Allah-u Teâlâ'nın ümmet-i Muhammed'e vâdetmiş olduğu fazilet ve meziyetleri, ihsan ve ikramları; başka ümmetlere verilmiş olanlardan çok fazla ve çok büyüktür.
Âyet-i kerime'lerde:
"Resul'üm! Müminlere Allah tarafından büyük bir lütuf olduğunu müjdele." (Ahzâb: 47)
Allah-u Teâlâ'nın ümmet-i Muhammed'e vaad etmiş olduğu lütuf ve ihsanları çok daha fazla ve çok büyüktür.
"Allah yakında müminlere büyük bir mükâfat verecektir." buyuruluyor. (Nisâ: 146)
Bu ilâhi müjde kıyamete kadar gelecek olanlara da şamildir. Kıyametten sonra da ümmet-i Muhammed'e bahşedilecektir. Allah-u Teâlâ'nın sonsuz ihsan ve ikramıdır. İnanan bir kimse ibadet ve taatı nispetinde bu nimete nâil olur.
Hiç şüphesiz ki müminler dünyaya ve ahirete ait bu muazzam nimetlere Muhammed Aleyhisselâm sayesinde ermişlerdir.
Allah-u Teâlâ onları derece derece hidayet, iman ve yakîn, ilim ve irfan, itaat ve teslimiyet nimetleriyle nimetlendirmiş, her türlü gösterişten uzak olan hakikat nuruyla nurlandırmıştır.
Yusuf Aleyhisselâm bir peygamber olduğu halde:
"Müslüman olarak canımı al ve beni sâlihler zümresine kat!" (Yusuf: 101)
Diye duâ etmiş ve bu dilek ile ahirete intikal etmiştir. Gerçekten de Allah-u Teâlâ'ya gönülden bağlı olanların can atacakları arzu ve gaye işte bu sondur.
"Hamd olsun Allah'a, selâm olsun O'nun beğenip seçtiği kullarına." (Neml: 59)
Allah-u Teâlâ'nın mümin kullarına dünyada haram ve günahlardan sakınmaları, inanıp sâlih ameller işlemeleri karşılığında vâdettiği zevk ve sefa yeridir, mükâfat yeridir.
Sırat köprüsünden geçildikten sonra müminler gruplar halinde cennete doğru sevkedilirler. Oraya vardıklarında kapılar açılır, bekçiler onlara şöyle derler:
"Selâm sizlere, hoş geldiniz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere buraya girin." (Zümer: 73)
İlk olarak Hazret-i Allah'ın biricik Habib-i Ekrem'i Muhammed Aleyhisselâm cennete girer. Cennet bekçilerinin âmiri Rıdvan, ayağa kalkarak kapıyı açar ve "Senden önce kimseye bu kapıyı açmadım, senden başka hiç kimseye de ayağa kalkmadım." der...