Hakikat Dergisi Yunan’ın düşmanlığı ve Türkiye’ye saldırma niyetine dair yakın tarihlerde değişik vesilerle özel dosyalar yayınladı. Mayıs 2018, Eylül 2020, Kasım 2021 tarihli dergilerimizde Yunan’ın niyeti, düşmanlığı, tarihî emelleri, yaptığı soykırım ve katliamları; ABD başta olmak üzere küffar devletlerinin Yunan’a verdikleri destek ve Türkiye’ye karşı kötü niyetleri, kin ve düşmanlıkları; bu hususlarda Muhterem Ömer Öngüt -kuddise sırruh- Hazretleri’nin bu savaşın yaşanacağına, nükleer silah dahil yaklaşan tehdit ve tehlikelere dair onlarca sene önce yapmış olduğu ifşalar, ikaz ve hatırlatmalar arzedildi.
Dikkat ederseniz Yunanistan’ın azgınlığı ve tehdit dili, askerî hazırlıkları gün geçtikçe artıyor, son aylarda iyice ayyuka çıktı. Yunan Başbakanı’nın Amerikan kongresinde yaptığı konuşmada Türkiye aleyhindeki sözleri dakikalarca alkışlandı. Yunanistan sırf Türkiye düşmanlığı sebebiyle neredeyse Yunanistan’ın tamamını bir Amerikan üssü haline getirdi. Yunan ve Yahudi lobilerinin işbirliği ile Kongre’de F-16 satışını Türkiye’nin Yunan hava sahasını ihlal etmemesi şartına bağlayan karar alındı. Türkiye’ye F-16 bile vermemek için takla üstüne takla atan Amerika Yunan’a F-35 vermeye hazırlanıyor. Yunanistan hemen dibimizdeki adalara uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde mütemadiyen silah yığıyor. Trakya sınırına zırhlı araç sevkediyor. Türkiye’ye karşı olduğunu saklama ihtiyacı duymadan, adeta gözümüze soka soka sürekli en gelişmiş silah, uçak, füze ne varsa alıyorlar. Fransız bir gazeteci 17 Temmuz’da “Olacakları seyredin” diyerek sınırda çatışma olacağını iddia etti. Rusya’nın savaş gemileri ve uçaklardan oluşan bir görsel eşliğinde 15-30 Temmuz arasında Yunanistan’a ve Türkiye’nin Batı tarafına gitmeyin minvalindeki açıklamasının haberleri ortada dolaştı. Emekli Tümamiral Cihat Yaycı ise turizm sezonunun sonunu 15 Eylül’den sonrasını işaret eden bir açıklama yaptı. …
Yunan’ın düşmanlığı ve Amerika, Fransa gibi ülkelerin bu düşmanlığa taşıdıkları ateş öyle bir hâl aldı ki, artık mızrak çuvala sığmıyor. Yunan medyasında adeta Türkiye ile savaştan başka bir şey konuşulmuyor, Türk medyasında da sık sık Yunan’ın niyetine dair yayınlar yapılıyor. Ancak hâlâ bazıları “Yunanistan saldırmaya cesaret edemez.”, “Saldırırsa küçük çaplı sınır savaşı olur.” gibi yorumlarda bulunuyor. Yahu Yunan Türkiye’ye vurmaya kararlı, sadece saldırmak için kendilerince uygun zamanı ve ortamı kolluyorlar. Bunu görmemek için kör yahut bilinçli ya da bilinçsiz bir etki ajanı olmak lâzım.
Binaenaleyh sorulması gereken soru “Yunanistan saldıracak mı?” yahut “Saldırmaya cesaret eder mi?” değildir. Sorulması gereken soru “Yunanistan ne zaman saldırır?”, ve “Yunanistan saldırdığında bize ne kadar zarar verebilir, ne tedbir almamız lâzım?” olmalıdır.
