Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (194) - Muînüddîn el-Buhârî -Kuddise Sırruh- (5) - Ömer Öngüt
Muînüddîn el-Buhârî -Kuddise Sırruh- (5)
Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına İzah ve Açıklamalar (194)
Dizi Yazı - Hatm'ül Evliya Hakkında İzah ve Açıklamalar
1 Ekim 2022

 

Allah-u Teâlâ'nın Sevgilileri'nin İfşaatlarına
İzah ve Açıklamalar (194)

Muînüddîn el-Buhârî -Kuddise Sırruh- (5)

 

Muînüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Meşâriku'n-Nusûs"unda şöyle buyurmuştur:

"Resuller ve nebiler, velâyet ve yakınlığa mahsus olan ilimleri ve sırları müşâhade ettikleri zaman, Muhammed Aleyhisselâm'ın Hâtemiyet velâyeti yönünden müşâhade ederler. Onların zikrettiğimiz şeyi ancak Hâtemü'l-evliyâ mişkâtından gördükleri de söylenebilir. Zira bu mertebede onun makâmıyla kâim ve müteayyin olduğu için, onun görüşü de hakikatte yine Resulullah'ın mişkâtındandır.

Nitekim Tlimsânî'nin; 'Onlardan daha aşağıda olanlar nasıl olur da görmezler?'

Sözüyle ilgili olarak, hayretkâr bir mânâ ile zikrettiği şey bunu teyid eder. Yâni; 'İlâhî sırları ve velilerin tahsil etmesi gereken mârifeti; şeyhlerden, evtâddan ve ebdâlden ibaret olan hâlis veliler nasıl olur da onun kandilinden görmezler?' Hâtemü'l-evliyâ şer'î hükümde her ne kadar Hâtemü'r-rüsul'ün teşrî'den kendisine getirmiş olduğu şeye tâbi ise de, onun şer'î hükümde ona -aleyhisselâm- tâbi olması, makâmının yüceliğinde ve Allah katındaki yerinin yüksekliğinde kendisine hiçbir eksiklik vermez. Bizim, kâmillerin meşreb ve kandiliyle ilgili olarak kendisini tâkip ettiğimiz yola ters de düşmez. Dolayısıyla o bir yönden yüksek olduğu gibi; bir yönden de geride, aşağıda ve düşük olur. Daha doğrusu Hâtemü'l-veli'nin resullerin hükmü altında olması, veli olması nedeniyle Hâtemü'l-velâye makâmının ulviyetinde ona bir noksanlık getirmez. Nitekim veli, şer'î nübüvvetinin hükmü altında olması bakımından, resullerden bir yönden düşük olduğu gibi; resuller de veli olmaları yönünden değil, resullükleri yönünden (ondan) bir cihetten yüksek olurlar." ("Meşâriku'n-Nusûs el-Bâhis an Ğavâmizi'l-Fusûs"; Es'ad Efendi, nr.: 1539, 33b-34a vr.)

Bu zât-ı muhterem söylenip izah edilmeyen meseleleri en güzel bir biçimde açığa çıkarmış oluyor.

Nitekim Şeyhü'l-Ekber Muhyiddin-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri de "Fusûsu'l-Hikem" adlı eserinde Hâtemü'l-evliyâ hakkında şöyle buyurmuştur:

"Şimdi sen Allah erlerinden birinin: 'Velâyet nübüvvetten yüksektir.' dediğini veya ondan böyle bir rivâyet nakledildiğini işitirsen, bil ki o ancak bizim söylediğimiz bu hakikati kastetmiştir. Hatta onlardan birinin: 'Veli, nebi ve resulden üstündür.' dediğini de işitirsen, o bu sözüyle tek bir şahsı murad etmiştir. Çünkü o şahıs nebi ve resul olması cihetiyle işgal ettiği makamdan, (onun) veli olması cihetiyle işgal ettiği mertebe daha tam ve kâmildir. Yoksa nebiye bağlı olan veli hiçbir zaman nebiden yüksek değildir. Zira tâbi olan kimse tâbi bulunduğu şeyde aslâ tâbi olunanı geçemez. Eğer tâbi olan, tâbi olunanı geçebilseydi tâbi olmazdı. Bunu iyi anla!" ("Fusûsu'l-Hikem"; s. 177-178)

Hâtemü'l-enbiyâ'dan üstün olması aslâ mümkün değildir, zira o ona tâbidir. Bu ise diğer bazı peygamberlere âittir. Çünkü Allah-u Teâlâ Âdem Aleyhisselâm'ı yaratmazdan evvel onların nurunu yaratmıştır.

Bunun da sırrı Muhyiddin-i İbnü'l-Arabî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin şu sözünde gizlidir: "Kezâ velilerin sonuncusu Hâtemü'l-evliyâ da, Âdem su ile toprak arasında iken veli idi." ("Fusûsu'l-Hikem")

O velâyeti ile öne geçmiş, onlar ise risâletleriyle öne geçmişler...


  Önceki Sonraki