Ebu Derdâ -radiyallahu anh-den, Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Allah-u Teâlâ İsa Aleyhisselâm'a hitaben:
'Yâ İsa! Ben senden sonra öyle bir ümmet getireceğim ki, onlar sevdikleri bir şeyle karşılaşırlarsa Allah'a hamd ve şükrederler. Hoşlanmadıkları bir şeye rastlarlarsa sabrederler ve Allah'tan ecir beklerler. Bunların ilimleri ve hilimleri yoktur.' buyurdu.
İsa Aleyhisselâm:
'Yâ Rabb'i! İlimleri, hilimleri olmadığı halde, onlardan bu işler nasıl sadır olabilir?' diye sordu.
Cenâb-ı Hakk:
'Onlara kendi ilmim ve hilmimden ihsan ederim.' buyurdu." (Ahmed bin Hanbel)
Onun için çok yüksek olacak. Niçin? Allah-u Teâlâ'nın ilmi ve hilmi olduğu için.
Nasibinin yüce olması ise Allah-u Teâlâ'nın böyle ayırmış olmasındandır.
Şeyhü'l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri'nin, hususiyetle Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın makamını, alâmetlerini ve ayırt edici hususiyetlerini tespit etmek için yazdığı "Ankâ-i Muğrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-evliyâ" adlı kitabındaki ifâdesine göre:
"Tıpkı resul ve nebîlerin diliyle söylediği gibi, Allah kullarına Hakk'ı onun diliyle söyler." (s. 73)
O tasarruf ederse, içinde O olursa, onun ağzına Allah kelâmını koyar, o da söyler, O'nun diliyle konuşur. Lütuf olmadıkça mahlûktan hiçbir şey husule gelmez.
"Allah-u Teâlâ bütün muhteşemliğine rağmen onu halkın nazarından gizler." (s. 16)
Elhamdülillâh. Her şeyi bahşetmiş, fakat perdeyi de çekmiş, kimse görmez.
Mevlânâ -kuddise sırruh- Hazretleri: "Bayraklılar"ın öncüsü olan bu zâtın her fırsatta Allah yolunu târif edip, halkı Hakk'a ve istikamete dâvet vazifesini yürütmesini apaçık bir keramet olarak zikretmiş; bunca kerametini halkın göremeyeceğini de ifşâ ederek şöyle buyurmuştur:
"Bunca kerametleri vardır da yine ululuklarını hiç kimsenin gözü görmez.
Hem uludurlar, kerametleri vardır. Hem de Allah hareminde gizlenmişlerdir." (Mesnevî. c. 3 s. 253 trc: V. İzbudak)
"Belâların ve hâinliklerin ortalığı sardığı fitne zamanında, ihvanı ile birlikte Hakk'a bağlılığı gözetir ve bu hususta onlara öncülük eder." (s. 22)
Bizim Hakk'la ilgimiz var, halkla ilgimiz yok. Onlar hangi fesat içine düşerlerse düşsünler bizim onlarla ilgimiz yok.
Herkes asaletinin icabını yapar, yediği lokmanın icraatını yapar. Bunun için hiç kimsenin işine karışmıyorum, hiç kimseyi işime karıştırmak istemiyorum. Âlemin çürük cevizlerini de yutmak istemiyorum, huzurumu bozmamak için.
"İhvanı ile birlikte Hakk'a bağlılığı gözetir ve bu hususta onlara öncülük eder."
Çünkü Ashâb ile ihvan bu noktada birleşti. Sıddık olan ihvan için bu çok büyük bir müjdedir
"O, hiç bilmezken 'Hatemiyyet' mertebesiyle kemâl bulur." (s. 71)
Rabbi'imiz onu öyle tayin etmiş. Bu Hakk'ın tayini iledir, halkın tayini ile değildir.
"Onun Hatemiyyet'i 'Nûrun alâ Nûr'; yani 'Nûr üstüne Nûr'dur." (s. 15-16)
Sahibimiz öyle murad etmiş. Dikkat edersiniz bizim halkla hiç meşguliyetimiz yok. Bana Allah gerek! Eğer halka uyarsak her rüzgâra doğru dalga vururuz. Hayır, biz hiçbir rüzgâra tâbi değiliz.
•
Müeyyedüddîn Mahmud el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerhü'l-Fusûs li'ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî" isimli eserinin son satırlarında; Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'a Sâlat-ü selâm'da bulunduktan sonra, onun bâtın vârisi olan Hâtemü'l-evliyâ'ya da Salât-ü selâm'da bulunarak şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın salâtı resullerin ve nebilerin Hâtem'inin ve onun Hatemiyyet hususundaki en kâmil vârisi olan, Muhammedî velilerin Hâtem'inin üzerine olsun!" ("Kitâbu Şerhü'l-Fusûs li'ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî"; Şehid Ali Paşa, no.: 1240, 439b-440a yaprağı)
Çünkü o iki kandili o zaman yarattı, o zaman koydu. O onun velâyetine sahiptir. Ona salât-ü selâm getiriliyor, onun velâyetine sahip olduğu için, ona verdiği meziyeti buna da ihsan ettiği için, ona da salât-ü selâm vâciptir. "Ona yaptığını buna da yap!" mânâsına geliyor.
•
Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Fusûsu'l-Hikem li'l-Cendî" isimli eserinde Hâtemü'l-evliyâ meselesi hakkında son derece mühim sırlara yer verdiği gibi, "Nefhatür'r-Rûh ve Tuhfetü'l-Fütûh" isimli eserinde de yeri geldikçe ondan sözetmiş; hattâ bu eserde yazdığı kitapların hepsini, Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'ın ve Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın desteği ile yazdığına dikkati çekmiştir.
Kitabının giriş kısmında;
"'Hülâsatü'l-İrşâd ve İrşâdü'l-Hülâsa' adlı eserimi, 'İksirü'l-Kemâlât' adlı kitabımı ve diğer eserlerimin hepsini, Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'ın ve Hâtemü'l-evliyâ'nın (feyiz ve kemâlâtı) sâyesinde elde ettim." ("Nefhatür'r-Rûh ve Tuhfetü'l-Fütûh"; s. 29)
Buyuran Hazret'in, burada neşredilen: "Fusûsu'l-Hikem Şerhi"ndeki ifşâat ve beyanlarını da, ümmetin bu iki Hâtem'inin feyiz ve kemâlât denizinden akseden nurlarla te'lif ettiğinde şüphe yoktur.
Allah-u Teâlâ oradan akıtmış.