topraklar", "Vaad edilmiş yahudi krallığı" gibi kavramlara olan bağlılıkları ve bakışları bizim gibi değildir. Bu vaadlerin gerçekleşme vaktinin geldiğine inanıyorlar ve bunları gerçekleştirmek için var güçleriyle, her türlü fitne ve fesatları ile, bütün dünyayı karıştırmakla, büyük harpler çıkartıp insanları birbirine düşürmek gibi her türlü yöntemi kullanmakla çalışıyor ve hazırlanıyorlar.

Arz-u mevud (vadedilmiş topraklar) niyet ve hayalleri sebebiyle Lübnan, Suriye, Irak, İran, Ürdün, Suud-i Arabistan, Mısır, Kuveyt tehdit altında. Türkiye de hedeflerinde.

İsrailli Telegram kanallarında ortaya çıkan İsrail askerinin kolunda Türkiye dahil yedi ülke toprağının yer aldığı vadedilmiş topraklar haritası bulunan bir arma taşıması tepki çekti.

 

Kudüs, Mescid-i Aksa, Kızıl İnek Kehaneti:

İsrail Kudüs'ü tamamen işgal etmek, Mescid-i aksa'yı yıkıp Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa etmek istiyor. Bu yahudilerin tarihî bir amacı ve artık bunun da vaktinin geldiğine inanıyorlar.

Gazze Savaşı'nın başlamasından önce geçtiğimiz yıl Ağustos ayında İsrail merkezli Kanal 12, İsrail hükümetinin, Mescid-i Aksa'nın avlusunda yer alan Kubbetu's Sahra'nın yerine 'Üçüncü Tapınak' inşa etmeyi amaçlayan 'Kızıl İnek' projesini uygulamak için tahsis ettiği fonlarla ilgili olarak bir haber yayınladı.

Haberde, iki bakanlıkta görevli iki yetkilinin, ABD'nin Teksas eyaletinden getirilen 'beş kızıl ineği' Ben Gurion Havaalanı'nda karşıladığı, bu kızıl ineklerin, Üçüncü Tapınak'ı kurma ayinlerine başlamak için Zeytin Dağı'nda törenle kurban edileceği öne sürüldü.

Yahudi inancına göre, 'kızıl ineğin' ortaya çıkışı, Üçüncü Tapınak'ın inşa edileceğini gösteriyor.

Bu haber o günlerde Filistinlileri kızdırdı.

Filistin Devlet Başkanı'nın Diyanet İşleri Danışmanı Mahmud Habbaş şunları söyledi; "Yerleşimcilerin inekleri kesmesi durumunda, bu her şeyi yakıp kavurabilecek bir kıvılcım olacak."

Mescid-i Aksa Vaizi Şeyh İkrime Sabri, İsrail'in Mescid-i Aksa üzerindeki 'sözde' hakkını kanıtlayamadığını ve burada İbranilerin eski tarihiyle ilgili tek bir taş bile bulamadığını, yahudilerin, 'kızıl inek' miti aracılığıyla dünyadaki yahudileri Filistin'e getirmek istediğini söyledi.

Görüyorsunuz bu olayın arkasından savaş başladı. Yahudilerin ve İsrail'in her işlerini bir kehanete, tahrif edilmiş sapkın bir dini inanca dayandırmaları dünyayı büyük bir ateşe sürüklüyor. Çok sayıda İsrailli, Kudüs sokaklarında provokatif danslar yapıyorlar. Netanyahu "Kudüs'ün tamamı sonsuza kadar bizim kalacak." diye konuşuyor.

İsrail'li bakanlar Ben-Gvir, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Miras Bakanı Amichay Eliyahu da 1967 Doğu Kudüs işgali sebebiyle fanatik yahudilerin Şam Kapısı'nda düzenlediği provokatif "bayrak yürüyüşüne" katıldı. Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, "Kudüs bizim, Şam Kapısı bizim, Tapınak Dağı (Mescid-i Aksa) bizim ve Tanrı'nın izniyle zafer bizim." ifadelerini kullandı.

Kudüs ve Mescid-i Aksa hiç olmadığı kadar tehdit ve tehlike altında.

 

Yaptıkları Zulümlerle Kendi Sonlarını Hazırlıyorlar,

Kendileriyle Beraber Batı'yı da Batırıyorlar:

Bütün bu yaptıkları zulümleri, soykırımı dünyanın gözü önünde pervasızca işliyorlar. Amerika verdiği sonsuz destekle İsrail'le birebir suç ortağı oldu. Avrupa da verdiği destekle bu insanlık suçuna, bu müslüman katliamına ortak oldu.

Bu savaşı ahlâki olarak kaybettiler, insanlık olarak kaybettiler, uluslararası hukuk adına kaybettiler.

Avrupa da kendisinin icat ettiği evrensel değerlere, insan haklarına dair imzalanan bütün uluslararası bildirgelere ihanet etti.

Özde gerçek bir medeniyet kuramamışlardı ancak zahirde kurdukları, büyük emekle cilaladıkları göstermelik medeniyetlerini kendi elleriyle yıkıma sürüklediler. Kendi kendilerini öldürdüler. Bütün dünya bunların bu zulme destek vermesi karşısında büyük bir sükut-u hayale uğradı.

Bugün belki hemen bu kaybın sonucunu görmeyeceğiz. Ama bütün bu azgınlıkları insanlığın hafızasında yerini aldı, tarihe mal oldu. Yakın gelecekte sonuçları ortaya çıkacak. Batı zaten üstünlüğünü kaybediyordu. Ancak bu kayıp hızlanmış oldu.

İsrail katliamlara, soykırıma maruz kaldığını söyleyip bu mağduriyetin arkasına saklanıyordu. "Biz soykırım mağduruyuz" cümlesi artık tutmayacak, katliam yapan, soykırım yapan ülke olarak anılacak. ABD de aynı şekilde aynı etiketle anılacak.

Bu yaptıkları ile kendi sonlarını başlatmış oldular. Bütün dünya bunların gerçek yüzünü ve niyetini gördü. Filistin'de yıllardır yaptıkları zulüm, işgal, gasp, katliam, tecrit, sürgünleri insanlığın gözünden gizlemeyi başarmışlardı. Ancak bugün gerçek niyetleri aşikâr oldu, bütün dünya bunların ne olduğunu gördü.

Binaenaleyh tarih boyu hiçbir zalim abad olmadığı gibi bunlar da abad olamayacaklar. Sadece gözden düşmekle kalmadılar, yaptıkları zulmün karşılığını da ödeyecekler. Resulullah Aleyhisselâm'ın haber verdiği âkıbete uğrayacaklar. Çünkü herkes bunlardan nefret edecek. Bugün bile nefret ediyorlar. Bu zülüm ve pervasızlıklarını daha da artıracaklar ve bu nefret ayyuka çıkacak, arş-ı alaya ulaşacak. Ve bu âkıbet onları yakalayacak. Nasıl ki Karabağ'daki Ermeni işgali ve zulmü 30 yıl sonra sona ermişse yakın bir zamanda bunların işgali ve zulmü de aynı âkıbete uğrayacak.

Bunlara destek veren Amerika ve Avrupa da bunlarla beraber aynı âkıbete ortak olmayı kabul etmiş oldu.

Türkiye, Cumhurbaşkanı'nın lisanından Avrupa'ya şöyle seslendi:

"Masum bir bebeğin kafasını kopartmayı, çadırlarında masum sivillerin yakılarak öldürülmesini hiçbir inanç, ne kadar sapkın olursa olsun, hiçbir ideoloji meşru görmez, gösteremez. İçinizde insanlıktan kırıntı kalmadı mı? Hiç mi vicdanınız yok? Hiç mi insafınız yok? Hiç mi değeriniz, sınırınız, haddiniz, hududunuz yok? İnsanlığa bu kadar mı düşmansınız? Kalbinizde merhametin zerresi de mi yok? Yeryüzünde hiçbir din, vallahi şu vahşeti meşrulaştıramaz. Masum bir bebeğin kafasını kopartmayı, çadırlarında masum sivillerin yakılarak öldürülmesini hiçbir inanç, ne kadar sapkın olursa olsun, hiçbir ideoloji meşru görmez, gösteremez. Dünya bir hastanın, bir manyağın, bir psikopatın, Netanyahu denilen kanla beslenen vampirin barbarlığını izliyor. Ey Amerikan devleti; bu kan senin eline de bulaşmıştır. Bu soykırımdan sen de en az İsrail kadar sorumlusun. Ey Avrupa'nın devlet ve hükümet başkanları. İsrail'in bu soykırımına, bu barbarlığına, bu vampirliğine siz de ortak oldunuz. Çünkü sustunuz. Hastane, okul, cami vurdular, sustunuz. Yardım konvoyu vurdular, sustunuz. Gazeteci, doktor, yardım görevlisi vurdular, sustunuz. Hastane bahçelerinden toplu mezarlar çıktı, tepki göstermediniz. 'Hamas' diyerek, İsrail'e açık açık destek verdiniz.

Gazze'de sadece insanlık ölmüyor, Gazze'de sadece masum yavrular bebekler ölmüyor, Gazze'de sadece soykırım, katliam yaşanmıyor. Gazze'de insanlık ölürken Avrupa'da demokrasi ölüyor, insan hakları ölüyor, ifade özgürlüğü basın özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları ölüyor."

 

10 Haziran'daki BM Ateşkes Kararı Ne Anlama Geliyor?

Daha önce BM Güvenlik Konseyi'ne gelen ateşkes tasarılarını ABD veto etmişti. Oysa şimdi ABD kendisi bir ateşkes tasarısı sundu ve bu tasarı 10 Haziran'da BM Güvenlik Konseyi'nde kabul edildi.

