"İsrâiloğulları gönderilen peygamberlerin bir kısmını yalanlıyorlar, bir kısmını öldürüyorlardı.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Gerçekten inanıyor idiyseniz, daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?" (Bakara: 91)
Babasının sağlığında Yahya Aleyhisselâm da haram olan bir nikâhı kıymadığı için, namaz kılarken başı kesilerek şehit edildi. Mübarek başını bir tabağa koyarak krala takdim ettiler. Onunla beraber, zorba hükümdarın zulmüne karşı çıkan pek çok âlim ve sâlih insanlar da katledildiler. Zekeriyâ Aleyhisselâm henüz hayatta iken azgın yahudiler Yahya Aleyhisselâm'ı şehit ettiler. Çok geçmeden de yaşlı hâlinde Zekeriyâ Aleyhisselâm'ı da testere ile ikiye biçerek şehit ettiler." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Kısas-ı Enbiyâ Aleyhimüsselâm)
Bu ihanetleri el'an devam etmektedir.
"Bunlar Allah'ın lânetlediği kimselerdir." (Nisâ: 52)
7 Ekim'de Hamas'ın askeri kanadı el-Kassam Tugayları'nın İsrail'e yaptığı taarruz çok büyük bir hadise oldu.
Bu saldırıdan sonra eline bahane geçen ve arkasına Amerika'nın sınırsız desteğini alan İsrail büyük bir terör ve katliama, vahşi saldırılara ve soykırıma başladı.
Hastaneye dahi saldırmaktan çekinmeyen, insanlıktan nasibini almamış, insanlık suçu işlemeyi alışkanlık haline getiren İsrail; tüm hukuki değerleri, insani değerlerin hepsini bütün dünyanın gözü önünde çiğnemekten çekinmiyor. Çocuk, yaşlı, kadın, hasta demeden masum insanları hedef alıyor ve müslümanları yok etmek için saldırılarında yasaklanmış tüm silahları kullanıyor.
İsrail'in işlediği suçlar savaş suçu ve toplu katliamdan öte bir insanlık suçuna ve açık bir soykırıma, müslüman soykırımına dönüşmüştür.
Çünkü onlar düşmanlıkları en şiddetli olanlardır:
"İnsanlar içerisinde müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri bulursun." (Mâide: 82)
Cenâb-ı Hakk kalplerinde bu şiddetli düşmanlıktan çok daha büyük şeyler gizlediklerini haber veriyor:
"Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür." (Âl-i imran: 118)
İşte görüyorsunuz, ellerine fırsat geçti, Amerika'yı arkalarına aldılar, kalplerinde gizledikleri bu büyük şeyi ortaya çıkarmaya başladılar. Kim bilir daha neler göreceğiz?
Bilinen hedefleri; Filistinlileri yok etmek, Kudüs'teki İslâm izlerini ortadan kaldırmak, Mescid-i Aksa'yı yıkmak, Nil'den Fırat'a Büyük İsrail Devleti'ni kurmak.
Bugün dünyada özellikle kendilerini gizleyerek yaptıkları icraatlara bakıldığında hedeflerine ulaşmak için yapabileceklerinin, yapmak isteyeceklerinin bir sınırı yok.
Bu amaca ulaşmak için engel gördüğü her ülkeyi, her devleti, her milleti ortadan kaldırmaya çalışıyor. O yüzden dünyadaki hemen her savaşın, terör, kriz ne varsa her taşın altından yahudilerin çıktığını görürsünüz.
"Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar." (Mâide: 64)
Bugün çok büyük, çok ciddi bir durumla, yeni bir savaş dönemi ile karşı karşıyayız. Bu ateş çok büyüyebilir, bütün dünyayı sarabilir. Zira Amerika'nın da niyeti bu. Ne İsrail'in ne Amerika'nın durmaya niyeti yok.
11 Eylül'den sonra İslâm'a ve müslümanlara, İslâm ülkelerine yaptıkları saldırılar, çıkarttıkları terör ve kargaşalar çok kayıplara ve acılara sebep oldu. Bundan sonra bir benzerini, hatta daha da beterini görebiliriz.
Cenâb-ı Hakk Kur'an-ı kerim'de onların İslâm'a ve müslümanlara olan düşmanlığını çok açık bir şekilde beyan ediyor.
"Onlar size fenalık etmekten geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır." (Âl-i imran: 118)
İslâm ülkelerinin birlik olması, topyekün bu saldırılara karşı çıkması lâzım. Ancak bu mümkün olamıyor, İslâm ülkeleri bir Kolombiya kadar bile tepki gösteremiyor. Küffar da rahat niyetini yürütüyor.
Müslümanların bir ve beraber hareket edememeleri büyük acılara sebep oluyor.
Bu zulüm ve katliamı herkes seyrediyor. Allah'ın gadabından korkulur.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyor. Ama bir gün, ama yakında onun da başına gelecek.
7 Ekim saldırısında Hamas'ın İsrail tarafına kolayca geçebilmesi ve neredeyse hiçbir dirençle karşılaşmadan İsrail şehir ve kasabalarına sızması, İsrail askeri üslerini ele geçirmesi, birçok İsrailliyi öldürüp 250'ye yakınını da esir alarak Gazze'ye götürmesi herkesi, dünyayı, bütün ülkeleri şaşırttı.
İsrail ilk defa kendi içinde vuruldu ve çok büyük kayıplar verdi. İsrail Ordusu ve istihbaratının imajı yerle bir oldu. Teslim olmuş, enselerinden tutulup sürüklenen, masanın altına saklanmaya çalışıp öldürülen İsrailli asker görüntüleri yenilmez İsrail algısını yok etti. (Benzer bir görüntü İsrail'in Mavi Marmara gemisine yaptığı baskında ortaya çıkmış, derdest edilmiş altına kaçırmış İsrail komandolarının resimleri gündemi sarsmıştı.)
Son 20 senedir Lübnan ve Gazze'ye yaptıkları başarısız kara saldırılarında da çok kayıp verdikleri için çekilmek zorunda kalmışlardı.
Ancak 7 Ekim saldırısı hiçbiriyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir hadise idi.
Bu büyük hadise İsrail'de ve dünya yahudilerinde büyük bir travmaya sebep oldu. İsrail hemen savaş başlattı. Cumhurbaşkanından, subayından sıradan vatandaşına kadar hepsi soykırım niyetini ortaya seren açıklamalar yaptılar. Sivilleri hedef almaktan çekinmeyeceklerini açık açık beyan ettiler. Bu niyetlerini de hemen icraata koymaya başladılar. Gazze'ye bir haftada Amerika'nın Afganistan'a bir yılda attığı bombaya eşdeğer 6 bin bomba attılar. Bu bombalar iki buçuk milyon insanın yaşadığı 40 km'ye 10 km. boyutlarında küçücük bir coğrafyaya atıldı. Hastane, ekmek fırını, ambulans bombaladılar. Çocukları, gazetecileri, güneye gitmeye çalışan sivil araç konvoylarını vurdular. Bombalarla insanların evlerini yıktılar. Çocuk, kadın binlerce sivil öldü, ölmeye devam ediyor.
Göğüs göğüse savaşmaya cesareti ve yeteneği olmayan İsrail Ordusu bombalarına ve ateş gücüne güveniyor; yakıp yıkarak, bombalayarak, katlederek, soykırım yaparak yürümeye, amacına ulaşmaya çalışıyor; ve bunları yapmayı bir hak, dini bir vazife olarak görüyor ve zerre vicdan azabı duymuyor.
Sivil ölmüş, çocuk ölmüş, kadın ölmüş, doktor ölmüş öyle bir kaygısı yok. Çekindiği tek bir şey varsa dünya milletlerinin tepkisinin eyleme dönüşme ihtimalidir, etrafındaki Arapların ve müslüman devletlerin kendisine karşı birleşmesidir. Yoksa bir gün bile beklemez, soykırım niyetini hemen icra eder. Bugün olduğu gibi.
Yani yaptırıma dönüşmeyen hiçbir söylem bunları etkilemiyor ve durdurmuyor. Amerika'nın desteği sayesinde de hiçbir uluslararası kuruluş bunlar hakkında yaptırım kararı alamıyor.
Oysa İsrail bu icraatlarını her türlü anlaşmayı, uluslararası hukuku çiğneyerek pervasızca yapıyor.
"Sen kendileriyle andlaşma yaptığın halde, onlar her defasında hiç çekinmeden andlaşmalarını bozarlar." (Enfâl: 56)
Zaten yahudiler tarih boyu hiçbir anlaşmaya sadık kalmadılar.
Hamas saldırısından sonra İsrail'e destek açıklayan özellikle Batılı ülkeler bile bu terör, etnik temizlik ve soykırım karşısında kendi halklarından gelen tepkiler sebebiyle sessiz kalamıyor, ancak İsrail'i durdurmak için bir harekete de geçmiyorlar. Hatta İsrail'i aklamak için yalan haber yapıyorlar.
İsrail en büyük desteği Amerika'dan görüyor.
Zira:
"İsrail demek Amerika demek, Amerika demek hıristiyan âlemi demek. Amerika demek yahudi demek, yahudi demek Amerika demek." ("Hatm'ül-Evliyâ Ömer Öngüt -kuddise sırruh-", s. 633)
Allah-u Teâlâ'nın "yahudi ve hıristiyanlar birbirlerinin dostudurlar." buyurduğu ilâhî beyan tecelli etmiş oluyor:
"Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o onlardandır. Şüphesiz ki Allah zâlimler gürûhunu hidayete erdirmez." (Mâide: 51)
İsrail öteden beri mütemadiyen sürgün, katliam, baskı, zulüm yapan, Filistinlilerin topraklarını işgal eden, evlerini alan, çalan, canlarına kasteden bir devlet. Son zamanlarda iktidarda olan başbakanları Netanyahu devrinde iyice azgınlaştılar.
Ancak kendi aralarında da büyük bir ihtilâfa düşmüşlerdi, içeride bölünüyordu; Netanyahu'nun icraatlarından memnun olmayan halk bezmiş, bıkmıştı, sokaklardan çekilmiyordu, sürekli gösteriler yapıyordu. Orduda, istihbaratta istifalar yaşanıyordu. Bazı istihbaratçıların istifa etmese de iş yapmayı bıraktıkları söyleniyordu. Amerika'daki yahudiler de Netanyahu'dan memnun değildi.
Dışarıda ise itibar kaybetmişlerdi, mütemadiyen Filistinliler'e karşı yapılan saldırılar, Mescid-i Aksa'nın işgali gibi pervasız politikalar sebebiyle tepki vardı. Bütün uyarılara rağmen sürekli yeni işgaller, yeni yahudi yerleşimleri kurmaları Amerika'yı bile kızdırıyordu. Amerikan Başkanı Biden Netanyahu'ya randevu vermiyordu.
Ancak bu hadise gerek İsrail'de gerek Amerika'da, gerek dünyada bütün yahudilerin birlik olmasına, Amerika'nın da bunlara koşulsuz destek vermesine sebep oldu. Amerikan başkanı destek için Netanyahu'nun ayağına gitti. Avrupa da aynı şekilde destek oldu.
Yahudilerin hemen hepsi ihtilâflarını bırakıp Netanyahu'nun temsil ettiği faşist zihniyetin savunucusu haline geldiler. Yapılan katliam ve soykırımı % 95'e varan oranlarda hepsi destekliyor. Netanyahu gitse bile artık bu faşist zihniyet bütün dünyada yahudiler arasında iktidar oldu. Aslında böyle bir zihniyet öteden beri hepsinde vardı, fakat birçoğu bıkmıştı, artık rahat yaşamak istiyorlardı. Oysa şimdi hepsi birlik oldu, her türlü vahşet ve katliama destek vermeye başladılar.
Zaten İsrail'deki aşırı sağcılar devamlı Mescid-i Aksa'yı taciz ediyor, ayakkabılarla giriyor, toplu gösteri yapıyor, hatta camide ayin yapıyordu. Polis ve yetkililer kontrolünde yapıyorlardı.
Bu hadiseden sonra en aşırı sağ partiler hükümete girdi, savaş kabinesi kuruldu. Mescid-i Aksa'nın yıkılması, değiştirilmesi, müslümanların öldürülmesini isteyenler işbaşına geçti. Bütün yahudiler de bu zihniyete destek vermeye başladı.
İsrail'de ve yahudilerde bulunan soykırımcı ve faşist zihniyeti asla hafife almamak, yapılan açıklamaları bireysel yahut aşırıcı azınlık bir gruba aitmiş gibi zannetmemek lâzımdır.
Zira bu zihniyet bunların sapkın inançlarından gelmektedir.
Üstün ırk, kendinden olmayanlara baskı uygulama, silah ve ordu gücüne dayanma, güçlü ve üstün olanın topraklarını genişletme hakkı olduğuna inanma gibi öğeler barındıran Hitler faşizminin hemen bütün öğeleri İsrail'de mevcuttur.
Bugünkü tahrif edilmiş yahudi inancına göre kendilerinin seçilmiş, üstün ırk olduklarına, hatta kendilerinden olmayanların hayvanlardan farkı olmadığına ve yok edilmelerinin bir hak olduğuna inanırlar. İsrail kurulduğu günden beri terör ile Filistinlileri öldürerek, sürerek ellerindeki toprakları ve evlerini almakla, savaş ve silahla; sürekli işgalini, topraklarını genişletmektedir.
Görülmektedir ki İsrail ideolojisinin ve icraatlarının Hitler faşizminden aşağı kalır bir yanı yoktur.
"'Kitap ehli olmayan Arapların ve sâir kimselerin (hakkını yemekten dolayı) üzerimize bir sorumluluk yoktur.' derler." (Âl-i imran: 75)
İsrail her türlü savaş suçunu, insanlık suçunu öteden beri icra etmektedir. Bunu Amerikan desteği sayesinde yapmaktadır. Amerika Birleşmiş Milletler'de İsrail'e yaptırım uygulanmasını öngeren bütün karar tasarılarını istisnasız veto etmiştir. BM ancak kınama gibi, işgali sona erdirmeye çağrı gibi kararlar alabilmiştir. Ve İsrail bu kararların hiçbirisini dinlememiştir. Bütün dünya kınasa umurunda olmamıştır. Bu yüzden İslâm ülkelerinin bir araya gelip kabul etmiyoruz, kınıyoruz gibi herhangi bir yaptırım içermeyen kararlar almalarının hiçbir etkisi yoktur.
Bunların elinde Hitler'inki gibi bir güç olsa ondan daha ağırlarını yapmaktan çekinmeyeceklerini bilmek lâzım. İsrail küçük bir ülke olduğu için, kendisine gelecek saldırılardan çok çekindiği için, ufak ufak, sinsi sinsi bu niyetini icra etmeye, Amerika gibi ülkeleri kullanmaya çalışıyordu.
Oysa şimdi bu zihniyet ayyuka çıktı. Bu soykırımcı zihniyetin İsrail'de iktidar olduğunu, bunun bir devlet politikası olduğunu ve artık bunu gizlemediklerini görüyoruz.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog yaptığı açıklamada "Sorumluluğu tüm millet taşıyor, Gazze'deki sivillerin bu işin içinde olmadığını söylemek doğru değil." diyerek açıkça bütün sivillerin hedeflerinde olduğunu söyledi.
Bütün bu katliam ve soykırımın baş aktörü Netanyahu'nun ortaya çıkan eski konuşmalarında "Çocuk hastanesi vurmak suç değil.", "Yapılması gereken Gazze halkını sürekli vurmak. Acı çektirmek. Öyle bir bedel ödemeliler ki yaralarını asla sarmamalılar. Şu ana kadar böyle bir bedel ödetebilmiş değiliz." dediği basına yansıdı.
İsrail Savunma Bakanı "İnsansı hayvanlarla savaşıyoruz ve ona göre hareket edeceğiz." dedi;
Yine; "Orduda tüm kurallar kaldırıldı. Savaşan askerler hiçbir şeyden sorumlu olmayacaklar. Askeri mahkeme yok." diye açıklama yaptı, askerlerine "Savaş suçu işleyebilirsiniz" diye açık çek verdi.
İsrail Sağlık Bakanı, Başbakan Netanyahu'ya yazdığı mektubunda, saldırılarda yaralanan Hamaslıların devlet hastanelerinde tedavilerinin durdurulması emrini verdiğini açıkladı.
İsrail Likud Partisi Milletvekili Tally Gotliv, Filistin'e yönelik nükleer silah kullanılması, 'Kıyamet Günü' füzesinin kullanılması çağrısında bulundu, ülkesinin Gazze'yi haritadan silmesi gerektiğini söyledi.
İsrail'in hastaneyi bombalamasının ardından İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir yaptığı paylaşımda, "Hamas elindeki rehineleri serbest bırakmadığı sürece Gazze'ye girmesi gereken tek şey, bir gram insani yardım değil, Hava Kuvvetleri'nden yüzlerce ton patlayıcıdır." dedi.
İsrail ordusunun Arapça Facebook hesabında atıldıktan sonra silinen paylaşımda, "Tıbbi malzeme ve sağlık personeli yetersizliği nedeniyle Gazze'deki Baptist Hastanesi'nin bombalanmasına ve onlara merhametli bir ölüm verilmesine karar verildi." denildi.