Zira “Yunanistan saldırır mı?” sorusu “PKK saldırır mı?” sorusu gibi absürd bir sorudur. Dikkat ederseniz PKK sürekli mevzi ve eleman kaybettiği halde hâlâ zombi filimlerindeki ucubeler gibi irrasyonel bir akılla saldırmaya, Türkiye’ye zarar vermeye çalışıyor. Çünkü PKK kinini, ilkel kan davası kültürünü, düşmanlığını put haline getirmiş, gözü dönmüş bir örgüttür. Nasihatle yola gelmesi mümkün değildir. Bunun gibi Yunan halkı da anaokulundan itibaren Türk düşmanlığı ile Türkiye’nin topraklarını işgal hülyası ile yetiştirilen, adeta Türkiye’ye karşı terörize edilmiş bir halktır. Yunanistan’da Türkiye bizim düşmanımız demeyen hiçbir parti yoktur, sadece yöntem tartışması vardır. Yunanistan ve Kıbrıs’ın komünist partileri bile Türkiye düşmanıdır. Bunlarda Türk düşmanlığı din gibidir. Bunların iyi niyetten anlamaları beklenmemelidir. Dikkat ederseniz yıllardır Yunanistan çizmeyi aştıkça, iş ciddiye binince Türkiye Yunanistan’ı tehdit etmek zorunda kalmaktadır. Başka bir yöntemle hizaya gelmeleri mümkün değildir.
Yunanistan’ın saldırmaya cesaret edemeyeceğini söyleyenlerin en büyük yanılgısı Yunanistan, hatta Amerika gibi ülkelerden rasyonel akıl ve siyaset beklemeleridir. Bu şahıslar akıl ve feraset noktasından hareketle Yunanistan’ın saldırmasının en çok kendisine zarar vereceği hesabı ile Yunanistan’ın böyle bir aptallık yapmayacağını düşünüyorlar.
Karşılarında kendileri gibi düşünen insanlar olduğunu zannedenler için bu tespit ve yorum mantıklı olabilir. Oysa yukarıda PKK örneğini de vererek izah etmeye çalıştığımız üzere Yunanistan’dan rasyonel akılla hareket beklemek büyük bir hatadır. Adamlar serapa, tepeden tırnağa Türk düşmanı, kararlarını çoktan vermişler, zamanını kolluyorlar, ağababalarının işaret ve desteğini gözlüyorlar.
Amerika bile içindeki fanatik yahudi ve hıristiyanların yönlendirmesiyle yıllardır Türkiye’ye karşı irrasyonel siyaset takip edip duruyor, adeta büyük bir Yunanistan haline geldi; bizim bu tahlilciler hâlâ neyin analizini yapıyor anlamak zor.
Binaenaleyh bir devletin nasıl hareket edeceğini analiz ederken insanlarının gönlündeki, kalbindeki ideoloji ve saplantılar göz ardı edilirse tahminler de o oranda isabetsiz olacaktır.
Yunan Türkiye’den yediği sopalar sebebiyle korkuyor. Vurmak için cesaretini toparlamaya çalışıyor. Dikkat ederseniz Amerika bu cesareti Yunan’a pompalayıp duruyor. Bu sebeple bazı generallerimizin televizyonlarda Yunan’a karşı hava üstünlüğümüzü şöyle kaybettik, böyle zaafa düştük yollu açıklamalarının Yunan’a bu cesareti verdiğini ve bir saldırıya zemin hazırladığını bilmek lâzım.
Bir de bilerek bilmeyerek nüfuz ajanı gibi çalışanlar var. Yunan’ın düşmanlığı bu kadar aşikâr olduğu hâlde Yunanistan’a karşı hâlâ dostluk hayalleri kurmaya, Türk halkını yanlış yönlendirmeye çalışanların olmasının sebebi nedir?
