Hakikat Yayıncılık - Muhterem Ömer Öngüt’ün Eserleri | Hakikat Dergisi | Hakikat Medya | Hakikat Kırtasiye
Arama Yap
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ - Fâtiha Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35) - Ömer Öngüt
Fâtiha Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35)
KUR'AN-I KERİM TEFSİRİ
Dizi Yazı - Tefsir
1 Temmuz 2022

 

Fâtiha Sûre-i Şerif'inin Tefsiri (35)

Besmele-i Şerife'nin Önemi, Fazileti, Hikmeti ve Esrarı (32)

 

Zerre Olduğunu Bilmek (3)

Gökler ve yer Kürsü’nün içinde, Kürsü ise Arş’ın altındadır. Kürsü’nün kürsü olması, sırf cisim olmasından dolayı değil, mânevî kuvvetlerin tecellisine sahne olmasındandır. Kürsü’nün cisimle ilgili olması, Allah-u Teâlâ’ya cisimlik isnadını gerekli kılmaz. Çünkü bu bir “Oturma nispeti” olmayıp “Rabb’lık nispeti”dir. Bu bakımdan ne Kürsü’nün ne de Arş’ın Allah-u Teâlâ ile ilgisi, bir yer tutma şeklinde değildir.

O kürsüsünü kurmuş. Şimdi bir kürsüde iki kişi oturur mu? Bütün kâinatta kürsüyü O kurmuş. O’ndan başka bir şey yok ki, oturan da yok, yer de O’nun, gök de O’nun, arş da O’nun, levh de O’nun. Hep O. Kürsüye oturmuş. O bütün yarattığının kürsüsüne oturmuş. O’ndan başka hiçbir şey yok.

Kürsü O’nundur. Yerde de, gökte de O’ndan başka oturan yok. Hükmeden yok. Ama O’nu görmüyorsun, her şey O’na perde.

Yer de öyle, gök de öyle, içindekiler de öyle. O var, başka bir şey yok. Kürsü’de O oturuyor, mevcudiyet O.

Nasıl ki;

“İçinizde... Görmüyor musunuz?” (Zâriyât: 21)

Buyuruyorsa, kâinata da böyle buyuruyor. Yerlerde, göklerde, kürsüde başka Hâkim yok. “Hepsinin içinde ben varım!” buyuruyor.

Ama sen perdede başkasını görüyorsun.

Cenâb-ı Hakk’ın göstermesiyle, âlemlerde O’ndan başka bir şey görmüyorum. İnsan da kendisini müstakil sanıyor. Allah-u Teâlâ’nın ihsanı ile biz âlemleri bir kabuk olarak görürüz, âlemlerin içinde de O’nu görürüz.

Onun için bu Âyet-i kerime bütün âlemlere, bütün yaratıklara şamildir.

Allah-u Teâlâ’nın yaratmadığı hiçbir şey yok. Onun için hiçbir varlık ilâh olamaz. Ne insan, ne yerler, ne gökler, ne arş, hükmü de yok. Çünkü bunların hükmü “Lâ”dan ibaret. Bunları gerçek manada atmadıkça hükümsüz olduğunu bilmedikçe hüküm sahibini tanıman mümkün değil.

“Lâ ilâhe illallah” derken, “Lâ” deyince bütün mevcudatın ölü olduğunu, kendisinin de ölü olduğunu, “İllallah” deyince mevcudat da ölü ben de ölüyüm, Allah varlığı ile diriyim. Şu halde Allah’tan başka mevcud yok. Allah’tan başka kalpte muhabbet olmayacak, ölü olduğumuzu bileceğiz. Allah-u Teâlâ’nın varlığı ile yaşadığımızı bileceğiz.

Kelime-i tevhid’de “Lâ” dediğimiz zaman kâinatı bir bez gibi, bir paçavra gibi atıyoruz. Çünkü O’ndan başka hiçbir şey yok.

Yaratılan hiçbir şey Allah değildir. Fakat sen Yaratan’ı görmeyip de yaratılanlarda kalırsan “Lâ” da kaldın, “İllallah”a inemedin demektir. Bu o kadar esrarlı bir kelimedir ki...

Ağızdan söylemek kolaymış ama kalpten söylemek zormuş, aynı zamanda talimi de lâzımmış. Çünkü evvelâ biz kendimizin ölü olduğunu görmüyoruz ki söyleyelim, bilmiyoruz ki söyleyelim. Fakat bunu gören insan, göre göre bilir...


  Önceki Sonraki