İsrail ordusunda yedek subay olarak görev yapmış 95 yaşındaki Ezra Yachin, eli silah tutan her yahudiye Filistinlileri öldürme çağrısı yaptı, şöyle konuştu: "Muzaffer olun ve hepsini öldürün. Geride bir kişi bile bırakmayın. Hafızalarını silin. Ailelerini, annelerini, çocuklarını hepsini yok edin. Bu hayvanlar artık yaşayamaz. Bugünlerde artık mazeretimiz yok. Hizbullah yarın hava saldırısı yapabilir. Araplar da bize saldırabilir. Durmamamız lazım. Her bir yahudi silahlanıp onları öldürmeli. Arap komşunuz varsa beklemeyin. Evine gidin ve öldürün onları. Saldırın, onların hava saldırısı yapıp Demir Kubbe'nin aktif olmasını beklemeyin. Öncesinde saldırın onlara. İşgal etmek istiyoruz ama öncekiler gibi değil. Girip önümüze gelen her şeyi yok etmek istiyoruz. Evlerini tek tek yerle bir etmek istiyoruz. Bütün gücümüzle toptan imha! Gireceğiz ve yıkacağız. Sizin de gördüğünüz gibi. Daha önce yaşamadığımız şeylere şahit olduk. Bombaları bırakalım ve haritadan silelim onları. Bütün peygamberlerin söyledikleri gerçekleşmek üzere."
Amerikan CNN kanalına konuşan İsrailli bir subay "Savaş sadece Hamas'la değil, bizi insan olarak göremeyen ve bizi öldürmek isteyen tüm SİVİLLER'le." diye konuştu…
İsrailli şarkıcı Eyal Golan: "Gazze yok edilmeli ve orada tek bir insan bile kalmamalı. Basitçe söylemek gerekirse bunlar hayvan." dedi.
İsrail asıllı Fransız yazar David Antonelli kipasıyla çıktığı bir televizyonda "Açıkçası 2 milyon Gazzeli hiç umurumda değil. Benim için asıl önemli olan bin 300 İsraillinin intikamıdır. Gazze'yi geri alacağız, Gazze İsrail toprağıdır. İnsan hakları gibi konular endişemiz olmamalı" diye konuştu.
İsrail Meclisi Ulusal Güvenlik Komitesi Başkanı Zvika Fogel bir İsrail radyosuna şöyle demeç verdi: "Benim bakış açıma göre Gazze'de masum yoktur. Açıkça silah taşıyanlar var ve benimle şu anda açıkça savaşmayanlar vardır. Buraya girmesine izin verdiğimiz işçiler Hamas saldırısı için haritaları hazırlayan ve onlara bilgi veren kişiler. Hamas geldikten sonra bizi yağmalayanlar da onlar. Umarım sonunda bunu anlamaya başlarız."
Aynı milletvekili geçtiğimiz yıl da şöyle demişti: "Orantılılık kavramının artık var olmaması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden size hiç de hoş olmayan bir şey söyleyeyim: Bir İsrailli anne mi 1000 Filistinli anne mi ağlayacak, 1000 Filistinli anne ağlasın."
Bir Türk televizyon kanalına konuşmacı olarak katılan Tel Aviv Üniversitesi Öğretim Üyesi Cohen Yanarocak, "Bizim çocuğumuzu kesip biçeni biz kesip biçmeyelim mi?" dedi.
Görüldüğü gibi sıradan vatandaştan cumhurbaşkanına kadar hepsi aynı soykırımcı zihniyette ve bu zihniyetlerini bir devlet politikası haline getirmiş durumdalar.
Nitekim bu açıklamalar sadece sözde kalmadı ve İsrail bu soykırım icraatına hemen başladı.
Savaşın olmadığı Batı Şeria'da bile silahlı yahudiler en az 18 Filistin köyüne saldırdı. Yapılan baskılar sonucunda iki köy tamamen boşaltıldı. Baskınlarda; en az 51 Filistinli öldürülüp 650'si yaralandı. İsrail polisi Kudüs'te namaz kılanlara ve aralarında Türk gazetecilerin de olduğu insanlara TOMA'larla "lağım" suyu sıktı.
Gazze'ye uluslararası hukuka göre kullanılması yasak olan fosfor bombası attı. (Fosfor bombası etrafına yaydığı gaz nedeniyle ciğerleri tahrip eder, nefes alınamaz hale gelir, yakınlardaki insanların derilerini ve uzuvlarını yakarak eritir, kaybolan uzuvların yerinde deri ve saç oluşmaz. Kısa süre sonra da acılı bir ölüme götürür insanı.)
İsrail Dışişleri Bakanı "Hamas yok olacak, Gazze toprakları azalacak, Gazze küçülecek." dedi. Açıkça yeni işgal niyetini ortaya koydu.
Küçük bir coğrafya ve dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olan Gazze'deki Filistinlileri Mısır'a sürmek, mümkün olmazsa buradaki 2.5 milyon insandan hayatta kalanlarını Gazze'nin güneyinde toplamak istiyorlar.
İsrail abluka altına aldığı Gazze'nin elektriğini, suyunu kesti, yiyecek ve yardım malzemesi girişine engel oldu. Gazze'de en büyük mülteci kampının, nüfusu 100 bin iken, son saldırılarda gelenlerle 200 bine ulaşan Nuseyrat Mülteci Kampı'nın insanlara ekmek yapan iki fırınından birini hedef gözeterek vurdu! Mazlumun canını, malını, ekmeğini, suyunu, ilacını her şeyini elinden alıyor, vuruyor. İnsani yardım koridorunu kapattı, yardım konvoylarını havadan vurdu. Gazze'nin Mısır'a açılan tek sınır kapısını bombaladı. Filistinlilere önce güneye gidin dedi, gidenleri yolda vurdu. Enkaz altında kalanları kurtarmaya çalışan insanları vurdu. Enkaz'dan çıkartılan insanları hastaneye götüren ambulanslar vuruldu. O da yetmedi hastaneyi vurdu.
Bu kadar da olmaz artık diye bütün dünyada sesler ve tepkiler yükselince "Biz vurmadık, İslâmi Cihadın füzesi düştü", "Garajı vurduk" vs. türlü yalanlara sarıldı. Eğer böyle bir tepki olmasa, yahut 80-90 yıl önceki gibi basın-yayın bu kadar gelişmemiş, her şey anında yayınlanamıyor olsa Hitler Almanyasının yaptığının daha fazlasını yapacaklarına şüphe yok.
İsrail Savunma Bakanı Gallant, Lübnan sınırında Hizbullah ile yaşanan gerilime de değinerek, "Hizbullah savaş başlatmak istiyorsa ilk önce Gazze şehrinin fotoğraflarına bakmalıdır." dedi.
Bu savaş değil, müslüman soykırımı...
Nitekim Birleşmiş Milletler (BM) İsrail'in katliamlarına ilk kez 'soykırım' dedi. BM raportörleri, İsrail'in Filistin'deki hastane ve okulları bombalamasını insanlığa karşı suç olarak nitelendirdi, Filistinlilere yönelik 'soykırımın önlenmesi' çağrısında bulundu.
Oysa dünya hâlâ seyrediyor.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog Hamas hakkında kimyasal silah iddiasında bulundu, öldürülen bir Hamas üyesinin üzerinden çıkan bellekte kimyasal silah yapımına ilişkin materyaller bulunduğunu ve Hamas'ın kimyasal silah kullanma niyetinde olduğunu iddia etti. Bunlar bu silahları kullanmak için zemin hazırlıyorlar. Gazze'deki tünelleri ve içindeki Filistinli savaşçıları yok etmek için bu gibi kitle imha silahlarını kullanırlarsa şaşırmamak gerekir.
Bunların bu soykırımcı niyetlerine dair daha önce dergimizin Haziran 2021 tarihli 333. sayısında şu izahlar yapılmıştı:
"Soykırımcı Yahudi Zihniyeti:
İsrail; "Gazze'ye nükleer bomba atalım" diyen Avigdor Lieberman gibi bir adamın Başbakan Yardımcılığı, Dışişleri Bakanlığı ve hatta Savunma Bakanlığı yapmış olduğu bir ülkedir.
İsrail; İsrail ordusunda komutan iken girmiş olduğu Filistin köyünde askerlerine "Herkesi öldürün" talimatı veren, Savunma Bakanı iken Sabra ve Şatilla kamplarındaki (BM'in soykırım olarak tanımladığı) binlerce sivil mültecinin ölümünden sorumlu olan, böylece bütün dünyada "Beyrut Kasabı" lakabı ile anılan Ariel Şaron'un bütün bunlara rağmen ülkesinde kahraman olarak görüldüğü, Dışişleri, Savunma Bakanlıkları ve Başbakanlık yaptığı bir ülkedir.
İsrail birçok başbakanı asker kökenli olan, faşist, militarist, yayılmacı, işgalci, katliamcı bir devlettir.
Bugün İsrail'in -az bir kesim hariç- hem halkı hem de yönetimi "fanatik", "aşırılık yanlısı" bir zihniyete sahiptir. Hem ırka dayanan bir ırkçılık hem de dine dayanan bir ırkçılık birleşiminden oluşan bugünkü yahudi zihniyeti etrafı için olduğu kadar bütün dünya için de çok büyük bir tehlikedir.
Ortaya çıkan devlet terörünün ve soykırımcı zihniyetin arka planında bu fanatik ırkçı zihniyet bulunmaktadır.
Amaçlarına ulaşmak için müslüman olsun, hıristiyan olsun kim olursa olsun öldürmekten çekinmeyen; Filistinlileri öldürmek ya da sürmek niyetinde olan; bölgede ve dünyada savaşlar çıkartarak insan nüfusunu azaltmak isteyen bir devlet ve millet var karşımızda.
Kur'an-ı kerim'de haber verildiğine göre bugünkü yahudilerin de atalarından hiç farkı olmadığı, aynı tıynet, aynı zihniyet içinde oldukları ortaya çıkıyor:
"Bir zamanlar da sizden: "Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız." diye söz almıştık. Sonra da bunu kabul etmiş, (bu ikrarınıza) şâhit de olmuştunuz.
Bu misakı kabul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan aslâ gâfil değildir." (Bakara: 84-85)
Öteden beri bu niyet ve planlarına göre hareket ediyorlar:
"Araplar bertaraf edilmeden ve onların topraklarına el konulmadan siyonizmden de yahudi devletinden de bahsedilemez." (Yoram Ben Porath 14 Temmuz 1972 tarihli İsrail'in en yüksek tirajlı gazetelerinden Yediot Aharonoth'taki yazısı)
Bir din devleti olan İsrail'in icraat ve saldırıları, sivillerin, kadın ve çocukların acımasızca katledilmesi; muharref (tahrif edilmiş) Tevrat ve dini metinlere dayanmaktadır:
"Yeşu ve onunla birlikte bütün İsrail Lakiş'ten Eglon'a geçti. Yahove Lakis'i İsrail'in ellerine teslim etti. O'nu ele geçirdiler. İçinde hiçbir canlı bırakmamacasına orasını kılıçtan geçirdiler..." (Muharref Tevrat, Yeşu, 10/34)
"Yakalananın bedeni delik deşik edilecek.
Ele geçen kılıçtan geçirilecek.
Yavruları gözleri önünde parçalanacak,
Evleri yağmalanacak,
Kadınlarının ırzına geçilecek." (İşaya: 15-16)
"Hem yiğidi, hem kızı.
Emzikteki çocukla, ak saçlı adamı,
Dışarıdan kılıç, ve içeriden dehşet telef edecek.
Hasımlarından öç alacağım, ve benden nefret edenlere ödeyeceğim." (Tesniye, 32/25)
"Onları tamamen yok edeceksin, onlarla ahdetmeyeceksin, onlara acımayacaksın." (Tesniye: 7/1-3)
"Ve yayları gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine acımayacaklar, gözleri çocukları esirgemeyecek." (İşaya: 13/15-18)
"Mülklerini alacağımız milletlerin yüksek dağlar üzerinde, ve tepeler üzerinde, ve her yeşil ağaç altında ilahlarına ibadet ettikleri bütün yerleri mutlaka harap edeceksiniz." (Tesniye: 11/23-25)
İşte bu gördüğünüz katliamı yapan kavim bu kendi elleriyle yazdıkları muharref metinlere göre hareket ediyor. Bunlara göre kendilerinden başka insan diye bir şey yok, bütün insanlar sadece köle, yahut düşmansa yok edilmeye mahkum.
Bunların birçoğu bu niyettedir ancak dünyanın tepkisinden çekiniyorlar ve fırsatını kolluyorlar.
Nitekim bir Hadis-i şerif'te şöyle buyurulmaktadır:
"Zira hiçbir yahudi yoktur ki müslümanı öldürmek niyetinde olmasın." (İbn-i kesir)
Bir gün bu niyetlerini icra edeceklerine emin olabilirsiniz:
"Bir zaman gelecek ki Medine hayrı ve güzelliği ile boş kalacak, kurtlar ve kuşlar işgal edecek. İnsanoğlundan en son ölecek olan Müzeyne kabilesinden iki çobandır. Bunlar Medine'ye doğru koyunlarını sürüp gelirken onun perişanlığını görerek korkup, yüzüstü düşerek ölecekler." (Buhârî)
Medine-i münevvere'nin bu metrûk durumu kıyamet saatinin yaklaştığı âhir zamanda meydana gelecektir.
Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek, Medine-i münevvere'ye nötron bombası atsalar gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.
Avf bin Malik -radiyallahu anh- der ki:
"Bir kere Resulullah Aleyhisselâm Mescid-i saâdet'e girmişti. Sonra bizim yüzümüze bakıp şöyle buyurdu:
"Allah'a yemin ederim ki gelecek nesil bu Medine'yi kırk sene kadar zelil bir halde avâfiye bırakacaktır. Avâfiye nedir bilir misiniz? Bakınız ben size söyleyeyim: Kurtlar ve kuşlar!" (Buhârî) (Bkz. Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, Kıyamet ve Alâmetleri, Hakikat Yayıncılık)
Arkalarında Amerika'nın sınırsız desteği olduğu için önümüzdeki yıllarda bölgemizi ve bütün dünyayı büyük tehlikeler beklemektedir." (Hakikat Dergisi, Haziran 2021, 333. sayı, s.8-9)
Cenâb-ı Hakk yahudilerin yaptığı zulümler sebebiyle onları nasıl cezalandıracağını haber vermektedir:
"Yahudilerin; yaptıkları zulümleri sebebiyle, kendilerine (daha önce) helâl kılınan temiz şeyleri onlara haram kıldık. Ve birçok kimseleri Allah yolundan çevirmelerinden dolayı.
Yasak edildiği halde fâiz almalarından ve haksız sebeplerle insanların mallarını yemelerinden ötürü. İçlerinde küfür üzere kalanlara elem verici bir azap hazırladık." (Nisâ: 160-161)
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri yahudileri bize şöyle tanıtmıştır:
"Yahudilerin en büyük kin ve düşmanlıkları İslâm dinine ve müslümanlara karşı olmakla beraber kendi çıkarları için bütün insanlığı felâkete sürüklemekten geri kalmazlar. İnsanların inançlarında kararsızlık husule getirmek, fitne ve terör çıkarmak, hak dini bozmak için dinde olmayan şeyleri fısıldamak gibi icraatları yanında devletleri birbirine düşürmeye ve savaşlar tertip etmeye çalışırlar.
Son birkaç yıldır uluslararası düzenin tarumar edilmesi pahasına icra edilen Ortadoğu işgalinde olduğu gibi tarih boyunca yaşanan ihtilallerin, savaşların, insanlar arasındaki fitne ve kavgaların birçoğunda yahudi parmağına rastlamak mümkündür." (Biz Küfrü Hoşgörenlerden Değiliz, s. 263)
İsrail'in 17 Ekim'de El-Ehli Baptist Hastanesi'ne bir tonluk uçak bombası atarak; tedavi görenlerle beraber evi yıkıldığı için hastaneye sığınmış sivilleri; aralarında birçok çocuğun bulunduğu 500 Filistinli'yi katletmesi; soykırım zihniyetini ortaya seren en büyük bir delil, en büyük bir insanlık suçu olarak tarihe geçti. Bütün dünya tepki gösterince İsrail "Ben vurmadım" yalanına sarıldı, ancak kullanılan bombanın büyüklüğü ve özelliklerine bakan askerî uzmanlar bunun İsrail bombası olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koydular.
İsrail bütün tepkilere rağmen durmuyor, gün geçtikçe katliamın dozunu artırıyor, Gazze'deki hastaneleri fosfor bombalarıyla hedef alarak, çocuk-kadın demeden canice katlediyor.
Hastaneyi ben vurmadım diyen İsrail sürekli hastanelerin boşaltılmasını, vuracağını söylüyor.
Oysa bu çağrı bile ne kadar insanlıktan yoksun olduklarının bir delilidir:
"Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), İsrail'in Gazze'deki hastanelerin boşaltılmasına yönelik baskısını şiddetle kınayarak, bunu hasta ve yaralılar için "ölüm cezası" olarak niteledi. Açıklamada, "DSÖ, İsrail'in, Gazze'nin kuzeyinde 2 binden fazla hastayı tedavi eden 22 hastanenin boşaltılmasına yönelik defalarca verdiği talimatları şiddetle kınıyor." ifadeleri yer aldı.
Hastaların ve sağlık çalışanlarının zorla tahliye edilmesinin, mevcut insani ve halk sağlığı felâketini daha da kötüye götüreceği kaydedilen açıklamada, "Gazze'nin kuzeyindeki hastanelere tahliye talimatları, hasta ve yaralılar için ölüm cezası anlamı taşıyor." denildi.
Açıklamada, pek çok kritik hastalığı olanların ve diğer hastaların, taşınmaya zorlanmaları ve tahliye edilirken hayati tıbbi müdahalelerden mahrum kalmaları neticesinde, durumlarının daha kötüye gidebileceği veya ölümle karşı karşıya kalabileceği belirtildi.