Bunun en büyük sebebi şudur: Dünyaya hükmeden güçler ellerindeki basınla, algı operasyonları, nüfuz ajanları ile her ülkede kendi çıkarına göre halkı yönlendirmekte ve eğitim sistemini dizayn etmektedir. Türkiye’de 150-200 yıldır önce masonlar sonra FETÖ eliyle “Küfrü hoşgörü”, “Küffarla dostluk, kardeşlik”, “Batıcılık”, “Yunanla sirtaki” propagandası ve tedrisatı yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı ve Kıbrıs Barış Harekâtını yapmak zorunda kalmış bir ülkede, Yunan’ın düşmanlığının bu kadar ayyuka çıktığı bir zamanda hâlâ “Aslında Yunan halkı Türkleri seviyor.”, “Turist olarak gittim çok iyi davrandılar.” gibi ütopyaların dile getirilmesi bundandır. Buna mukabil Yunanistan’da ise Yunan halkına birkaç yüzyıldır gerek kilise gerek Batı uzantısı mecralar eliyle sürekli Türk düşmanlığı pompalanmaktadır. Türkiye ağzıyla kuş tutsa, bunlara garanti üstüne garanti verse sopayı yemeden oturmaları mümkün değildir. Ermenistan da böyledir. Osmanlı devrinden beri bu ülkede misyoner okulları onlara farklı, Türk evlatlarına farklı bir fikir ve anlayış aşılamıştır. İki yüzlü Batı’nın iki yüzünü buradan da görebilirsiniz.
Türkiye’de etki ajanlığı denilebilecek söz ve eylemlerin bu kadar aşikâr bir şekilde icra ediliyor olmasının, geniş bir kitlenin bilerek bilmeyerek düşmana hizmet eden söz ve eylemlerde bulunmasının en büyük sebebi budur. Misâl; Amerika mütemadiyen düşmanlık yapıyor. Yarın çıksa Türkiye’nin Suriye ve PKK tezlerini kabul etse, F-35 veriyorum dese koşa koşa Amerikancı olacak büyük bir kitle var. Bu kadar ahmak olmayalım, kendimize gelelim. Aklımızı başımıza alalım, gönlümüze, zihnimizin derinliklerine kazınmış 200 yıllık propagandanın etkisinden kurtulalım.
Rusya-Ukrayna savaşı, alametleri uzun zamandır zuhur eden harp ve harabiyat devrinin mühim bir dönüm noktası oldu. Büyük harplerin artık her zamankinden daha muhtemel ve yakın olduğunu, büyük devletlerin ne kadar küçük akıllara sahip olduklarını hep beraber gördük, görüyoruz. Tahıl anlaşması yapıldı, bütün dünya memnun oldu, daha mürekkebi kurumadan Ruslar Ukrayna’nın Odessa limanını vurdu.
Dünyayı yakıp yıkmaya ve bu yıkıntıdan kendilerine menfaat ve iktidar devşirmeye çalışan bir güruh var. Şeytan var, şeytanlar var, şeytanlıkta bunlarla yarışan, kendisini ilah makamında gören insanlar var. Kin, kibir, ihtiras, işgal, katliam, kan davası gibi gayr-i insanî, şeytanî ve nefsanî arzuların esiri olmuş topluluklar, milletler, terör örgütleri var. İnsanoğlunun şirazesi kaydıkça, insanlık günagün ins ve cin şeytanlarının kuklası oluyor. Hakikatinde insan yoldan çıktıkça Allah-u Teâlâ bu düşmanlara fırsat ve ruhsat veriyor.
Binaenaleyh öyle bir devirdeyiz ki kimse şu olmaz, bu olmaz, savaş çıkmaz, dünya karışmaz demesin.
Allah’ımız bize acısın ve bizi muhafaza etsin.
“Bu kadar düşman niye üzerimize musallat oluyor, ne kabahatimiz var?” diye de düşünmemiz lâzım.
