"Nefsimiz cidden sık sık hiç olmayacak yerlere girip çıkıyor. Bu dalıp çıkmalar hep gafletimizin eseridir. Demek ki bizi kurtarmasalar, nereye gideceğimiz, ne olacağımız belli değil. Kendimizi perişan ettiğimiz gibi, birçoklarının da zararına vesile olacağız. Ne kadar dikkatli olmak lâzımmış.
Bir şoför yolculardan mesuldür, bir önder de idaresinden mesuldür. Önderin yapacağı bir hata büyük günaha vesile olduğu gibi, sevabı da büyüktür."
•
"Dikkat buyurulursa her emir muhakkak ki bizim menfaatimize, her nehiy de yine bizim menfaatimizedir. Nefsin işine gelmez o başka. Nefsimizi oraya çekebilsek, ilerde o da hoşlanacak. Çünkü o daima süfliyata çekmek ister, Hazret-i Allah ise kulunu daima iyiliğe ulviyata çekmek ister.
Hile-i desiselerden kurtulduğumuz nispette daire-i saadette olmuş oluruz."
"Dünyanın bir otelden hiç farkı yoktur. Bugün yokmuşuz, yarın gitmişiz. Bu akşam burada yarın akşam orada.
Mevlâ o otelinde dilediğini hizmetçi yapar. Hepsi O'nun zaten. Bu seyirde nasıl tecelli etmişse onlar öyle gider. Yeter ki insan bulunduğu yeri çok iyi bilsin.
Bir de otele gelen bir insanın, orasının bir misafirhane olduğunu bilmesi ve hemen gitmesi icabeder. Mühim olan nokta budur. Yani dünyanın muvakkat bir misafirhane olduğunu nefse bildirmemiz gerek. Mühim iş bu. Hiç bunu benimsiyor mu nefis?"
"Mühim bir arzunuz mühim bir rüyânız varsa buyrun. Her rüyâ da anlatılmaz; rahmâni rüyâ gayet ayan olarak görülür, dimağda net ve parlak olarak kalır, uzun zaman unutulmaz. Bunlar hikmet tahtındadır. Ya bize bir yol gösterir, ya bir kusurumuzu anlatır, yahut başkasının durumu onunla anlatılır. Hazret-i Allah fâil-i mutlaktır, birinin rüyâsı ile ötekisini ikaz ve irşad eder. Onların ne zaman buluşacaklarını bilir. Anlatan hiçbir şey anlamaz, alan alır gider.
Söz de böyledir. Birçok kimselere söz söylenir, fakat söylenen söz o kimseye değildir. Lâzım olan alacağını alır. Mânevi cereyanlar böyle husule geliyor. Bunların hepsi hikmet tahtında olan işlerdir."
•
"Rüyâmda bir yerde balık tutuyordum. Balık tutmak serbestmiş de, alıp götürmek yasakmış."
"Aslında her an için hazırlıklı olmamız lâzım. Fakat nefis meşru olsun gayr-i meşru olsun daima dünya işleriyle meşgul. Bunlar hepimizin nefsinin meşgul olduğu şeylerdir. Bütün meşguliyetlerimizi yarıda bırakıp bir gün gideceğimizi hiç de hesaba katmıyoruz."
•
"Kardeşimiz rüyâsında yerde bir yığın buğday görmüş. Başında dururken öyle bir fırtına esmiş ki, kendisini zor kurtarmış. Bir müddet estikten sonra sakinleşmiş. Buğdayların hepsini götürmüştür diye düşünürken bir de bakmış ki, çer çöpünü temizlemiş, tertemiz buğdaylar kalmış."
Şöyle buyurdular:
"Tahminen şöyle anlıyoruz ki; Mevlâ bir fırtına kopartırsa inşallah hışırtıyı giderecek, rızâsına nâil olan kullarına da hiçbir şey olmayacak. Dahili olur, harici olur, üçüncü dünya harbi olur, her ne olursa olsun çok şiddetli bir fırtına kopacağı anlaşılıyor. İnşallah abd-i acizin zannı gibidir. Müminlere hiçbir şey olmayacağı tebşiratı çıkıyor sizin rüyânızdan."
"Öyle anlarımız oluyor ki, o anda artık ne söylemeli ne de dinlemeliyiz. Sohbete her zaman durumumuz müsait olmuyor. Daha doğrusu Hakk akıtacak ki, akıttığından istifade edilsin. O not dediğin şey akıtıldığı zaman gelir. Yoksa insanın kendisinde hiçbir şey yok. Yok ki aksın."
•
"Tarikât-ı âliye'ye intisap edip seyr-i sülûkunu tekâmül ettiremeden âhirete intikâl eden bir kimseyi Cenâb-ı Hakk kabirde marifete kadar çıkartıyor. Ne kadar mühim, ne kadar güzel, ne büyük ikram ve ihsan...
Onun için ölümünden bir gün evvel bile dehalet etmesi kişiye büyük menfaat sağlar."
•
"Bir yerden selâm getirilmişti. Şöyle mukabelede bulundular."
"Çok muhterem bir zât. Yel gibi oradan oraya savruluyor. İbtilâlı olana acımayın da ibtilâsız olana acıyın. Mevlâ sevdiği ile meşgul olur, sevmediği ile olmaz."
•
"Hakk'ı tarif etmek, Hakk'ın duyurması ile kâimdir. Hakikati açmak Hakk'ın açması ile kâimdir. Hiçbir zaman imtihana tâbi tutmayın, imtihana hazır olun."
•
"Tarikât-ı âliyede evvelâ itimat, sonra değer, sonra icraat... İtimat ve değer sermayedir, icraat, yükselmedir."