Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (269) - Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (73) - Ömer Öngüt
Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (73)
EVLİYÂ-İ KİRAM -Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN "HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ BEYAN ve İFŞAATLARI (269)
Dizi Yazı - "Hâtemü'l-Evliyâ" Hakkındaki Beyan ve İfşaatlar
1 Haziran 2023

 

EVLİYÂ-İ KİRAM
-Kaddesallahu Esrârehüm- HAZERÂTI'NIN
"HÂTEMÜ'L-EVLİYÂ" HAKKINDAKİ
BEYAN ve İFŞAATLARI (269)

Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- (73)

 

"Allâhu Nûru's-Semâvâti ve'l-Ard"

"Allah Göklerin ve Yerin Nûrudur." (Nûr: 35)

Buyruğunun Tefsiri (7)

"Senin isminin her harfi benim sanatıma, yaratıcılığıma ve benim sana olan nazarımın sende onunla ilgili bir haşyet (korku) uyandırdığına delildir.

Ne mutlu sana!

Ne mutlu senin yetişip ulaştığın kimseye!

Veya ne mutlu seni O'na kavuşturan kişiye!

Ben seni (onun gölgesinde) gölgelendirmek istedim ve:

'Şüphesiz ki ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur.' (Tâ-Hâ: 14)

Tevhîd'imi ikrâr üzere, kendime yaklaştırdığım kimselere nispetle "En yüce yaratılış"ı sana atfettim."

Denilir ki:

"Ağaçlar üç çeşittir:

Yeryüzündeki 'Zeytûn (zeytin)' ağacı,

Cennetteki 'Tûbâ' ağacı,

Kâmil müminlerin kalplerindeki 'Tevhîd' ağacı.

İşte bu isimlerin her harfi onun bizzat kendisine delâlet eder, Allah onu onunla birlikte yaratmıştır."

Nitekim "Zeytûn (zeytin)" ağacının ismi "Zeytûne"dir ve bu, sana zikrettiğimiz gibidir.

"Tûbâ" ağacının ismi de yine "Tûbâ"dır, o da zikrettiğimiz gibidir.

"Marifet" ağacının ismi ise "Tayyibe"dir; o ise Allah-u Teâlâ'nın:

"Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir." (İbrâhim: 24)

Buyruğundaki gibidir.

Cennette yer alan "Tûbâ" ağacı, kulların kaplerinde yer alan paklık ve temizlik gibidir ve bu, dört harften ibarettir.

Ancak, onun içindeki "Vâv" harfi zâid (ziyadelik)tir.

Aynı şekilde "Hê" harfi de ziyadeliktir.

Orada "Bâ", "Yâ"dan önce gelir; yukarıda ("Tayyibe" kelimesinde) ise "Yâ", "Bâ"dan daha önce gelir.

İşte bu, Azîz ve Alîm olan Allah'ın takdiri ve tedbiri bu şekilde olduğu içindir.

O'nun anlaşılması, tıpkı onun anlaşılmasına göre; onun bilinmeyişi de yine onun bilinmeyişine göredir.

Biz sana onun kendisine delâlet ettiği şeyi, insanların aklına gelen ilk manâdan daha farklı bir şekilde zikretmek istedik.

Şu kadar var ki, (buradaki) "Tî", yine "Tû"nun "Tî"sıdır.

"Bâ", "Bîat"in "Bâ"sı, "Hê" de "Hû"nun "Hê"sidir.

İşte onun harfleri, halkın Rabb'lerine kendisiyle itâat ettiklerine delâlet edişi üzere bir araya toplandığı zaman, artık: "Allah'ın eli onların üzerinde" olur.

Artık ona "İtâat etmiş"ten ziyade "O'na bîat etmiş" denilir.

İşte bu, Allah'ın onlardan mîsâk (ahd) aldığı vakitle ilgili olup, onları kendi nefisleri üzerine şâhid tutmuş, onları kendisine bîat etmek için herhangi bir hüner göstermelerine gerek bırakmadan kendi kudret eliyle kendisine bîat ettirmiştir.

Allah, onları cennetten çıkarmış olduğu hücresini, kendi kudret elini mekân kılmaya tebdîl eder.

Onlar O'na O'nun buradaki "Tayyibe" isimlendirmesi ile bîat ederler ki; ona "Allah'ın yeryüzündeki yemin taşı" denilmesi de işte bundan dolayıdır.


  Önceki Sonraki