İsrail ateşkes bir tarafa ateşi ve savaşı büyütmek istiyor. Ancak aşikâr bir şekilde öyle çok savaş suçu işliyor, öyle bir soykırım yapıyor ki, savcıların delil aramasına bile gerek kalmıyor. Uluslararası adalet divanının İsrail aleyhindeki davada soykırım suçuna dair ara kararlar alması ve uluslararası baskı ABD'yi harekete geçmeye zorluyor. Zira Amerikalı siyasiler ve bürokratlar her ne kadar İsrail'i destekleseler de uluslararası bir davada suç ortağı olarak tescillenmekten çekiniyorlar. Zira bu tür davalar uzun sürse de bir gün Miloseviç gibi yargılanmak ve hüküm giymek ihtimali var.

Amerika bu sebeple bir ateşkes kararına öncülük etmiş olsa da İsrail'e kesinlikle baskı yapmıyor, sadece uluslararası algıyı yönetmeye çalışıyor. Zira eğer bu soykırımı durdurmak istese İsrail'e yaptığı silah sevkiyatını ve para yardımını durdurması bile yeter.

HAMAS kalıcı ateşkes için İsrail askerlerinin Gazze'den çıkmasını istiyor.

ABD öncülüğündeki Batılı ülkeler ve birçok ülke İsrail'e işgali sonlandırması için baskı yapmıyor, aman savaş dursun diye düşünüyor. Halbuki Saddam Kuveyt'i işgal ettiğinde Amerika yanına aldığı ülkelerle Irak'a savaş ilân etmiş, Irak'ı Kuveyt'ten çıkarmıştı. Oysa İsrail sürekli işgalini genişletiyor, her gün bir Filistinli'nin ya evi, ya arazisi ya da canını alıyor. O kadar BM kararı var. Bütün dünya ülkeleri 1967 sınırlarında iki devletli çözüm istiyor. Ancak değil iki devlet, yakında Filistinli'ye ait toprak kalmayacak. İsrail şimdi de Gazze'yi işgal etti.

Gazze küçük bir yer ancak İsrail açısından çok stratejik bir konumda. Hem deniz sahasında büyük gaz rezervleri var, hem de İsrail'in Süveyş kanalına paralel açmayı planladığı ikinci bir kanalın önünde duruyor. Amerika'nın Gazze sahiline güya yardım ulaştırmak için kurduğu liman projesinin arkasında da bu gibi niyetler var.

İsrail'in çıkmaya hiç niyeti yok. Hatta savaşı genişletme niyeti var. Belki taktiksel olarak, Gazze'den çıkmasını gerektirmeyecek geçici ateşkesler yapabilir. Gazze'de kontrol sağlayabilirse hedefinde Lübnan var. Becerebilirse İran var. Zira İran'ın nükleer çalışmaları İsrail'in en büyük kâbusu. İran, Trump döneminde Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin ardından ilk iş olarak 5 Ocak 2020'de nükleer anlaşmadaki tüm taahhütlerini askıya aldığını açıklamıştı. Haziran ayında Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Yönetim Kurulu, İran'a IAEA ile iş birliğini artırması ve IAEA'nın denetleme faaliyetleri için gönderdiği müfettişlerin çalışmalarına izin vermesi çağrısında bulunan bir karar tasarısını kabul etti. Bu tür kararlara karşı çıkan İran, 18 ay önce de alınan başka bir karara uranyum zenginleştirme programını büyük ölçüde artırdığını duyurarak cevap vermiş, uranyum zenginleştirmeyi yüzde 60 saflığa, yani silah yapımına yakın seviyeye yükselterek tepki göstermişti. İran'ın bu kez iki yer altı zenginleştirme tesisine daha fazla uranyum zenginleştirmek için makineler kurmayı planladığı söyleniyor. İsrail bir savaşla meşgul olduğu için İran'a karşı sesini kısmış olsa da İran'a karşı büyük ve kendince acil bir niyet besliyor.

Özet olarak İsrail'in niyeti bu ateşi büyütmek, arkasında da Amerika var. İsrail bugüne kadar hiçbir zaman kalıcı bir barış yapmamıştır. Buna yeltenen kendi başbakanları İzak Rabin bir yahudi tarafından öldürülmüştür. İsrail'i barışa zorlayan Amerikan başkanı Clinton yahudi bir Beyaz saray stajeri ile patlak veren skandal sonrası koltuğunu kurtarmak için uğraşmıştır. İsrail'in ateşkesten anladığı şey bir sonraki savaşa hazırlanmak için zaman kazanmaktan ibarettir.

 

ABD'nin İsrail'e Verdiği Destek;

ABD Demek İsrail Demek, İsrail Demek ABD Demek:

Bütün bu aşikâr savaş suçlarına rağmen ABD Kongresi Uluslararası Ceza Mahkemesinin hakkında tutuklama kararı çıkarttığı İsrail Başbakanı'nı konuşma yapmak için Amerika'ya davet etti. İsrail basınında yer alan haberlere göre Başbakan Netanyahu'nun ABD Kongresi'ne hitap edeceği tarih 24 Temmuz olarak belirlendi.

ABD temsilciler meclisi başkanı Mike Johnson, İsrail'in kuruluş yılı olarak kabul edilen 14 Mayıs'ta yaptığı bir açıklamada. "Binlerce yıl önce İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a verilen vaatlerin gerçekleşmesini kutluyoruz. Babil sürgününden, İslâmi hilâfetlerden ve Nazi soykırımından sağ kurtulan vaatler. Siyonist rüya gerçeğe dönüştü." diye konuştu. Mike Johnson, ABD'deki üniversitelerde başlayan "Gazze'ye destek İsrail'e tepki" eylemlerinde öğrencileri antisemitizmle suçlamıştı.

ABD'de 2024 yılı seçimleri için Donald Trump'ın karşısında Cumhuriyetçi Parti adına başkan adaylığı için yarışan Nikki Haley, İsrail'in kuzeyine yaptığı ziyarette top mermisinin üzerine "Bitirin onları" diye yazdı. İsrail'in eski BM Temsilcisi Danny Danon da bu anın görüntülerini sosyal medya hesabından paylaştı.

Görüyorsunuz, İsrail'in vahşetine, düşmanlığına, kinine, ahlâksızlığına, gaddarlığına, soykırımına bilerek ve isteyerek ortak oluyorlar.

İsrail'in kullandığı bombaların Amerikan yapımı olduğunu bizzat Amerikan basını açıklıyor.

İsrail Gazze Şeridi'nin Refah kentinde 45 kişinin öldüğü saldırıda kullanılan mühimmatın kalıntılarının ABD üretimi "GBU-39'a ait olduğunu" ve bu bombanın ABD'de "tasarlanıp üretildiğini" yazdı.

Yine İsrail'in, Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansına (UNRWA) ait okula düzenlediği saldırıda da ABD yapımı silahları kullandığı açıklandı.

İsrail, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de yaptığı katliamlarda, ABD kaynaklı yüksek teknolojili silah sistemleri ve akıllı mühimmat kullanıyor.

ABD'nin İsrail'e benzeri görülmemiş hızda ve miktarda silah desteği sağladığı biliniyor.

İlk 45 günde ABD, İsrail'e 244 kargo uçağı ve 20 gemiyle 10 bin tondan fazla silah gönderdi. Söz konusu destek, 15 binden fazla bomba ve 50 bin top mermisi içeriyordu.

En büyük anlaşmanın 18 milyar dolarlık F-15 ve mühimmat satışı olduğu biliniyor. Söz konusu satış paketinde, 50 yeni F-15 savaş uçağı, 30 AIM-120 Gelişmiş Orta Menzilli Havadan Havaya füze ve güdümsüz bombaları hassas güdümlü silahlara dönüştüren Müşterek Doğrudan Taarruz Mühimmatı (JDAM) kitleri yer alıyor.

Ocak sonunda ise İsrail basınında, ABD'nin İsrail'e F-35 uçakları, Apache Taarruz Helikopterleri yanı sıra dronlar ve binlerce top mermisi satışı yapacağı haberleri yer aldı.

Mart sonunda ABD yönetimi, İsrail'e, 2,5 milyar dolarlık 25 adet F-35 ve uçak motorunun satışına, 1800 MK-84 güdümsüz bomba ile 500 MK-82 güdümsüz bombanın teslimine onay verdi.

ABD ile İsrail arasında 4 Haziran'da 25 adet F-35 uçağının satışına dair anlaşma imzalandı.

İsrail Kara Kuvvetleri, Ekim 2023 de dahil olmak üzere, Gazze'ye yönelik önceki saldırılarında yoğun biçimde M270 Çok Namlulu Roket Sistemi (MLRS) kullandı. İsrail, ABD menşeli M270'in "Menatetz" adını verdiği geliştirilmiş versiyonunu kullanıyor.

İsrail'in elinde ABD menşeli 155 milimetre çapındaki top mermileri atabilen kundağı motorlu M109A5 model obüsten 250, M109A2 modelinden ise 30 adet bulunuyor.

İsrail Gazze'de M109'lardan, on binlerce ABD'li General Dynamics üretimi 155 milimetrelik mermi attı. Bunların bir kısmı; sivillerin yoğun olduğu bölgelerde kullanılması yasak olan, potansiyel olarak savaş suçu teşkil eden, beyaz fosfor içeren M825 ve M825A1 mermileri.

