Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-EFendimiz bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır:
“Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir yemek aslâ yememiştir. Allah’ın peygamberi Davud Aleyhisselâm da kendi eliyle kazandığını yerdi.” (Buhârî. Tecrîd-i sarîh: 967)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-Efendimiz insanları çalışmaya ve geçimlerini kazanmaya teşvik ederek helâlinden çalışıp kazanma ile ilgili şöyle buyurmuşlardır:
“Sizden biri çalışmaktan geri durup da rızık konusunda ellerini Allah’a açıp; ey Allah’ım bana rızık ver, demesin. Bilirsiniz ki gökler ne altın ne de yağmur yağdırmaz. Allah-u Teâlâ insanları birbirleri sayesinde rızıklandırır.”
Ömer -radiyallahu anh- bu sözleri söyledikten sonra şu Âyet-i kerime’yi okumuştur:
“Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın, Allah’ın fazlından nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (Cum’a: 10)
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“İnsanların nazarında düşük görecekleri bir iş de olsa çalışıp geçimi temin etmek insanlara el açmaktan daha hayırlıdır.”
“Sizden biriniz satmak üzere bir deve satın alırsa onu güzelce besleyip iyi bir seviyeye getirdikten sonra satsın.”
“Ey ihtiyaç sahipleri! Kalkın ve ticaret yapın, önünüz açık. İnsanlara yük olmayın!”
“Şayet şu alış-veriş olmasaydı insanlara yük oluverirdiniz.”
Muhammed bin Sirin -rahmetullahi aleyh- babasından rivayetle şöyle demiştir:
“Bir defasında Ömer -radiyallahu anh-le beraber akşam namazını kılmıştım. Elimde kumaş parçaları olan bir balya vardı. Ömer -radiyallahu anh- “Ne olduğunu” sordu. Ben de “Bu kumaşları alıp satarım.” dedim.
Bunun üzerine Ömer -radiyallahu anh-;
“Ey Kureyş topluluğu, bunlar size zor şeyler gelmesin. Alış-veriş idareciliğin üçte birine denk düşen bir ameldir.” dedi.”
Hasan el-Basri -rahmetullahi aleyh-, Ömer -radiyallahu anh-ın şöyle buyurduğu haber vermiştir:
“Kim bir konuda üç defa ticaret yapar da bunda bir şey elde edemezse artık başka bir işe koyulsun.”
Ömer -radiyallahu anh- bir delikanlı gördüğünde; “Mesleğini” sorar ve olmadığını öğrenince üzülür, bir iş öğrenmesini tembihlerdi:
“Sanatkârlığı öğrenin, o ihtiyaçlarınızı temin etmeniz konusunda yegâne iş haline gelecektir.”
Bir beyanlarında;
“Ben Allah yolunda cihad ederken ölmeyi arzu ederim. Şayet ölümle bu şekilde karşılaşmayacak olursam bineğim üzerinde Allah’ın fazlını ararken ölmeyi tercih ederim.” buyurmuş ve;
“Diğerleri Allah’ın lütfunu arayarak yeryüzünde seyahat edecekler.” (Müzzemmil: 20)
Âyet-i kerime’sini okumuştu.
İslâmiyet bir lokma ve bir hırka ile yetinmeyi emreden bir din değildir. Meskenet ve tembelliği, dilenciliği, başkasına yük olmayı... şiddetle yasaklamıştır.
Başta Peygamber Aleyhimüsselâm Efendilerimiz olmak üzere bütün büyükler çalışmayı ihmal etmemişlerdir.
Âdem Aleyhisselâm buğday eker, onu hasat eder, harmanda döver, öğütür, un ve ekmek yapardı. İdris Aleyhisselâm terzi, Nuh Aleyhisselâm ve Zekeriyâ Aleyhisselâm marangoz, Davud Aleyhisselâm demirci, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise tüccar idiler.
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı'nın her birisi bir işle meşgul oldular. Çünkü kişinin yediğinin en temiz olanı kendi kazancından olanıdır.
İslâm’da ticaret pek mühim bir kazanç yoludur.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyururlar:
“Doğru ve emniyetli bir tüccar kıyamet gününde peygamberlerle, sıddıklarla ve şehidlerle beraber haşredilecektir.” (Tirmizi)