Gazze'nin kuzeyindeki hastanelere yaralı akınının devam ettiği ve hastanelerin maksimum kapasitede çalışmakta zorlandığı belirtilen açıklamada, "Hastanelerdeki yetersiz yatak kapasitesi nedeniyle bazı hastalar koridorlarda ve çevre sokaklardaki açık alanlarda tedavi ediliyor. Gazze'nin kuzeyindeki 2 binden fazla hastayı, sağlık tesislerinin maksimum kapasiteyle çalıştığı ve hasta sayısındaki çarpıcı artışı karşılayamadığı Gazze'nin güneyine taşınmaya zorlamak ölüm cezasıyla eşdeğer olabilir." ifadeleri yer aldı.
Açıklamada, hastane yöneticileri ve sağlık çalışanlarının, İsrail'in saldırıları sırasında kritik durumdaki hastaları terk etmek, hastaları tedavi etmek için sahada kalırken kendi hayatlarını riske atmak veya hastaların kapasitesi olmayan tesislere nakledilmeye çalışılırken hayatlarını tehlikeye atmak gibi kahredici tercihlerle karşı karşıya kaldıkları belirtildi.
Açıklamada, "DSÖ, İsrail'in Gazze'nin kuzeyindeki hastanelere yönelik tahliye talimatlarını derhal geri alması ve sağlık tesislerinin, sağlık çalışanlarının, hastaların ve sivillerin korunması çağrısında bulunuyor." ifadelerine yer verildi."
Birleşmiş Milletler kurumları Dünya Kalkınma Programı (UNDP), Nüfus Fonu (UNFPA), Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Gıda Programı (WFP) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Gazze'deki insani durumu anlatan bir rapor hazırladı. Raporda iki haftadır süren İsrail bombardımanı ve abluka sebebiyle 1.6 milyondan fazla insanın acil yardıma ihtiyaç duyduğu kaydedildi.
"Gazze, son çatışmalardan önce umutsuz bir insani durumdu. Artık durum felâket. Dünyanın daha fazlasını yapması gerekiyor" ifadelerine yer verildi.
Türkiye gerek İsrail'e gerek Amerika'ya özellikle Dışişleri Bakanı'nın lisanından çok sert çıkışlar yapıyor, İslâm ülkelerini ortak tavır almaya, bu vahşeti durdurmak için yaptırım kararları çıkartmaya çalışıyor. Hakan Fidan Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına geldiği zaman İsrail çok rahatsız olmuş ve hakkında İran ajanı vs. diye türlü tezvirat ve karalama kampanyaları yapılmıştı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bir beyanında İsrail'in iç yüzünü şöyle ifade etti:
"Yani uzun yıllardır hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücüyle oluşturdukları algıyla, problemin gerçek tabiatını unutturduklarını, hem kendilerine hem de dünyanın geri kalanına büyük bir yalan söylediklerini ve bu yalanı da kurumsallaştırdıklarını görmekteyiz. Artık buna bir son verme zamanı geldi. Başta bu tanımlamaların değişmesi lazım. Birisinin toprağını işgal ediyorsunuz, işgal etmekle kalmayıp evine el koyuyorsunuz, yıkıyorsunuz, dışarı atıyorsunuz, sonra bir başkasını getirip oraya koyuyorsunuz ve buna da bir terim buluyorsunuz, yerleşimci diyorsunuz. Bunun adı hırsızlıktır. Bunun artık bu şekilde ifade edilmesi lazım. Buna benzer yalanların artık kabul görmediği son olaylarda da ortaya çıktı. Yani bu yöntem ne İsraillilere, ne Filistinlilere güvenlik ve barış getirmiyor. Artık bu yalandan, yapılan haksızlıkların, zulmün kılıflara sokulmasından vazgeçilmesi lazım."
İşte bu şekilde İslâm devletine yakışır konuşmak lâzım.
Hakkı hakikati haykırmak lâzım.
Müslüman tavrı koymak lâzım.
Mezâlimin karşısında yumuşak kalmak İslâm'ın izzetine, şerefine yakışmaz.
"Muhammed Allah'ın Peygamber'idir. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı çok çetin ve sert, birbirlerine karşı çok merhametlidirler." (Fetih: 29)
Fidan bir beyanında da bu yaşananların "Amerika ile kalıcı kopuş"a sebep olabileceğini söyledi.
Türkiye çok ciddi açıklamalar yapıyor. bir gayret içinde ama bütün dünya üzerine ölü toprağı serilmiş gibi.
İslâm İşbirliği Teşkilatı toplantısında da Türkiye açık açık İslâm ülkelerini kınama değil, icraata dâvet etti. Türkiye büyük gayret içinde ancak kimse elini taşın altına sokmak istemiyor.
Allah-u Teâlâ yahudilerin müminlere olan düşmanlığını Âyet-i kerime'sinde şöyle haber vermektedir:
"İnsanlar içerisinde müminlere en şiddetli düşman olarak yahudileri bulursun." (Mâide: 82)
Yahudiler İslâm ve müslümanları karşılarındaki en büyük düşman bellemişler ve bu düşmanlıklarını nesilden nesile sürdüregelmişlerdir.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bunların bu düşmanlıklarını ve içlerinde besledikleri niyetlerini şöyle haber vermişlerdir:
"Zira hiçbir yahudi yoktur ki müslümanı öldürmek niyetinde olmasın." (İbn-i kesir)
Nitekim bugün İsrail'de çocuklara İslâm düşmanlığı zerkedilmekte, okul çağındaki çocuklar askerî birliklere ziyaret gezilerine götürülerek küçük yaşlarda müslüman öldürme inancı aşılanmaktadır.
Bugün Gazze'de yaşananlar bunların bu iç durumunu her yönüyle ortaya koyuyor.
"Atom bombası atıp hepsini yok edelim." diyebilen en aşırı uçtaki faşist siyasetçilerin iktidara ortak olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.
Bunlar önümüzdeki yıllarda bu vicdansız ve pervasız niyetlerini daha da azgın bir şekilde uygulamaya çalışacaklar. Bu yüzden gün geçtikçe bütün dünya milletlerinin, küffarın bile ikrah ettiği bir millet olacaklar. Bugün bile böyledir, ancak çok daha büyük bir alçaklığa razı oldukları zaman bütün milletler bunlardan iyice ikrah edecektir.
Hakk Celle ve Alâ Hazretleri muhtelif aralıklarla bu isyankâr millete azapların en kötüsünü tattıracak kimseler göndereceğini beyan buyurmaktadır:
"Rabb'in yeminle şunu bildirdi:
Elbette tâ kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderecektir." (A'raf: 167)
Bu Âyet-i kerime'den; yahudilerin kıyamete kadar tarih sahnesinden silinmeyeceğine, zaman zaman aynı azgınlıklarını devam ettireceklerine, bu yüzden de sık sık azaba uğratılacaklarına işaret vardır.
"Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, zillet altında kalmaya mahkûmdurlar. Meğer ki Allah'ın ahdine ve insanların ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'tan bir gazaba uğramışlardır ve üzerlerine miskinlik (damgası) vurulmuştur. Çünkü onlar Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberlerini öldürüyorlardı. Bu, onların isyan etmelerinden ve haddi aşmalarındandır." (Âl-i imran: 112)
Allah-u Teâlâ yahudilerin dünyada yaşamaya diğer insanlardan daha düşkün ve hırslı olduklarını haber vermektedir. Dindar geçinen bir toplumun dünya hırsının bu kadar büyük olması dinlerinin tahrif edildiğinin, Allah-u Teâlâ'nın göndermiş olduğu dinden ne kadar uzak olduklarının bir delilidir. Nitekim icraatlarına bakarsanız mütemadiyen Filistinlilerin her şeylerini, evlerini, topraklarını gasp ettiklerini, hukuku, insanlık değerlerini fütursuzca çiğnediklerini, insanları köle gibi gördüklerini, çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç demeden insanları katlettiklerini ve bir soykırım yaptıklarını görürsünüz.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı diğer insanlardan, hatta müşriklerden de daha düşkün ve hırslı görürsün." (Bakara: 96)
"Onlardan her biri ömrünün bin yıl olmasını ister." (Bakara: 96)
"Onlar, ellerinin yapıp öne sürdüğü işlerden dolayı ölümü aslâ istemezler." (Bakara: 95)
Bunlar bugünkü faiz-kumar ekonomisinin tepesinde oturuyorlar. Bütün dünyayı, her milleti, her devleti büyük borçlarla sömürüyorlar.
"Onların içinde öylesi var ki, ona bir dinar versen, tepesine dikilmedikçe onu sana ödemez." (Âl-i imran: 75)
Paraya ve dünya menfaatine öyle hırslılar ki diğer insanlara hayat hakkı tanımak istemezler. Dünyayı tamamen ele geçirmiş olsalar insanlara bir çekirdek zerresi bile vermeyecek kadar tamahkârdırlar.
"Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi." (Nisâ: 53)
Çünkü onlar yaptıkları her zulme, katliama kılıf uyduruyor, dünyayı kandırıyorlar.
"Kendilerine: 'Yeryüzünde fesat çıkarmayın!' denildiği zaman, 'Biz ancak ıslah edicileriz.' derler." (Bakara: 11)
Bugün dikkat ederseniz dünyanın her tarafında hemen her ülkedeki fitne-fesadın, iç karışıklıkların, ülkeler arasındaki savaşların arkasında bunları görürsünüz. Güdümleri altındaki gizli mahfiller, medya ve para gücünü kullanarak her yerde, her ülkede ihtiraslarını yürütmeye çalışıyorlar. Bunu bilen dünya milletleri bunlardan ikrah ediyor ancak sesini çıkartmaya çekiniyor.
Filistin'deki, Ortadoğu'daki, özellikle İslâm coğrafyasındaki fitne ve fesadların arkasında bunlar vardır. Nitekim bazı DEAŞ'lıları İsrail'e götürüp tedavi ettiklerine dair haberler basında çıkmıştır.
Allah-u Teâlâ yaptıkları anlaşmalara uymadıklarını, daima hainlik yaptıklarını haber veriyor:
"İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hainlik görürsün!" (Mâide: 13)
Kendilerini üstün ırk olarak görürler. Bugünkü ırkçı devlet yapısının temelinde bu inanç yatar:
"'Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz.' (derler.)" (Mâide: 18)
Bu inançları sebebiyle ne yaparlarsa yapsınlar kendilerinin bağışlanacağına inanırlar.
"'Biz nasıl olsa bağışlanacağız.' diyorlar." (A'raf: 169)
Bu sebeple kendilerinden olmayan milletlere her türlü zorbalığı, zulmü yapmayı reva görüyorlar.
İslâm'a ve müslümanlara olan düşmanlıkları çok şiddetlidir. İslâm'ı ve müslümanları hiç sevmezler. Din-i İslâm'ı ortadan kaldırmak isterler:
"Allah'ın nûrunu ağızlarıyla (üfleyip) söndürmek isterler." (Tevbe: 32)
Bu Âyet-i kerime'yi Cenâb-ı Hakk Kelâm-ı kadim'inde buyuruyor, inanan kullarına duyuruyor.
Kendilerine gönderilen peygamberleri sürekli yalanlamaları ve verdikleri sözleri sürekli bozmaları sebebiyle Kur'an-ı kerim'de üç peygamberin diliyle lânetlenmişlerdir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"İsrâiloğulları'ndan küfre sapanlar hem Dâvud'un hem de Meryem oğlu İsa'nın diliyle lânetlenmişlerdir." (Mâide: 78)
"(Musa dedi ki:) Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk eder misin Allah'ım?" (A'râf: 155)
Onun için kendi peygamberleri onlara "Beyinsiz" dedi. Bunlar en büyük İslâm düşmanıdır. Aynı zamanda insanlık düşmanıdır.
Bu kötü niyetlerinden ve sinsi düşmanlıklarından ötürü büyük bir gadab-ı ilâhîyi celbediyorlar. Bütün dünya bunlardan ikrah ediyor.
Kur'an-ı kerim'de haber verildiğine göre bu kötü özelliklerinden, hâinlik ve düşmanlıklarından, Allah-u Teâlâ'ya olan isyanlarından ve azgınlıklarından dolayı büyük bir gazaba ve lânete uğramışlardır.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık." (Mâide: 13)
"İnkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir." (Nisâ: 46)
"Allah onlara gazap etmiştir." (Mâide: 80)
Yahudilerin tarih boyunca müslümanlar üzerindeki entrikaları hiç bitmemiştir.
Bunların bu içyüzlerini bize Allah-u Teâlâ haber veriyor. İcraatları ve niyetleri budur.
2002 yılında yahudilerin Filistinlilere yaptığı katliamlardan bahsedilince Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle beyan buyurmuşlardı:
"İsrail demek Amerika demek. Amerika demek İsrail demek. Daha ruhsatı var, yahudinin de Amerika'nın da."
Bir başka beyanlarında şöyle buyurmuşlardı:
"Amerika demek yahudi demektir, yahudi demek Amerika demektir. Binaenaleyh bütün dünya bunlardan ikrah etti. Müslümanların cezaları var, cezalarını çekiyor. Sonra cezaları bitince onların cezası başlayacak.
Şimdi Amerika ona karşı destek veriyor; 'Ben de yahudiyim.' diyor. Bütün dünya lanet ediyor. O da aynı lanetten alıyor. Şerefini kaybetti. Eskiden Amerika deyince bir şeydi, artık şerefini de kaybetti." (Ömer Öngüt -kuddise sırruh-, 2004)
Amerika'nın durumu budur. ABD 2021'de Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı. Suriye'ye âit Golan tepelerinin İsrâil'e ilhakını kabul etti.
İsrâil'in işgallerine ve zulmüne öteden beri yol veren ABD'dir.
Dikkat ederseniz 7 Ekim hadisesinden sonra Amerika İsrail'e hemen milyarlarca dolar para ve en gelişmiş bomba ve füzeler gönderdi.
İsrail'i korumak ve başka ülkelerin müdahalesini önlemek için bir uçak gemisi görev gücünü hemen Doğu Akdeniz'e gönderdi. İkincisini de yola çıkarttı. O da gidiyor. Ayrıca nükleer denizaltılarını gönderdiği tahmin ediliyor.
ABD, iki uçak gemisinin ardından 6. Filo komuta-kontrol gemisi USS Mount Whitney'i de Doğu Akdeniz'e gönderme kararı aldı.
ABD Savunma Bakanlığı 2 bin askerin konuşlandırmaya hazır olmaları için yüksek hazırlık durumuna geçirildiğini duyurdu.
Amerikalı bütün yetkililer İsrail'e koşulsuz desteğini açıkladı.
İsrail'e giden yahudi bir ailenin üvey oğlu olduğu söylenen ABD Dışişleri Bakanı Blinken "Bir yahudi olarak buradayım." dedi.
ABD Başkanı Biden: "Hamas'ın, çocukların kafalarını kestiği fotoğrafları göreceğimi, doğrulayacağımı hiç düşünmezdim." diyerek açıkça yalan söyledi. Beyaz Saray böyle bir fotoğraf olmadığını açıklamak zorunda kaldı.
Amerikan Başkanı yine 18 Ekim'de İsrail'e yaptığı ziyarette bir gece önceki hastane katliamı ile ilgili İsrail yalanlarına sahip çıktı ve "Görünen kadarıyla hastaneye yapılan saldırıyı diğer taraf düzenledi siz (İsrail) değil." dedi. Bu ziyaretinde İsrail Başbakanı Netanyahu ve cumhurbaşkanı Herzog ile kucaklaştı, Netanyahu ile beraberiz ve güç birliği içindeyiz anlamına gelecek şekilde başparmağını kavrayarak toka yaptı.
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü İsrail'in hastane bombalaması hakkında "Havadan alınan görüntüler, açık kaynaklardan toplanan bilgiler ve yakalanan konuşmalara göre şu anki değerlendirmemiz, dün Gazze'deki hastanede yaşanan patlamadan İsrail sorumlu değildir." dedi.
Bu yalancıların aklamaya çalıştığı İsrail 2014 yılından beri birçok defa hastane bombalamış ve 17 Ekim'de El-Ehli Baptist Hastanesine 1 tonluk uçak bombasını atmadan önce de hastaneleri vuracağını, boşaltılmasını açıklamış bir ülkedir halbuki.
Biden, bir konuşmasında Hamas'ı kastederek "El-Kaide bunların yanında masum kalıyor." dedi. Bu konuşmasıyla 11 Eylül'e atıf yaptı ve İsrail'de olanları 11 Eylül hadisesinden daha büyük gördüğünü söylemiş oldu.
Biden 20 Ekim'de yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında önümüzdeki yılları etkiliyecek önemli kararlar aldığını açıkladı, İsrail'e ve Ukrayna'ya destek için kongreden 105 milyar dolar para talep etti.
ABD basını, İsrail'in Gazzelilere tahliye emri vermesinden saatler sonra bölgedeki diplomatlara; "Gerginliği azaltma/ateşkes, şiddete son ve sükûnetin yeniden sağlanması" gibi ifadeler kullanılmaması yönünde talimat verildiğini yazdı.
İsrail'in hastane saldırısı sonrası Batı'nın büyük medyaları koro halinde saldırıyı İsrail'in yapmadığını yazmaya başladılar.
Pentagon sözcüsü hastane bombalanması ve sivil katliamlarla ilgili soruya "İsrail'in sivillerden uzakta, Hamas'ı hedef almaya devam ederek nereye saldıracakları konusunda çok dikkatli olduklarını gördük." diye cevap verdi.