İsrail'in Gazze'deki saldırılarda da kullanıldığı AGM-114 "Hellfire" füzesi, ABD'li Lockheed Martin, Boeing ve Northrop Grumman tarafından üretiliyor.

İsrail Hava Kuvvetlerinin elinde hava platformları envanterinin büyük bir bölümü ABD menşeli.

İsrail sınırsız bir şekilde her türlü füze, hassas güdümlü bomba alabiliyor. Yeni sipariş edilen 25 adetlik F35 savaş uçağının parasının Amerikan yardımından karşılanması öngörülüyor. Yani İsrail en gelişmiş savaş araçlarını bile ABD'den bedava alıyor. ABD her yıl İsrail'e birkaç milyar dolar askerî yardım yapıyor. Gazze Savaşı için ayrıca 26 milyar dolar yardım yaptı. İsrail'in kuruluşundan bugüne yapılan Amerikan askeri yardımının toplamının 300 milyar doları bulduğu söyleniyor

Hülâsa; İsrail'in hamisi Amerika.

Zira:

"Amerika demek yahudi demek, yahudi demek Amerika demek." ("Hatm'ül-Evliyâ, Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, s. 633)

 

Batı'nın İsrail'e Verdiği Destek:

Yine Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri:

"İsrail demek Amerika demek, Amerika demek hıristiyan âlemi demek." buyurmuştu.

Hıristiyan Avrupa Amerika kadar olmasa da İsrail'e her desteği veriyor.

Hatırlarsanız savaş başladığında bütün Avrupa liderleri birer birer İsrail'e gidip destek açıklamasında bulundular.

İsrail'in aşikâr savaş suçları karşısında sesleri çıkmıyor, örtülü destek veriyorlar.

ABD ve Avrupa'da Filistin destekçilerine baskı uygulanıyor.

Amerika'da Filistin için eylem yapan öğrencilere polis çok sert müdahalede bulundu. Öğrencilere destek veren profesörleri yaşına, cinsiyetine bakmadan yerlerde sürükleyip göz altına aldılar. Bazı üniversitelerde Filistin eylemlerine katılan öğrencilere diplomaları verilmedi.

İsveç polisi, başkent Stockholm'da Gazze için gösteri yapan Kraliyet Teknoloji Enstitüsü öğrencilerinin üzerine köpeklerini saldı.

Fransa'da gösteriler yasaklandı.

Almanya'da benzer müdahaleler yapıldı.

Avrupa'da özellikle sol hükümetlerin iktidarda olduğu birkaç ülke Filistin'i tanıma kararı aldı. Ancak hükümetlerin çoğunluğu İsrail'e her türlü desteği veriyor. Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de aşırı sağ faşist partilerin başarısı insanları tedirgin etti.

 

İsrail Soykırımına Yahudi Halkın Ekseriyeti Destek Veriyor:

İsrail'de halk Filistinlilerin bombalanmasından şikâyetçi değil. Ülkedeki gösterilerin sebebi hükümetin beceriksizliği, rehinelerin can güvenliğini düşünmemesi gibi gerekçelere dayanıyor. Filistinlilere uygulanan soykırımdan şikâyetçi olan insan pek az. Gazze bombalanırken yakın tepelere çıkıp masa sandalye kuruyorlar, Gazze bombalandıkça sevinip dans ediyorlar. Aynı şekilde ağlama duvarının önünde toplanıp bombaların gece saçtığı ışıkların eşliğinde yahudi ilahileri eşliğinde dans ediyorlar. Askerlerin yanına gidip onlarla birlikte dans ediyorlar. Kudüs'te yahudi gençler topluca ilahiler eşliğinde danslar yapıyor. İsrail askerleri de benzer dans ve sevinç naraları atıyor. Sinagoglarda Filistinli çocuk maketleri asıyorlar. Filistinlilerin evlerine oturup burası artık bizim diyorlar. Filistinliler evlerini boş bırakmamak için devamlı aileden bir kişiyi nöbetçi bırakıyorlar. Hükümetin içinde Netenyahu'dan daha fanatik, daha gaddar bakanlar var. Netenyahu'nun soykırım taktiklerini yetersiz buluyorlar, hükümetten istifa etmekle tehdit ediyorlar.

Özellikle Amerika'da İsrail devletinin kurulmasına karşı olan, siyonist olmayan yahudiler de var. Ancak bunlar çok azınlıktalar.

Nitekim bu hakikati Amerika'lı gazeteci Abby Martin şu sözlerle dile getiriyor; "Batı medyasında İsrail'in Filistin'de işlediği mevcut suçların Netanyahu hükümetinden kaynaklı olduğu yönünde düşünceler var, sadece Netanyahu değil İsraillilerin %95'i terörist, kendi gözlerimle gördüm, burası İsrail, etnik temizlik üzerine kurulmuş bir işgalci devlet!"

 

Uluslararası Mahkemenin İsrail Kararları:

İsrail savaş suçlarını pervasızca icra ediyor. Soykırım suçuna delil olacak beyanları açıklamaları cumhurbaşkanınından, başbakanından, bakanından, generalinden, subayından, sıradan vatandaşına kadar hepsi tekerleme gibi dile getirmekten çekinmiyor. Hepsi Filistinlileri yok etmekten bahsediyor.

İsrail o kadar pervasız ki, hakkında tutuklama emri bulunan başbakan Netanyahu, "Ben istediğim yere seyahat ederim endişem yok, fakat bana tutuklama emri çıkaran savcı Karim Khan dikkat etsin o her yere seyahat edemeyecek" diye tehdit ediyor. 8 milyarlık koca dünya teröre teslim oluyor.

Uluslararası Adalet Divanı, 24 Mayıs'ta, İsrail'in askeri faaliyetlerinin Filistin halkı için "acil risk" teşkil etmesi gerekçesi ile, İsrail'in Refah kentindeki askeri operasyonlarını, saldırılarını ve diğer faaliyetlerini acilen durdurması gerektiğine hükmetti. Mahkeme, İsrail'in Gazze'deki sivillerin ve özellikle yakın zamanda Refah'ta yerlerinden edilenlerin güvenliğini artırmak için beyan ettiği önlemlerin yeterliliği konusunda ikna olmadığını bildirdi. Mahkeme İsrail'den; Gazze'deki askeri operasyonlarını durdurmasını; insani yardımlarını girişi için Refah Sınır Kapısı'nı açmasını; soruşturma ve inceleme yapacak heyetlerin Gazze'ye girişine izin vermesini; bu önlemleri alma konusunda ne kadar ilerleme sağladığına yönelik raporunu 1 ay içinde Uluslararası Adalet Divanı'na iletmesini talep etti. Mahkeme Başkanı Nawaf Salam, Refah'ta insani durumun Divan'ın 28 Mart'taki son ara kararı sonrası "daha da kötüleştiğini", İsrail'in 7 Mayıs'ta Refah'ta askeri harekata başladığını, 18 Mayıs itibarıyla bölgede yaklaşık 800 bin Filistinli'nin evlerini terk etmek zorunda kaldığını söyledi.

Uluslararası Adalet Divanı, Güney Afrika'nın soykırım suçlamasıyla İsrail aleyhine açtığı davada, 5 ay içinde üç kez ara karar verdi. Mahkeme, Ocak ve Mart aylarında verdiği ara kararlarda, İsrail'in Gazze'deki sivil nüfusu korumak ve insani yardımların bölgeye ulaşmasına izin vermek için elinden gelen her şeyi yapması gerektiğine hükmetmişti. Son kararında, bu kararların altını bir kez daha çizerek, İsrail'in bölgedeki askeri faaliyetlerini derhal sona erdirmesini istedi. Kararın okunması sırasında, Gazze'deki duruma ilişkin "felâket", "olağanüstü derecede vahim" gibi tanımlamalar dile getirildi.

Uluslararası mahkemenin kararı bağlayıcı. Ancak İsrail, mahkemenin vereceği kararı tanımayacağını duyurdu. Ancak İsrail bu kararı tanımasa bile, uluslararası hukuk açısından oldukça büyük öneme sahip.

Amerika'nın sınırsız desteği sebebiyle BM'de İsrail'i zorlayıcı tedbir ve yaptırım kararları alınamıyor.

 

Dünyada Soykırım Tepkileri:

İsrail ve ABD'nin kirli ve kanlı yüzü özgür insanların vicdanlarda mahkum oluyor, zihinlerde, kalplerde tescil ediliyor.

Dünyanın dört bir yanından İsrail soykırımına karşı tepkiler yükseliyor. Gösteri yürüyüşleri yapılıyor, öğrenciler eylemler yapıyor, üniversiteler İsrail ile olan ilişkilerini sonlandırıyor, hükümetler birer birer Filistin'i tanıdıklarını açıklıyor.

Avrupa'da İrlanda, İspanya, Norveç ve Slovenya Filistin'i tanıyan ülkeler arasına katıldı.

Slovenya Dışişleri Bakanı sosyal medyadan yaptığı paylaşımda, tarihi bir gün yaşadıklarını, Filistin'i devlet olarak tanıyan 147'nci ülke olduklarını söyledi. İngiltere işçi partisi iktidara gelirse Filistin devletini tanıyacağını açıkladı.

Müslüman Maldivler'de hükümet, İsrail pasaportu bulunan kişilerin ülkeye girişini yasaklama kararı aldı.

Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, Gazze'de yaşananları ABD'nin atom bombası attığı Hiroşima kentine benzetti. Gazze'de açlıktan ölen Filistinliler hakkındaki bir haberi sosyal medya hesabı X'te alıntılayan Petro, "ABD, Hiroşima'ya atom bombası attığında orada 77 binden fazla insan yaşamını yitirmişti. Bugün Japonya'dan çok daha küçük bir ülkede, Filistin'de, yani Hiroşima'dan da küçük bir şehirde: Gazze'deki bombardımanda 32 binden fazla insan öldü. Aynı hikaye." ifadelerini kullandı. "Dünyanın büyük başkentleri, insanlığa kendi buyruklarını empoze etmek için devasa askeri güçlerini bilinçsizce harcıyor." dedi.

Rusya Devlet Başkanı Putin, "Şu anda Gazze'de olanlar savaşa benzemiyor, bu sivil nüfusun tümden yok edilmesine benziyor." dedi.

Fransa Meclisi'nde bir milletvekili soykırımı protesto etmek amacıyla oturum sırasında Filistin bayrağı dalgalandırdı. Kendisine 15 gün oturumlara katılmama cezası verildi. Sonrasında bir grup Fransız milletvekili, Filistin bayrağının renklerinde elbiseler giyerek meclis oturumuna katıldılar ve ayağa kalkarak giysileriyle Filistin bayrağının koreografisini canlandırdılar.

Paris'te yüzlerce Filistin destekçisi, Fransız kanalı LCI'nin Netanyahu ile yapılan röportajı yayımladığı sırada, kanal binasının önünde toplandı. Çoğunluğunu öğrenci olan göstericiler, "İsrail katlediyor, TF1 suç ortaklığı yapıyor", "Netanyahu suçlu, Macron suç ortağı", "İsrail Filistinli çocukları katlediyor" sloganları attı.

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen gibi yöneticiler birçok yerde protesto ile karşılaşıyorlar ve soykırıma ortak olmakla suçlanıyorlar.

BM'in Filistin'le ilgili tutumuna tepki göstererek istifa edip 32 yıllık kariyerini bırakan New York Ofisi Direktörü Craig Mokhiber'in sosyal medyada yaptığı paylaşım bir akıma dönüştü. Paylaşımında "Dinle İsrail. Ben Filistinli doğmadım. Ama sen beni Filistinli yaptın." ifadelerini kullanan Mokhiber'den ilham alan binlerce kişi Sosyal medyada yeni bir akım başlattı, #IAmAPalestinian (Ben Filistinliyim) etiketiyle kendi manifestolarını yazmaya başladı.

BM Filistin Özel Raportörü "Avrupa ruhunu kaybetmiş, ABD de aklını kaybetmiş." dedi.

İrlandalı Milletvekili Thomas Gould: "Umarım Netanyahu, çocukları ve ailelerini yaktığı gibi cehennemde de yanar. Yazıklar olsun İsrail'e, yaptığınız asla unutulmayacak." diyerek tepkisini dile getirdi.

Avustralyalı politikacı Max Chandler-Mather, parlamentoda yaptığı konuşmada: "İsrail sivilleri her katlettiğinde, çocukları canlı canlı her yaktığında dünyaya dönüp tepkilerini bekliyorlar, bu tepkilerin hiçbiri Avustralya gibi hükümetlerden gelmiyor, bu yüzden bundan kaçabileceklerini düşünüyorlar. En azından suç ortağı olduğunuz ölüm ve yıkımlar için kalkıp sorumluluk alın." dedi.

Haham Menachem Simon, New York'ta İsrail pasaportunu yaktı.

Norveç Stavanger Üniversitesi İsrail kurumlarıyla tüm kurumsal anlaşmaları ve işbirliğini sonlandırdığını duyurdu.

Danimarka Kopenhag Üniversitesi öğrencilerin eyleminden sonra Batı Şeria'da faaliyet gösteren 3 şirkete yatırımı durdurma kararı aldı.

ABD Columbia Üniversitesi'nde öğrenciler kampüsün bahçesinde oturma eylemi başlattı. Rektörlük, New York polisinden göstericilerin dağıtılması için yardım istedi, polis 108 öğrenciyi gözaltına aldı. Gözaltılara tepki olarak protestolar ülke genelindeki diğer üniversitelere yayıldı. 50'den fazla büyük üniversitede, Filistin'e destek eylemleri devam etti ve polis sadece 2 haftada aralarında bazı öğretim görevlilerinin de olduğu 1000'den fazla öğrenciyi gözaltına aldı. Polisin şiddet uyguladığı bir profesör hastaneye kaldırıldı.

Avustralya Başbakanı Albanese yabancı bir ülke tarafından yapılan soykırıma karşı ABD üniversitelerindeki protestolara polisin şiddetle müdahale etmesi karşısında dehşete kapıldığını kaydetti, "Soykırım son bulsun. Adalet ve akıl üstün gelsin." değerlendirmesinde bulundu.

Kanada McGill Üniversitesi'nde öğrenciler, üniversite yönetiminin Gazze'deki soykırımın finansmanında ve desteklenmesinde suç ortağı olduğunu, okul harçlarının, çocukların üzerine bomba yağdıran silah şirketlerine yatırım yapmak için kullanılmasını istemediklerini söyleyerek eylem yaptılar.

Almanya'nın başkenti Berlin'de toplanan göstericiler Gazze'de soykırımın durdurulmasını istedi.

Hollanda Utrecht Üniversitesi'ndeki Filistin'e destek gösterileri de katliamdan sonra yeniden alevlendi.

Ürdün'de Başkent Hüseyni Camisi önünde toplanan binlerce kişi, En-Nahil Meydanı'na yürüdü.

Belçika'nın başkenti Brüksel'de, ABD Büyükelçiliği önünde Filistin'e destek gösterisi düzenlendi.

Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de Filistin bayraklarıyla donanmış göstericiler cadde boyunca insan zinciri oluşturarak bir araya geldiler.

İtalya'nın başkenti Roma'da yüzlerce gösterici Gazze'deki bombardımanlarda kaydedilen bomba sesleri eşliğinde aynı anda yere uzanarak, Gazze'de yaşananları canlandırdı.

Amerika'nın İsrail'e verdiği desteğe ortak olmak istemeyen bazı Amerikalı bürokratlar istifa etti. ABD Dışişlerinde İsrail-Filistin politika yapımında rol alan en üst düzey yetkilinin, İsrail-Filistin işlerinden sorumlu bakan yardımcısı Andrew Miller'in istifası dikkati çekti. ABD Dışişleri Bakanlığı "Müttefikler ve Ortaklara Silah Tedariki" birimi genel müdürü Josh Paul, Ekim 2023'te Biden'in Gazze politikalarına tepki için istifa eden ilk isim olmuştu. Dışişleri Bakanlığında dış ilişkilerde, Nüfus, Mülteciler ve Göçmenler Bürosunda; İçişleri Bakanlığı'nda; Savunma Bakanlığı'nda çalışan bazı bürokratlar da ABD'nin Gazze saldırılarına verdiği destek nedeniyle istifa etti. Bir pilot Amerikan NBC televizyonuna "Amerikan hukukunu ve uluslararası hukuku ihlal eden bir yönetime artık vicdanımız rahat bir şekilde hizmet edemeyiz. İsrail'in Gazze'ye saldırısı soykırımdır." diye konuştu.

Bu birkaç istifa Amerikan devlet çarkında bir etki oluşturacak boyutta değil, ancak İsrail'in soykırım ve savaş suçlarının aşikârlığını ve bu vahşete Amerikan Devleti'nin verdiği desteği göstermesi bakımından önemli.

İtalya, Kanada, Hollanda, İngiltere gibi ülkeler İsrail'e silah satışını azalttılar. Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen uluslararası savunma fuarına İsrailli silah firmalarının katılımı mahkeme kararıyla yasaklandı. İsrail'in savaş suçları ve savaşı büyütme niyeti o kadar aşikâr ki Avrupa ülkeleri bile bir yerde bu suça ortak olmaktan çekiniyorlar.

 

Ortadoğu Kaynıyor:

İsrail, Amerika ve Batılı ülkeler yaptığı zulmün bir sonucu olarak huzurlarını bozacak eylem ve tepkilerle karşılaşıyorlar.

HAMAS'ın iptidai şartlarda yaptığı füzeler, Lübnan Hizbullah'ının füze ve dron saldırıları, İran'dan yapılan saldırı, Yemen'deki Husilerin İsrail'e balistik füze atma girişimleri, yine Babülmendep Boğazı'nı geçmeye çalışan İsrail, Amerika, İngiltere gibi ülkelerin gemilerini ve deniz ticaretini hedef alan saldıraları bunların keyfini kaçırıyor.

Yemen'deki Husiler, daha önce İran tarafından sergilenen ve Tahran'ın hipersonik hızlarda uçtuğunu açıkladığı bir füzeye benzeyen, katı yakıtlı yeni bir füzeyi cephaneliklerinde görücüye çıkardı. Filistinlilerin puşisinin desenlerinde boyanmış bir savaş başlığına sahip yeni füzeye "Filistin füzesi" adını veren Husiler ilk saldırıyı Pazartesi günü gerçekleştirdiler. Saldırı İsrail tarafında sirenlerin çalmasına neden oldu. Uzmanlar yeni silahın hassas güdümlü katı yakıtlı bir füze olduğunu ve Husilerin şimdiye kadar kullandığı güdümsüz sıvı yakıtlı füzelerden daha gelişmiş olduğunu söylerken, Husiler bunu 'yerli bir füze' olarak tanımlıyor. Ancak bu gibi askerî yeteneklerin arkasında İran desteği olduğunu tahmin etmek zor değil.

Ortadoğu'yu esas kaynatanlar İsrail ve Amerika'dır. Diğer hareketler bunların yaptıklarına tepki olarak ortaya çıkıyor.