Yunanistan’ın silahlanma programını, satın aldığı uçak ve füzeleri inceleyen savunma sanayi uzmanları “İlk vuruş”, “Derin vuruş” gibi kabiliyetlere dikkat çekiyorlar. Yunanistan SCALP, Meteor gibi etkili füzelere sahip. Hatırlarsanız emekli bir Yunan generali “Rafale uçakları Larisa’dan üç Scalp füzesi atsa İstanbul Boğazı’ndaki köprüleri vurur. Sonra Türklere ‘hadi gelin, konuşalım’ deriz” demişti. Füze teknolojisine sahip ülkeler belli bir mesafenin üzerindeki füzelerin üçüncü ülkelere satılmaması için anlaşma yaptıkları halde bu tür füzeleri Yunanistan’a öteden beri veriyorlar.
Bu “SCALP” füzeleri hakkında savunmasanayist.com sitesinde 18 Mayıs 2020 yılında “İlk Milli Seyir Füzemiz ‘SOM’ ve Yunanistan’ın Seyir Füzesi ‘SCALP’” başlığı ile yayınlanan bir analiz yazısında bizim geliştirdiğimiz füze teknolojileri anlatıldıktan sonra “Yunanistan’ın Derin Vuruş Kabiliyeti” alt başlığında şu bilgiler verilmişti:
“Biz kendi özgün sistemlerimizi geliştirirken, … Yunanistan “derin darbe” yeteneği kazanmak için 2004 yılında 34 adet (SIRPI kayıtlarına göre 90 adet olabilir, daha fazla füze sahibi olması olasıdır) Fransız Matra ile İngiliz BAE Dynamics ... üretimi SCALP füzesi satın almıştır. … bir defa ateşlendikten sonra radar sistemleriyle tespit, teşhis, takip ve tahribi çok zor, … alçak irtifadan yaklaşık 1000 km/h süratle hedefine yönelerek, yaklaşma fazında füzenin son derece gelişmiş pasif kızılötesi (IIR) alıcısı devreye girer ... tahrip gücü yüksek harp başlığı da oldukça etkilidir, … zırhlı ve/veya sığınak tipi hedefler etkili bir şekilde imha edilebilmektedir. … bu füzenin hedefini şaşırma payı (CEP) yaklaşık 1 metredir ki füzenin harp başlığının yarım tona yakın olduğu ... pratikteki tehdidin boyutu gözler önünde biraz daha somutlaşacaktır.
… şu an itibariyle Yunan Hava Kuvvetleri bu jetlerle Türk Hava Sahasına yaklaşmadan, başta Marmara, Ege ve Batı Akdeniz Bölgeleri olmak üzere, K.K.T.C.’ye de rahatlıkla erişebilme imkanını elde etmiş bulunmaktadır. ... Bundan dolayı ... askeri ve sivil önemli tesislerin savunması için entegre ve katmanlı bir hava savunma sistemleri yapısına ihtiyacımız bulunmaktadır. Bu amaçla geliştirilen ... çekili ve mobil (KORKUT) parçacıklı mühimmat atabilen 35mm top sistemleri, Hisar A/O ailesi ve bunları destekleyecek radar sistemlerinin kısa süre önce envantere girmiş olmaları ve operasyonel olması çok önemlidir.
… Seyir füze teknolojisinin yayılmasının önlenmesi anlaşmasına imza atan ülkelerden Fransa ve İngiltere, Yunanistan’a satılan SCALP-EG füzelerinin bu anlaşma çerçevesinde menzilinin maksimum 350+ km civarında olacağını belirtseler de, bu füzelerin teorik olarak gerektiğinde 600+ km gibi bir menzil potansiyelinin olduğu, uzman çevreler tarafından sürekli doğrulanarak vurgulanan ayrı ciddi bir husustur.”