ABD, Gazze'deki milyonlarca kişiye hayat kurtaran yardımların ulaştırılması için geçici insanî ateşkes yapılması çağrısında bulunan BM Güvenlik Konseyi tasarısını tek başına veto ederek soykırıma ara verilmesine karşı çıktı.
Amerikan Başkanı Biden 18 Ekim'deki İsrail ziyaretinde İsrail Savaş Kabinesi'nin toplantısına katıldı. İsrail basını toplantıda Biden'a Gazze'ye kara harekâtı yapmaktan başka çarenin olmadığının, İsrail'in Gazze'deki Filistinli gruplara ezici bir zafer elde etmemesi durumunda Tel Aviv'in Orta Doğu'daki konumunun zarar göreceğinin aktarıldığını Biden'ın ise kabineye, "ABD'nin Gazze'de İsrail'in herhangi bir kara harekâtına destek olacağı" sözünü verdiği vurgulandı.
Dünyanın en büyük silah üreticisi ABD şirketi Lockheed Martin'in Yönetim Kurulu Başkanı "İsrail'i askeri operasyondan uzak tutmanın hiçbir anlamı yok. GSYİH'mizin % 2'sinden fazlasını oluşturması gereken sanayi kompleksimizin geliştirilmesine büyük katkıları var. Silahlar ile çözülmesi gereken çatışmalar var ve biz bu silahları sağlamaya hazırız." dedi.
Görüldüğü gibi Amerika İsrail'in güdümünde hareket ediyor, her türlü silahı veriyor, İsrail için her türlü yalanı söylüyor, İsrail'i korumak için bütün gücünü, uçak gemisi filolarını seferber ediyor.
Yahudinin ve Amerika'nın hak, hukuk, adalet gibi derdi yok. İslâm'a ve müslümanlara açtıkları savaşı yeni işgallerle, yeni katliamlarla devam ettirmek niyetleri var.
Dışişleri Bakanı Fidan Amerika'nın içine düştüğü durumu şöyle dile getiriyor: "Amerika ve bazı ülkeler stratejik bir akılla hareket etmiyorlar. Metafizik bir inanç haline dönüşen İsrail devletinin desteklenmesi meselesi Amerikan siyasetçilerinin çoğu zaman rasyonel bir politika izlemesinin önündeki en büyük engel. Belli baskı alanlarının da işe yaradığını görüyoruz. Bu Amerika açısından çok kan kaybettirici bir durum. Kendi moral üstünlüğünü son derece kaybettiren ve dünyaya söyleyecek söz bıraktırmayan bir konu."
Amerika'daki yahudi etkisini FETÖ'den kıyas edebiliriz. FETÖ başarılı olsaydı nasıl ki sinsice devletin bütün aygıtlarını ele geçirmiş olacaktı, yahudilerin Amerika'daki durumu aynen bunun gibidir.
Amerika'daki yahudiler nüfusun % 2'sidir ama üniversite öğrencilerinin % 25'i yahudidir. Yahudilerin aleyhinde konuşan, iş yapanlar FETÖ taktiklerine benzer taktiklerle hemen ekarte edilirler.
"İsrail hakkındaki sözleri nedeniyle tam 50 yıldır yaptığı işinden olan 90 yaşındaki Beyaz Saray muhabiri Helen Thomas ilk kez konuştu. Thomas, 'Bu ülkede İsrail aleyhine konuşan ayakta kalamaz' dedi." (13 Ekim 2010)
Obama yönetimi 2009 yılında eski diplomat Charles W. Freeman'ı "Ulusal İstihbarat Konseyi Başkanlığı"na aday göstermişti. Ancak Freeman'ın "İsrail'in Filistinlilere yönelik şiddetinin Ortadoğu'da barışa başlıca engel olduğunu" söylemesi İsrail lobisinin şiddetli tepkisini çekti. Freeman sonunda adaylıktan çekildiğini açıkladı. Ve şöyle konuştu: "İsrail Lobisi'nin taktikleri alçaklığın/şerefsizliğin ve ahlaksızlığın derinliklerine inmekte ve küçük düşürücü iftiraları, seçilmiş yanlış aktarmaları, belgeleri kasıtlı çarpıtmaları, temelsiz sahteliklerin tekrar tekrar üretimini ve gerçeğe mutlak aldırmazlığı içermektedir." (WSJ, 10 Mart 2009)
Hatırlarsanız Trump seçimi kazandığında Amerikan milliyetçisi ekibinin neredeyse tamamı birkaç ay içinde görevi bırakmak zorunda kalmıştı.
Görüldüğü üzere Amerikan başkanları bile İsrail sözkonusu olunca boynunu bükmek zorunda kalıyor.
Bir tanıklığı beraber okuyalım:
"1983 yılında, görevle ABD'de bulunduğum sırada, Pentagon'un önemli bir noktasındaki bir generalle, ABD'nin o tarihteki Ortadoğu politikasını münakaşa ederken, benim İsrail'le ilgili ağır tenkitlerim karşısında, şöyle demişti: 'Tamamen haklısınız. Ama, ABD'nin bu konuda bir gerçeğini de bilmelisiniz. Amerika'da, devlette ve hatta özel sektörde hiç kimse, Başkan dahil (bunu iki defa tekrarladı), İsrail'in politikalarını körü körüne desteklemedikçe, sandalyesinde kalamaz.'" (Kemal Yavuz, E. Org., Akşam, 10 Mart 2004)
İsrail'in talimatlarını dinlemeyen Amerikan başkanları çoğu zaman şantajla hizaya getirilmiştir. Bazısı da öldürülmüştür.
Amerika'yı arkasına alan İsrail önümüzdeki süreçte büyük kanlar dökebilir. Amerika'yı öne sürerek bütün dünyada büyük hadiselerin çıkmasına, yeni işgallerin ve dahi büyük savaşların, yeni bir dünya savaşının yaşanmasına sebep olabilirler.
Bu hadiseyi 11 Eylül hadisesi gibi bir dönüm noktası olarak görebiliriz. Belki ondan daha büyük neticeler doğurabilir.
Türkiye başta olmak üzere aklı başında ülkeler bu ateşi söndürmeye ve olayların yayılmasını önlemeye çalışıyor, ancak durum gerçekten çok vahim. Her şeye hazırlıklı olmak lâzım.
2002 yılında yahudilerin Filistinlilere yaptığı katliamlardan bahsedildiğinde Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle beyan buyurmuşlardı:
"Allah'ım âkıbetimizi hayırlı etsin. Şimdi İslâm'ın üzerinde çok şeyler dönecek. Bunlar daha başlangıç. Allah-u alem belki Üçüncü Dünya Harbi'nin başlangıcı olabilir. Şimdi Amerika başlayacak katliama. Bu durumda büyük devletler ne yapacak? Birbirlerine attıkları zaman dünya perişan olacak.
"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız. Bu, kitapta (Levh-i mahfuz'da) yazılıdır." buyuruluyor. (İsrâ: 58)
İşte durum buraya gidiyor. Dünya dümdüz olacak. O ona, o ona, o ona atacak ve dünyayı düzeltecek..." (19.04.2002)
Hatırlanacağı üzere 11 Eylül'den sonra Amerika gerçek yüzünü ve niyetini gösterdi; İslâm'ı ve müslümanları düşman ilân etti. Olaydan bir ay sonra Afganistan'ı bombalamaya başladı, bir buçuk yıl sonra da Irak işgali başladı. Arap Baharı, DAEŞ terörü gibi olaylar patlak verdi. PKK'yı Suriye'de devlet yaptı. Bunların hepsinin arkasında Amerika vardı. Bütün küffar milletlerini bu bahanelerle arkasına alıp müslümanlara saldırdı.
7 Ekim saldırısından sonra da bu sefer İsrail gerçek yüzünü ve niyetini gösterdi ve kim bilir daha neler gösterecek? Müslümanlara karşı soykırım niyetlerini, Filistinlileri asker-sivil ayırmadan katledeceklerini açıkça söylüyorlar.
Bunların bu ateşi bütün Ortadoğu'ya yayılabilir, bir dünya savaşının çıkmasına yol açabilir. Artık bundan sonra her şeyi beklemek lâzım. Küffarın kibri ve azgınlığı ayyuka çıktı, hepsi bu sapkınlıkta, yakıp yıkma niyetinde bir ve beraber oldular. Çok tehlikeli bir süreç başladı. Tetikte olmak, çok hazırlıklı olmak lâzım. Allah'ım bu küffarı kahr-u perişan etsin, onların şerrinden bizleri muhafaza etsin.
İsrail Başbakanı Netanyahu bir açıklamasında: "Hamas'ı yok ettikten sonra diğer düşmanlarımızın peşine düşeceğiz." dedi.
İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari de: "İsrail'in çıkarlarını korumak için ordumuz, Ortadoğu'nun her yerinde faaliyet gösterecek. Her yerde en üst hazırlık seviyesindeyiz." diye konuştu.
Bunların niyetleri artık bu. Sırayla gitmeye çalışıyorlar. Bu yüzden başta İran gibi düşman olarak gördükleri ülkelerin adını şimdilik çok dile getirmiyorlar.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bir beyanlarında "Amerika İran'ı gözüne kestirdi" buyurmuş, Irak harbinden sonra "Sıra İran, Mısır, Suud-i Arabistan'a gelecek" diye haber vermişlerdi.
"Amerika Irak'a, İran'a, Mısır'a, Suud-i Arabistan'a hazırlanıyor. Bu dört devlet birden üzerine hücum etseler belini kırarlar. Çünkü İran'da ve Suud-i Arabistan'da, Irak'ta kimyasal silah var, Mısır'ın da kendine göre bir hazırlığı var." (24 Ağustos 2002)
Görüldüğü üzere; küffar İslâm'ı ve müslümanları gözüne kestirmiş vaziyette.
Bu hadise adeta tuzu-biberi oldu. İran, Mısır, Arabistan, Ürdün, Suriye, Lübnan için dönüm noktası. Türkiye için de. Belki Türkiye'ye direkt saldıramazlar, önce PKK'yı ve Yunanistan'ı adeta bir kamikaze gibi kullanabilirler. Ama en nihayetinde niyetlerinde Türkiye de var. Antakya harbi var.
Kâfirin hedefi İslâm ve müslümanlardır; İslâm'ı ortadan kaldırmak, müslümanları yok etmektir. Bu hadise Filistin ile sınırlı değil. 11 Eylül'den sonra Afganistan'ı, Irak'ı işgal etti. Bu sefer de başka niyetleri var. Gayesi İslâm ve müslümanlardır.
"Eğer onların güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler." (Bakara: 217)
Artık İran iyice hedefe girmiş durumda. İranlı yetkililerin 7 Ekim hadisesini sahiplenecek şekilde konuşmaları; Hamas'a verdikleri askerî, siyasî açık destek; İsrail'in yok olmasından, Lübnan Hizbullah'ının tetikte olduğundan bahsetmeleri, Suriye'deki şii militanlarını İsrail sınırına kaydırmaları, İran'ı açıkça savaşın tarafı durumuna düşürüyor.
İran dini lideri Hamaney, "İsrail'in Gazze'deki saldırılarının devam etmesi halinde Lübnan Hizbullahı'nın da dahil olduğu direniş güçleri olarak adlandırılan grupları kimsenin durduramayacağını" söyledi.
Lübnan Hizbullah medyası, İsrail'in nükleer silah depolarınının gösterildiği bir haritayı "füzelerimizin menzilinde" notuyla paylaştı.
Irak Hizbullahı savaşa katıldığını, Amerikan üslerinin hedef olduğunu açıkladı. Ardından Irak'taki Amerikan üslerine dron saldırıları oldu.
Yemen'deki İran destekli Husiler İsrail'deki savaşa taraf olduklarını ilân ettiler. Sonrasında Pentagon bölgede bulunan USS Carney isimli savaş gemisinin Yemen'den atılan 3 adet güdümlü füzeyi vurduğunu açıkladı. Muhtemel hedefin İsrail olduğu söylendi.
İran bana saldıramazlar, ben şöyleyim, ben böyleyim diye kendine bir hava vermiş durumda. Ancak küffarın elinde çok büyük silahlar var. Bakalım durum nereye varacak?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan İran'ın bu durumu hakkında şunları söyledi: "İran'ın kendine bağlı müzahir milis gruplar üzerinden oluşturduğu direniş hattı, söylemi ve bunu pratiğe dönüştürme şekli, bölge politikalarında kendi tabanı nezdinde meşruiyet kazanırken, İsrail için ise büyük bir tehdit oluşturuyor. Bizim önceliğimiz çatışmanın yayılmaması. İsrail'deki savaş çığırtkanları, 'İlk önce kimse bana müdahale etmesin, ben bir Gazze'ye yoğunlaşayım, ondan sonra Hizbullah'la, gerekirse İran'la da savaşırız' diyorlar. İran'la savaşa girdiklerinde Amerika'nın da İsrail'in yanında savaşa gireceğine inanıyorlar. Amerikalılar ise bu tür bir gelişme istemiyor. Caydırıcılık yoluyla savaşın yayılmasını engellemeyi umuyorlar."
Amerika ve İsrail, İsrail rahatlasın diye şimdilik bu niyetlerini çok dile getirmiyorlar. Ancak kendilerini biraz garantiye alabilirlerse ilk işlerinin İran olacağını tahmin edebiliriz.
Nitekim İsrail Ekonomi Bakanı'nın İngiliz Daily Mail'e verdiği mülakatta kullandığı şu cümleler bunların bu pervasız ve büyük niyetini ortaya koyuyor:
"İsrail sadece Hizbullah'ı etkisiz hale getirmeyecek. Aksine terör örgütü, kuzey cephesi açarsa biz doğrudan İran'ı hedef alacağız. İran'ın amacı İsrail'e bütün cephelerden saldırmak. Eğer İsrail'e saldırdıklarını anlarsak sadece misilleme yapmayız, yılanın başını keseriz. İran'daki Ayetullahlar gece iyi uyuyamayacak ve eğer kuzeyde cephe açarlarsa onların ağır bir hesap vereceklerinden emin olacağız.
İsrail'in düşmanlarımıza çok açık bir mesajı var. Onlara diyoruz ki, bakın Gazze'de neler oluyor, bize saldırırsanız siz de aynı muameleyi göreceksiniz. Sizi yeryüzünden sileriz."
İran da belki bunu biliyor, o yüzden İsrail'i engellemek için tehdit ediyor ve vekil güçlerini kullanarak taarruzlarda bulunuyor.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Ali Fadavi, kendisine sorulan "doğrudan hareket" ile ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:
"Bazıları, pratik eylemi Hayfa'ya doğrudan füze atmak olarak görüyor. Bu, gerekirse tereddütsüz bir şekilde yapılacaktır."
İran'ın Hamas'a verdiği destek herkesin malumu. Bütün Ortadoğu'da şii-sünni savaşı başlatan, büyük zulüm ve karışıklıklara sebep olan, bu uğurda Suriye'de Türkiye'yi karşısına almaktan çekinmeyen, Azerbaycan'a karşı Ermenistan'ı destekleyen İran bunu Hamas'ı sevdiğinden yapmıyor. İsrail'e karşı cephe açmak için yapıyor. Hamas da İran'ın ipiyle kuyuya iniyor. Özellikle Kasım Süleymani suikastından sonra İran bu niyetini icraata dökmek için çok çabaladı. Kasım Süleymani'nin intikamını alacağım diye yemin etti.
Yahudilerin Amerika'yı kullanarak İran ve Arap ülkelerinde işgal ve katliam yapmaları durumunda ateşin bütün dünyayı sarması ihtimali var. Dikkat ederseniz Rusya ve Çin bu ihtimali, Ortadoğu'daki çıkarlarının tehlikeye gireceğini görerek Filistin Devleti vurgulu açıklamalar yapıyorlar.
Bu durum İsrail'in tabir caiz ise "Yansın dünya" niyetini körüklüyor.
Binaenaleyh 11 Eylül hadisesinden sonra nasıl ki özellikle İslâm dünyasında büyük hadiseler olduysa, bu hadiseden sonra da birçok şeyi beklememiz, her türlü hazırlığımızı bu ihtimallere göre yapmamız lâzım.
Yahudilerin 11 Eylül'ü 7 Ekim hadisesinden sonra dünya yahudilerinin bütün dünyada İsrail'in çatışma ve savaş politikasının arkasında birlik olmaları sebebiyle çatışmanın Ortadoğu ile sınırlı kalmayacağını öngörebiliriz.
Bunun en büyük delili Amerikan başkanının 20 Ekim Ulusa Sesleniş konuşması ve kongreden istediği 106 milyar doların 61 milyar dolarını Ukrayna'ya askerî yardım için istemesidir.
Halbuki Amerika'nın İsrail'e yoğunlaşacağı ve maddi desteğini oraya aktaracağı için Ukrayna'nın ilgiyi ve desteği kaybedeceği söyleniyordu.
Hiç de öyle olmadı.
Çünkü Rusya ile İsrail'in arası özellikle Suriye'deki durum sebebiyle, Rusların Suriye ve Ukrayna'da İran'la işbirliği sebebiyle hiç iyi değil. Suriye'de İran şii milisleri İsrail'e komşu oldu. Rusya'nın İran'ı desteklemesi, İran'la işbirliği, Suriye'deki varlığı İsrail'i rahatsız ediyor.
İsrail'in Ukrayna'ya verdiği destek, Suriye'de mütemadiyen bombalama yapması da Rusya'yı kızdırıyor. Son hadiseden sonra Rusya'nın Filistin'e açık destek vermesi ve Putin'in Akdeniz'deki Amerikan gemilerinin füzelerinin hedefinde olduğunu açıklaması İsrail ve Amerika açısından bardağı taşıran damla olarak görülüyor olabilir.
