Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm - NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (8) - Ömer Öngüt
NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (8)
HAZRET-İ MUHAMMED Aleyhisselâm
Dizi Yazı - Resulullah Aleyhisselâm'ın Hayat-ı Saâdetleri
1 Ocak 2024

 

HAZRET-İ MUHAMMED
Aleyhisselâm

NÛR-Î MUHAMMEDÎ -sallallahu aleyhi ve sellem- (8)

 

Muhammed Aleyhisselâm ve Allah Katındaki Yüce Mertebesi (4)

Şimdi ise dikkat ederseniz Yugoslavya'da Alia İzzetbegoviç Birleşmiş Hıristiyan Haçlı ordusuyla, Çeçenistan'da Cevher Dudayev koca Rus ordusuyla, Kıbrıs'ta Rauf Denktaş ise küfür ordusuyla harp ediyor. Allah-u Teâlâ'nın desteğiyle ayakta duruyorlar ve Cenâb-ı Hakk onlara muzafferiyet ve muvaffakiyet veriyor. Bütün bunlar Allah-u Teâlâ'nın yardımıyla oluyor. Gerçekten samimi olanları Allah-u Teâlâ'nın desteklediğini buradan anlamış oluyorsunuz. Diğerlerinde ise gayret yok, niyetleri halis değil ve kime çalıştıkları da belli değil.

Unutulmamalıdır ki; Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde:

"İslâmiyet dâima âlî ve galiptir, mağlup olmaz." buyurmuşlardır. (Buharî)

Bunlar münâfık olduğundan ötürü bir taraftan dini, diğer taraftan devleti parçalıyorlar. Bütün İslâm âlemi birbirine düşmüş, küffar âlemi ise İslâm'a saldırıyor.

Çoluk çocuk demeden insanlığı katlediyor. Bir de utanmadan insan haklarından bahsediyorlar.

O zaman cehalet ve vahşet vardı. Şimdi medeniyet ve hürriyet adı altında zulüm, vahşet ve dalâlet hüküm sürüyor. Devletin içinde de böyle, İslâm âleminde de böyle.

Zamanın idarecileri münafık olduklarından, gerçekte küffar, koyunun başına bekçi olarak gelmiştir. Bir miktar böyle gidecek. Fakat nûrunun nûrundan bir kimse gelecek, dünya tekrar rahata kavuşacak.

Bu ifsad ve fesad âlimlerden ve âmirlerden çıktı. Fakat bu onların yanında kalmayacak, yine onlara geri dönecektir.

Hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor:

"İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecektir ki, İslâm'ın yalnız ismi, Kur'an'ın ise resmi kalacak. Mescidler dış görünüşleri ile mâmur, fakat içleri hidayetten mahrum olacak.

Onların âlimleri gökkubbe altındakilerin en şerlileridir. Fitne onlardan çıktı ve yine onlara dönecektir." (Beyhaki)

Nasıl ki yahudiler Tevrat'ı kendi arzularına çevirmişler, halk da onlara uyup ilâh kabul etmişti.

Hıristiyan papazlar da İncil'i kendi arzularına çevirdiler, paramparça ettiler. Halk da onlara uyup ilâh kabul etmişti.

İşte delil ve ispatı:

Yahudi ve hıristiyan ulemâsı bir delile isnad etmeksizin birçok mesele ihdas ederek; dinlerinde haram olan şeye helâl, helâl olan şeye haram demişler, avam tabakası da bunları kabul etmişlerdir.

Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:

"Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rableri olarak kabul ettiler. Oysa kendilerine, bir olan Allah'a ibadet etmeleri emredilmişti." (Tevbe: 31)

Bu Âyet-i kerime'nin mânâsını bizzat Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz kendisi açıklamıştır.

Şöyle ki:

Daha önceleri hıristiyan olan Adiy bin Hâtim, boynunda gümüşten bir haç olduğu halde, İslâm hakkında bilgi edinmek niyetiyle Medine'ye gelmişti. Şüphelerini gidermek için Resulullah Aleyhisselâm'a bazı sorular sordu. "Bu âyet bizi âlimlerimizi, râhiplerimizi rabler edinmekle suçluyor. Halbuki biz onları kendimize rabler edinmeyiz. Bunun mânâsı nedir?" dedi.

Resulullah Aleyhisselâm "Onlar helâli haram kıldılar, haramı helâl kıldılar. Siz bunu öylece kabul etmiyor muydunuz?" diye sorunca Adiy "Evet böyledir." diye tasdik etti. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

"İşte bu sizin onları rabler edinmenizdir." buyurdu. (İbn-i kesir)

Nasıl ki onlar Allah-u Teâlâ'nın emirlerini bırakıp rahiplerini, hahamlarını, İsâ Aleyhisselâm'ı ilâh edindilerse;

Şimdiki bölücüler de Allah-u Teâlâ'nın kitabını kenara ittiler, hükmünü bırakıp geri attılar, saptırıcı imamlarına uydular. O imamlar ise kendi dinine ve kendi kitabına göre hüküm veriyorlar. Onlara tâbi olup peşlerinden gidenler de, onlara uyduklarından, onları rab olarak kabul etmiş oluyorlar. Dolayısıyla müşrik olmuş oluyorlar. Allah'a inandık deseler bile, bu iddiâlarının inandırıcı olmadığı ortadadır. Onlara tâbi olanlar da müşriktirler ve kâfir olmuşlardır.