Yunanistan bu tür askerî kabiliyetlerini büyük bir hızla artırmaya çalışmaktadır. Özellikle hava gücüne büyük önem veriyorlar. Bizde olmayan gelişmiş uçakları temin etmeye çalışıyor, bizim de F-16 bile almamızı engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Savunma sanayii analistleri Yunanistan’ın bu denli asimetrik bir “ilk vuruş” yeteneğine sahip olmasını büyük bir tehdit olarak tanımlıyorlar ve bu tehdidi sönümlemek için farklı çözümler geliştirmemiz gerektiğini, Yunanistan bir aptallık yaptığında geri dönen uçaklarının inecek pistlerinin, elektrik verecek santrallerinin, petrol sağlayacak limanlarının, askeri depolarının kalmaması gerektiğini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu caydırıcı etkiyi garanti altına alması gerektiğini, bu hususta milli savunma sanayinin seferber edilmesinin şart olduğunu söylüyorlar.
Türkiye füze teknolojilerinde 20 yıl önce hayal bile edilemeyecek bir seviyeye geldi. Roketsan ve Tübitak Sage gibi kuruluşlarımızın önderliğinde SOM seyir füzesi, ATMACA gemisavar füzesi, AKYA torpidosu, Gökdoğan ve Bozdoğan hava-hava füzesi, Sungur, Hisar A ve Hisar O hava savunma sistemleri, BORA Balistik füzesi, serbest düşüm bombalarını akıllı mühimmata dönüştüren güdüm kitleri, kaideye monteli, helikopterden atılan, omuzdan atılan, bombaatar gibi kullanılabilen irili ufaklı antitank ve antipersonel füzelerini, nüfuz edici bombasını, topçu füzelerini geliştirdi, envantere alıp kullanmaya başladı. Uzaya roket fırlattı. Silahlı insansız hava ve deniz araçlarında geldiğimiz seviye malum.
Bu silahların sayesinde dilediğimiz zaman sınır ötesi, hatta denizaşırı operasyon yapabiliyoruz.
Bunların yanında uzun menzilli Gezgin seyir füzesinin, ATMACA’nın kara versiyonunun, nispeten küçük ama etkili ÇAKIR seyir füzesinin, uzun menzilli hava savunma sistemi SİPER’in, ramjet motorlu hava-hava füzesinin, AESA radarı gibi üst seviye radar teknolojilerinin geliştirme faaliyetleri devam ediyor. Yine Milli Muharip Uçak, ATAK-2 helikopteri, insansız jet uçağı, çıkartma gemisi, milli denizaltı, fırkateyn, hava savunma muhribi gibi platformların ve bunların yerli olmayan bazı alt sistemlerinin ve özellikle motor teknolojilerinin geliştirilme çalışmaları devam ediyor.
Türkiye harbe hazırlık seviyesi rakiplerinin çok üstünde olan ordusu ve elindeki teknoloji ile Yunanistan’a gerekli cevabı verebilecek ve daha fazlasını da icra edebilecek kabiliyet ve kararlılığa ziyadesiyle sahip. Ancak Yunanistan’ın verebileceği zararlara karşı da gerekli tedbirlerin alınması elzem. Rafineri, santral, köprü, savunma sanayi tesisleri gibi önemli noktaların hasar görmesi durumunda büyük acılar çekebiliriz. Ani bir saldırıda Ankara’ya kadar ulaşabilecek Yunan füzeleri sebebiyle kışlalardaki binlerce askerimizi, savunma sanayiimizin, yöneticilerimizin ve yetişmiş personelimizin bir kısmını harbe başlamadan kaybedebiliriz. Dolayısı ile alarm seviyemizi sanki hemen bu gece Yunan saldırısı olacakmış gibi artırmamız, gerekli her türlü tedbiri almamız lâzım. Tünel delme makinalarımızı bu tedbirler için çalıştırmamız lâzım.
Daha önce bazı vesilelerle yazdığımız yazılarda kavramların öneminden bahsetmiştik. Tek bir kavramın ne kadar büyük bir farkındalık ve değişim ortaya koyabildiğine dair en büyük örnek “Mavi Vatan” kavramıdır. Bu kavramı icat eden ve Türkiye gündemine girmesini sağlayanlara teşekkür ederiz.