İsrail ve Amerika'nın niyeti ise çok daha büyük. Irak işgali gibi işgal planları var. Daha da ortalığı karıştıracaklar.

 

İsrail'den Teröristlere Destek:

İsrail istihbarat direktörü bir televizyon programında Suriye'deki el Kaide/Nusra terör örgütüne yardım ettiklerini itiraf etti.

Spikerin: "İsrail'in yaralı Suriyeli isyancı savaşçıları hastanelerinde tedavi ettiği yönünde haberler var. El Kaide'nin Suriye'deki temsilcisi olan Nusra Cephesi savaşçıları da dahil. Endişe duyuyor musunuz?" sorusuna; "İnsani bir şekilde davranmak her zaman faydalıdır. Siyasi açıdan yararlı olup olmadığı veya siyasi açıdan faydalı olup olmadığı da önemli ... taktiksel olarak" diye cevap verdi.

Spiker: "Hizbullah savaşçılarını da tedavi eder misiniz?" diye sorduğunda ise: "Hayır onları tedavi etmeyiz" dedi. Bunun bir çelişki olduğu söylendiğinde ise: "Hizbullah'ın yaptıkları farklı bir durum. Hizbullah'la farklı bir durumumuz var, tamamen farklı. Hizbullah bize saldırdı, bizi engelleyecek saldırılarda bulundu ama El Kaide şu ana kadar İsrail'e saldırmadı. İsrail, özellikle El Kaide'yi hedef almıyor ve bu nedenle Hizbullah'la yaşadığımız durumdan farklı bir durum." diye konuştu.

İsrail'in DAEŞ ve PKK gibi terör örgütlerine destek verdiği öteden beri söylenen, bilinen bir durum.

Bunların öyle bir tıyneti var ki; kendi amaçları için her türlü hileyi, her türlü sinsiliği, her türlü terörü, her türlü düşmanlığı yapıyorlar.

Suriye'de PKK'nın yapmaya çalıştığı seçimlerin arkasında da İsrail'in olduğu söyleniyor. Netenyahu'nun oğlu sosyal medya hesabında Kürdistan haritası diye paylaşımda bulunuyor.

Türkiye'nin duruşundan rahatsızlar.

 

3. Dünya Savaşı'na Doğru:

7 Ekim'de yaşanan hadise ve arkasından İsrail'in yuları kopmuş vahşi hayvan gibi sağa sola saldırmaya başlaması 11 Eylül hadisesinden sonra ikinci bir dönüm noktası oldu.

Hem Ortadoğu'da hem de dünyada büyük hadiseler beklenebilir. Resulullah Aleyhisselâm'ın haber verdiği büyük harplerin, o devirlerin içindeyiz. Bundan sonra nükleer dahil her türlü harbi beklemek gerekir.

Dikkat ederseniz gerek Amerika, gerek Avrupa Rusya'ya karşı Ukrayna'ya her türlü desteği veriyorlar. Bu desteği Rusya savaş sebebi olarak görüyor. NATO ile savaştıklarını söylüyorlar ve kendi topraklarını, varlıklarını tehdit eden bir durum olursa nükleer silah kullanacaklarını sık sık dile getiriyorlar.

Amerika'nın başını çektiği Batılı ülkeler ise F16 dahil her türlü silahı Ukrayna'ya veriyor. Geçtiğimiz ay Amerikan Başkanı Biden "Ukrayna'nın Amerikan silahlarıyla Rusya sınırındaki hedeflere saldırılarda kullanılmasına izin verdik. Moskova'yı veya Kremlin'i hedef almasına izin vermedik." diye açıklamada bulundu. Buna göre Ukrayna Amerika ve Avrupa'dan gelen füzelerle Rusya'nın iç bölgelerine, askerî hedeflerine saldırı yapma serbestisine kavuştu.

Ancak bu durum Rusya tarafından tepkiyle karşılanıyor.

Rusya Dışişleri Bakanlığı Biden'a yanıt verdi: "Kim Rusya topraklarına saldırı yapılmasına izin verirse bundan büyük pişmanlık duyacaktır." dedi.

NATO'nun Ukrayna'ya verdiği füzelerle Rusya'nın içlerinin vurulması meselesine dair konuşan Putin, "NATO liderleri, özellikle 'küçük Avrupa ülkeleri' neyle oynadıklarını iyi bilmeliler. Rusya'ya saldırmadan önce 'küçük yüzölçümlü topraklarda, yoğun insan nüfusuna sahip olduklarını' göz önünde bulundurmalılar." dedi. Batı'ya karşı savaşan ülke ve gruplara gelişmiş silah ve füzeler verebileceklerini söyledi.

Türk basınına konuşan Rusya Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Müdür Yardımcısı Daria Grevtsova yaptığı açıklamada: "Bölgesel çatışmanın küresel ölçekte 3. Dünya Savaşı'na dönüşme tehlikesi var." diye konuştu.

3. Dünya Savaşı'nın başlayacağına dair neredeyse küresel bir mutabakat var.

'3. Dünya Savaşı hiç bu kadar yakın olmamıştı.", "Umarım 3. Dünya savaşı patlak vermeden seçim gününe (ABD'deki Kasım 2024 seçimleri) ulaşırız." (Donald Trump, eski ABD başkanı)

"3. Dünya Savaşı'nın eşiğindeyiz. Herkes hazır olmalı." (Kim Jong-un, Kuzey Kore lideri)

"3. Dünya Savaşı çıkarsa nükleer sonuçları dünya için yıkıcı olacaktır." (Sergey Lavrov, Rusya Dışişleri Bakanı)

"3. Dünya Savaşı geliyor, herkes savaşa hazırlansın." (İngiliz Genel Kurmay Başkanı)

"NATO ile Rusya arasında tam kapsamlı bir savaşa aylar kaldı! Un, yağ, şeker depolayın. 3-4 aya savaş çıkabilir." (Aleksandar Vucic, Sırbistan Cumhurbaşkanı)

Rusya'nın nükleer denizaltısı ve savaş gemileri, Florida açıklarında düzenlenecek tatbikatlar için Küba'da bulunan Havana limanına gitti. Rus gemileri füze atışları yaptı.

G7 Liderler Zirvesi'nde liderler Rusya'nın dondurulmuş varlıklarını Ukrayna için kullanma kararı aldı. Rusya'nın 300 milyar dolarlık döviz rezervi Batı tarafından dondurulmuştu. ABD Başkanı Joe Biden, Ukrayna'ya 50 milyar dolar yardım aktarımı yapacaklarını duyurdu.

Putin Kuzey Kore'ye gitti, Rusya ile Kuzey Kore kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Savaş durumunda acil askeri yardım ulaştırılması için mevcut tüm araçların kullanılmasına karar verdiler. Kuzey Kore'nin kıtalararası balistik füze imkânı ve mühimmat üretim kapasitesi küçümsenmeyecek seviyede. Ayrıca Kuzey Kore demek dolaylı yoldan Çin demektir.

Rusya; Kuzey Kore, İran, Küba gibi stratejik konumu veya askerî kapasitesi bulunan Amerika düşmanı ülkelerin bu imkânlarını kullanmaya çalışıyor. Çünkü çok sıkıştı. Çin ise Rusya'yı desteklese de tam bir ittifak görüntüsü vermemeye çalışıyor.

2 seneye kadar büyük bir savaşın başlayacağına dair öngörüler çoğaldı.

Eski Genel Kurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar "3. Dünya Savaşı başladı." dedi.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 3. dünya harbi beklentisi sorusuna "Dünya bu senaryoyu ciddiye almalı, bu tehdidi ciddiye almalı. Böyle bir risk var, bunu biz baştan beri diyoruz, bunun gerçekten hesabı kitabı yapılmış." diye cevap verdi.

İsrail'in Lübnan ve İran'ı hedefe koyma konusundaki kararlılığı, Çin-Tayvan gerginliği, Afrika ülkelerinin ABD ve Fransız askerlerini ülkelerinden kovmaya başlamaları, Yemen'deki İran destekli Husilerin İran silah ve füzeleri ile ABD, İsrail, İngiltere gibi ülkelerin gemilerine saldırması sebebiyle dünya deniz ticaretine zarar vermesi, Sudan'da iç karışıklıkların durulmaması; Avrupa'da faşist partilerin her seçimde biraz daha çoğunluğu ele geçirmeye başlamaları, Irak, Suriye, Yemen, Libya, Somali gibi ülkelerdeki iç çatışma potansiyelinin devam etmesi, Türkiye-Yunanistan, Pakistan-Hindistan, Bosna-Sırbistan, Azerbaycan-Ermenistan gibi çatışma ihtimali olan ülkeler ... diye uzayan bir listeye sahip bir dünyada yaşıyoruz.

Ortalık karışıp herkes birbirine düştüğü zaman ateşin nerede başlayıp nerede duracağını kimse kestiremez.

 

Harp ve Harabiyat Devri:

Görülüyor ki herkes harbe hazırlanıyor ve özellikle yahudi olsun, Amerika olsun bu harpleri başlatmak için azimli.

Önümüzde büyük harpler, çok müzayakalı günler var.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri "İsrail çekiliyormuş, o çekilme nedir?" denildiğinde şöyle buyurmuşlardı:

"İsrail çekilecek sonra Irak'la Şam arasında bir yol tutacak. Suudi Arabistan'ın üstüne gidecek. Bunun kimse farkında değil. Onun için bir kere ateş aldı mı her taraf birden olacak. Fakat onun plânı bu. Bunu Amerikayla beraber yapacak." (2006)

"Amerika harbe doğru gidiyor. İsrail azgınlığına devam ediyor ve dünya bunları seyrediyor. Fakat bu seyrin sonunda harp patlak verebilir. Bu imha harbi olacak." (2004)

Abdullah İbn-i Mes'ud -radiyallahu anh-den şöyle rivayet edilmiştir:

"Kûfe'de kırmızı bir rüzgâr esmişti de orada Abdullah İbn-i Mes'ud bulunuyordu. Derken yanına;

'Ey Abdullah İbn-i Mes'ud, artık kıyamet saati geldi.' demekten başka bir konuşması ve hali olmayan bir zat çıkageldi.