İsrail'in Rusya'ya duyduğu öfkeye bir örnek:
İsrail'in iktidardaki Netanyahu'nun partisi Likud Partisi'nden Amir Weitmann, Rus kanalı RT canlı yayınında Rusya'yı açık açık tehdit etti. Weitmann, "Maaşını Rusların verdiğini ve bu kanalda Rus propagandası yapıldığını biliyorum ancak dikkatli olmalısın. Bu savaşı kazanacağız ve bitireceğiz. Çünkü biz güçlüyüz. Savaşı kazandıktan sonra ise Rusya bir bedel ödeyecek. Rusya, İsrail'in düşmanlarını destekliyor." dedi.
Filistinlilere 'Nazi' benzetmesi yaparak, "Rusya bize soykırım yapmak isteyen nazi insanları destekliyor. Ve bu yüzden Rusya bunun bedelini ödeyecek. Bu nazilerin (Filistinlilerin) işini bitireceğiz ve bu savaşı kazanacağız. Belki biraz zaman alacak ancak bu savaşı kazanacağız. Sonrasında Rusya'nın bu yaptıklarını unutmayacağız. Geleceğiz ve Rusya olarak yaptıklarınızın bedelini ödeyeceğinizden emin olacağız."
"Rusya ve İsrail'in tüm düşmanları İsrail'deki yahudilerin soykırımına destek olmak için elinden gelen her şeyi yapan insanlara bedelini ödeteceğiz. Bunların hiçbirini unutmuyoruz. Bu söylediklerimi iyi hatırlayın, bunun bedelini ödeyeceksiniz." ifadelerini kullandı.
Görüldüğü üzere Rusya da İsrail'in, dolayısı ile Amerika'nın hedefinde.
Rusya da bunun farkında.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Çin'e yaptığı ziyarette Rus uçaklarının 1000 kilometreden fazla menzile sahip olan Kinzhal füzeleriyle donatılmış vaziyette Karadeniz'de kalıcı devriyeye başlayacağını duyurdu. İsim vermeden ABD'nin uçak gemilerini hedef aldı ve "Bunu tehdit olarak değil, bilgi olarak söylüyorum. Sadece bir hatırlatma. Rus Hava Kuvvetleri benim emrimle birlikte Karadeniz üzerinde kalıcı olarak bir devriyeye başlayacak. MIG-31 savaş uçaklarımız Kinzhal sistemleriyle donatılmış durumda. 1000 kilometreden fazla menzile sahip oldukları biliniyor." dedi.
Ayrıca bununla yetinmeyen Putin Çin ziyaretinin ardından Rostov'da bulunan "Ukrayna Askeri Operasyon Merkezi"ni ziyaret etti. Putin'in bu ziyaretini ABD savaş gemilerinin Doğu Akdeniz'e gelmesinin ardından yapması dikkat çekti.
Buna Amerika ve İsrail'in verdiği cevap Ukrayna'ya destek oldu.
ABD Başkanı Biden 20 Ekim'de önce gün içinde "Partilerden ve siyasetten daha büyük bir küresel dönüm noktasındayız. Bu akşam saat 20.00'de Oval Ofis'ten ulusa sesleneceğim." şeklinde bir açıklama yaptı.
Yapacağı açıklamanın "Küresel bir dönüm noktası" olduğunu vurgulaması dikkat çekti.
ABD Başkanı bu ulusa sesleniş konuşmasında "Bu gece alınan kararlar gelecek yılları etkileyecek" dedi. Rusya ve İran'ı tehdit ederek, İsrail'e benzeri görülmemiş bir bütçe desteği vereceklerini açıkladı.
Biden, Hamas = Putin ve Ukrayna = İsrail denklemi kurarak artık halkın istemediği ve Kongre'den geçmeyen Ukrayna yardımlarını, İsrail yardımına bağladı. İkna için ise Amerikan halkına şunları söyledi:
"Dünyaya ABD'nin liderliği lazım. Hamas ve Putin'in mağlup edilmesi gerek ve müttefiklerimiz bizden bunu bekliyor.
Kongre'den yüklü para isteyip önümüzdeki süreçte 2 savaşa birden destek olacağız çünkü… Ukrayna ve İsrail'in kazanması, bizim ulusal güvenliğimizdir."
ABD Kongresi'nden talep edeceği bütçenin daha önce hiç görülmemiş şekilde İsrail'in güvenliğine olan bağlılığını teyit edeceğini aktaran Biden, "Bu akıllı bir yatırım. Nesiller boyunca Amerikan güvenliğine kâr sağlayacak." dedi.
Ayrıca; "İran Ukrayna'da Rusya'yı, İsrail'e karşı ise Hamas'ı destekliyor. Terör örgütlerini destekliyor. Hamas gibi teröristler ile Putin gibi diktatörlerin kazanmasına izin veremeyiz. Buna izin veremem. Hamas ve Putin farklı tehdit teşkil ediyor ancak ortak bir noktaları var, ikisi de demokratik komşularını tamamen yok etmek istiyor." dedi.
Biden'ın Kongre'den talep edeceği ~106 milyar dolarlık devasa ek bütçenin içinde: Ukrayna için 61,4 milyar dolar, İsrail için 14,3 milyar dolar var
ABD Başkanı Biden'ın bu büyük paranın yarıdan çoğunu Ukrayna için istemesi Rusya'yı artık iyice hedefe aldıklarını gösteriyor.
Ukrayna'ya F-16 savaş uçakları verileceği söyleniyordu. Bu karardan sonra artık her şeyi, her türlü silahı vereceklerini tahmin edebiliriz.
Rusya ise stratejik bir yenilgi durumunda nükleer silah kullanacağını açıkça deklare etmişti.
Gidişat hiç iyi değil.
ABD Savunma Bakanı Austin "Bölgede askerlerimize ve halkımıza yönelik saldırıların ciddi oranda artma ihtimalini görüyoruz. Gazze savaşı bölgeye yayılırsa ABD harekete geçmekte tereddüt etmeyecek." dedi.
Öyle görünüyor ki; Amerika Rusya'yı sindirmekle, oyalamakla yetinmeyecek. Rusya'yı yenmek, yıkmak gibi bir niyeti var.
Amerika bütün Avrupa'yı kendine bağladı. Çin'i kuşattı, Çin'e karşı, Japonya, Kore, Avustralya gibi ülkelerle askeri ittifak kurdu. Şimdi bu hadiseyi bahane ederek Çin'le iş yapan İran'a, Arap ülkelerine saldırması durumunda bakalım Çin'in tavrı ne olacak? Çin'in 6 savaş gemisi körfez ülkelerinde dolanıyor, tatbikatlar yapıyor. Görev gücü, güdümlü füze destroyeri Zibo'yu, Jingzhou firkateynini ve Qiandaohu ikmal gemisini içeriyor. Bu gemilerin Doğu Akdeniz'e gidebileği söyleniyor.
Çin savaşın yayılmasını, İran ve Körfez ülkeleri üzerindeki Amerikan tasallutunu kendi çıkarına aykırı görüyor. Çin'in tavrı Amerika ile aralarında çıkar çatışması olduğu için. Yoksa öteden beri İsrail'le özel bir ilişkileri var. Yahudi kökenli şirket ve işadamları Çin'de çok etkin. Amerika'nın vermediği birçok askeri teknolojiyi Çin'e İsrail verdi.
Bütün bu ateşin ortasında Türkiye'nin durumu nasıl olacak?
Maalesef çok tehlikeli bir sürece girdik.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde, kıyamet günü gelmeden önce helâk olmaktan yahut da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket halkının bulunmadığını beyan buyurmaktadır:
"Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız." (İsrâ: 58)
Allah-u Teâlâ; "Ben yıkacağım!" buyuruyor, iş oraya doğru gidiyor.
Muhterem Ömer Öngüt Hazretleri ahirete irtihali ile başlayan süreç milattır. "Bizden sonra her şeyi bekleyin." buyurmuşlardı.
"Fakat çadırın direği yıkıldığı zaman bir esinti olacak. Çok büyük hadiseler var. Onun için aklınızı başınıza alın, dünyaya değil, ahirete yönelin ve bunu yakınlarınıza tavsiye edin.
Şu gördüğümüz sükûnet Allah-u âlem kar topluyor. Bir kıvılcımdan ateş alacak, ateş sardığı zaman her tarafı saracak. Fitneler büyüyor, bu ateş bütün dünyayı ele alacak. Ne zaman? Allah-u Teâlâ hüküm çıkardığı zaman. Her taraf hazır. Bu isyan cezasız kalmaz. Âkıbetimiz hakikaten vahim. İhsan çok, nimet büyük, isyan büyük. Bu isyanın karşılığı çok vahim olacak.
Bakıyorum nereden nasıl patlayacak? Çünkü güna-gün vakit yaklaşıyor. Acaba hangi kibrit ateş alacak. Her memleket barut halinde. Herkes harbe hazırlanıyor. Bu silahlar patladığı zaman nasıl insan kalacak, dünyanın durumu ne olacak?"
Arap baharı, iç karışıklar, deprem, tsunami, kıtlık, seller, 15 Temmuz darbe girişimi, salgın hastalık, ekonomik krizler, savaşlar, hâlâ devam eden onca hadise...
Müslümanlar ne yapıyor, ne yapacak?
Bu isyan cezasız kalmaz.
Muhterem Ömer Öngüt Efendi Hazretleri 1967 yılında Araplar İsrail'e yenildiği zaman "İtimat edin Mısır mağlup olduğu zaman evvelâ hatayı kendimde aradım. Cidden Allah'ıma samimi bir kul olsaydım, yalvarabilseydim Cenâb-ı Hakk yahudiye bu fırsatı ve ruhsatı vermezdi. Evvelâ kabahati kendimde aradım." buyurmuştu.
O muhterem zat böyle düşündüler, biz müslümanlar ne düşünüyoruz?
İsrail'i kınamak kolay ama acaba vazifemizi hakkıyla yapabiliyor muyuz?
Ve fakat Allah-u alem daha müslümanların cezası bitmedi. Müslümanların cezası bittiğinde sıra küffarın cezasına gelecek. Rüzgâr eken fırtına biçecek. Böyle böyle Allah-u Teâlâ'nın takdiri zuhur edecek ve muzafferiyeti İslâm'a bahşedecek.
"O'nun emrine bakıyor, herkes hazır. O'nun emrine bakıyor."
Filistinliler yıllardır işgal, baskı, zulüm ve katliam altında yaşadıkları için kendilerini korumanın çarelerini arıyorlar. İçinde bulundukları durum uzun vadeli stratejik kararlar almalarını çok zorlaştırıyor. 7 Ekim hadisesi İsrail'in içindeki canavarı ortaya çıkarttığı için bu hadiseyi 11 Eylül'de olduğu gibi yahudilerin yönlendirmiş olabileceği ihtimali dile getiriliyor.
CIA ve Mossad gibi istihbarat örgütlerinin hazırlığı uzun zamandır devam eden böyle bir saldırıyı haber alamaması çok dikkat çekti. Mısır'ın İsrail'e üç gün önce bilgi verdiği söylendi. Bütün bunlara acaba bilerek mi müsaade edildi? sorusunu akla getirdi.
İsrail Mısır'dan haber geldiğini inkâr etti ama ABD Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi Başkanı Michael McCaul, 'Mısır'ın 3 gün önce İsraillileri böyle bir olayın olabileceği konusunda uyardığını biliyoruz' dedi.
İsrail'in kibri sebebiyle böyle bir saldırıyı öngöremediğine dair yorumlar da var.
Hamas ise İsrail'in saldırmaya hazırlandığını ve ön almaya çalıştıklarını, çok hazırlandıklarını söylüyor.
Fakat gidişat pek iyi değil.
Ama şu bir gerçek ki; müslümanlar, mazlum halk, masum insanlar, silahsız siviller dünyanın gözü önünde her gün katlediliyor ve dünyadan çıt yok.
Ne insan hakkı, ne evrensel hukuk, hiçbir şey yok. Mesele İsrail olunca ne hukuk var, ne de insan hakkı.
Sebebi her ne olursa olsun, küffar bu hadiseyi gayesi için kullanacak ve kullanmaya başladı.
Nasıl ki; 11 Eylül 2001'de ikiz kuleler vurulunca Amerika'nın ilk işi İslâm'ı ve müslümanları düşman ilân etmek oldu; o günkü başkan W. Bush "Yeni bir haçlı seferi başlatıyoruz" dedi; Amerika Afganistan'a girdi, Irak'a, Libya'ya saldırdı, her yere girdi; Suriye, Yemen tarumar oldu; PKK Suriye'de devlet oldu; 20 yıla mal oldu.
Aynı şekilde bugün de Filistin'den başladılar.
Amerika durur mu?
Hiç şüphe olmasın yeni yalanlar, yeni terörler, yeni işgaller planlıyor. Elindeki bombaları atmak için fırsat kolluyor, bulamazsa yalan uyduruyor.
Kim bilir daha ne yalanlar, ne planlar çevirecekler.
Bunların kötü niyetlerinin büyüklüğü silahlarının büyüklüğünden daha az değil.
Kâfirler sefer halinde, uyanık olun.
Defaatle hatırlatıyoruz;
"Ey müslümanlar! Ey Türk Milleti! Düşmanını tanı, dinini, imanını, vatanını koru!" dememiz bu yüzdendir...
İsrail büyük bir şok yaşadı. Bunu bir mağduriyete dönüştürdü. Peki İsrail bu mağduriyeti kullanarak nereye kadar ilerleyecek?
Nasıl ki 11 Eylül'ü İslâm'a ve müslümanlara saldırmak için bir bahane yaptıkları gibi, bu İsrail'in 11 Eylül'ü mesabesindeki 7 Ekim hadisesini de aynı şekilde yeni bir saldırı dalgası için bahane yapacaklar.
Bir defa Filistin halkı yok edilmek, kalanlar da başka ülkelere sürülmek isteniyor.
Diğer yandan muvaffak olabilirlerse önümüzdeki süreçte şunları planlıyorlar:
Ortadoğu'da sınırları, demografik yapıyı değiştirmek, büyük devlet bırakmamak;
Mescid-i Aksa'yı yıkıp Süleyman Mabedi'ni inşa etmek;
Filistin diye bir yer bırakmamak;
Müslümanları korkutup sindirmek, karalamak;
İslâm Devletleri arasındaki ayrılık ve ihtilâfları körüklemek;
İran, Lübnan, Suriye'yi vurmak, buralardaki kendilerine düşman unsurları yok etmek;
Arabistan'ı, Mısır'ı işgal etmek (Arz-ı mevud);
Türkiye'yi terör ve savaşlarla zayıflatmak, mümkünse iç savaşa sürüklemek;
Rusya dahil İsrail'in planlarına karşı çıkan bütün ülkeleri hedefe koymak;
Bütün bunları icra edebilmek için de Amerika'yı kullanmak, Amerika'nın askerî gücünü, zorbalığını, zulmünü, silahlarını sahaya sürmek istiyorlar.
Küffarın planı büyük ama bir de Allah-u Teâlâ'nın planı var.
İsrail-Gazze savaşı daha şimdiden şunlara yol açtı:
İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasının mimarı Çin Halk Cumhuriyeti'nin Ortadoğu'ya girişine engel olundu.
İsrail'in Doğu Akdeniz'deki gaz sahalarının fiziksel güvenliğini garanti altına alacak adımlar atıldı (Buralar Hizbullah ve Hamas füzelerinin tehdidi altında).
Gazze'deki nüfusun yaşam standartlarını Avrupa düzeyine çekebilme potansiyeli taşıyan Gazze Marine gaz sahasının geliştirilmesi engellendi.
Lübnan'ın güneyindeki Hizbullah'ın tasfiye süreci başlamış oldu.
Suriye'deki İran etkisinin yok edilmesi için harekete geçildi.
Binaenaleyh; bu hadise büyük olaylara gebe. Küffar icraatını yürütmeye, İslâm'ı ve müslümanları yok etmek için elinden geleni yapmaya çalışacak. Ancak Cenâb-ı Hakk bunlara bırakmayacak.
Bilindiği üzere Doğu Akdeniz'de İsrail, Gazze, Mısır açıklarında büyük doğalgaz rezervleri var. İsrail bu gazı çıkartmaya kendi ihtiyacını karşılamaya başladı. Fazlasını da satmaya çalışıyor. Savaştan önce Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşmanın sebeplerinden birisinin de bu gazın Avrupa'ya nakli, boru hattı meseleleri olduğu söyleniyordu.
Gazze'nin açıklarında da büyük rezervler var. Filistin bu gazı çıkartmaya başlarsa yardımlarla ayakta kalmaya çalışan Filistinlilerin zenginleşme ihtimali bulunuyor. "Gazze yönetiminin gazın çıkarılması için Çinli bir petrol şirketiyle anlaştığı, buradaki gazın Filistin'i Katar kadar zengin yapabileceği"ne dair iddialar konuşuluyordu.
İsrail'in işgal ettiği topraklardaki Hayfa, Hadera ve Tel Aviv şehirlerinin deniz açıklarında Leviathan, Tamar, Dalit, Mira, Sarah ve Mari-B gaz sahaları bulunuyor.
2000 yılında İngiltere merkezli enerji şirketi British Gas (BG) ve ortakları Gazze şehrinin 36 kilometre batısında gaz sahası keşfetti. Aynı yılın sonlarında British Gas burada "Gaza Marine 1" ve "Gaza Marine 2" kuyularını açtı. Potansiyel gaz rezervlerinin yaklaşık 1,4 trilyon fit küp olduğu tahmin edildi.