Dikkat ederseniz daha önce millet olarak denizlerimizin, denizlerimizdeki hak ve menfaatlerimizin çok farkında değildik. Sadece deniz kuvvetlerimizin gayretleriyle deniz siyasetimiz adeta ite kaka gidiyordu.
Türkler Asya’nın ortalarında denizi olmayan coğrafyalarda dünya sahnesine çıktıkları için orduları da kara ordusu ağırlıklı olmuştur. 3 tarafı deniz olan Anadolu coğrafyası ise Kuzey Anadolu Dağları ve Toroslarla çevrili olduğundan istila edilmesi güç bir kale özelliği taşıdığı gibi, yüksek Anadolu platosu karacı millet özelliğimizin devam etmesine zemin hazırlamış, denizcilik kültürümüzün gelişmesi çok mümkün olmamıştır. Daha Anadolu’ya ilk ayak bastığı yıllarda Çaka Bey gibi bir denizci çıkartabilmiş bir millet olmamıza rağmen donanmamız zihnimizde daima kara ordularımızı destekleyen, ulaşım yollarının güvenliğini sağlayan tali bir güç olarak kalmıştır. Büyük Türk denizcisi Barbaros Hayreddin Paşa’nın Midilli’de doğmuş olması ve kendi şahsi gayreti ile yükselip devlet kurmuş olmasını bu tezi destekleyen bir husus olarak kabul edebiliriz. Nitekim Barbaros’la zirveye çıkan Türk denizciliği sonraki asırlarda bu zirveyi koruyamamıştır.
Ege’de verilen tavizlerin en büyük sebebi bu denizci bilince millet ve devlet olarak sahip olamayışımızdır. Nitekim genç cumhuriyet Hatay mevzuundaki dirayetini Meis ve Ege adaları hususunda gösterememiştir. Ege Denizi’nde yüzlerce adanın sahipsiz olduğunu bir İçişleri Bakanımız, İstanköy doğumlu Şükrü Kaya’nın tespitleri ile farketmişiz ve 1930’lu yıllarda bu adaların birçoğuna tabelalar ve numaralar asılmış, bazılarına deniz fenerleri monte edilmiş, bazılarına da küçük jandarma karakolları kurulmuştur. 2. Dünya Savaşı’ndan önce İtalyan işgali altındaki adalar ise 2. Dünya Savaşı’nda Almanların eline geçmiş, Almanlar bize devretmek istediklerinde, İngiltere ile aramız bozulmasın diye olumsuz cevap verilmiştir. Büyük devletler de bu adaları Yunanistan’a devretmiştir. Biz ise büyük devletlerin yerine Yunanistan’ın burada olmasından adeta memnun olmuş gibi hareket etmişizdir. Avrupa Birliği sevdası yaşadığımız yıllarda da Yunanistan Ege Denizi’nde ada işgaline devam etmiştir maalesef.
Binaenaleyh tek bir kavram, “Mavi Vatan” kavramı, binlerce yıldır kara orduları ile bugüne gelen bir millete denizin, denizler üzerindeki hak ve menfaatlerin ne olduğunu göstermiş, genel bir deniz bilincinin oluşmasına sebep olmuştur. Bu durum denizci Batılı sömürgecileri ve Yunanistan’ı tahminimizden çok daha fazla rahatsız eden bir durumdur. FETÖ’nün kumpas davalarında neredeyse bütün deniz kuvvetleri personelini hedef almış olmasının bir sebebi de budur.
