1 Mayıs'ta TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ.) geliştirdiği bütün platformları; başrolde KAAN Milli Muharip Uçağımızın bulunduğu uçak, helikopter, insansız hava araçlarını sergiledi. Son bir-iki ay içinde Hürjet, Atak-2 ilk uçuşunu yaptı, Gökbey helikopteri yerli motor ve transmisyonla uçtu. Anka-3 insansız hava aracı sadece bizi değil, dünyayı da şaşırttı.
5. Nesil Savaş Uçağı olarak tasarlanan KAAN, teknolojik olarak büyük bir meydan okuma ve savunma sanayii yetkilerinin de söylediği gibi bir "Bağımsızlık Mücadelesi" anlamı taşıyor. Bu söz laf olsun diye söylenen bir söz değil. Gerçekten öyle.
Türkiye'nin kara araçlarında tank dahil üretemediği muharebe aracı yok. Estonya'nın 4x4 zırhlı araç ihalesinde finale kalan 4 şirketin 4'ü de Türk. Türkiye Altay, ZAHA gibi en sofistike kara platformlarını üretebiliyor.
Denizde de her türlü gemiyi üretebiliyoruz. "Uçak Gemisi", "Dünyanın ilk SİHA Gemisi" gibi sıfatlar da yakıştırılan "TCG Anadolu Amfibi Hücum Gemisi" Deniz Kuvvetleri'mize teslim edildi. 3 fırkateynimiz aynı anda 3 farklı tersanede kızağa kondu. Her türlü gemi, denizaltı tasarlayıp üretebiliyoruz.
Roketsan, Tübitak SAGE gibi kurumlarımız sayesinde kara, deniz, hava platformlarımızın ihtiyacı olan bütün mühimmatları, füzeleri, torpidoları; uzay roketlerini, hava savunma sistemlerini üretebiliyoruz. Birçoğu üretildi, Stratejik önemde bazı sistemler geliştiriliyor, yakın zamanda envantere girmesi bekleniyor.
Havada da epey yol aldık. Baykar'ın önderliğinde insansız hava araçlarında dünya markası haline geldik. Kızılelma büyük bir potansiyeli barındırıyor. TUSAŞ'ın Anka'sı, Aksungur'u ve Anka-3'ü bu portföyü sağlam bir şekilde tamamlıyor. Ancak havada henüz tam anlamıyla bağımsız olmamıza biraz daha zaman var.
Bu sebeple uluslararası siyasette, özellikle Amerika'ya karşı tam bağımsız hareket etmekte zorlanıyoruz. Bazı düşmanlıklara karşı yutkunmak zorunda kalıyoruz.
Türkiye savunma sanayiinde çok büyük yol aldı, bundan 15-20 yıl önce hayalini bile kurmakta zorlandığımız bir seviyeye geldik.
Bu sayede Suriye, Irak gibi coğrafyalardaki terör yuvalarını mütemadiyen vuruyor, istediğimiz zaman sınır ötesi operasyon yapabiliyoruz. Amerika'nın terör ordularını 40 gün, 50 gün gibi bir zaman zarfında per perişan ediyoruz. Azerbaycan, Libya gibi ülkelere verdiğimiz askerî destek savaşın seyrini değiştiriyor.
Ancak özellikle hava araçlarında bağımlılığımız devam ettiği için tam bağımsız hareket edemiyoruz. Bu yüzden ABD burnumuzun dibinde terör devleti kurmaya cesaret edebiliyor. Bize her türlü ambargoyu uyguladığı, parasını verdiğimiz uçakları vermediği hâlde "Müttefik ABD" tekerlemesini tekrar ediyoruz ve "F35 vermedi bari F-16 versin", "Yaptığımız uçaklara motor gelsin" diye beklemek zorunda kalıyoruz.
İşte tam bu yüzden Türkiye'nin kendi savaş uçağını, kendi jet motorlarını yapmaya çalışması bir "Bağımsızlık Mücadelesi"dir.
Amerika "Silahımı kullanamazsın" dediği için 1960'larda Kıbrıs'a müdahale edememiştik. 10 yıl hazırlık yapmak zorunda kaldık. Kıbrıs müdahalesinden sonra da malum silah ambargosu yedik. Benzer şeyleri PKK terörü hortladıktan sonra yaşadık. Ne zaman bir sınır ötesi operasyon yapmak istesek, Amerika'sı, Avrupası, Almanya'sı silahımı, tankımı kullanamazsın dedi. Bazı operasyonları Amerikan baskısı sebebiyle yarım bırakmak zorunda kaldık.
Vatanını ve devletini çok daha yüksek mevkilerde görmek isteyen; emperyalist küffarın haksızlıklarına, adaletsizliklerine başkaldırma ülküsünü içinde yaşatan; mazlumların ahına derman olmaya çalışan; bu niyet ve azmi sebebiyle hiçbir devletin ve milletin karşılaşmadığı düşmanlıklarla karşılaşan; yüzyıllar boyu Haçlı Seferleri ile mücadele etmiş, bugün de bu mücadelesine devam eden bir milletin kendi silahını başkasından, hatta düşmanlarından alması hepimizin içinde kanayan bir yara idi. Bu yara kapanmaya başladı çok şükür.
Diğer yandan; savunma sanayii sadece güvenlik boyutu olan bir saha değil. Dikkat ederseniz Türkiye bu alanda bağımsızlığını ilerlettikçe başka yansımaları oluyor. Uluslararası siyasette güçlü devlet algınız değişiyor, sözünüz ona göre dinleniyor. Bize yaklaşmak isteyen ancak Amerika, Fransa, Rusya vb. ülkelerden çekinen küçük ülkeler daha cesur hareket edebiliyorlar ve bu durum siyasî yakınlaşmayı artırıyor. Bizden silah satın alan ülkelerle bir bağımlılık ilişkisi gelişiyor ve ikili ilişkiler uzun yıllara sari bir şekilde ittifak ilişkisine dönüşmeye başlıyor. Ve ayrıca; iyi silahlar yapan, kendi uçağını, gemisini, tankını yapan bir ülke olarak sanayimize karşı uluslararası güven ve kalite algısı artıyor ve yeni ihracat ve ekonomik ilişkilerin kapısı aralanıyor.
Düşmanın nazarının iyice üzerimize yöneldiği kritik bir aşamadayız. Bütün gücümüzle bu mücadelenin süresini kısaltmak için çalışmalıyız. Düşmanın daha kapsamlı bir ambargo uygulamak için, F16'ları, jet motorlarını vermemek için her türlü provakasyonu deneyeceğini bilelim. Hazırlığımızı ona göre yapalım.
Önümüze belki yine bir ekonomik buhran çıkartabilirler. Vatanın bekası için; ne olursa olsun, her hâl ve şartta, savunma sanayimize her türlü desteği verelim. Herkes bu uğurda yapabileceği ne varsa elinden geleni yapmalıdır.
Türkiye'nin savunma sanayiinde yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi, ülkenin bağımsızlık mücadelesidir. Ve bu mücadele henüz nihayete ermemiştir.