Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (277) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (81) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (81)
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (277)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Şubat 2024

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (277)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (81)

 

Allah Yolunda Seyredenlerin Menzilleri (8)

Zâhid âhireti ile meşguldür;

Sıddîk kendi mülkü ile meşguldür;

Ârif ise Ferd olan Rabb'i ile meşguldür.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- bir Hadis'inde işte onunla ilgili olarak şöyle buyurmuştur:

"Müferridler öne geçip yarışı kazandılar!"

"Müfferidler kimlerdir Yâ Resulellah?" dediler;

"Onlar öyle kimselerdir ki; Allah'ın zikrinin içine bütün benlikleriyle dalmışlardır!" buyurdu. (Müslim)

Dedi ki: Hadis'teki: "Allah'ın zikrinin içine bütün benlikleriyle dalanlar" kimlerdir?

Ebu Abdullah buyurdu ki: Arap lügatinde "Muhtezî" o kimseye derler ki; aklını tutamayıp kontrolünü kaybeder, harfi ise sadece bir sûretten ibarettir. Hatta sana aklı yokmuşçasına kelâm edip söz söylemesinden, sana meşru olmayan aşırı bir söz söylediğini düşündürür.

Onlar öyle kimselerdir ki; ilâhi kabza ve himâye içinde ilâhlarının kendilerini dilediği gibi kullanması nedeniyle, yaptıkları işlerde akılları yok edilip ortadan kaldırılmış olduğundan, O'nun zikrine de ne dediklerini bilemeyecek şekilde bütün benlikleriyle dalarlar.

İşte onlar ancak O'nunla işitirler, O'nunla görürler, O'nunla dokunurlar, O'nunla yürürler, O'nunla akledip düşünürler.

Kalbi O'nunla "Ferd"leşip, eşsiz ve benzersiz bir hâle gelen kul işte budur.

Nitekim o, "Vahdâniyyet mülkü"nün içine batıp yok olmuştur. İlâhıyla "Ferd (tek)"leşerek; kendisiyle, Sevâb ve ikâb mülküyle ve dünya mülküyle bile Sâhib'ine nispetle meşgul olur.

Onlar her nerede olursa olsun, O'na O'nunla birlikte nazar ederler, nazarları yalnız O'nadır.

O, eşya ile birlikte "mevcud" olduğu için O'na nazar eder.

O'nunla meşguliyeti nedeniyle "Sultân" olan; O'ndan gayrı, değersiz ve aşağı olan şeylerle olmaz.

Zira o, Rabb'inin kudret elindeki tutsağıdır.

O'nun sultanlığı ve hükümranlığı sebebiyle o eşyaya galip gelmiştir; eşyadan yüz çevirip kendisini sakınarak O'nunla meşguliyete yönelmiştir.

 

Allah-u Teâlâ'nın;

"İhdinâ's-Sırâte'l-Müstâkim = Bizleri Dosdoğru Yol'a İlet!" (Fâtiha: 6) Buyruğunun Tefsiri:

O'na denildi ki: "İhdinâ's-sırâte'l-müstakîm = Bizleri dosdoğru yola ilet!" (Fâtiha: 6) buyruğunun mânâsı nedir?

O İslâm, hidâyet ve ilâhi lütuf yoludur. Peki boş ve aykırı sözler söyleyerek İslâm'a şehadet getirseler bile, onlar yine de müslümanlardan değil midir?..

Buyurdu ki: Bu, insanların kendilerine bir "yol" edinmeleriyle olacak şey değildir. "Hidâyet" ancak "İslâm'a yönelmek" demektir. Lâkin bu da, elbette yolun hidâyetle ilgili olup olmayışına göredir.

Zira hevalarının kendilerini dalâlete düşürmesinden korku duyanlardan oluşan topluluk, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından şöyle vasfedilmiştir:

"Benî İsrâil yetmiş iki fırkaya ayrıldılar, bir fırka hariç hepsi cehennemdedir. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri hariç hepsi cehennemdedir. Bu ise cemaattir." (Ebu Davud - Ahmed bin Hanbel)

İnsanlardan akıl sahibi olanlar bakıp: "Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in bize tavsif ettiği bu fırkayı izhâr edip açığa çıkar!" dediklerinde, Allah-u Teâlâ'nın Kitâb'ında:

"Her fırka kendi tuttuğu yoldan memnundur; yanında bulunan (din veya kitapla) sevinmektedir." (Rûm: 32)

Buyurduğu gibi; her biri kendisinin bu "Cemaat" olduğunu, hepsi de kurtuluşla müjdelenmiş o şeyin üzerinde bulunanın kendisi olduğunu iddiâ edip; "Onlara icâbet edin!" der.

Nitekim her fırka, dalâlete sürükleyip saptıracağı isimlerden bir isimle onu sâhiplenip isimlendirir; yoldan çevirip helâke sürüklediklerini cehenneme sevk eder.

Akıl sahipleri ise bu hususta direnip onu açığa çıkarır ve onları onun bâzısı hakkında kendi nefislerine uymaktan korkutup sakındırırlar. Ne var ki onlar, onların kendileriyle karşılıklı konuşup tartışmalarının, gizlice fısıldayıp Allah'a sığınmaları için olduğunu anlayıp da bilemezler.

Zira onlar:

"Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dileriz!.." (Fâtiha: 5)

"Sana kulluk üzere, ancak senin hidâyetine yöneliriz!" derler.

Hatta denilir ki:

"Biz ancak senin râzı olduğun kendi yolunu bilip tanırız; bu yollar ve gruplar arasında apaşikâr olan ancak senin 'Minhâc'ın, yani 'Nûrlu yol'undur! Onlar bizi sadece kendilerine dâvet ettiler. Eğer yüksek bir sesle senin yoluna çağıran dâvetçin olmasaydı, biz diğerleri arasında onu bilip de tanıyamazdık…"

"Sırât"; O'nun kendin hakkında senden râzı olacağı, onların arasından seni hikmetiyle seçkin ve ayırt edilmiş kılacağı "Dosdoğru yol"a denir.

"Nimet verdiklerinin yoluna ilet!.." (Fâtiha: 6)

Onlar (Nimet verilenler) ise ilâhi gazaba düçar olanlar değil, kurtuluşa ehil kılınmış olan Velî'lerdir.


  Önceki Sonraki