Yunanistan Ege’yi ve Akdeniz’i kendisinin kabul ediyor, Türkiye’yi yavaş yavaş uyutarak bu kabulünü tescil edebileceğini sanıyordu. Bütün Ege adalarına konacak, karasularını da 12 mile çıkartıp bizi Anadolu’ya hapsedecekti. Planı buydu. Ancak Libya ile yapılan anlaşma olsun, ortaya çıkan Mavi Vatan haritaları olsun, Türkiye’nin 12 mili kesinlikle kabul etmeyeceğinin ortaya çıkması olsun, sondaj ve arama gemilerinin Akdeniz ve Karadeniz’de dolaşıyor olması olsun bütün bu gelişmeler ve üstüne bir de Ayasofya’nın ibadete açılması Yunanistan’ın bu hayallerine büyük darbe indirmiştir. Yunanistan şimdi mavi sularımızı savaşarak gasbetmek hülyaları görmektedir. Türkiye’nin donanmasını güçlendirmesi ve devlet olarak denizlere, denizlerdeki menfaatlerine sahip çıkması Amerika ve Avrupa’yı da çok rahatsız eden bir durumdur.
Türkiye’nin ilerlemesini istemeyen bütün ülkeler PKK’yı Türk ordusunu meşgul eden faydalı bir aparat olarak görüyor. İsrail, Yunanistan, Ermenistan, İran, Suriye, Amerika, Avrupa, Rusya, hepsi PKK’yı terör örgütü olarak kabul ettikleri halde yok olmasın diye elinden geleni yapıyor. Provakosyanlar yapıyor, Türkiye’yi sivilleri öldüren bir ülke gibi göstermeye çalışıyorlar.
Bunların başında İsrail geliyor. İsrail’li yetkililer PKK hususunda daha önce çok net ifadeler kullanmışlardı. Şimdi sahnede görünmüyorlar ancak el altından çalışıyorlar. Nitekim ABD merkezli Axios haber sitesine konuşan İsrailli iki yetkili, İsrail’in son haftalarda Biden yönetimine “Türkiye’nin Suriye’de başka askeri bir operasyon yapmaması için” baskı yaptığını söyledi, haberde İsrail yönetiminin DSG’yi müttefik olarak değerlendirdiği belirtildi. Yunan Ekathimerini gazetesi de F-16’ların Türkiye’ye şartlı verilmesine dair Kongre kararının çıkartılmasında Atina'nın İsrail lobisi ile işbirliği yaptığını yazdı.
İsrail bugünlerde Türkiye’nin bileğini bükemediği için düşmanca dilini ve hareketlerini gizliyor, ancak PKK’nın Suriye’den çıkartılmasını istemeyen ülkelerin başında geliyor.
Kısaca PKK’nın bitirilmesini istemeyen ülkeler Türkiye’nin özellikle Suriye operasyonlarında nihai neticeyi almaya başladığı an hepsi birlik oluyor.
Böyle bir durumda bunlar Yunanistan’ı üzerimize salabilirler. Zaten Yunanistan da bunlarla aynı zihniyette, PKK’nın bitirilmesi durumunda Türk ordusunun tamamen kendisine yöneleceğinin paranoyası yaşıyor.
Yunanistan’ı durdurtan şey Türkiye korkusu. Bunu gören Amerika Yunanistan’a cesaret vermek için her şeyi yapıyor. Bütün Yunanistan’da üsler kurmasının, Dedeağaç’a konuşlanmasının, Girit’e F-15 ve F-35 yerleştirmesinin, Kongre’de F-16 kararını Yunan şartına bağlayan karar alınmasının, Amerika’nın Atina büyükelçisinin faaliyetlerinin en büyük sebebi Yunan’a bu cesareti vermektir.
Yunan vurdu vuracak gibiydi, önce Ukrayna Savaşı, ardından son NATO zirvesinde Türkiye’nin kazanımları Yunan’ın cesaretini kırdı. Çünkü bu korkakların saldırabilmesi için herkes arkamda duygusunu yaşamaları lâzım. Kendi tahayyüllerinde Türkiye yalnız, bütün dünya arkamda vehmi kuruyorlar. Bu vehimlerini yıkan bir gelişme olunca cesaretleri kırılıyor. Hoop arkasından Amerika kongre kararı filan hemen “Hadi koçum korkma!” pozisyonunu canlandırıyor.