Şimdi de müslüman gibi görünen münafıklar da, yahudi ve hıristiyanların yaptıklarını yapacaklar, Kur'an-ı kerim'in hükümlerini değiştirmeye çalışacaklar ve din-i İslâm'ı ortadan kaldırmak için küffarın maşası olacaklardır. Zaten onlar müslüman değillerdir. Zamanla bunların hepsini bekleyebilirsiniz.

Şunu unutmayın ki;

Yemen'e hakim olan Habeş valisi Ebrehe, Arapları Kâbe-i muazzama ziyaretinden vazgeçirmek için Sana'da büyük bir kilise yaptırmış ve orasını Araplar için hacc yeri olarak ilân etmişti. Fakat buna muvaffak olamadı. Çünkü Araplar bu kiliseye hiç iltifat etmedikleri gibi, hakaretler ettiler, gizlice adam salarak içini kirlettiler.

Ebrehe bunun üzerine Kâbe'yi ortadan kaldırmaya karar verdi. Hazırladığı bir ordu ile Mekke üzerine yürüdü. Ordunun önünde Mahmud adlı büyük bir fil, bir kaç tane de eğitilmiş fil bulunuyordu. Haberi alan Araplar yer yer karşı durmak istedilerse de dayanamadılar.

Ebrehe Mekke yakınlarında karargâh kurup, Kureyşlilerin mallarını yağma ettirdi. Yağma edilen mallar arasında Resulullah Aleyhisselâm'ın dedesi Abdulmuttalib'in develeri de bulunuyordu. Mekke'nin lideri durumunda bulunan Abdulmuttalip, Ebrehe ile görüşerek gasbedilen malların geri verilmesini söyledi. Ebrehe'nin bu durum pek tuhafına gitti. "Ben Kâbe'yi yıkmaya gelmişken, sen develerinin derdindesin!" dedi. O ise şöyle cevap verdi "Ben ancak develerin sahibiyim, Kâbe'nin elbet bir sahibi var, onu O korur."

Bunun üzerine Ebrehe develeri iâde etti. Abdulmuttalip dönüşte halkın şehri terketmelerini söyledi.

Ebrehe Kâbe'yi yıkmak için ordusunu ve filini, gösterdiği yöne tevcih etti. Ancak önde yürüttüğü büyük fil olduğu yere çöküp hareket etmedi. Başka yöne çevrilince gidiyor, Mekke'ye doğru çevrilince çöküyordu. Ayağa kaldırmak için ne kadar zorladılarsa da başaramadılar.

Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Kasvâ adlı devesi Mekke yakınlarında çökünce "Kasvâ'ya, file mâni olan mâni oldu" buyurmuşlardı.

Sonra Allah-u Teâlâ'nın ezeli iradesi tahakkuk etti, üzerlerine deniz tarafından kırlangıca benzer bölük bölük kuşlar sevketti. Ebâbil adındaki bu kuşlar biri gagasında ikisi ayakları arasında olmak üzere üçer taş taşıyordu. Sürüler halinde Ebrehe'nin ordusunu yukarıdan kuşatıp attıkları taşlarla ölüm yağmuruna tuttular. Çok geçmeden altmış bin kişilik ordu delik-deşik olup mahvoldu. Ebrehe canını zor kurtarıp Yemen'e döndü ise de, parça parça olan etleri çürüyerek ölmüştür. Mekke'den Yemen'e kadar bütün yollar, ilâhî azaptan kaçmaya çalışan Habeşliler'in cesetleriyle doldu.

Allah-u Teâlâ Kur'an-ı kerim'inde Ebrehe ve ordusunun başına gelenleri şöyle haber vermektedir:

"Resul'üm! Görmedin mi Allah (Kâbe'yi yıkmaya gelen) fil sahiplerine ne yaptı? Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?" (Fil suresi: 1-2)

Tabiatıyla bu bir ilâhî cezadır ki, tuğyan eden bir kavmi yok etmiş, düzenlerini boşa çıkarmış, insanların emniyet yeri olan Beyt'i muhafaza etmiştir.

"Üzerlerine sert taşlar atan sürü sürü Ebabil kuşları gönderdi. Sonunda onları yenilmiş ekin gibi paramparça yaptı." (Fil suresi: 3-4-5)

Bu kuşlar daha önce hiç görülmedikleri gibi, daha sonra da hiç görülmemişlerdir.

Allah-u Teâlâ onlara bu cezayı vermekle kalmamış, İranlıları onlara musallat kılmıştır.

Bu kıssa ile önce Mekke'li müşrikler uyarılmakta, sonra da kıyamete kadar Hakk'a ve hakikata saldıranların âkıbetlerinin de buna benzer olacağı haber verilmektedir.

Biz ancak bunları hatırlatıyoruz. Bu Hazret-i Allah'ın bir zikridir. Koruyucusu O'dur.

Âyet-i kerime'de:

"Bir zikir olan Kur'anı biz indirdik ve onun koruyucusu da elbette biziz." buyuruluyor. (Hicr: 9)

O zamandan bu zamana kadar hiçbir kelimesi, hiçbir harfi, hiçbir noktası bile değişmemiş, bir benzeri ortaya konmamıştır. Kıyamete kadar da beşer bundan âciz kalacaktır.


  Önceki Sonraki