O sırada Münker ve Nekir adlı melekler gelir. Arada hiçbir engel yoktur. Onu oturturlar. Müthiş bir korku ve feryat ile oturur.
"Rabb'in kim?" diye sorarlar.
"Bilmiyorum!" der.
"Dinin ne?" derler.
"Bilmiyorum!" der.
"Size peygamber olarak gönderilen Muhammed Aleyhisselâm hakkında ne dersin?" diye sorarlar.
"Onun hakkında bir şey bilmiyorum. Halk onun için peygamberdir derlerdi." diye cevap verir.
Melekler: "Senin dünyada böyle dediğini, burada da böyle diyeceğini biliyorduk." derler.
Bu arada çirkin yüzlü, kötü elbiseli, pis kokulu birisi gelir.
"Seni Allah'ın gazabı ile müjdelerim!" der.
O da: "Sen kimsin?" diye sorar.
"Ben senin çirkin amelinim!" diye karşılık verir.
Sonra ona kör, sağır ve dilsiz bir melek musallat edilir. Elinde bütün insanların ve cinlerin kaldıramayacağı ağırlıkta demirden bir topuz vardır. Bu topuzla bir dağa vurulsa, dağ un ufak olurdu. Onunla öyle bir vuruş vurur ki, insan ve cinler hariç her canlı varlık onun bağırışını duyar.
Daha sonra onun için cehenneme bir kapı açılır ve ateşten bir yatak hazırlanır. Cehennemin kavurucu harareti kabre dolar. Kabir ona daralır da daralır, kaburga kemiklerini sıkar da sıkar.
Böylece Allah Teâlâ'nın huzurunda muhakeme olunmak üzere kabirden kalkacağı güne kadar bu azap devam eder.
İbrahim Sûre-i şerif'inin 27. Âyet-i kerime'sinin devamında şöyle buyuruluyor:
"Allah zâlimleri saptırır. Allah dilediğini yapar." (İbrahim: 27)
Bu hayatta onları hidayete erdirmeyeceği gibi, ölüm anında da kabirde de onlara yardımcı olmaz.
O dilediğini yapar, yaptığından sorumlu olmaz. İnsanlar ise yaptıklarından sorumludurlar.
Kafirler öldükten sonra dirilmeye inanmadıkları için, kabirlerde yatan akrabaları ve dostları ile birleşip buluşmaktan ümitlerini kesmişlerdir. Ahireti hesaplarından çıkardıkları için, hep mutsuzluk içindedirler, ölülerinin tekrar yeni bir hayata erdirileceklerine kani değildirler.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinmeyin.
Kâfirlerin kabirde bulunan kimselerden ümitlerini kestikleri gibi, onlar da ahiretten ümitlerini kesmişlerdir." (Mümtehine: 13)
Hesap korkusu olmayınca da iblis gibi fırsat buldukça her fenalığı yaparlar, kendilerine yardaklık edenleri de ümitsizliğe düşürerek cehenneme sürüklerler.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz münafıkların cenaze namazlarını kılmaktan, mezarları üzerine durup onlar için duâ etmekten sakındırılmıştır.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Resul'üm! Onlardan ölen hiçbir kimsenin namazını sakın kılma!
Mezarı başında da durma!
Çünkü onlar Allah'ı ve peygamberini inkâr ettiler ve fasık olarak ölüp gittiler." (Tevbe: 84)
Çünkü Resulullah Aleyhisselâm'ın namazı rahmettir, onlar ise o rahmete lâyık değildirler. İman ettiklerini söylüyorlar, kâfirliklerini gizliyorlardı, neticede ikiyüzlü münâfık olarak öldüler.