Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ - Sûret-i Haktan Görünenler (5) - Ömer Öngüt
Sûret-i Haktan Görünenler (5)
TASAVVUF'UN ASLI HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ
Dizi Yazı - Tasavvuf
1 Temmuz 2022

 

TASAVVUF'UN ASLI
HAKİKAT VE MARİFETULLAH İNCİLERİ

 

Sûret-i Haktan Görünenler (5)

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri Mürselât Sûre-i şerif’inin 5. ve 6. Âyet-i kerime’lerinde şöyle buyurmaktadır:

“(Kalplerde) Allah’ın zikrini uyandıranlara andolsun ki!” (Mürselât: 5)

İlâhî buyrukları insanların kalp ve dimağlarına yerleştirmeye çalışırlar.

“Gerek (Allah’a yönelenleri) arıtmak, gerek (kötüleri) sakındırmak için olsun.” (Mürselât: 6)

Allah-u Teâlâ’ya yönelenleri arındırmak için, kötüleri kötülüklerinden sakındırmak için övüp telkin ederler.

Her fırsatta, her fesatçının, imansız imamların, Allahlık dâvâsı güdenlerin, yalancı Dabbe’tül-arz’ların, yalancı İsa’ların, yalancı Mehdi’lerin ve bunlara benzer ifsatçıların amansız düşmanıdırlar.

Bütün bu yalancıların, fesatçı ve ifsatçıların hiç çekinmeden üzerlerine giderler. Ümmet-i Muhammed’i fesat ve ifsattan kurtarmak için, dolayısıyle imanlarını kurtarmak için hakikati bütün açıklığı ile tebliğ ederler.

Bu kararmış âlemin zulümât bulutları, hiçbir kavmin yapamadığı cihadı yapan bu bayraklılarla dağılıyor, hakikat güneşi ile açılıyor.

Bütün gaye ve maksatları nur-i Muhammedî’nin yayılması, insanların Allah ve Resul’ünde birleşmesidir.

Ceddimiz olan Hazret-i Ali -kerremallahu veche- Efendimiz kıyamete kadar hakkı koruyarak hakikatı ayakta tutacak olan zümrenin, sayıları pek az olan sâlih kimselerden ibaret olacağını beyan ederek şöyle buyurmuşlardır:

“Yeryüzü kıyamete kadar Allah-u Teâlâ’nın hüccetini ayakta tutacak, Âyet’lerini iptalden koruyacak kimselerden hâli kalmaz. Onlar insanlar içinde sayıları çok az, fakat Allah katında kıymetleri çok yüksek kimselerdir.” (Kût’ul-Kulûb: c.1, sh. 134)

Hakk Celle ve Alâ Hazretleri bunların iç durumlarını bir değil, birçok Âyet-i kerime’de gözler önüne serdiği halde, siz Hazret-i Allah’a, Kitabullah’a ve Resulullah’a iman etmediniz, imansız imamlara iman ettiğiniz için bu ilâhi beyanlara gözü yumuk baktınız, kulak vermediniz, arkaya attınız. Bu imansız imamlara kulak verdiğiniz için ve onlara iman ettiğiniz için imansız kaldınız. Bu hakikatları görmediniz, onlara yolundunuz, soyuldunuz.

Siz bunları müslüman zannediyordunuz. Bu Âyet-i kerime’lere inansaydınız münafık ve kâfir olduklarını bilecektiniz. Fakat siz Hazret-i Allah’a ve Resul’üne değil de, Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lere değil de, imansız imamlara inandığınız için bu hale düştünüz.

Amma biz Âyet-i kerime’lere ve Hadis-i şerif’lere baktık, bunların kâfir olduklarını gördük. Kararımızı verdik ve yürüdük. Böylece sizleri bu kâfirlerin şerlerinden kurtarmaya çalıştık.

Bu gibilerin fesatlarını, sahte, yalancı olduklarını ve küfre kaydıklarını ortaya koymak için her mevzuda Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle izah ve ispat ettik.

Ve hiçbir fert Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle cevap veremedikleri için, onlara isnad edilen küfrü ister istemez kabullenmek zorunda kaldılar.

Bu yalancı, bu münafık, deccalden daha beter olan sapıtıcı imamlarla ve diğer fâsık zümrelerle öylesine mücadele edildi ki, küfür ve nifakları ortada kaldı. Güneş çıkınca karların eridiği gibi eridiler, ne din kurucuları kaldı, ne türemeleri kaldı, hepsi de sükût-u hayâle uğradılar. Bu nur ile müminler maddi-mânevî şifâ buldular, ilâhi rahmete kavuştular. İmanlarını muhafaza ederek küfre düşmekten kurtuldular. Fakat onları ilâh edinenler ise zâlim oldular, hüsrana uğradılar.

Bu imansızlıkları onları hem dünyada hem de ahirette helâk etti.

Dünyadaki helâkiyeti Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle haber veriyor:

Ebu Zerr-i Gıfâri -radiyallahu anh-den rivayet edilmiştir:

“Şüphesiz ki benden sonra ümmetimden bir zümre gelecektir. Onlar Kur’an okuyacaklar. Fakat Kur’an’ın feyzi onların boğazlarından öteye geçmeyecektir. (Yalnız dilde kalacaktır). Nitekim onlar, okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar, bir daha da ona dönemeyeceklerdir.

İşte bütün insanların ve hayvanların en kötüsü bunlardır.” (Müslim: 1067)

Burada bunların bir daha dine dönmeyecekleri haber veriliyor ve iman edenlere duyuruluyor. O dinde kalan küfürde kaldı, o artık o küfür batağından çıkamıyor.

Nitekim Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.” (Enfâl: 55)

İnkârda ısrar ettikleri için onlardan artık iman beklenmez.

Diğer bir Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:

“Biz kitapta açıkça belirttikten sonra indirdiğimiz açık delilleri ve hidayeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lânet eder, hem de bütün lânet ediciler lânet eder.” (Bakara: 159)

Dünyadaki durum budur. Biz biliyoruz, siz de bilin, bu kâfirleri tanıyın artık.

Dikkat edin, aslında hepsine daha dünyada iken lânet halkasını onlara takmış, kalplerini mühürlemiş, gözlerine perde çekmiş ve perişan etmiş.

Ahiretteki durumlarına gelince:

Allah-u Teâlâ mahşer gününde insanların ve hayvanların birbirlerinden haklarını alıp ödeştirdikten sonra hayvanlara: “Toprak olunuz!” buyuracak, o anda hepsi toprak olacaklar.

Kâfirler bu durumu görünce, onlar da hayvanlar gibi olmayı çok arzu edecekler, fakat elli derece daha aşağı düştükleri için olamayacaklar.

Allah-u Teâlâ bu durumlarını Âyet-i kerime’sinde şöyle haber veriyor:

“O gün kâfir: ‘Ah ne olurdu, ben de toprak olaydım!’ der.” (Nebe: 40)

Hayvandan da aşağı. Çünkü hayvan Yaratan’ını biliyor, tesbihini de yapıyor.

“Selâm olsun hidayete tâbi olanlara!” (Tâhâ: 47)


  Önceki Sonraki