Gazze'yi Filistin'in işgal altındaki diğer topraklarından ayıran en mühim özelliği, Akdeniz'le kıyısı olması. Akdeniz'de balıkçılık başta olmak üzere birçok denizcilik faaliyetinin yürütüldüğü bölgede, İsrail ablukası altında imkansızlıklar içerisinde boğuşuluyor. İsrail, deniz yoluyla Gazze'ye hiçbir şeyin girmesine müsaade etmiyor. Balıkçılık faaliyetlerini bile zaman zaman yasaklayan İsrail, uluslararası kanunların izin verdiği alanlarda avlanma yapılmasına geçit vermiyor.
Hal böyle iken İsrail Filistin'e ait gazın çıkartılmasını engellemeye çalıştığı gibi, bir niyeti de Gazze'yi işgal ederek bu gaz sahasına da el koymak.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar." (Mâide: 51)
İsrail yıllardır insan hakları, uluslararası hukuk gibi her türlü Batı normunu çiğnediği ve Filistinlilere yaptığı zulüm afakı sardığı halde Batı ülkelerinin hemen hepsinin İsrail'e destek verdiğini görmekteyiz.
23 Ekim'de ABD, Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere ve Kanada ortak bir bildiri yayınladılar ve Filistinlileri katleden İsrail'e bir eleştiride bulunmadıkları gibi "İsrail'in kendini savunma hakkı vardır." diyerek İsrail'e desteklerini beyan ettiler.
AB komisyonu başkanı başta olmak üzere, İngiltere, Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkeleri liderleri İsrail'i ziyaret edip desteklerini açıkça ortaya koyuyorlar.
İngiltere savaş gemilerini gönderdi, Almanya da iki bin özel kuvvet askerini gönderdi. Alman ordusuna mensup özel kuvvet birliklerini taşıyan bir uçak, Amerikan ve İngiliz askerlerinin de bulunduğu Güney Kıbrıs'taki bir askeri üsse iniş yaptı. Daha önce Alman askerlerinin rehine kurtarma operasyonlarına katılabileceği söylenmişti.
Bunların durumu bu.
En vicdanlıları her iki tarafı da aynı kefeye koyup ateşkes çağrısı yaparak durumu geçiştirmektedir. Amerika zaten her türlü İsrail zulmüne kol kanat gerdiği gibi, özellikle Avrupa ülkeleri çok açık bir şekilde zalimden taraf olduklarını ortaya koymuştur.
Avrupa'da Filistin'e destek veren paylaşımlarından dolayı müslüman siyasetçiler partilerinden atılmıştır.
Resulullah Aleyhisselâm'ın buyurduğu gibi:
"Küfür tek millettir."
İsrail'e ilk desteğini açıklayan ülkelerden birisi de Hindistan oldu. Hindistan öteden beri İsrail'i destekleyen bir ülke. Hindistan'daki yönetim faşist Hindu milliyetçisi ve Hindistan'daki müslümanlar büyük bir baskı altında. Hindistan'da 200 milyondan fazla müslüman yaşıyor ve ileride burada da ciddi katliamların yaşanması tehlikesi var.
Allah-u Teâlâ küfrün birbiriyle dost olduğunu, inananların onlarla dostluk kuramayacağını beyan buyuruyor:
"Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesad (kargaşalık) olur." (Enfâl: 73)
Ehl-i küfür hiçbir zaman müslümanlara olan düşmanlıklarından vazgeçmezler.
"Eğer onların güçleri yetse, sizi dininizden döndürünceye kadar size karşı savaşa devam ederler." (Bakara: 217)
Bu ilâhî buyruk, kâfirlerin müslümanlara düşmanlıkta ne kadar ileri gittiklerini, bâtıl inançlarında ne derece katı davrandıklarını, düşmanlıklarının sürekliliğini bildirmekte, müslümanları dinlerinden çeviremedikleri sürece bu savaşlara ara vermeyeceklerini beyan etmektedir. Güçleri yetse, bundan hiç de geri kalmazlar.
"Kitap ehlinden olan kâfirler de müşrikler de size Rabb'inizden bir hayır inmesini istemezler." (Bakara: 105)
Bir Âyet-i kerime'de de şöyle buyuruluyor:
"Şüphesiz ki kâfirler sizin apaçık bir düşmanınızdır." (Nisâ: 101)
Bu meyanda İngiltere'nin hareketleri de dikkat çekiyor.
İngiltere Başbakanı Hint asıllı Rishi Sunak Biden'ın arkasından destek için İsrail'e gitti.
"Kederli bir ulus olan İsrail'deyim. Sizinle birlikte yas tutuyorum ve terörizm denen kötülüğe karşı sizinle birlikte duruyorum. Bugün ve her zaman." dedi.
Netanyahu'ya "Arkadaşınız olarak burada bulunmaktan gurur duyuyorum. Sizin kazanmanızı istiyoruz." ifadelerini kullandı.
Yine; "Hamas'ın aksine İsrail, sivillere zarar vermemek için her şeyi yapıyor!" dedi.
İskoçya Başbakanı'nın Gazze'de mahsur kalan ailesine yarım etmeyen Sunak'ın, İsrailli rehinelerin aileleriyle bir araya gelmesi dikkat çekti.
Ortadoğu'yu kendi oyun alanı olarak gören İngiltere Afganistan ve Irak işgalinde olduğu gibi Amerika'nın yanında duruyor ve fırsattan istifade etmeye çalışıyor.
Ancak Netanyahu'nun İngiliz başbakanını karşılamak için havaalanına gitmemesi, İngiliz Başbakanının yanında eli cebinde yürümesi dikkat çekti ve gündem oldu. İngilizler yüzyıl önceki süper güç olarak bölgenin ve petrolün hakimi idi, bugün bile bazı Ortadoğu ve Arap ülkelerinde nüfuzu devam ediyor. Ve o zaman yahudilere Filistin'i yurt olarak verdiler ama her istediklerini vermediler. Yahudiler İngilizlerden o tarihlerde Kıbrıs'ı da istemişlerdi. Yahudiler Filistin'de amaçlarına ulaşmak için terör çıkarttıkları zaman İngilizleri de hedef aldılar. İngilizler işi Milletler Cemiyetine ve Birleşmiş Milletlere havale ettiler, Filistin ve Kudüs'ten âdeta bir nevi kaçtılar.
Netanyahu bu hareketleri ile İngilizler'e burada artık borunuz ötmüyor mesajı vermiş olabilir. (Binaenaleyh bunların Kıbrıs'ta da gözleri var, dikkatli olmak lâzımdır.)
Amerika'dan Filistin lehine bir söz duymak neredeyse pek mümkün değil. Ancak Avrupa'dan cılız da olsa bazı sesler çıkıyor. Bütün dünya bu zulüm ve soykırımdan ikrah ettikçe, Avrupa'nın da doğru tarafta olma ihtimali var. Ancak Amerika'nın yok.
Brüksel merkezli Euractiv haber sitesine göre, dünya genelindeki AB delegasyonlarında çalışan yaklaşık 850 kişi ortak bir metin imzalayarak İsrail'e karşı Amerika'ya benzer bir tavır sergileyen ve destek için İsrail'e giden AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'e gönderdi ve tepkisini dile getirdi.
Mektupta, von der Leyen'in temsil ettiği AB Komisyonu'nun "son birkaç gündür Gazze Şeridi'nde insan hakları ve uluslararası insani hukuk hiçe sayılarak devam eden sivil katliamına karşı gösterdiği görünür kayıtsızlıktan" rahatsızlık duyduklarını belirten AB çalışanları, von der Leyen'i İsrail'i kayıtsız şartsız desteklemek yerine ateşkes ve sivil yaşamın korunmasına yönelik çağrıda bulunmaya davet etti.
Mektupta, "AB, tüm itibarını kaybetme riskiyle karşı karşıya" uyarısı da yer aldı.
Görüldüğü üzere İsrail'in vahşet ve soykırımı öyle ayyuka çıktı ki, zerre miktarı insanlıktan nasibi olan hiç kimse sessiz kalamıyor.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Türkiye'nin duruşunu ve İsrail'in içyüzünü, ortadaki uluslararası yalan sistemini birçok beyanıyla Türkiye adına ortaya koyuyor:
"Filistin meselesinde Batı'nın hem kendine hem dünyaya söylediği bir yalan var. O yalan üzerine de ciddi bir sistem kurulamaz."
"Burada sistematik olarak uygulanan büyük bir yalan var ve bu yalanın açıkça ifade edilmesi ve sahici olarak uluslararası toplumun bu meseleyi sahiplenip iki devletli çözümü mümkün kılması gerekiyor. Aksi takdirde bu kriz 2014 krizinden daha büyük. 2014, 2009'dan daha büyüktü. Bundan sonraki kriz de bugünkü krizden büyük olacak."
"Bunları yaparken diğer taraftan ülkelerle biz konuştuğumuzda, Filistin meselesi İsrail'i de ilgilendiren bir konu olduğu için Amerikan'ın ve Batı'nın koşulsuz desteğini alan İsrailliler, Filistin meselesinde kendi görüşünü açıklamak isteyen, kendi gerçek sahici tavrını ortaya koymak isteyen bölge ülkelerini bile inanılmaz derecede baskı altına almış durumdalar yıllardır. Bu ülkelerin teker teker baskı altına alınmaları, ufak teşvik edici maddi ve ticari konularla ve siyasi teşviklerle bunların politikalarını İsrail lehine kolaylaştırmaları yıllardır süre gelen bir pratik. Bütün sistemin ortaya çıkardığı ilişkiler ağı şu anda barışı getirmiyor. Ne İsrail'e ne Filistin'e güveni getirmiyor."
"Biz Türkiye olarak başından beri özellikle İsrail'in sadece kendi komşularıyla barış yapıp, Filistinlilerle iki devletli çözümü kabul etmemesini stratejik bir hata olarak görüyorduk. Ama gerek Amerikan merkezli konuyu anlatan mecralar gerek Avrupa'nın bunu satın alması, bölgede de bu konuyu destekleyen unsurlarla beraber; hikaye sanki doğrunun kendisiymiş gibi sunulmaya başladı. Ama biz biliyorduk ki bu kriz bir yerden patlak verecek. Çünkü her ne kadar İbrahim anlaşmalarıyla birtakım şeyler ilerliyor gibi gözükse de, esas itibariyle konunun muhatabı olan Filistinlilere yönelik baskının, zulmün daha sistematik, daha yaygın ve daha sık hale geldiğini gördük.
Bunun bir yerde patlayacağı aşikardı. Bunun bu şekilde patlaması ve arkasından bu krizin doğması aslında kimse için şaşırtıcı olmamalı."
Ömer Öngüt -kuddise sırrh- Efendi Hazretleri bir beyanlarında şöyle buyurmuşlardı:
"Müslümanlar birlik olsa dünyaya hakim olurlar. Niçin? Çünkü Allah-u Teâlâ İslâm'ı destekler."
İslâm Devletleri bir ve beraber olsalar hiçbir kâfir devlet kafa tutamaz. Müslümanlar bölük pörçük olduklarından bir ve beraber olamıyor, birlikte hareket edemiyorlar.
"Allah'a ve Resul'üne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ile zaafa düşersiniz ve kuvvetiniz elden gider. Sabredin! Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir." (Enfâl: 46)
Cenâb-ı Hakk şöyle buyuruyor ve düşmana karşı, kâfire karşı savaşırken birlik ve beraberlik içinde bulunmayı emrediyor:
"Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever." (Saff: 4)
Irak'a vururken Amerika için "İran ve Irak bir araya gelse Amerika saldıramaz." buyurmuştu.
Müslümanların tek gaye ve hedefleri Allah ve Resul'ü olsa kimse karşılarında duramaz.
Müslüman devletler için Allah ve Resul'ünün murad ettiğini yapmak düşer. Çünkü onlar İslâm'ı yok etmeye geliyorlar.
Ürdün Kralı Abdullah, İsrail Başbakanı İzak Rabin suikastle öldürüldüğünde cenazesinde ağlamıştı. Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri onun hakkında çok ağır beyanlarda bulunmuştu.
Şimdi bu ve bunun gibi Arap ülkelerinin başındaki adamlar nasıl tepki versin İsrail'e. İsrail'in adamı zaten.
Âyet-i kerime'sinde müminlerin düşmanının kendi düşmanı, kendi düşmanının da müminlerin düşmanı olduğunu beyan buyurmaktadır:
"Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin." (Mümtehine: 1)
Daha yeni Gazze'de katliamlar sürerken Amerikan Dışişleri Bakanı ile görüşen Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas Blinken ile şakalaşıp "Buradan ev almalısınız." dedi.
"Allah'ın gadap ettiği bir toplulukla dostluk kuranları görmedin mi? Onlar ne sizdendir, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.
Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Gerçekten onların yaptıkları şey ne kötüdür!" (Mücâdele: 14-15)
Onlar hakkındaki hüküm ne ise, onları dost edinen hakkındaki hüküm de odur. O artık onlardan bir kimse gibi olur ve Hakk'a değil, onların gayelerine hizmet eder. Ahirette de onlarla beraber haşrolur.
"Sen onların dinine uymadıkça ne yahudiler ne de hıristiyanlar senden aslâ hoşnut olmazlar." (Bakara: 120)
Onların zâhirde gösterdikleri sevgi ve ünsiyete katiyyen itibar edilmemesi gerekir, zira sahtedir. İçleri dışlarına uygun değildir.
"Allah sizi, ancak din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar." (Mümtehine: 9)
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri "Devlet İttifaktan doğar, devletsizlik ise nifaktan." buyurmuşlardı.
Bu söz devletimizi kapsadığı gibi İslâm dünyasını da kapsar. Müslüman ülkeler bölük pörçük olduğu zaman, bu bölücülükler, bu ayrılıklar her yeri kaplamışken nasıl devletler ayakta kalacak? Filistin devleti nasıl kurulacak? İslâm ülkelerindeki bu bölünmüşlükler birliği parçalıyor, İslâm ümmetini parçalıyor. Bir araya gelip dişe dokunur bir tepki bile veremiyorlar.
Halbuki Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Yakınınızda bulunan kâfirlerle savaşın. Onlar sizde büyük bir azim ve sertlik görsünler." (Tevbe: 123)
Bakın Türkiye ile Azerbaycan birlik oldu, 30 yıllık işgal sona erdi.
Bütün İslâm Devletleri böyle bir araya gelse, Amerika olsan karşısında duramazsın. Çünkü sen buradasın. O 10 bin km. öteden geliyor. Allah-u Teâlâ'nın yardım ve desteği de ona göre olur. Çünkü vaad-i süphanisi var.
"Ey iman edenler! Eğer Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz (sarılırsanız), Allah da sizi muvaffak eder ve ayaklarınızı sabit kılar.
Kâfirlere gelince onlar yüzüstü sürünsünler! Allah yaptıklarını boşa çıkarmıştır." (Muhammed: 7-8)
Ama gönüller paramparça, devletlerin her biri ayrı alemde. Nasıl olacak?
Cumhurbaşkanı 2009 yılında Davos'ta "One minute" çıkışını yaptığında Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri çok memnun olmuş, bu çıkışın "İslâm ülkelerinin birliğine vesile olabileceğini" söylemişti.
Bugün bütün İslâm ülkeleri birlik içinde, bu kararlı, sert, iman ve İslâm tavrını gösterse küffar bir adım atamaz.
İslâm ülkeleri bir Kolombiya'nın gösterdiği tavrı gösteremiyor.
Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro Filistin'e destek açıklamalarının ardından İsrail'in ve Filistin büyükelçilikleriyle görüşmesinin ardından Ramallah'ta büyükelçilik açacağını bildirdi.
Yine bu konuda, İslâm ülkelerinin durumu hakkında Sayın Fidan'ın tespitleri şu şekilde:
"Bölgedeki birçok ülke belli konularda gerçek tavrını ortaya koyamıyorlar. Bunun nedeni her ülkenin kendi başına ciddi siyasi, ekonomik, güvenlik problemlerinin olması. Ve bu konuda Batı ile ABD ile bir türlü alışveriş içinde olmaları. Tabii bunların kendilerine karşı bir koz olarak kullanılması ve İsrail lehine tavırlarının itilmesi bu ülkeler nezdinde yaralayıcı bir durum. İsrail'in bugüne kadar ortaya koyduğu politikayı da engellemeyen bir durum olarak karşılarına çıkıyor."
"Hiç kimsenin gönlü razı değil yani bölgede. Hangi ülkeye giderseniz gidin, gerçekten bu konu çok tatsız onlar için. Çünkü bir çaresizlik sarmalı içerisindeler. Biz artık bu sarmaldan çıkılması gerektiğini düşünüyoruz. Biz İslam dünyasının gerekli diplomatik platformlar kullanması durumda insanlığı da bu sarmaldan çıkarıcı bir uyarıcı görevi oynayabileceğine inanıyoruz. Buna da muktedir olduğumuzu düşünüyoruz. Yeter ki İslam ülkeleri Filistin konusunda kendi potansiyellerini görsünler."
"Somut adım atmaya gelince İsrail'i durduracak adımı hiç kimse atmıyor. Arkasına bir yaptırım koymadığınız zaman eleştirilerin bir anlamı olmuyor."