O sırada Abdullah İbn-i Mes'ud bir şeye dayanmakta idi. Bu söz üzerine hemen oturdu ve:

"Mirasın taksim edilmediği zaman gelmedikçe ganimet malı ile de sevinilmediği bir zaman olmadıkça kıyamet kopmayacaktır" dedi.

Sonra Abdullah İbn-i Mes'ud elini Şam tarafına doğru kaldırarak eli ile şöylece işaret etti ve:

"Pek çok düşman müslümanlar ile harp etmek için pek çok ordu ve sivil hazırlığı yapacaklar. Müslüman ahali de onlarla harbetmek için ordu ve silah toplayacaklar."

Ravi "Ben Abdullah'a: 'Sen bu sözünle Rumları (yani hıristiyan âlemini) mi kastediyorsun?' diye sordum. Abdullah da:'Evet Rumları kastediyorum'diye cevap verdi." demiştir.

"İşte bu şiddetli harp sırasında müthiş bir taarruz ve çetin bir direnme ve geri püskürtme durumu olacak. Şöyle ki:

Müslümanlar (o harpte bir) ölüm-kalım savaşı yapacaklar ve muhakkak muzaffer olarak geri dönecek olan bir fedailer birliğini ordunun ilerisine (öncü birliği olarak) çıkaracaklar. Bu birlikteki fedailer öyle şiddetli bir savaş yapacaklar ki nihayet düşman kuvvetleri ile kendi aralarına gece (karanlığı) girecek de çarpışmaya mani olduğundan onlar da bunlar da (yani gerek düşman ordusundan ve gerekse İslâm ordusundan hiçbiri) galip ve muzaffer olamayarak geri dönecekler. Halbuki iki tarafın öncü fedailer fırkaları(nın ekserisi) yok olup gideceklerdir.

Sonra (ertesi gün olunca) müslümanlar yine en önde ölüm-kalım harbi yapacak ve ancak galip olarak geri dönecek (yani muzaffer olarak geri dönmeye azmetmiş) olan öncü fedailer fırkasını (düşman ordusuna karşı) çıkaracaklar. Ve onlar da akşam oluncaya kadar şiddetli harp yapacaklar. Gece karanlığı basınca İslâm ordusu da, düşman ordusu da geri çekilecekler. Yine her iki tarafın öncü fedailer birliği(nin çoğu) yok olduğu halde iki taraftan hiçbiri galip olmayacaktır.

Sonra İslâm ordusu (üçüncü kez) ölüm kalım cengi yapacaklar ve muhakkak muzaffer olarak geriye dönecek olan (tekrar) bir öncü fedailer birliği kuracaklar ve bunlar da tâ akşam oluncaya kadar harbedecekler. Nihayet akşam olunca İslâm ordusu da, düşman ordusu da geri çekilecekler. (Bu kez de) fedailer birliği yok olduğu halde iki taraftan hiçbiri (diğerine) üstün gelemeyecektir.

Artık dördüncü gün olunca İslâm ordusunun geri kalan ihtiyattaki birlikleri düşman kuvvetleri üzerine hücuma geçecek ve müteakiben de Allah-u Teâlâ bozgunluğu düşman üzerine çevirecek.

Ve öyle büyük bir harp ve kıtal olacak ki (o güne kadar) bu harbin misli görülmemiş olacaktır. Hatta kuşlar o çarpışan mücahitlerin yanlarından uçacaklar da bir türlü onları geride bırakıp (harp sahasını) geçemeyeceklerdir ve nihayet ölü olarak yere düşeceklerdir.

(Harp o kadar çetin ve imha edici olacak ki) bir baba (misal olarak) yüz nefer olan oğullarının hepsini harbe hazırlayıp yollayacak da o yüz delikanlıdan bir fertten başka hiçbir kimsenin sağ kalmadığı görülüp hissedilecek.

Binaenaleyh (böyle insanlığı imha eden bir harbin sonunda) hangi ganimetle sevinilir ve ferahlanılır? Yahut da hangi miras (kimin arasında) taksim edilir? İşte muzaffer İslâm ordusu bu hâl üzere bulundukları bir sırada birden bire bundan daha büyük ve daha şiddetli bir harbin çıktığını işitecekler. Ve arkasından da dellâl yanlarına gelerek, 'Muhakkak ki Deccal'in, onların zürriyetleri (yani aileleri ve vatanları) içinde (çıkıp) kendilerinin yerlerine geçmiş olduğunu ve onlara halef olmuş bulunduğunu' ilân edecek. Bunun üzerine İslâm askerleri önlerindekileri (yani ganimet mallarını) bırakacaklar da kendi vatanlarına doğru (ev halklarını kurtarmak için) yönelecekler ve bu yönelmede de on adet süvariyi öncü olarak ordunun önünde yola çıkaracaklar."

Abdullah İbn-i Mes'ud der ki:

"Burada Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-:

"Muhakkak ki ben o öncü süvarilerin adlarını, babalarının isimlerini ve atlarının renklerini de kati olarak bilmekteyim. Bu süvariler o zamanki yeryüzünde mevcut olan süvarilerin en hayırlılarındandırlar. Yahut da yer üzerinde bulunan en hayırlı süvarilerdir." buyurdu." (Müslim)

Dikkat edilirse Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bundan 1400 yıl önce bu harbi haber verdiği gibi harbin şiddetini de haber vermiş, o günkü halkın anlayabilmesi için "Kuşların harp sahasını geçemeyerek ölü olarak yere düşeceklerini" beyan buyurmuşlardır. Hem bugünkü yakıcı büyük silahları haber veriyorlar, hem de harbin ne kadar geniş bir sahada cereyan ettiğini veciz bir şekilde duyuruyorlar.

Dikkat ederseniz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kıyamete yakın cereyan edecek büyük harpleri haber verirlerken değişik birçok Hadis-i şerif'lerinde "Bir kişiye elli kadın düşecek", "Yüz neferden doksan dokuzu ölecek" şeklinde beyan buyurarak erkek nüfusunun harplerle bu kadar azalacağını beyan buyurmuşlardır.

"Bundan sonra çok çetin harpler olacağını, kapıda olduğunu haber veriyoruz. Amma nasıl harpler olacak? Bu harplerde çok az insan kalacak.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde; "Elli kadına bir erkek düşecek kadar erkeklerin azalacağını" beyan buyurmuşlardır. (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 72)

Öyle şiddetli harpler olacak ki, bu harplerde çok erkek zayi olacak. Sayı itibari ile elli kadın bir erkeğin himayesine girecek. Önümüzdeki harpler Allah-u âlem bunu gösteriyor. Artık bundan sonra harabiyet durumu başlıyor.

Hicaz bölgesinde de çok büyük kargaşalık olacak." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Kıyamet ve Alâmetleri", s. 349)

Muhakkak bu harpler yaşanacak ve bunlara çok az bir zaman kaldı.

 

Muhterem Ömer Öngüt -Kuddise Sırruh- Hazretleri'nin

Bugünkü Harp ve Harabiyat Devri Hakkında Bazı İfşaatları:

"Harp; büyük silâhlarla patlayacak. En şiddetli silâhlar en evvel patlayacak, dünya birden bire alev alacak. Bu kâfirler çok zulmetti. Onlar da Allah'u-âlem çok büyük kahra uğrayacak. Amerika'daki yahudiden başka dünyada yahudi de kalmayacak. Onun için yahudinin daha ruhsatı var, İran, Arabistan, Mısır'ın üstüne gidecekler. Bu ruhsat epey devam eder. Hazret-i Mehdi'den sonraya kadar devam eder, sonra İsa Aleyhisselâm çıkar işleri biter. O zamana kadar ruhsatları var.

Allah-u Teâlâ şimdi ruhsat veriyor, gün gelecek müslümanlara ruhsat verecek..."

"Ömrü olan kısa zamanda çok şey görecek, "Yevmü'l-beter" denmiş, bitmiş.

Bu gelecek dalga Allah'u-âlem çok büyük dalga, O dilediğini korur, tabi ki size de her şey anlatılmıyor. Allah'ım korusun, Allah'ım korusun, Rabb'im korusun. Allah'a emanet... Takdir ne ise o olur. Hazret-i Allah'a yönelik olmak lâzım, bakalım bu afat bu dalga kimi alır, kimi bırakır, onu Yaratan bilir.

Çok vahim hadiseler olabilir, fakat bir arada dilediğini korur. Memleketimizde olalım, memleketimizde ölelim, Allah'u-âlem çok büyük dalga geliyor."

"Dünya harbe doğru öyle bir hırsla gidiyor ki, yalnız emr-i İlâhî'yi bekliyor. Amerika katiyetle harp açmak azminde. Rusya da hazırlığa gidiyor.

İlk olarak bu büyük devletler çatışacak ve çok çok hasar görecekler.