Gün geçmiyor ki Yunanistan ile Amerika arasında bir tatbikat, bir provakosyan, bir fotoğraf karşımıza çıkmasın. Son provokasyon Girit’teki Suda Üssü’nde gerçekleşti. Yunanistan Dışişleri Bakanı, Savunma Bakan Yardımcısı, Genelkurmay Başkanı, Hava Kuvvetleri Komutanı ve ABD’nin yeni Atina büyükelçisi burada ‘Poseidon’un Öfkesi-22’ tatbikatını izledi, Amerikan F-35 savaş uçaklarının önünde birçok poz verdi. Dahası Yunan pilotların F-35 kullandığı fotoğraflar Amerikan ordusunun NATO hesabı tarafından paylaşıldı.
Yunan Dışişleri Bakanı Dendias, ABD büyükelçisi ile açık bir mesaj vermek için geldiklerini söyledi; “ABD ve Yunanistan yayılmacılığa karşı omuz omuza durmaktadır.” dedi. Yunan medyası ise, ‘Türkler korktu’ başlıkları attı.
İşte kritik cümle budur. “Türkler korktu”.
Türklerin korktuğu yok da, Yunan böyle vehimlere kapıldığında her an bir aptallık yapabilecekleri için hazırlıklı olmamız lâzım. Bunların bu vehimlerini destekleyen yayınlardan ve konuşmalardan kaçınmak lâzım.
Yunanistan’ın şöyle bir ikilemi var: Kendisini hazır hissedebilmesi için; siparişini verdiği uçak, gemi, füzelerin hepsinin gelmesi 2-3 yıl zamana ihtiyaçları var. Özellikle son iki yıldır deli gibi silahlanıyorlar, her gün yeni bir silah alımı programı duyuruyorlar. Bunu beklemiş olsalar bu sefer de Türkiye bu zaman zarfında stratejik öneme sahip birçok silah sistemini envanterine almış olacak. 2023-2025 tarihleri bu bakımdan bizim için de kiritik öneme sahip. Bu seviyeye gelmeden, özellikle Suriye’deki gelişmelere de bağlı olarak düşman bize hasar vermek isteyebilir. Dikkat ederseniz bütün küffar ülkeleri Haçlı duygusuyla bir araya gelmiş, Türkiye’nin silah sanayiindeki eksiklerini tamamlamasını engellemek istiyorlar, adı konulmamış gizli bir silah ambargosu uyguluyorlar. Bunların bu kin ve düşmanlığı her şeye gebe. Her türlü ihtimale her an hazır olmamız lâzım. Bir harp yaşandığında, arkasından 1974’deki gibi silah ambargosu geleceğini ve bunların F-16 bile vermeyeceğini bilmemiz lâzım. Ona göre tedbirimizi almamız lâzım.
Yunanistan’ın saldırabilmesi için sahiplerinin kış kış demesi lâzımdır. Kardak krizinde bunların sahipleri harp istememişti. Bugün ise Türkiye’yi durdurmak için Yunan’ı kışkışlıyorlar.
Dikkat ederseniz küffar Türkiye güçlendikçe el yükseltiyor. Terörü gizli destekliyordu, olmadı aşikâr desteklemeye başladı; olmadı bize vermediği silahları vermeye başladı; o da olmadı ordu, devlet haline getirdi. FETÖ’yü kullanıp İran’a saldırtmak istedi; olmadı Ermenistan’ı Azerbaycan’ın Tovuz bölgesine saldırttı, Türkiye ve Azerbaycan’ın boğazını sıkmaya kalktı. Hiçbiri olmadı, sırada Yunanistan var. Bunda da istedikleri olmayacak, Allah-u Teâlâ zaferi bize verecek inşaallah. Ancak;
Her halükârda bize düşen her an bir savaş olacakmış gibi, günü belli bir saldırıya hazırlanıyormuş gibi seferber olmaktır. Zira günü belli ancak biz henüz bilmiyoruz.