Araplar bağımsızlık sevdasına düştüler ve Osmanlı'dan ayrıldılar. Ama İngiliz vaad ettiği hiçbir şeyi bunlara vermedi. Filistin'i yahudilere peşkeş çekti. Petrol ve gazlarına el koydu. Hepsi İngiliz'in Amerika'nın kuklası oldu. Bugün de ortalıktan sıvışmaya çalışıyorlar, Türkiye halletsin diye bakıyorlar. Oysa küffar birlik halinde saldırıyor.
Sizin aklınız ne zaman başına gelecek? Ne zaman birlik olacaksınız? Ne zaman bu zillete dur diyeceksiniz?
Hamas'ın bu saldırıda askerlerin yanında bazı sivilleri de öldürmesi büyük bir hata oldu. Bu durum küffar tarafından büyük vahşetler işlemeye gerekçe yapıldı ve ayrıca Filistinlilerin arkalarına uluslararası destek almalarına engel oldu.
Azerbaycan halkı da Ermenilerden büyük zulüm görmüştü. Ancak Karabağ'a yapılan operasyonda bir tane sivile bile dokunmadılar, ayrılmak isteyenlere yiyecek ikram edip ihtiyaçlarını gördüler. Buna rağmen başta Avrupa "Etnik temizlik" teraneleri çalmaya çalıştı. Ancak tutunacakları hiçbir dal olmadığı için çaresiz kaldılar.
Binaenaleyh sadece savaşçıları göndermek yetmez, önünü arkasını, verilecek görüntüleri, uluslararası tepkiyi, desteği hesap etmek gerekir. İntikam duygusu girerse, bir tane sivil öldürülürse bütün küffarın bahane aradığı bir ortamda ellerine malzeme verilmiş olur.
1999 yılında Ürdünlü Hattab isimli bir şahsın etkisiyle yersiz bir hareketle Şamil Basayev ve adamları Dağıstan'a saldırmışlardı. Bunun üzerine Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri "Hata yaptılar" demişti. Hakikaten süreç işledi, Ruslar bunu bahane ederek çok kuvvetli vurdular. İkinci Çeçen-Rus savaşı sonunda Çeçenistan Rusya'ya daha da bağlı oldu. Kadirov başa geçti. Mücahitler dağıldılar.
O günlerde "Çeçenler harp etti, ABD yaptırdı. Filistindeki bu hareket de yersizdi." buyurmuşlardı.
Binaenaleyh küffar kendini güçlü hissettiği zaman saldırmak için bu gibi hadiseleri bahane olarak kullanıyor. DEAŞ terörü çıktığında da küffar bunların yaptıklarını çok kullandı.
İslâm'ın savaş hukuku var. İsrail'de sivil-asker ayrımı olmayabilir. Ancak müslümanların selâmeti için, stratejik kazanımlar elde etmek için verilecek görüntünün çok önemli olduğunu hesap etmek gerekirdi.
Biden 40 tane çocuk kafası kesildiğine dair videolar izledim dedi. Büyük bir yalan ve dezenformasyon var. Ama niye malzeme veriliyor.
Amerika'nın İsrail'e destek için gönderdiği uçak gemileri hakkında Rus menşeli Suputnik haber kanalı "Amerika'nın bu gemileri göndermesinin İran, Türkiye ve Suriye'ye bir gözdağı olduğu" yorumunda bulundu.
Amerika en büyük en gelişmiş silahları ile geliyor ve bunları kullanması için İsrail'e de veriyor.
Amerika İsrail'in çevresinde İsrail'e yanlış yapacak, yahut engel olmaya çalışacak kimseyi tanımayız demek istiyor.
"İsrail'e yardım için" gelen ABD'ye ait USS Gerald R. Ford isimli dünyanın en büyük uçak gemisi bölgeye geldiğinde Türkiye'nin sondaj gemisi Abdülhamid Han'ın birkaç mil yakınında görüntü verdi.
Türkiye'nin önde gelen bir holdingine ait gemiye Rusya'ya yönelik ambargoları deldiği gerçekçesiyle Amerikan hazinesi tarafından ambargo koyuldu.
ABD Başkanı Türkiye'nin YPG/PKK terör örgütünü vurarak Suriye'deki DEAŞ ile mücadeleyi engellediği iftirasında bulundu.
Biden Suriye'de PKK'yı desteklemek için 2019'da ilân ettiği Ulusal Acil Durum'u bir yıl uzatma kararı aldığını duyurdu ve bu duyuruda açıkça Türkiye'yi tehdit göstererek şöyle söyledi: "Türkiye Hükümeti'nin Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik askeri harekât eylemleri, Irak Şam İslam Devleti'ni (DAEŞ) yenilgiye uğratma kampanyasını baltalamakta, sivilleri tehlikeye atmakta ve bölgedeki barış, güvenlik ve istikrarı daha da zayıflatma tehdidinde bulunmakta ve Amerika Birleşik Devletleri'nin ulusal güvenliği ve dış politikası için olağandışı ve olağanüstü bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir."
Biden'ın bu açıklamalarının sebebi Türkiye'ye "Sen rahat dur" diyor. Onlar için Türkiye de tehdit.
Amerika üçüncü ülkelerin müdahale etmemesi için, İsrail'in rahat çalışması için hem gözdağı veriyor, hem de destek veriyor.
Çünkü Suriye'de, Irak'ta hedeflerinin önünde tek engel Türkiye.
Ve onlar bu hadiseden bir hafta önce Suriye sahasında İHA'mızı göz göre göre düşürmüşlerdi. Yani PKK'nın da hamisi biziz, sizin düşmanınız bizim dostumuz diyorlar.
Türkiye bu açıklamaya aynı sertlikte cevap verdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan "ABD Başkanı'nın dün Suriye konusunda yaptığı açıklamadaki yaklaşımı biz de kendilerinin bölgedeki faaliyetleri için ifade ediyoruz. Yani Amerika'nın PKK'nın Suriye'deki uzantılarıyla bu ülkede yürüttüğü faaliyetler Türkiye'nin milli güvenliği için olağanüstü bir tehdit mahiyetine sahiptir." dedi.
Kendilerine göre, Türkiye'ye açıkça mesaj veriyorlar. Bir taraftan da Türkiye'nin gücünden ve İsrail'e müdahale etmesinden çekiniyorlar.
Türkiye'nin bölgesel güç imajını yıpratmaya, hizaya getirmeye çalışıyorlar.
Bu hengâmenin arasında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'ın milletvekillerini Azerbaycan'ın birkaç hafta içinde Ermenistan'ı işgal edebileceği konusunda uyardığına dair çıkan haberler, ABD'nin Bakü'ye askeri yardım sağlamasına izin veren muafiyeti yenilemeyi planlamadığını söylemeleri de ayrı birer mesaj içeriyor.
Türkiye'yi yıpratmak ve bölmek için öteden beri PKK'yı ve becerebilirlerse Irak Kürtlerini Türkiye'ye karşı kullanmak istiyorlar.
İsrail'in Başbakanı Netanyahu, 4 sene önce, Türkiye'nin Kuzeydoğu Suriye'de başlattığı Barış Pınarı harekâtından duyduğu rahatsızlığını ve kinini sosyal medyadan yaptığı şu paylaşımla ortaya dökmüştü:
"İsrail, Türkiye'nin Suriye'deki Kürt bölgelerindeki Türk işgalini güçlü bir şekilde kınar ve Türkiye ile vekillerine, Kürtlere dönük etnik temizlik uyarısında bulunur. İsrail, cesur Kürt halkına insani yardım eli uzatmaya hazırdır."
Bu iki yüzlü, utanma arlanma bilmez faşist adam Türkiye'ye etnik temizlik uyarısında bulunmuştu.
Halbuki Türk ordusu her zamanki gibi sivil kayıp olmaması için büyük bir titizlik göstermiş, hatta PKK'nın bir kiliseyi üs olarak kullandıkları tespit edilmesine rağmen o yapıya dokunulmamıştı.
Netanyahu'nun bu yalanları ve tepkisinden ABD güdümlü oluşturulan PKK/YPG oluşumunun İsrail için ne kadar önemli olduğunu, projenin esas sahibinin İsrail olduğunu anlayabiliriz. CENTCOM'un Amerikan hükümetlerinin siyasetine muhalif çıkış ve hareketlerini de Amerika'daki yahudi derin yapısına bağlamak mümkündür. İsrail'in PKK'yı terör örgütü olarak tanımadığını da unutmamak lâzım.
Amerika'nın ve İsrail'in bir niyeti de İran'a saldırmak için Irak'taki Kürtleri ve PKK'yı kullanmaktır. Bulmuşlar kullanışlı bir aparat her yere sürmek istiyorlar.
Türkiye'nin İsrail'e tepkisi yükselince, İsrail Ulusal Güvenlik Bürosu tüm İsraillileri mümkün olan en kısa sürede Türkiye'yi terk etmeye çağırdı.
Ardından İsrail, güvenlik endişeleri nedeniyle büyükelçisi de dahil olmak üzere Türkiye'deki tüm diplomatlarını geri çekme kararı aldı.
Daha sonra bölgedeki tüm elçiliklerini kapatma kararı aldığı duyuruldu.
Bu gelişmeler de İsrail'in harp niyetinin ve oluşacak tepkilerden çekindiğinin başka bir delilidir.
Nitekim bu günlerde basında emekli bir Amerikan Albay'ının Türkiye hakkındaki sözleri çıktı:
ABD'li emekli asker, askeri analist Douglas Macgregor şunları söyledi:
"Bölgesel bir savaşta Türkiye, modern silahlarla donatılmış, disiplinli ve kararlı savaşçılar tarafından yönetilen büyük ordular ve hava kuvvetleri kurabilir."
"Türkiye ve diğer ülkeler çocukların ölmesine, enkaz altında kalmasına ya da binlerce insanın evlerinden olmasına seyirci kalmayacaktır.
Türkiye gelecekte savaşa dahil olursa bu çok kötü olur. Türk ordusu deneyimli ve çok güçlü bir ordudur. Bir ay içinde 2 milyon askere ulaşabilirler."
Türkiye emekli bir Amerikan albayının sözlerine bakacak değil elbet, ancak söyledikleri Türkiye'yi nasıl gördüklerine dair bir gösterge niteliği taşıyor.
Türkiye de kendisine yönelik askerî tehditleri görüyor ve üslubunca cevap veriyor.
Antalya'da Atmaca füzelerinin de deneneceği tatbikat yapıyor. Savunma Bakanlığı yaptığı paylaşımda Hava İndirme Komandoları'nın eğitimini gösteren video yayınlıyor.
Mısır Ordusu da gerçek mühimmatlar ile tatbikatlara başladı. Tatbikatın görüntüleri Mısır Silahlı Kuvvetleri'nin sosyal medya hesabından paylaşıldı. Mısır'ın tatbikatını Savunma Bakanı Mohamed Ahmed Zaki bizzat takip etti.
Binaenaleyh ortalık çok karışık. Bu ateş nereye ulaşır Allah bilir.
İsrail yapmış olduğu zulüm ve katliamları dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan çatışmalarla müsavi tutmaya çalışıyor, kendisini korumak için yaptığını iddia ediyor.
Dikkat ederseniz Amerika başta olmak üzere bazı küffar ülkeleri de İsrail'in bu propaganda ve algı operasyonuna destek veriyor, açıklamalarında "İsrail'in kendini savunma hakkından" bahsedip "Her iki tarafı da" diyerek İsrail ve mazlum Filistin halkını aynı kefeye koyuyorlar.
Fakat bunların büyük kötü niyetinin bütün dünya farkında. Bu yüzden her hareketi sadece müslüman milletlerin değil, bütün dünya milletlerinin tepkisine ve ikrah etmesine sebep oluyor.
İsrail bu pervasızlıklarını artırdıkça bu ikrah daha da büyüyecek ve bütün dünya milletleri müslümanlara bunlara karşı destek verecek.
"Size bir iyilik dokunursa bu onları üzer. Başınıza bir musibet gelse buna da sevinirler. Eğer sabreder, Allah'tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır." (Âl-i imran: 120)
Resulullah -s.a.v.- Efendimiz Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyuruyorlar:
"Allah yahudileri de hezimete uğratacaktır." (İbn-i Mâce: 4077)
Bu zulüm yanınıza kalmayacak. Sonunuz belli. Ömrünüz Hazret-i Mehdi ve İsa Aleyhisselâm'a kadar.
"Rabb'in yeminle şunu bildirdi: Elbette tâ kıyamet gününe kadar onlara azabın en kötüsünü yapacak kimseler gönderecektir." (A'raf: 167)
Allah-u Teâlâ İsrâiloğulları'nı ataları İsrâil'den kendilerine miras olarak kalan Arz-ı mukaddes'te iskân edeceğini vadetmişti. Fakat şimdiki Filistin'in bulunduğu bu yerler, o vakit Amâlika'lıların işgali altında idi. Onları oradan çıkarmak için savaşmakla emrolunmuşlardı.
Musa Aleyhisselâm onlara:
"Ey kavmim! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. İçinizden peygamberler çıkarmış ve sizi hükümdar yapmıştı, dünyalarda kimseye vermediğini size vermişti.
Ey kavmim! Allah'ın size takdir ettiği Arz-ı mukaddes'e girin, ardınıza dönmeyin. Yoksa zarara uğrar, kaybedersiniz." demişti. (Mâide: 20-21)
Ne yazık ki İsrâiloğulları, kendilerine vâdedilen yere girmekten kaçındılar ve şöyle söylediler:
"Ey Musa! Orada çok zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça, biz aslâ girmeyiz. Eğer çıkarlarsa biz de gireriz." (Mâide: 22)
Akabinde şunları da söylediler:
"Ey Musa! Onlar orada oldukça, biz aslâ oraya girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada otururuz." (Mâide: 24)
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı Bedir Savaşı'nda; müşriklere karşı az bir kuvvete sahip oldukları ve büyük zorluklarla karşılaşacaklarını bildikleri hâlde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'e şöyle söylemişlerdi:
"Yâ Resulellah! Allah sana ne emrettiyse yerine getir. Bize denizi geçelim desen, seninle birlikte geçeriz. Dünyanın öbür ucuna gidelim desen, seninle beraber gideriz.
Kavminin Musa Aleyhisselâm'a dediği gibi 'Sen ve Rabb'in varın savaşın, biz burada oturacağız.' demeyiz. Fakat biz deriz ki 'Sen dilediğin yere git, seninle beraber olacağız."
Müslümanlarla yahudilerin durumu buradan ayrılıyor. Onların da başlarında peygamber vardı amma icraata bak!
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm-, Hazret-i Allah'a, Kitabullah'a, Resulullah'a bu kadar bağlı idi.
Musa Aleyhisselâm da onlara gücenerek bedduâ etti:
"Artık bizimle, yoldan çıkmış bu fâsıklar gürûhunun arasını ayır!" (Mâide: 25)
Yani zaten onlar o zaman sapmışlardı.
Yahudiler tarihte: "Peygamberlerini öldüren kavim" olarak tanınmaktadır.
Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
"Allah'ın âyetlerini inkâr edenlere, haksız yere peygamberlerini öldürenlere ve insanlardan adâleti emredenleri öldürenlere elem verici bir azabı müjdele!
Onların yaptıkları dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur." (Âl-i imrân: 21-22)
Kendi peygamberlerini yalanladılar, hatta öldürdüler.
"Andolsun ki biz İsrâiloğulları'ndan sağlam söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Her ne zaman onlara hoşlarına gitmeyen hükümlerle bir peygamber gelmişse; bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler." (Mâide: 70)
Kur'an-ı kerim'de üç peygamberin diliyle lânetlenmişlerdir.
Âyet-i kerime'lerde şöyle buyuruluyor:
"İsrâiloğulları'ndan küfre sapanlar hem Dâvud'un hem de Meryem oğlu İsa'nın diliyle lânetlenmişlerdir." (Mâide: 78)
"(Musa dedi ki:) Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk eder misin Allah'ım?" (A'râf: 155)
İsa Aleyhisselâm'ın da katline teşebbüs etmişlerse de muvaffak olamamışlardır.
Resulullah Aleyhisselâm'a da suikast tertip etmişler, Hazret-i Allah'ın haber vermesi ile bu suikastlerinde de muvaffak olamamışlardır.
Onlar Hazret-i Allah'a dahi iftira eden bir kavimdir:
"Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar." (Âl-i imrân: 78)
Azgınlık, mütecavizlikte sınır tanımamışlar, Hazret-i Allah'ı gadaplandırmış, birçok belâ ve musibetlere düçar olmuşlardır.
"Onlar Allah'tan bir gazaba uğramışlardır." (Âl-i imrân: 112)
"Onlara alçaklık damgası vurulmuştur." (Bakara: 61)
Âyet-i kerimeler'de şöyle buyuruluyor:
"'Gerçekten Allah fakirdir, biz ise zenginiz.' diyenlerin lâfını andolsun ki Allah işitmiştir. Onların söylediklerini ve haksız yere peygamberleri öldürmelerini yazacağız ve: 'Tadın o yangın azabını!' diyeceğiz." (Âl-i imrân: 181)
"Bu, kendi ellerinizle yapmış olduğunuz şeylerin karşılığıdır. Allah kullarına aslâ zulmedici değildir." (Âl-i imrân: 182)
"O kimseler: 'Doğrusu Allah bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe herhangi bir peygambere iman etmememiz hususunda ahid verdi.' dediler. De ki: 'Benden önce de nice peygamberler apaçık delillerle ve dediğiniz şeyle geldiler. Eğer doğru sözlü iseniz, niçin onları öldürdünüz?" (Âl-i imrân: 183)
Bütün bu aşırı gitmeleri yüzünden başlarına birçok belâlar geldi. Dünyanın her tarafında çok kötü muamelelere maruz kaldılar.