Allah-u a'lem Rusya ortadan yok olacak. Amerika da yerinde kalmayacak. Dünya bir hallaç pamuğu gibi sarsılacak. Mühim tehlikeler var." (23 Kasım 1979)

"Hazret-i Allah cidden gadap etmiş. 'Biz onları suç üstü yakalayacağız.' denildi. Anlıyorum ki Hazret-i Allah'ın gadabı çok büyük. İtimat edin yalvarmaya bile korkuyorum. Ancak hususi bir yalvarmayı Cenâb-ı Hakk lütfetmiş.

Nükleer demek felâket demek. Her an için büyük bir hadise beklenebilir. Yalnız hiç şüphe yok ki biz zamanını soramayız. Aslâ! Aklımızdan hayâlimizden bile geçmez. Bize sadece rumuz verilir. Ne zaman kopacağını Sahib'im bilir.

Allah'ımız muhafaza buyursun, râzı olmadığı her şeyden."

"Kullanılacak çok kuvvetli silâhlar var, biri diğerini mahvetmek için. Bunlar birdenbire olacak. Çünkü kim evvel atarsa o kazanacak. Onun için çok büyük zayiat birden olacak. Hüküm Hazret-i Allah'ındır, boşaltacağını beyan buyuruyor."

"Gün bugündür, yarın bu silâhlar patladığı zaman dünya alt üst olup bitecek. Fakat hiç kimse bunu görmüyor, böyle gelmiş böyle gidecek zannediyor. Nereye gidecek? "Hatem" dendi, "Sondur" dendi, "Onunla bitiyor" dendi. Ondan sonra Hazret-i Mehdi ve Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın devri başlayacak. Bu merdivenden sonra iş bitti artık, zaten insan kalmayacak. "Hatem" dendi, bitti artık. Amma kimse bunun farkında değil."

Suudi Arabistan ve Vehhâbîler'den mevzu açılması üzerine;

"Onların da ömrü kısa efendim. Yemani çıkacak oraya hücum edecek, Süfyani var oraya hücum edecek, yahudiler oraya hücum edecek, Amerika oraya hücum edecek. Bu sebeple orası büyük tehdit altında, kısa zamanda orada hükümet diye bir şey kalmayacak. Büyük tehlikeler atlatılacak, dört büyük istilanın karşısında, memleket başıboş olacak, insanlar perişan olacak, yine kavgalar başlayacak. Bundan sonra Hazret-i Mehdi çıkacak. Bütün bunlar Allah-u a'lem önümüzdeki otuz sene içinde olacak."

"İran'da çok çetin harp olacak, çok çetin. İran bayâ eziyet görecek."

"İran'da büyük tahribat yapacaklar. Suudi Arabistan'da zaten hiçbir kuvvet yok, yabancı asker tutuyor, paralı asker tutuyor, hiçbir kuvvet yok.

İran'da kuvvet var, silâh var amma asker yok. Çünkü o harpte (İran-Irak Savaşı) birbirini bitirdiler. Hep yahudinin prensibi. Yahudi, Saddam Hüseyin'i kışkırttı, o da İran'ın üstüne gitti. Büyük silâhlar patladı mı boşalacak, dünya boşalacak. Ona ona derken büyük silâhlar patladı mı bitti. Ne hadiseler, ne hadiseler...

Allah'ım iman ile göçmeyi cümlemize nasip etsin, âkıbetimizi hayırlı etsin. İlâhi takdir ne ise o olur.

Âyet-i kerime'de:

"O'nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez." (En'am: 59) buyuruluyor.

O'nun takdiri, O'nun hükmü olmadıkça hiçbir şey olmaz.

"Binaenaleyh artık ahir son zamanda yaşıyoruz. Hazret-i Mehdi'nin zuhuruna çok az kaldı."

 

Bile Bile İnkâr Eden, Yalan Söyleyen, İftiracı Yahudiler:

Yahudiler hak ve hakikatten sapmış, kendi ırklarını ilâhlaştırmış, faşist bir zihniyeti din haline getirmiş, bu uğurda yalana ve iftiraya sarılmaktan çekinmemiş bir millettir.

Bu hususun delili olarak Asr-ı saadet'te yaşanmış iki mühim hadiseyi dikkat nazarlarınıza arzediyoruz.

Birincisi; soyu Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm'a kadar dayanan ve yahudilerin en itibar ettiği âlimlerinden olan Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh- Hazretleri'nin müslüman olması hadisesinde onun aleyhinde iftira atmalarıdır.

İkincisi de Medine yahudilerinin Resulullah Aleyhisselâm Medine'ye hicret ettiği zaman onun bekledikleri peygamber olduğunu bildikleri hâlde bile bile ona düşmanlık yapmalarıdır. Bunun delili Medine yahudilerinin ileri gelenlerinden birinin kızı, diğerinin de yeğeni olduğu hâlde Resulullah Aleyhisselâm'ın hanımı olmakla şereflenen Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz'in babası ve amcasının Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hakkındaki yapmış olduğu şahitliktir.

"Yahudilerin ileri gelenlerinden birinin kızı, diğerinin de yeğeni olan Hazret-i Safiye -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz şöyle buyurmuştur:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Medine'ye hicret edince babamla amcam onu görmeye gittiler ve kendisiyle uzunca müddet sohbet ettiler. Eve döndüklerinde amcam: 'Bu gerçekten, kitaplarımızdaki haberi verilen peygamber midir?' dedi. Babam: 'Evet, vallahi o aynı peygamberdir!' diye cevap verdi. 'Sen buna inanıyor musun?' diye sorduğunda: 'Evet!' dedi. 'O halde ne yapmalı, niyetin nedir?' dedi. Babam: 'Yaşadığım müddetçe vallahi ona muhalefet edeceğim.' dedi."

Gerçek apaçık meydanda iken, bundan daha çirkin bir kıskançlık olamaz. Çünkü böyle bir inatlaşma ve kıskançlık doğrudan doğruya zât-ı ulûhiyete karşı bir itirazdır." (Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, s. 306)

İşte bu yüzden yahudiler müslümanlıktan çıkmış, Allah-u Teâlâ'nın lânetine uğramış bir kavimdir.

Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh-in müslüman olması hadisesi ise şöyle cereyan etmiştir:

"Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh-, Medine yahudilerinin ileri gelenlerinden ve meşhur âlimlerindendi. Adı Husayn iken, müslüman olunca Resulullah Aleyhisselâm adını Abdullah olarak değiştirmişti. Tevrat'ı ve tefsirini yahudi âlimlerinden olan babasından öğrenmişti. Resulullah Aleyhisselâm'ın Mekke'de peygamberliğini açıkladığını Akabe buluşmasında İslâmiyet'i kabul eden müslümanların anlattıklarından duymuş, Medine'ye geleceği günü gözleyip duruyordu. Geldiği gün halkın arasına karıştı. Vech-i mübareklerini görür görmez:

"Bu yüz yalan söylemez!" dedi.

Bir gün ziyaretine geldi ve:

"Yâ Muhammed! Sana üç soru soracağım ki, cevaplarını ancak peygamber bilebilir.

1. Kıyametin alâmetlerinden ilki nedir?

2. Cennetlikler cennete girdikleri zaman ilk önce hangi yemeği yiyecekler?

3. Çocuk niçin babasına benzer, niçin ana soyuna çeker?"

Resulullah Aleyhisselâm:

"Bu soruların cevabını önün sıra Cibril gelip bana haber vermişti." buyurdu.

Abdullah ise: "Bırak onu! O Cibril, melekler arasında yahudi düşmanıdır." dedi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz asıl cevaba geçerek şöyle buyurdu:

"Kıyamet alâmetlerinin ilki, insanları doğudan batıya süren bir ateştir.

Cennetliklerin ilk yiyeceği yemek, balık ciğerinin sarkmış olan fazlasıdır.

Çocuğun ana ve baba soylarına benzemesine gelince, cimâ esnasında erkeğin suyu kadınınkinin önüne geçerse çocuk babaya benzer, kadının suyu erkeğinkinin önüne geçerse çocuk anaya benzer."

Bunun üzerine Abdullah: "Kati surette şehâdet ederim ki ya Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin." diyerek şehâdet getirdi ve müslüman oldu.

Abdullah devamla: "Yâ Resulellah! Yahudiler yalancı ve iftiracıdırlar, müslüman olduğumu duyarlarsa bana çok çamur atarlar, önce onları çağır ve beni sor." dedi.

O sırada yahudilerden bazıları görüşmeye gelmişlerdi. Abdullah -radiyallahu anh- da evin bir tarafına gizlendi.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"Ey yahudi topluluğu! Siz Allah'tan korkunuz, eşi benzeri olmayan Allah'a yemin ederim ki, benim Allah tarafından hak peygamber olduğumu ve getirdiklerimin hak olduğunu muhakkak biliyorsunuz, müslüman olunuz!" buyurdu. (Buhârî)

Onlar üç kere: "Biz böyle bilmiyoruz!" diye itiraz ettiler.

Resulullah Aleyhisselâm onlara: "İbn-i Selâm nasıl bir adamdır?" diye sordu. "O bizim en yüksek bir âlimimizdir, bu derece yüksek bir âlimimizin de oğludur. O bizim en hayırlımız ve en hayırlımızın da oğludur."

Resulullah Aleyhisselâm: "O müslüman olursa ne dersiniz?" diye sordu. "Böyle şeyden onu Allah korusun!" dediler. Aynı soruyu iki defa daha sordu, yine aynı cevabı verdiler.

O esnada Abdullah -radiyallahu anh- gizlendiği yerden yahudilerin karşısına çıkarak şehâdet getirdi.

Bu defa da yahudiler: "O bizim en şerlimizdir, en şerlimizin de oğludur." diyerek karalamaya, iftira etmeye başladılar.

