Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (197) - Muînüddîn el-Buhârî -Kuddise Sırruh- (8) - Ömer Öngüt
Muînüddîn el-Buhârî -Kuddise Sırruh- (8)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (197)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Ocak 2023

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (197)

Muînüddîn el-Buhârî -Kuddise Sırruh- (8)

 

O'nun Halifesi (2)

Muînüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri arzettiğimiz beyanlarında "Muhammedî hakikat"in peygamberlerin ve velilerin yaratılışından önce vâredilişinin sırrını izah ederken:

"Yaratılışla ilgili olan varlığı her ne kadar geriye bırakılsa da, o yaratılışla ilgili olan varlığından önce kendi hakikatiyle zaten mevcuttu." buyuruyor.

Öyle murad etmiş, öyle tecellî etmiş, öyle arzu etmiş.

Muhyiddîn-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri:

"Atamızda bir şey olmasaydı, meleklere secdeye dâir verilir miydi emir? İşte bu en kudsî imama da nefhedilen bellidir." buyuruyor.

Allah-u Teâlâ kendi varlığı ile onu yükseltti ve kendi varlığından ötürü onu meleklerden üstün kıldı ve meleklere secde ettirdi. Bu üstün kılınış, Âdem Aleyhisseelâm'ın bizzat kendisi değil, ona nefhettiği o bir şeyden dolayı olmuş oluyor. Hâtem-i veli mevzusunun bütün gizli sırrı işte bunun içindedir.

Yani Âdem Aleyhisselâm'a nefhedilenin Hâtem-i veli'ye de nefhedildiğini beyan ediyor. Amma bu bilinmiyor, görünmüyor. Buradaki o "Bir şey"den murad hep O.

Âdem Aleyhisselâm'a tecellî ettiği gibi; sonkinde de varlığı, azameti tecellî etmiş, onu doldurmuş, onunla zuhur etmiş.

Bir mahlûkun oraya müdahale etmesi mümkün değildir. Bir mahlûkun burada ilmi ve aklı katiyyen işlemez. Bu ancak O'nun tecelliyâtı ile mümkündür.

Nitekim Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri buyurur ki:

"O öyle bir kimsedir ki, ona yeryüzünde: 'Ey Vâhidî!' diye nidâ eden doğru söylemiştir." ("Nevâdirü'l-Usûl"; c. 1, s. 613)

Bunun sır ve esrârı şu ki; Allah-u Teâlâ onda tecellî etmiştir. Ona "Allahlık" diyen doğru söylemiştir.

Hazret beyanlarında: "Bütün peygamberlerin ve velilerin ruhları ve onlara dercedilen nurlar, bütün nurlardan öne geçmiş olan Muhammedî Nur'un içine dâhildir." buyuruyor.

Bundan Resulullah Aleyhisselâm'ın haberi var mıydı? Yoktu. Bu mahlûka âit değil. Allah-u Teâlâ öyle murad etmiş. Onun içindir ki şaşılacak bir şey yok.

Buradan şu anlaşılıyor: Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz'in ruhundan ruhlar, onun nurundan nurlar yaratılmış. İki kelime.

O nur olmasa o ruh olmaz. O ruhu takviye eden o nurdur. Gizli şey bunlar.

Muînüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri eserinin başka bir noktasında ise diğer velilerin değinmediği çok mühim ve farklı bir noktaya işaret ederek şöyle buyurmuşlardır:

"Bil ki, Hâtemü'l-evliyâ Muhammed Aleyhisselâm'ın has velâyetini hatmeden, Muhammedî sûretlerden bir sûret olan kimsedir. Unsurî varlığından önce veli olduğunu bilmede, Hâtemü'r-rüsul hükmü de onun hükmündeydi. İnsânî kemâlle ilgili küllî Muhammedî hakikat, nübüvvet mertebesinde onun tecellî ettiği en kâmil mazhara vâcip kılındığı gibi, velâyet mertebesinde de onun tecellî ettiği en kâmil mazhara vâcip kılınmıştır. Bu iki Hatm'in velâyet mertebesinde tek bir hakikati tasvir etmesi uzak olmaz. Daha doğrusu; 'Ben veliler arasında ancak velâyetim ve Hatmiyet'imle âlim oldum.' diyebilmek ancak ikisi için mümkündür. Bu, unsûrî varlıktan önce meydana gelince, diğer veliler (onun) en kâmil vâris oluşuna muhalefet de edemez. Zira onlar ancak onun ahlâkıyla ahlâklandıktan, sıfatlarıyla vasıflandıktan sonra veli olmuşlardır.

Keşke bu tıpkı Hâtem gibi, bizâtihî onlar için de geçerli olsaydı! 'Zâtiyyet' yalnız onlar (Hâtemü'l-enbiyâ' ve Hâtemü'l-evliyâ') için geçerli olmasaydı, onu kazanmak belki onlar için de mümkün olabilirdi.

'Allah'ın 'Veli' ve 'Hamîd' isimlerini mevcut kılmak' sözü, bu sıfatların insânî velâyetin Hatm'ine göre tek bir kimseye yönlendirilmesiyle ilgilidir. Zira 'Veli' ve 'Hamîd'le isimlenmek de bu Hâtem'in özünde ve başka bir şeyle değil; Hakk'ın varlığıyla, Zât'ıyla, sıfatlarıyla ve isimleriyle meydana gelen velâyetinde gerçekleşir." ("Meşâriku'n-Nusûs el-Bâhis an Ğavâmizi'l-Fusûs"; Es'ad Efendi, nr.: 1539, vr. 35b-36a)

Hazret Hâtemü'l-evliyâ'nın Muhammed Aleyhisselâm'ın has velâyetini hatmeden, Muhammedî sûretlerden bir sûret olan kimse olduğunu ifşâ ediyor.

Bu zât-ı muhterem çok mühim noktadan bahsetmiş ve çok derinden gitmiş. Bunlar hep iki Hâtem'in beraberliğine işaret ediyor.

Velâyeti hatmetmenin mânâsı, ona mazhar eden demektir. Çünkü mazhariyet Hakk'tan geliyor.

Diğer veliler onun en kâmil vâris oluşuna muhalefet de edemez.

Niçin? O takdir ettiği için, bu duruma hiç kimse itiraz edemez, muhalefet de edemez. Onun arzusu yok, bilgisi de yok. O öyle murad etmiş, öyle olmuş.

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bu zâtlara ilham etmiş, duyurmuş, bildirmiş, onlar da kaleme almışlar. Bu ise Allah-u Teâlâ'nın onlara bahşettiği kerametidir.

"'Ben veliler arasında ancak velâyetim ve Hatmiyet'imle âlim oldum.' diyebilmek ancak ikisi için mümkündür."

Sözünün gizli mânâsını size söyleyeyim. "Gerçek mânâda Hazret-i Allah'ı tanıyan bu iki kişidir." demek istiyor. Çünkü onların varlığı bir perdedir, perdeyi kaldırıyor, O'nu görüyorlar, O'ndan da olduğunu biliyorlar. Öz mânâsı budur.


  Önceki Sonraki