Var'ı bulmak. En kalın perdelerden bir tanesi kendi varlığıdır. Varlık ile Var'ı bulmak mümkün değil, ama şimdi herkes varlık içinde yüzüyor. İhvanların içinde bile Var'ı arayan zaten yok. Fakir bunu yirmi sene evvel arz etmişti ki, ihvan dört türlüdür:
Kimisi dinler.
Kimisi konuşur.
Kimisi tasarruftadır emir alır.
Kimisi emir vericidir boşluktadır.
Bunların gizli kısımlarına rağmen aşısı tutan susar, emir alır, mucibince hareket eder. O konuşanlar boş tenekeye benziyor. Takur tukur yapar, ama içi bomboş.
Emir vericilerin içinde nefis var, hükmediyor. O kendisinin bildiğini zannediyor, başka kimse bir şey bilmiyor. Hep emir verir, bir şey alamaz. Yolda bulunmuş, yolun zâhiri kısmına tutunmuş.
Yolun zâhiri ve bâtıni kısmını ayırmış.
Zâhiri kısmında hizmet ediyor; "Yolun içindeyim, yolun önderiyim!" diyor ama boş(!) aşı tutmamış. Ama kimi içeri alırsa onu tekâmül ettirmeye gayret edilir.
Kitapta bir mevzu var:
Terakkiyat ve helâkiyat mevzusu. Kimin aşısı tutarsa, o terakkiyat kısmına inerse hiçliğe doğru iner, iner, iner. Bir gün varlığını ifna ederse Var'a kavuşur.
Ve fakat helâkiyat kısmına gidenler, onların başları hep yukarıdadır. Oldu, bitti, oluyor, gidiyor, bunlar hep boş. Ömrü boşa geçer, kabre girer. Eyvah! Ama geçti artık. Eyvah demeden evvel insanın kendisine dönmesi, yoktan var edeni, nimetlere gark edeni güzel bir şekilde bulması, hep O'nunla olması.
Fakir bunu şöyle arz eder:
"O'nunla olmak hayattır. O'nsuz olmak vefattır."
Nefis yaşıyor, ama ruh çoktan ölmüş. Binaenaleyh; Allah'ım kendisiyle dirilttiği kullarından etsin.
Ötesi boş. Yaşıyor, ama yaşayan ölü. Kabre girecek, ama zaten çok evvel ölmüştü ama öldüğünü bilmiyor. Nasıl yaşıyor? Yalnız kendisinin bildiğini zannediyor. Burası çok ince nokta. Burası Hâlik ile mahlûkun mihenk noktası.
"Bütün tasarruf Fâil-i Mutlak olan Hazret-i Allah'a aittir. Görünüşte mürşid var, fakat onu idare eden Mevlâ'dır. Çünkü O Mevlâ'da mahvolmuş, kendi varlığından zerre kalmamış, Mevlâ'nın varlığı tecelli etmiş ve onda tasarruf ediyor. Bu böyledir.
Yalnız burada ince bir nokta var. Nefis sünepeliğe kaçabilir. O hale ermediği halde kendisini onunla eşit tutmak ister. Bu gibi kimseler hem kendilerini hemde etrafını dalâlete götürürler. İdare nefsinin ve şeytanın elindedir. Aradaki fark çok büyüktür."
"Herkes kendi âleminde. Biz hiçbir kimsenin âlemine dokunmayız, ama hiçbir kimseyi de işimize karıştırmayız.
Hiç kimsenin âlemine karışmam, ama hiç kimseyi de işime karıştırmam!
Bir mevzu vardı; herkes asaletini, icraatını, yediği lokmanın icabatını yapacak.
Binaenaleyh kimsenin işine karışmıyorum, kimseyi işime karıştırmıyorum. Âlemin çetin cevizlerini de yutmuyorum. Bu çok ince.
Her şeyi bileceksin, varacaksın, ama hiçbir şey bilmeyeceksin. Niçin? Herkes "Ben biliyorum!" der. Herkes bildiğiyle kalsın. Ne gerek sana! Karışmıyorum işine!
Niçin?
Taşı elmas yapamam, bakırı da altına çeviremem. Murat ettiğini yapar, vazifem ne ise onunla meşgul olurum."
"Hazret-i Allah'ta tevazu; her emrine boyun eğmek, kayıtsız, şartsız ve hükümsüz olduğunu bilip, hüküm ve iradenin O'nun olduğunu tanımak.
Resulullah Aleyhisselâm'da tevazu; Allah-u Teâlâ'nın nuru, âlemlerin gurur ve sürurudur. O Hakk'tan aldığını beyan eder. Bunun için her söylediği doğrudur, her yaptığı yerindedir. Onu dinlemek, onun izinden gitmek; buna da Sünnet-i seniyye mucibince hareket eder.
Fenâfillah'a ermiş bir mürşide tevazu lâzım ki, o kendi varlığını ifna etmiştir, Hakk'ın varlığı vardır. Hakk'a hürmeten ona tevazu lâzım."
"Cuma günü çok kıymetli çok meziyetli bir gündür. Müslüman o gün geldi diye gusülünü yapacak, elbisesini değiştirecek, güzel koku sürünecek, o günü bir bayram kabul edecek.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Allah katında günlerin efendisi Cuma'dır. O Kurban ve Ramazan bayramı günlerinden de faziletlidir.
Cuma gününde şu beş özellik vardır:
1- Hazret-i Âdem o gün yaratıldı.
2- O gün yeryüzüne indirildi.
3- O gün vefat etti.
4- O günde öyle bir an vardır ki, günah veya akrabalarla ilişkiyi kesme konularında olmamak şartıyla kul Allah-u Teâlâ'dan bir şey isterse Allah-u Teâlâ mutlaka onu verir.
5- Kıyamet o gün kopacaktır. Allah'a yakın hiçbir melek, hiçbir gök, hiçbir yer yoktur, hiçbir rüzgâr, hiçbir dağ ve taş yoktur ki, kıyametin kopmasına sahne olacağı için Cuma gününün heybetinden korkmasın." (Buhâri, Ahmed bin Hanbel)
Cuma gününün faziletine dair pek çok Hadis-i şerif'ler vardır.
Bu mübarek gün, günlerin efendisi olduğundan, gereken değeri vermek, gecesini de gündüzünü de ihya etmek İslâm âdablarındandır."