Allah-u Teâlâ kulu ve Resul'ü Muhammed Aleyhisselâm'ın bizzat mübarek şahsını; mücessem bir hidayet, bir rehber ve bir önder kılmıştır.
Mübarek vücudu serâpa nûrdur. Bu nur ile körler bile görür, duymayan kulaklar duyar, kapalı kalpler açılır, yolunu şaşıranlar yol bulur.
Bu hususta Cenâb-ı Hakk, Zât-ı risaletpenâhî'yi muhatap kılarak şöyle buyurur:
"Ey Peygamber! Biz seni bir şâhid, bir müjdeci, bir uyarıcı, Allah'ın izniyle Allah'a çağıran ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik." (Ahzâb: 45-46)
Allah-u Teâlâ Resulullah Aleyhisselâm vasıtası ile dilediğine hidâyet bahşediyor.
Bir şahid: Bu öyle bir şehadettir ki âlemlerin Rabb'i yanında makbul olan bir şehadet.
Bir müjdeleyici: Allah-u Teâlâ'nın ihsanlarını, ikramlarını ve sonsuz saadetini müjdeleyen bir peygamber.
Bir uyarıcı ve Allah-u Teâlâ'nın izni ile Allah'a çağıran, nur saçan bir kandil:
Hakk'tan gayri başka yollara sapmış, dalâlet bataklarına batmış olan insanları Allah'a dâvet eden, hidayete çağıran ve nur saçan bir kandil olarak gönderdiğini beyan ediyor. Fakat öyle bir kandil ki bütün âlemleri nûrlandıran bir kandil.
Bunun içindir ki vücud-u şerif'leri, ruhları, lisanları, kalpleri, ahlâk ve amelleri, ilim ve fehimleri nur menbaıdır.
Onu en üstün bir şeref ile müşerref eyleyen, Makam-ı Mahmud'u yalnız ona bahşeden Zülcelal vel Kemal Hazretleri'ne sonsuz şükürler olsun. Ona bahşettiği bu nimetler sayesinde bütün ümmet-i Muhammed de istifade ediyor.
Onu en üstün şerefle müşerref eyleyen Hazret-i Allah, Kur'an-ı kerim üzerine yemin ederek Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin doğru yolda olduğunu ve dosdoğru bir yolu gösterdiğini; bu nûrlu yolda gönül huzuruyla, emin adımlarla yürümesini beyan buyuruyor:
"Yâsin. Hikmet dolu Kur'an hakkı için ey Resul'üm! Muhakkak ki sen gönderilmiş peygamberlerdensin ve doğru bir yol üzerindesin." (Yâsin: 1-4)
Bütün inkârcıların, inatçıların, kâfirlerin inat ve küfürlerine rağmen, sen şüphesiz peygamberlik vazifesi ile gönderilen ve dinlenilmediği takdirde hesabının sorulması kesinleşmiş elçileri olan hak peygamberlerdensin.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bu Âyet-i kerime'de gerçekten Habib-i Ekrem'inin, O'nun emri, O'nun hidayeti olduğunu ve dosdoğru bir yolda bulunduğunu bize açık olarak ferman buyuruyor. Böyle bir lütfa hiçbir peygamber mazhar olmamıştır.
"Üstün ve çok merhametli Allah'ın indirdiği Kur'an yolu üzerindesin." (Yâsin: 5)
Âziz, Kitab'ının ifadelerindeki fesahat ile inat sahibi kimselerin vehimlerine gâlip gelen; Rahîm ise, Kitab'ının mânâlarındaki inceliklerle doğruluk sahibi olanların anlayışlarını kendisine çeken demektir.
Diğer bir Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
Resul'üm! Sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin." (Zuhruf: 43)
Senin takip edeceğin yol Sırat-ı müstakim'dir. O yolu takip edenler cennetlere, ilâhi nimetlere kavuşacaklardır. O yoldan ayrılmanın neticesi cehennemdir.
Malum olduğu üzere dünyanın her tarafında cehalet ve dalâlet hüküm sürmektedir. Kurtuluş ise ancak Allah-u Teâlâ'nın emir ve hükümlerine sımsıkı sarılmakla mümkündür. Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-ini bu lütfa mazhar eden Hazret-i Allah emir ve hükümlerine sımsıkı sarıldığımız takdirde bizi de mazhar eder.
Yeter ki Hazret-i Allah ve Resul'ünün emirlerine sımsıkı sarılalım.
•
"Resul'üm! Allah'a tevekkül et. Şüphesiz sen apaçık hakikatin üzerindesin." (Neml: 79)
Sen en ufak bir tereddüt ve şüphenin bulaşmadığı bir dine sahipsin. Ümmetine hakikati beyan etmekte, hak ile bâtılın arasını ayırmaktasın.
Bu Âyet-i kerime'den de anlaşılıyor ki yalnız ve yalnız Hazret-i Allah'a tevekkül etmemiz gerekmektedir.
Âyet-i kerime'nin devamında;
"Sen apaçık hakikatin üzerindesin." buyuruluyor.
Demek ki biz de o hakikat izini takip ettiğimiz takdirde Hakk'a ulaşırız.
"Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yolu göstermektesin.
O Allah yolunu ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur." (Şûrâ: 52-53)
Bütün mevcudât her haliyle O'nun kudreti ve iradesi altındadır.
İşte o, bütün kainatın yaratıcısının yalnız O olduğunu haber veriyor. Yaratılmış olanları ve hidayete nâil olanları tebliğ ediyor, onlara hakikati söylüyor ve aynı zamanda Hakk'a ulaşmasına vesile oluyor.
•
"Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun." (Müminun: 73)
Bütün akl-ı selimler bu yolun doğruluğuna, beşeriyeti dünya saâdetine, âhiret selâmetine kavuşturacağına şahidlik ederler.
Allah-u Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri bütün insanları en doğru, en güzel yola çağırdığını bizzat haber veriyor. Artık biz bu yola uyarsak en güzelini bulmuş oluruz. Bu yoldan saparsak hidayetten mahrum oluruz.
Kulluk; Allah-u Teâlâ'ya en yakın bir derece husule getirir. Bu Allah-u Teâlâ'ya en yakın bir makamdır, en üstün bir derecedir.
"Allah-u Teâlâ beni kul peygamber olmakla hükümdar peygamber olmak arasında muhayyer bıraktı, ben kul peygamber olmayı tercih ettim."
Buyuran Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in biri abd (kul), diğeri resul (peygamber) olmak üzere iki vasfı vardır. Abd vasfı resul vasfından üstündür.
Nitekim Kelime-i şehadet'te abd vasfı, resul vasfından önce getirilmiştir.
Ve Habib-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-inin hoşnut kalması için de ferman-ı ilâhisi var.
Allah-u Teâlâ Hazretleri ona "Abd" yani "Kul" ismini verdiğini Âyet-i kerime'lerinde beyan buyurmaktadır.
"Kulunu gecenin bir anında Mescid-i Haram'dan alıp Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir." (İsrâ: 1)
Bu Âyet-i kerime Resulullah Aleyhisselâm'ın Hazret-i Allah'a olan yakınlığından hoşnut olması ve bu yakınlığı beşeriyetin bilmesi ve duyması içindir.
"Allah o anda kuluna vahyedeceğini vahyetti." (Necm: 10)
Yine Allah-u Teâlâ kulunu ne kadar yaklaştırdığını, hatta iki yaydan da yakın kendisine yaklaştırdığını ve ona vahyedeceğini de vahyettiğini bize açıklıyor...