Resulullah Aleyhisselâm: "Birinci şehâdetiniz bize kâfidir, ikincisi ise lüzumsuzdur." buyurdu ve onları dışarı çıkardı.

Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh- ile beraber bütün ev halkı ve bazı yahudiler de müslüman oldular.

Abdullah -radiyallahu anh-ın soyu Yusuf Aleyhisselâm'a kadar tespit edilmiş olması bakımından yahudiler arasında değeri ve haysiyeti çok büyüktü. Bunun içindir ki yahudi âlimleri Abdullah'ın peşini bırakmıyorlardı. "Arap'da peygamberlik olmaz... Senin adamın hükümdardır!..." gibi sözlerle onu döndürmeye kalkıştılarsa da muvaffak olamadılar.

Yahudi âlimlerinden bazıları: "Muhammed'e ancak bizim kötülerimiz ve şerlilerimiz iman etti. Eğer onlar bizim seçkinlerimizden olsalardı atalarının dinini bırakıp başka dine girmezlerdi." dediler. Sonra da o inanan kişileri "Kendi dininize ihanet ettiniz!" diyerek ayıpladılar.

Bunun üzerine Âyet-i kerime nâzil oldu. Allah-u Teâlâ buyurdu ki:

"Onların hepsi bir değildir. Ehl-i kitap içinde istikamet sahibi bir topluluk da vardır ki, gece saatlerinde secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar." (Âl-i imrân: 113)

Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh- buyururlar ki:

"Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in zamanında bir rüyâ görmüştüm.

Geniş bir bahçede bulunuyordum. O bahçenin ortasında demir bir direk vardı. Bu direğin alt tarafı yerde, yukarısı gökte idi. Yukarısında da tutunacak bir kulp vardı. Bana: "Haydi bu direğe çık!" dendi. Fakat ben "Çıkamam!" dedim. Bunun üzerine yanıma bir hizmetçi getirdiler. O benim arkamdan elbisemi çıkardı. Daha sonra kolaylıkla direğe çıktım ve kulpa tutundum. Bana: "Halkayı iyi tut, bırakma!" diye tembih edildi. Kulpa tutunmuş bir halde iken uyandım ve bu rüyâmı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e arzettim.

Şöyle buyurdu:

'O yeşillik İslâm bahçesidir. Direk de İslâm esasıdır. O kulp ise kopma bilmeyen sağlam bir kulptur, Kur'an'dır, Din'dir.

Sen ölünceye kadar İslâm üzere yaşayacak ve müslüman olarak öleceksin.'" (Buhârî)

Buhârî ve Müslim'in Sa'd bin Ebî Vakkas -radiyallahu anh-den rivayet ettiğine göre Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh-in cennetlik olduğunu haber vermiştir.

Bir gün bir kab yemek getirilmişti. Resulullah Aleyhisselâm ondan yedi, biraz arttı. "Şu vâdiden cennetlik bir kişi gelir, bu artanı da o yer." buyurdu. Orada bulunan Hazret-i Sa'd -radiyallahu anh-, abdest almak için kendisinden geride kalan kardeşi Umeyr -radiyallahu anh-in gelip onu yiyeceğini sanmış ve ummuştu. Fakat Abdullah bin Selâm -radiyallahu anh- gelmiş ve artan yemeği o yemişti. (Ahmed bin Hanbel)" (Hazret-i Muhammed Aleyhisselâm, s. 334-337)

 

Yahudilerin İsa Aleyhisselâm'a Kurduğu Tuzak ve Onu Öldürmek İstemeleri:

İsrailoğulları İsa Aleyhisselâm'ın elinden o kadar parlak mucizeleri gördükleri halde, dâvetine icabet etmediler. İman etmek şöyle dursun, Yahya Aleyhisselâm gibi İsa Aleyhisselâm'ı da öldürmeye karar verdiler.

İçlerinden birini inanmış gibi göstererek havarilerin arasına soktular. Toplandıkları yeri ve zamanı öğrenip baskın yapacaklardı.

Fakat Allah-u Teâlâ:

"Kötü tuzak, ancak sahibine dolanır." (Fâtır: 43)

Âyet-i kerime'si mucibince, kendi kurdukları tuzağa kendilerini düşürdü, plânlarını boşa çıkardı.

Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm'ı, İdris Aleyhisselâm gibi göğe kaldırdı, onlara ruhsat vermedi. Casus olarak gönderdikleri münâfığı İsa Aleyhisselâm zannederek yakaladılar ve astılar.

Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde bu hadiseyi haber verirken bu ve diğer azgınlıkları, küfür ve iftiraları sebebiyle yahudilere olan gadabını şöyle beyan buyurmaktadır:

"Sözlerini bozmaları, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve: "Kalplerimiz perdelidir." demeleri sebebiyle (lânete uğramışlardır). Hayır! Tam aksine, küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur. Pek azı hariç, artık onlar iman etmezler.

Bir de inkâr etmelerinden, Meryem'in üzerine büyük bir iftira atmalarından.

Ve "Allah'ın Resul'ü Meryem oğlu İsâ Mesih'i öldürdük!" demelerinden ötürü. Halbuki onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara, benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düştüler, bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olarak onu öldürmediler.

Bilakis Allah onu kendi katına yükseltti. Allah Azîz'dir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisâ: 155-158)

Yahudiler Resulullah Aleyhisselâm'a da suikast tertip etmişler ve fakat Allah-u Teâlâ'nın haber vermesi ile başarılı olamamışlardır.

Bunlar tarih boyu bu azgınlık ve küfürlerini devam ettirmiş, Allah'ın gadabına uğramış bir kavimdir.

 

Ahir Zamanda İsâ Aleyhisselâm'ın Yeryüzüne Gelişi ve Yahudilerin Âkıbeti:

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kıyamete yakın zuhur edecek hadiseleri birçok Hadis-i şerif'lerinde haber vermişlerdir. Bu haberlerde; Deccâl'in zuhurunu, fitnesini, Deccâl'in yahudi olacağını, yahudilerin Deccâl'e tâbi olacağını, müslümanların iyice sıkıştığı bir zamanda Allah-u Teâlâ'nın müslümanlara yardım etmek üzere İsâ Aleyhisselâm'ı yeryüzüne indireceğini, Deccâl'i öldüreceğini, yahudilerin öldürüleceğini, uzun harp devirlerinden sonra nihayetinde Allah-u Teâlâ'nın zaferi müslümanlara vereceğini ve müslümanların idaresinde dünyanın huzur ve sükuna ereceğini, adaletli bir devir yaşayacağını haber vermişlerdir.

Binaenaleyh bunların bu zulüm ve sapkınlığının daha başındayız. Bütün dünya bunlardan nefret edecek, âkıbetleri de ona göre olacak.

Hadis-i şerif'lerde şöyle buyuruluyor:

"Deccal yahudidir." (Müslim: 2927)

"Taylesan elbiseleri giyinmiş yetmiş bin İsfahan yahudisi Deccal'in emrine girecektir." (Müslim: 2944)

Resulullah Aleyhisselâm uzun Hadis-i şerif'lerinin bir noktasında da şöyle buyurmuşlardır:

"Deccal, İsa Aleyhisselâm'a bakınca tuzun suda eridiği gibi eriyecek ve kaçmaya başlayacaktır. İsa Aleyhisselâm da ona: 'Sana öyle bir darbem vardır ki sen ondan kurtulamayacaksın!' diyecek ve Lüdd'ün doğu kapısı yanında yetişip onu öldürecektir. Allah yahudileri de hezimete uğratacaktır. Artık Allah'ın yarattığı yaratıklardan arkasında bir yahudinin saklanıp da Allah'ın konuşturmayacağı hiçbir şey kalmayacaktır. 'Ey Allah'ın müslüman kulu! İşte bu bir yahudidir. Gel de onu öldür!' demeyen ne bir taş, ne bir ağaç, ne bir duvar, ne de bir hayvan olacaktır. (Yalnız Gargad ağacı bu hükmün dışındadır. Çünkü bu ağaç onların ağaçlarındandır, konuşmayacaktır.)" (İbn-i Mâce: 4077) (Bkz. "Kıyamet ve Alâmetleri")

 

"Ümidimiz Sizsiniz!":

Mazlum milletlerin, çaresiz müslümanların ümidi Türkiye'dir.

Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bu hususu şöyle ifade ediyorlar:

"Dünyada esaret altında bulunan bilcümle müslümanların yegâne ümit kaynağı olan İslâm diyârı olan Türkiye değil midir?" (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Sözler ve Notlar 5", s. 478)

"Dikkat ederseniz, işgal altındaki müslümanların tek ümidi Türkiye'dir. En çok buraya gönül bağlarlar. Ümitleri ve gönülleri bu vatandadır." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, "Sözler ve Notlar 5", s. 494)

Gazze'de TRT muhabirini gören yaşlı bir Filistinli'nin sözleri bu hakikatin bir tercümanı olmuştur:

"Siz bizim büyük umudumuzsunuz. Siz bizim tek umudumuzsunuz. Bize sahip çıkmadılar, kaybolduk. Görüyorsunuz bizi nasıl katlettiler. Bizi yok ediyorlar. İslâm birliği çöktüğünden bu yana bizi yok etmeye çalışıyorlar. Allah aşkına kendinize dikkat edin, kendinize mukayyet olun. Bugün bizim umudumuz sizsiniz. Umudumuz sizde, siz güçlü olun, tek yumruk olun. Bizi kurtarın, biz katlediliyoruz. Bizi sattılar bizi çok ucuza sattılar. Her bir Türk'ü alnından öpüyorum." 


  Önceki Sonraki  

Diğer Yazıları
TÜM YAZILAR