Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimize bir adam gelerek:
"Oğlum bana ezâ-cefâ ediyor, beni dövüyor." diye şikâyette bulundu.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz çocuğu çağırarak:
"Hiç Allah'tan korkmaz mısın? Hiç evlat ana-babasına isyan eder mi? Babanın evlât üzerindeki haklarını bilmiyor musun?" diye sorunca:
"Güzel yâ Emîrel-müminin! Buna karşılık evlâdın da ana-babasının üzerinde bir takım hakları yok mudur?" dedi.
Bu haklı itiraz karşısında Hazret-i Ömer -radiyallahu anh-:
"Evet vardır. İffetli ve asâletli bir hanımla evlenmeli, çocuğuna güzel bir isim koymalı, ilâhî ahkâmı öğretmelidir." buyurdu.
Genç de şunları söyledi:
"Babam sizin bu saydıklarınızdan hiçbirini yapmamıştır. Annem olan kadını esir pazarından satın almıştır. Bana, pislik yuvarlayan böcek mânâsına gelen Cuâl adını takmıştır. Ahkâm-ı ilâhiye'ye âit hiçbir şey de öğretmemiştir."
Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- Efendimiz çocuğun babasına dönerek:
"Oğlum bana isyan ediyor diye bir de şikâyet ediyorsun. Aslında sen ona fenalıkta bulunmuşsun. Bu hatâyı önce sen işlemişsin." buyurdu.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- bu sözü ile çocuğunu terbiye etmeyi ihmal eden, onun sorumluluğunu kendi üzerinde taşımayan bir babaya asıl sorumluluğunu hatırlatmıştır.
•
Namaza alıştırma hususunda sadece beş vakit namaz anlaşılmamalıdır. Rivayetler saâdet devrinde çocukların bayram ve cenaze gibi diğer cemaat namazlarına da teşvik edilip götürüldüklerini göstermektedir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- buyurur ki:
"Çocuğun iyilikleri amel defterine yazılır, fakat kötülükleri yazılmaz."
Asr-ı saâdette çocuklar Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin ilim ve sohbet meclislerinde hazır bulunurlardı. Babaları onları ellerinden tutar, istifade edilecek yerlere beraberlerinde götürürlerdi.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- bir defasında oğlu Abdullah -radiyallahu anh-ı Resulullah Aleyhisselâm'ın meclisine götürmüştü.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
"Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, yaprağı düşmez. Bu ağaç müslümanların misalidir. Bana söyleyin, bu ağaç nedir?" diye sordu.
Orada bulunanların zihinleri kırlardaki ağaçlara takıldı.
Abdullah -radiyallahu anh- der ki:
"Benim içimden onun hurma olduğu geçti, fakat utandım, söylemekten çekindim. Orada Ebu Bekir ve Ömer -radiyallahu anhümâ- da vardı. Onlar birşey demeyince Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- onun hurma ağacı olduğunu söyledi.
Babamla beraber çıktıktan sonra bunu babama andım.
Babam: 'Onu söylemene engel ne idi? O hurma ağacıdır deseydin, benim için filân filân şeyden daha makbul olurdu!' dedi." (Buhârî - Müslim: 2811)
Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı da bu hususta Resulullah Aleyhisselâm'ı takip etmiş, çocuklarının seviyesine inmiş, onlarla şakalaşmış ve onlarla eğleşmişlerdir.
Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- der ki:
"Erkeğin âile fertleri içinde çocuklar gibi olması, yumuşak huylu ve çocuklarıyla şakalaşması gerekir. Kendisinden beklenen arzu edildiğinde ise olgun kimse gibi hareket eder." (Kenz'ül-ummâl)
Hatta Hazret-i Ömer -radiyallahu anh- çocuklarına karşı katı yürekli davranan bir memuruna:
"Sen yavruna merhamet etmiyorsun, insanlara nasıl merhamet edeceksin?" diyerek işine son vermiştir. (Kenz'ül-ummâl)