Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz yanlışlıkla zekât develerinin sütünü içtiği zaman, parmağını ağzına sokarak istifrâ etmiştir.
"Biz harama düşeriz korkusuyla helâlin onda dokuzunu terkederdik." buyurmaları bizim için ne güzel bir ölçüdür.
Verâya sarılmak, takvâ ile hareket etmek insanı muhafaza eder, harama düşürmez.
Cenâb-ı Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:
"Helâli aramak, helâl kazanmak ve helâl yemek her müslüman üzerine farzdır." buyuruyorlar. (Taberâni)
İbadetin onda dokuzu helâl lokmada arandığına göre, demek ki insan ilk önce lokma üzerine eğilecek. Bu farzı işledikten sonra, Hazret-i Allah dilerse onu lütf-u kereminden olarak Sünnet-i seniyye ile de ziynetlendirir. Fakat farzsız yapılan Sünnet-i seniyye noksandır, temelsiz eve benzer.
Bir insanın ihlâsla Hazret-i Allah'a yönelmesi için helâl lokma şarttır. Helâl lokma olmazsa ihlâs husule gelmez. Yapılanlar bir noktaya kadar gider, ihlâsa temas edemediği için orada durur.
Lokma üzerine eğilmek, insanın ihlâs üzerine eğilmesine, mahviyyet üzerinde durmasına, istikamet üzere gitmesine vesile olur. Cenâb-ı Hakk'ın lütufları bunlar.
Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz de, bilmeden kölesinin haram kazancından olan sütü içince, boğazına parmak salarak istifrâ etmeye başlamış, neredeyse ölecek hale gelmişti.
Daha sonra; "Allah'ım! Midemde kalıp damarlarıma karışan kısmından sana sığınırım." diye duâ etti.
İslâmiyet gizli veya açık harama giden bütün yolları kapatmıştır. Harama götüren, harama yardım eden her şey haramdır.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz çalışıp kazanmaya son derece ehemmiyet verir;
"Ticaret hakkındaki dinî hükümleri bilmeyen, çarşılarımızda satıcılık yapamaz." buyurarak ticaret ahkâmına da azâmi dikkat ederdi. (Tirmizi)
Çünkü helâl kazanç temin etmek için çalışıp kazanmak farz olduğu gibi; alış-verişle uğraşan her müslümanın ticarî muamelelerle alâkalı, lüzumlu bilgileri öğrenmesi de farzdır.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- çarşı pazarda alış veriş ahkâmını bilmeden bu işi yapanları cezalandırır;
"Kim fâizin ne anlama geldiğini bilmiyorsa pazara çıkmasın! Bilmeden fâizi yer ya da başkasına yedirir." buyururdu.
Aldatmaya, hile ve tekele müsaade etmezdi.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- şöyle demiştir:
"Son inen âyet fâizle ilgili olan âyettir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bizi (teferruât ile) açıklamadan vefat etti. Artık siz fâizi de, fâiz şüphesi bulunan muâmeleyi de bırakınız." (İbn-i Mâce: 2276)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz bu beyanı ile fâiz hususunda çok ihtiyatlı davranmanın önemine işaret ederek fâiz kokusu duyulacak şüpheli muâmelelerden bile uzak durmaları için müslümanların dikkatini çekmiştir.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadırlar:
"Bir kimse müslümanların zararına yiyecek maddelerini depolar ve piyasaya sürmezse Allah o kimseye cüzzam hastalığını verir ve onu iflâs ettirir." (İbn-i Mâce: 2155)
Daha çok kazanabilmek için fiyatların artmasını bekleyerek halkın ihtiyaç duyduğu malları satmayıp stok etmeye karaborsacılık denilmektedir.
Bir kimse kendi ürettiği mahsulü depolayıp bekletebilir. Bolluk zamanında alıp saklayabilir ve kıtlık zamanında kendi ihtiyacı için satın alabilir. Bu durum karaborsacılık değildir.