Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (280) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (84) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (84)
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (280)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Mayıs 2024

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (280)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (84)

"ED-DÜRRİ'L-MEKNÛN FÎ-ES'İLE MÂ KÂNE VE MÂ YEKÛN" ADLI MECMÛADA YER ALAN ESERLER ve İFŞAATLAR (3)

 

[56a, st. 3]

[İlâhi Sıfatlar ve Ferdiyyet'e Ulaşan Kul İle İlgili]

Bir Mes'ele (2)

O, Mülk'ün Meliki'ne, yani Kudret ve kuvvetin yegâne Sahibi'ne nazar edince de artık "Ferdiyyet"in içine kadar girmiş olur; böylece eşyadan kaynaklanabilecek bu düşük ve aşağılık sıfatlar kendisinden sıyrılıp çıkar.

Onun kalp gözü iyiden iyiye keskinleşir; nefsinden dolayı O'nun katında telâşa düşer.

İşte onun kalbi, sonsuza dek O'nun "Ferdiyyet"inin, ilâhi "Azamet"inin ve "Kudret mülkü"nün içinde ölümsüzleşmiş bir halde kalır ki; O ise "Mülk'ün Meliki"dir.

O kimde ilâhi kudret ve hâkimiyetini kurarsa; onun hevâsını, nefsini ve dünyasını boyunduruk altına alır, onu onlara karşı korku ve çekingenliğe ulaştırır.

İşte (bu nefsânî heves ve sıfatlardan yana) gerçek mânâda hürriyete ancak bu kul ulaşır; kullukta ayağını sabit kılıp yalnız Allah ile kalır.

O öyle bir kimsedir ki; gerçek Ubûdiyyet (kulluk) ondan meydana gelir.

Aslında kişi, baskı ve zorluklar göğsünü ve gönlünü perdelediği için, bu sıfatları mülâhaza etmekten âcizdir. Zira şehvetlerinin ateşinin dumanı onu yine bu şehvetler ve nefsinin hevâsının lezzetiyle bir arada bırakır; onun amellerinin her birine yapmacıklıkla, ikiyüzlülükle, nefsin pay alma çabaları ve türlü türlü garipliklerle müdâhale eder.

Bununla birlikte, onun âzâları da bir saatten diğer saate daima boşluğa tutunur; sonra şiddetle yeniden hararetlenir, sonra tekrar boşluğa düşer. Bu şekilde, bir kez doğrulup bir kez düşeceği bir karmaşa içinde bulunur; böylece de artık onunla lezzetlenemeyip Ubûdiyyet'e nüfûz eder.

Yüksek dereceler ehli bile onların arasına girip karışamaz. Onlar mahşerde diğerleriyle birlikte sorumlu tutulur, kabirde de onların üzerinden hesaba çekilirler.

Hatta yarın, onlardan sonra bunlar da Allah'tan utanıp haya ederler.

Onlar sadece akıllarının güç ve kuvvetiyle amellerini yürütüp sürdürürler; Allah'ın âlimleri ise Allah'ın verdiği kalp gözlerinin güç ve kuvvetiyle, O'na karşı parçalanıp dağılmış halde, kendilerini kınayarak ubûdet (kulluk)larını yerine getirirler.

Bunun içindir ki Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

"Akıllı ve zeki olan kişi, nefsini zimmeti altında tutandır."

İlâhi ilmin kendisini parçalayıp dağıttığı kimseyi şüphesiz ki Allah her türlü hîle ve hud'adan men eder.

Çünkü O, "Allâmü'l-Guyûb"dur; yani gaybların yegâne bilicisidir. O'nunla birlikte iken herhangi bir hile, hud'a ve aldatmacanın ona hiçbir şekilde nüfûz etmesi mümkün değildir.

Onun gâye ve maksadı, Sıdk ve doğruluğu maksat ve gâye edinmektir.

Kendi içinden nefsine hitaben der ki:

"Cesedi idare eden kalptir, onun meydanı ise sadr (göğüs)tür. Göz aslında "Fuâd", yani kalp gözü; delâlet eden ise aslında onun görüşüdür. Onda herhangi bir aldatmaca olmadığı gibi; dalak da [56b] yoktur, doyumsuzluk da yoktur, mide de yoktur.

Fuâd (kalp gözü) dışında ona verilmiş başka bir göz de yoktur. Ona bu (baş gözü) verilmişse de, yalnızca sıradan görme içindir; zira o olmazsa burada bir şey göremez.

Onlara bunun (Kalp gözünün) verilmesi ise ancak O'nun rüyetini görmek içindir; çünkü sıradan gözün de bakış açısı genişleyince hiçbir şey göremez, gözün asıl menfaatine yarayacak olan şeyin karşısında uykuya dalar."