Allah-u Teâlâ yahudilerin inanç ve ahlâklarının bozukluğu ile ilgili Âyet-i kerime'sinde şöyle buyurmaktadır:
"Yahudiler: "Allah'ın eli bağlıdır." dediler. Böyle dediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın! Lânet olsun onlara! Hayır! Allah'ın iki eli de açıktır, dilediği gibi sarfeder. Andolsun ki Rabb'inden sana indirilenler, onlardan çoğunun azgınlığını ve küfrünü artırır. Biz onların aralarına kıyamet gününe kadar düşmanlık ve kin saldık.
Ne zaman savaş için bir ateş tutuştursalar, Allah onu söndürür.
Onlar yeryüzünde durmadan fesat çıkarmaya koşarlar. Şüphesiz ki Allah fesat çıkaranları sevmez.." (Mâide: 64)
Kötü ahlâk ve vasıflarının en kötülerinden birisi de şudur ki; mahalleden tutun da devletlere varıncaya kadar her toplumda halkı birbirine düşürmeye, ahlâksızlığı yaygınlaştırmaya çalışmak, bozgunculuk yapmak onların tabiatlarının gereğidir. Hususiyetle müslümanları birbirine düşürmeye çalışmak, aralarına fitne-fesat tohumları ekmek, vazgeçemedikleri en belirgin huylarıdır.
Allah'a iftira etmekten çekinmeyen bir zümrenin insanlara yapmak istedikleri kötülüklerin sınırı yoktur.
Yahudiler kendi peygamberlerini yalanlamakla kalmamış, onlara en ağır iftiralarda bulunarak; zina yapmak, şarap içmek, yalan söylemek gibi Allah'ın elçilerinde olmayan sıfatlar isnad etmişlerdir.
Halbuki Hazret-i Allah peygamberlerini insanlar arasından seçmiş ve en güzel sıfatlarla donatmıştır:
"Onlar bizim katımızda seçilmişlerden ve hayırlılardan idiler." (Sâd: 47)
Bu ifadeler bugünkü tahrif edilmiş Tevrat'ta geçmektedir. Bu hakaret ve iftiraları İslâm tamamıyla reddetmektedir. Çünkü Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz seçilmiş, muhafaza edilmişlerdir. Her hususta doğru sözlüdürler. Aslâ yalan söylemezler. Her türlü itimada haiz olup istikametten ayrılmazlar. Masumdurlar, günah işlemezler. Son derece iffet ve ismet sahibidirler. İnsanların en zekisi ve en akıllılarıdırlar. Kuvvetli bir iradeye sahiptirler. Allah'tan aldıkları emir ve nehiyleri insanlara bildirirler.
Âyet-i kerime'de:
"Onları emrimizle doğru yolu gösterecek rehberler kıldık." buyuruluyor. (Enbiyâ: 73)
Onlar en yüksek ahlâka ve vasıflara sahiptirler.
"O peygamberler Allah'ın hidayet ettiği kimselerdir. O halde sen de onların gittiği doğru yolu tutup onlara uy, o yoldan yürü." (En'âm: 90)
Tevrat'ta bile bu akla-hayale gelmeyecek çarpıtmaları yapan yahudiler Talmut ismindeki dini kaynaklarında çok daha ağır ahlâksızlıkları, hırsızlıkları meşru görmüşlerdir. Bu eserlerde ensest ilişkiler teşvik edilmekte, yahudilerin üstün bir ırk olduğu anlatılmakta, insanları sömürmek ve gizli yollarla mallarını gaspetmek için yahudilerin izleyeceği yollar anlatılmaktadır.
Allah'ın bu sevgili kullarına isnat edilmek istenen çirkin iftiralar, ancak hak vasfını kaybetmiş bir kitapta bulunabilir.
Halbuki Allah-u Teâlâ bütün gönderdiği Peygamberleri hakkında:
"Hepsi de sâlihlerdendi." buyuruyor. (En'âm: 85)
Resulullah Aleyhisselâm Medine-i münevvere'ye hicret ettiği zaman, burada yaşayan yahudilerle bir tür vatandaşlık andlaşması yapmıştı. Bu andlaşma ile malları, canları emniyet altına alınmıştı. Ancak Âyet-i kerime'lerde buyurulduğu üzere daima bu andlaşmayı bozmak (Enfal: 56) ve müslümanlara zarar vermek için fırsat kollamışlardı:
"İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik görürsün!" (Mâide: 13)
Bu ihanetlerin en büyüğü Hendek savaşı'nda yaşandı.
Hendek savaşı'nın en nazik anında Kureyza oğulları, Kureyşliler'le birleştiler ve savaşa girdiler. Böylece vatanlarına ihanet etmiş oldular. "Resulullah da kim oluyormuş? Muhammed'le aramızda ne ahid vardır ne de akit!" dediler. Medine üzerine baskınlar düzenleyerek, müslümanların âile ve çocuklarını kılıçtan geçirme teşebbüsünde bulundular. Müslümanlar iki ateş arasında çok zor durumda kaldılar.
Hazret-i Âişe -radiyallahu anhâ- Vâlidemiz buyururlar ki:
"Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Hendek'ten döndüğü zaman silâhları bırakıp elini yüzünü yıkamış, tam başındaki toprakları çırparken Cebrail Aleyhisselâm geldi ve:
'Sen silâhını bıraktın, vallahi biz daha bırakmadık!' dedi ve onlara geri gitmesini söyledi.
Resulullah Aleyhisselâm: 'Nereye kadar?' diye sorduğunda 'Şuraya!' diyerek Kureyza oğulları'nı gösterdi. Resulullah Aleyhisselâm bu emir üzerine onlarla savaşmaya çıktı." (Buhârî-Müslim)
Kuşatma yirmi beş gün sürdü. Yahudiler andlaşmayı bozduklarına pişman oldular, görüşme isteğinde bulundular.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Mutlaka benim hükmüme râzı olmalısınız." cevabıyla onları reddetti.
Yahudiler haklarında hüküm vermek ve onun vereceği hükme göre teslim olmak üzere bir hakem tayinini istediler.
Resulullah Aleyhisselâm:
"Hakkınızda hüküm vermek üzere bir hakem seçiniz!" buyurdu. Onlar da Evs kabilesi reisi Sa'd bin Muâz -radiyallahu anh-ın hakem olmasını istediler.
Sa'd -radiyallahu anh- haklarında verilecek hüküm için yahudilere: "Kur'an-ı kerim hükümlerini mi istersiniz, yoksa kendi kanunlarınızın tatbikini mi tercih edersiniz?" diye sordu. Yahudiler, İbrani kanunlarını isteyince, Hazret-i Sa'd -radiyallahu anh- hükmünü verdi. Buna göre, eli silâh tutan erkekler idam olunacak, kadınlarla çocuklar esir sayılıp malları zaptedilecekti.
Yahudiler de bu hükmün Tevrat'a uygun bulunduğunu itiraf ettiler.
Yahudilere verilen bu ilâhî cezâ hakkında nâzil olan Âyet-i kerime'lerde şöyle buyurulmaktadır:
"Allah ehl-i kitap'tan, kâfirleri destekleyenleri kalelerinden indirmiş ve kalplerine korku salmıştı. Onların kimini öldürüyor, kimini esir alıyordunuz.
Yerlerini, yurtlarını, mallarını ve henüz ayağınızı dahi basmadığınız yerleri Allah size miras olarak verdi. Allah'ın her şeye gücü yeter." (Ahzâb: 26-27)
Çünkü onlar zâhiren de bâtınen de düşmandırlar. Onlara gösterilecek bir dostluk, kişinin onlardan olduğunun apaçık alâmetidir.
"Kim onlarla dost olursa işte onlar zâlimlerin tâ kendileridir." (Mümtehine: 9)
Düşmanlık yerine dostluğu koyarak adaletin hakkına tecavüz edenler ve neticede kendilerine zulmetmiş olanlardır.
Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Müminler müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim bunu yaparsa, Allah ile bir dostluğu kalmaz." (Âl-i imrân: 28)
İmanın alâmetlerinden birisi de hiç şüphesiz ki Allah-u Teâlâ'nın düşmanlarından nefret etmektir. Allah-u Teâlâ onlara düşman olmayı emretmiş ve onları dost edinmeyi yasaklamıştır.
Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri bakın nasıl tarif ediyorlar:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Dâvâları bir olan iki büyük fırka çarpışarak aralarında büyük bir harp olmadıkça kıyamet kopmaz." (Müslim: 157)
İran'la Irak çarpıştı işte. İkisinin de dâvâsı yahudiye hücum gibi görünüyordu. Fakat Amerika bunu hissedince bir oyunla onları birbirine vurdurdu, yahudi de keyiflice baktı.
Bu oyunu Amerika yaptı, yahudi yaptı. Kendisi kuvvet buldu, müslümanları zayıf düşürdü. Gerek Amerika'dan gerek yahudilerden çok büyük paralarla silah aldılar. Küffar onları birbirine tutuşturmakla hem silah verip paralarını aldı, hem de çok müslüman kanı döküldü. Memleketler harap oldu, birbirlerinin varlıklarını, evlerini barklarını yok ettiler. Hazineleri boşaldı. Neticede ellerine hiçbir şey geçmedi.
Hüseyin Amerika'nın oyununa geldi. Sonra Amerika onun başına neler getirdi.
Bu arada Suudi Arabistan da İran'a karşı Irak'a yardım edeyim derken hazinesinin büyük bir kısmını oraya boşalttı, o da çok büyük sarsıntı geçirdi.
Yine bu hususta Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
Ebu Hüreyre -radiyallahu anh-den rivayet edilen bir Hadis-i şerif'lerinde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Müslümanlarla yahudiler harp etmedikçe kıyamet kopmaz. Müslümanlar onları öyle bir öldürecekler ki, hatta yahudi taşın ve ağacın arkasına saklanacak, taş veya ağaç da: 'Ey müslüman, ey Allah'ın kulu! Şu arkamdaki yahudidir, hemen gel de onu öldür!' diyecektir. Yalnız Ğargad ağacı bunu demeyecek, çünkü o yahudilerin ağacıdır." (Müslim: 2922)
Allah-u âlem yahudiler Mekke-i mükerreme'ye ve Medine-i münevvere'ye giremeyecek, Medine-i münevvere'ye nötron bombası atsalar gerek. Amma onlar, amma Çinliler. Bütün halk ölecek. Bundan değil müslümanlar, bütün küffar halkı da rahatsız olacak.
Sonra Allah-u Teâlâ onların öldürülmesini murad ettiği zaman, küffar memleketine sığınmış bir yahudiyi dahi ikrah ettikleri için haber verecekler. "Burada yahudi var gel öldür!" diye. Yalnız Amerika haber vermeyecek, çünkü Amerika onlardandır.
İşte Hadis-i şerif. Bunların sonu belli. Hazret-i Mehdi ve İsa Aleyhisselâm ile yok olacaklar. Bu zulümleri yanlarına kalmayacak.
Elbette ki Hazret-i Mehdi gelecek. Ama ne zaman tam da müslümanların çok sıkıştığı bir kurtarıcı aradığı zaman gelecek. Müslümanların daralması gerekiyor ki ortaya çıksın, zuhur etsin.
2,5 milyon müslüman katlediliyor. Hazret-i Allah gadaba gelmez mi?
Ey zalimler!
Zulümlerinize devam ediyorsunuz ama bu zulümlerin yanınıza kâr kalacağını sanmayın! Ateşinizi hazırladığınızı iyi bilin!
Bugün müslümanlar cezalarını çekiyor, ancak bu ceza bitince sizin cezanız başlayacak.
Resulullah Aleyhisselâm'ın haber verdiği günler yakındır. Geleceğini haber verdiği Hazret-i Mehdi ve İsa Aleyhisselâm zuhur ettiğinde nereye kaçacaksınız?
Ahir zamanda Hatem-i veli'nin ahirete irtihalinden sonra dünya hepten karıştı, daha da karışacak.
Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri Hazret-i Mehdi'nin gelişini şöyle haber veriyorlar:
"Allah-u Teâlâ bu direği çekince bu millet büyük bir perişanlık içine düşecek, bu perişanlık bütün İslâm âlemine sirayet edecek. İslâm âlemi bir müddet büyük bir çalkantı içinde bulunacak. Fitnenin en çok yayıldığı bir anda Allah-u Teâlâ çığır açmak için, bayrağı kaldırmak için Hazret-i Mehdi'yi gönderecek ve ona ruhsat verecek. O kendisine bahşedilen ruhsatla, mânevî destekle murad edilen noktaya kadar yürüyecek, vazifesini ifâ edecek.
Büyük bir şaşkınlık ve boşluk içinde iken, Allah-u Teâlâ müslümanları toparlamak, şaşkınlığı önlemek için Mehdi Hazretleri'ni gönderecek. Çok büyük harplerden ve felâketlerden sonra Hicaz'da vazifeye başlayacak, adaleti ile hükmedecek.
"Ümmet, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi Mehdi'ye sığınırlar. O daha önce zulümle dolu olan dünyayı adaletle doldurur. İnsanlar saâdet asrı dönemine âdeta geri döner. Uykuda olan uyandırılmaz ve bir damla kan bile dökülmez." (İmam-ı Süyûtî)
Allah-u Teâlâ onu muzaffer edecek. Allah-u Teâlâ'nın ezelden nasip ettiği kadar mücadele edecek.
Zâlimlerin zulmü olduğu gibi, o da geldiği zaman yeryüzünü adaletle dolduracak.
Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif'lerinde şöyle buyurmaktadır:
"Kıyametin kopmasına bir gün bile kalsa, Allah-u Teâlâ o günü uzatarak benim soyumdan bir kişi gönderecektir. Adı adımın, babasının adı babamın adının aynısı olacak, zulüm ve zorbalık altında inleyen yeryüzünü huzur ve adaletle dolduracaktır." (Ebu Dâvud, Tirmizî)
Diğer birçok Hadis-i şerif'lerinde hülâsâ olarak; cihadı başlattığı zaman kırk yaşlarında olacağı, Allah-u Teâlâ'nın onu bir gecede olgunlaştıracağı, cennetle müjdelendiği, çıkışından ümitlerin kesildiği bir anda çıkacağı, zuhur şekli, o devirde İslâm'ın yeryüzüne tam mânâsı ile hâkim olacağı, benzeri görülmedik bir refah olacağı ve İsa Aleyhisselâm ile buluşacakları beyan buyurulmaktadır.
Ve biz şimdiden onu tarif ediyoruz. Fakat fakirin tahminine göre bu zamana biraz daha vakit var. Nasibi olan bu hakiki imamı görür. Çıktığı zaman tereddütsüz biât edin."
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Mehdi'nin Filistin'i alacağını, Kudüs'ü merkez yapacağını şöyle haber veriyorlar:
"O (Mehdi) dünyanın her yerine teveccüh eder ve her zâlimi yok eder. Ehl-i İslâm'ın kalbini Allah onunla ihyâ eder. Hazineleri Beytü'l-Makdis'de toplar. İçinde bir çarşısının her bir çarşıda da bin dükkânın bulunduğu bir şehre gelir, orayı feth ettikten sonra dünyayı kuşatan yeşil deniz üzerindeki Kat'i şehrine gelir. Bu denizin arkasında Allah'tan başkasının bilmediği şeyler vardır. Kat'i'nin uzunluğu bin mil, genişliği ise beş yüz mildir. Mehdi'nin askerleri üç tekbirle şehrin duvarlarını yerle bir ettikten sonra bir milyon insanı öldürerek burayı feth ederler. Hazret-i Mehdi daha sonra bin adet binekle buradan Beyt-ül Makdis'e geri yönelir. Filistin de Trablussam, Akka, Sur, Gazze ve Askalanı da alarak buradaki hazineleri Kudüs'ü şerife getirir. Deccal çıkıncaya kadar burada ikamet eder. Daha sonra da İsa Aleyhisselâm nüzul eder ve Deccal'i öldürür." (İmam-ı Suyûtî. Hazret-i Ali-radiyallahu anh-den)
Hazret-i Allah, Hazret-i Mehdi'ye o kadar ruhsat verecek ki, tâ Amerika'ya kadar gidecek. Sonra Cenâb-ı Hakk ondan ruhsatı alacak, Deccâl'e verecek. Sonra onun elindeki iradeyi de çekecek. Deccal'e salâhiyet vermeyi murad edince, onun kuvvetine karşı çok zayıf düşecek.
Bunun sebebi, Hazret-i Mehdi uzağa açılacak, o ise istilâya başlayacak. Ortalık büsbütün karışacak. Hazret-i Mehdi çok zayıf düşünce, onun maiyetini kurtarmak ve İslâm'ı galebe çaldırmak için Allah-u Teâlâ üçüncü olarak da Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı gönderecek. Deccal ve yahudiler o şekilde temizlenecek. İslâm âlemi küffârdan, yahudinin zulmünden kurtarılmış olacak. Fakat bununla kalmayacak.
Bu meyanda Ye'cüc Me'cüc sahneye çıkacak. Bu hâlâtı gören Çin harekete geçecek, o zamana kadar harplerle boşalan dünyayı istilâ edeyim diyecek. Üzerlerine tank gibi yürüyecek, Çinliler dünyaya sel gibi akacak. Selin önünde durulur mu? Bir müddet ifsattan sonra İsa Aleyhisselâm'ın, Hazret-i Mehdi'nin ve yanındakilerin duâsı ile bir gecede helâk olacaklar. Harple değil, duâ ile. Bugünler artık uzak değil, çok yakınlaştı. Ve böylece dünyayı boşaltmış olacak."