İkinci bir sual:
Hazret-i Allah'ı gören, O'nunla mülâki olan o huriye meyleder mi?
Bütün huriler bir yana, O Yaratan'ı tercih eder. Çünkü o huriler yaratılmış varlıklardır.
İnsanlar sınıf sınıftır:
Akl-ı meaş'ta olanlar tamamen dünyanın zevk ve sefâsına meyletmişlerdir. Akl-ı mead'da olanlar dünyanın nimetlerinden istifade ederler, ahiretten de ümitleri vardır. Cennete ve hurilere taliptirler.
Bir de Allah-u Teâlâ'nın sırf kendisi için yarattığı kullar vardır. Allah-u Teâlâ onları başkası için, dünya kadını için, huri için yaratmamıştır, onları kendisi için yaratmıştır. Kendisi için çekmiş ve onlarla hemhâl olmuştur. Kendisi için yarattığı için dünya kadınına meyletmez, huriye de bakmaz. Çünkü onun yaratılış gayesi o değil.
Âyet-i kerime'sinde şöyle buyuruyor:
"Biz Allah içiniz ve yine O'na döneceğiz." (Bakara: 156)
İşte bunlar Allah ile olanlar ve Hazret-i Allah'a dönenlerdir. Bu iltifat-ı ilâhî'ye mazhar olanlar bunlardır.
Allah-u Teâlâ Hadis-i kudsî'de onları beşeriyete şöyle duyuruyor:
"Muhakkak ki ebrarın benimle mülâki olmaya iştiyakları çoğalmıştır. Halbuki benim onlarla mülâki olmaya iştiyakım daha kuvvetlidir."
Tasavvur buyurun Allah-u Teâlâ'nın onların üzerinde ne kadar sevgisi var, onlara kavuşmak için ne kadar arzusu var? Onlar Allah-u Teâlâ'dan bir an ayrı değildir. Fakat bizim anlamamız için Allah-u Teâlâ bunu bize buyuruyor ve duyuruyor.
"Bu Allah'ın fazl-u ikramıdır, kime dilerse ona verir." (Cumâ: 4)
"Allah dilediğine fazlasıyla verir." (Bakara: 261)
Hem onlar Hazret-i Allah'a âşıktır, hem de Hazret-i Allah onlara âşıktır. İşte Kudsî Hadis-i şerif. Bunlar müstesnâ kullardır. Allah-u Teâlâ'nın yüzü ile yöneldiği işte bunlardır. Hakk'ın tercih ettiği bunlardır, Hakk'ı tercih eden de bunlardır. Bunlar vâris-i nebidir.
Âyet-i kerime'de şöyle buyuruluyor:
"Onlar o kimselerdir ki, Allah imanı kalplerine yazmış ve onları kendinden bir ruhla takviye edip desteklemiştir." (Mücâdele: 22)
İşte bu kullardır ki Hazret-i Allah'ı görür, bilir. Zira Hazret-i Allah kâinâtı bir noktada toplar. O nokta ise insan-ı kâmil'dir.
İnsan-ı kâmil olanlar gerçek âlimlerdir, hiç kimseden bir şey sormadıkları halde Hakk'tan ilim alanlardır.
Âyet-i kerime'sinde buyurur ki:
"Allah'tan korkar, takvâ sahibi olursanız mualliminiz Allah olur." (Bakara: 282)
Muallimi Allah-u Teâlâ olduğu için ilimleri kesbî değil vehbîdir. Yani herhangi bir hocadan, medreseden tahsil etmezler, doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'dan ve Resulullah Aleyhisselâm'dan gelir.